Öykü

Deniz Feneri

“Bu bölgede hiç deniz kazası olmamış şimdiye kadar. Sadece tehlikeli yerlere koymuyorlar mı deniz fenerlerini?” dedi Aylin gözlerini eski taş kuleden ayırmadan.

Ömer ilgisizce mırıldandı “Fener olduğu için olmamıştır kaza maza. Tersten mantık yürütüyorsun.”

“Bilmem, bana çok zararsız geliyor bu kıyılar. Belki de ondandır uyarıyı kabullenememem.”

Ömer sinirlenerek sesini yükseltti: “Bırak şimdi bu süslü bahaneleri. Bu aptal deniz fenerine takıntılıyım, her seferinde sohbeti ona bağlıyorum diyemiyorsun, saçma sapan konuşuyorsun.”

Aylin kırılmıştı, kocaman gözleri daha masum bakıyordu şimdi. “Neye bağlayım konuyu Ömer? Kumar borçlarını ödemek için babamdan yardım almaya mı?”

“Öyle basit değil konu, ailemiz için atmamız gereken bir adımı bayağılaştırma hemen  bu şekilde.” dedi Ömer sesinde sahte bir yumuşama ile.

“Babamdan hayatım boyunca hiçbir şey saklamadım. Ne kadar utanç verici olursa olsun hep doğruyu söyledim ona. Bizim durumumuzla ilgili gerçeği bilirse asla yardımcı olmaz, tanıyorum onu. Hatasının bedelini ödemeyen insan dersini almaz ona göre. Ben işe başlarım, gerekirse fazla mesai yaparım. Beraber başarabiliriz bu zorlu dönemi atlatmayı.”

Aylin suratına balyoz gibi inen yumruk karşısında şaşkına döndü. Ömer’e değil, deniz fenerine bakıyordu o esnada. Yaklaşan yumruğu görmediği için mi, yoksa böyle bir hareketi beklemediği için mi şaşırdığını bilemedi. Ömer’den duyduğu her kelimeden daha anlamlıydı bu hareket. Yalın ve maskesizdi söylenen sözler aksine. Bir anlık sinir sonucu verilmiş bir kararla değil, planlanmış bir saldırı. Mesaj vermek için değil, mümkün olan en yüksek fiziksel zararı vermek için atılmış bir yumruk. Aylin yere yuvarlanmıştı. Sevdiği adamın yaptıklarını düşünmeyi reddetti beyni. Deniz fenerine odaklandı ve zamanın yumruklarına aldırmadan dimdik duran yapıya doğru yürümeye başladı. Arkasına bakmadı. Sanki görmeyince, düşünmeyince yaşanmamış olacaktı tüm olanlar.

Hava kararmıştı ve fenerin ışığı iyice belirginleşmişti artık. Bu kadar yakından daha görkemli görüneceğini düşünmüştü hep Aylin çocukluğundan beri gözünde büyüttüğü bu kulenin. Şaşırmıştı sade bir tasarım görünce. İçeri girmeli miydi? “Hayal kırıklığı dolu hayatımdan kaçmak için en uygun yer burası” diye düşündü ve şans eseri açık olan kapıdan içeri girdi.

Merdivenden çıkarken yukarıdaki odadan gelen sesler duydu. Korkmalı mıydı? Korkacak nesi kalmıştı? Nefes nefese merdivenleri çıktı ve kapısı açık olan odada bir grup insanın toplantı yaptığını gördü. Nefes almakta güçlük çekiyordu ama meraktan herşeyi unutmuştu.

“Paris” dedi şık bir takım elbie giymiş olan kel adam oturanlara seslenerek. Bir öğretmen gibi masasının yanında ayakta durmuş, elindeki kağıtta yazanları okuyordu. Herkes alkışlamaya başladı.

“1945” dedi ardından. Bu kez tereddütlü tezahuratlara ve fısıldaşmalara sönük alkışlar eşkil etti. Adam her açıklamasından sonra izleyicilere tepki vermesi için zaman veriyor, bu da heyecanı artırıyordu. Aylin arka sıralarda ayakta bir kız gördü ve açıklamaların hedefinin bu kişi olduğunu anladı. Sanki askerler toplanmış ve tayin yerleri açıklanıyordu. Aylin artık nefes almakta iyice zorlanıyordu ama baloya katılmışçasına gösterişli bu insanların yaptıkları hem merakını cezbetmiş, hem de çok hoşuna gitmişti.

Kel adam devam ederken herkes sessizce ve merakla dinledi. “İkinci dünya savaşı sonrasında Nazi’lerin Fransa’da cinsel birliktelik kurduğu bayanlar toplanarak saçları kazındı, Franszı halkı tarafından nefretle aşağılandılar, isteyerek cinsel ilişkiye girmeleri veya tecavüze uğramalarına aldırış edilmeden çırılçıplak soyularak sokaklarda teşhir edildiler, kazınmış kafalarına Nazi işaretinin dövmesi yapıldı ve çocukları ellerinden alındı. X-12, sen bu kladınlardan biri olacaksın. Adın Sophie. Amacımız yaşadıklarından sonra hapiste karşılaşacağın ve suçsuzluğunu bilen gardiyanın testini yapmak. Sana iftira atarak terfi de edebilir, sana karşı olan hisleri ile yüzleşerek önyargılarını yıkıp seninle bir aile de kurabilir. Bunlar onun seçimlerinden sadece iki uç örnek.” Odadaki herkes ayaktaki kızı içten alkışladı, yakınındakiler teselli dokunuşlaıyla desteklerini ifade ettiler.

Aylin yaşananların bir tiyatro oyunu olduğunu düşünmeye başlamıştı. O kadar ilgisini çekmişti ki bu oyun, nefes alırken çıkardığı hastalıklı seslere aldırış etmiyordu artık. Kel adam masanın üzerinde duran kavonozdan bir kağıt parçası çekti ve sessizce okuduktan sonra kağıtta yazanları ilginç bulduğunu gösteren yüz ifadesiyle: “MG-27” dedi. Ön sıralardan bir adam kalktı. O esnada Aylin göğsüne vurarak acılı iniltiler çıkarmaya başladı. Nefessiz kalan yüzü mosmor olsa da hala ilgiyle odadakileri izliyordu. Sesleri duyan odadaki herkes o an Aylin’e döndü.

Aynı anda Ömer yere yuvarlanmış olan Aylin’i güçlü elleriyle boğmakla meşguldü. Bugün son kez onu ikna etmeye çalışmıştı ama artık zamanı daralıyordu. Kumar borcu olanların pis köpekler gibi öldürüldüğüne ve sokağa atıldığına tanık olmuştu. Kaltağın babasının bir serveti vardı ve kılını kıpırdatmıyordu, ama Ömer o paralara konmayı bilirdi. O da sevgilisi ile detaylı bir plan yapmıştı. Artık adli tıp uzmanları boğulmayı intihardan ayırt edebiliyordu. Aylin’in aptal deniz feneri takıntısı işlerini kolaylaştıracaktı. Cesedi fenere yakın limandaki konteynır taşıyan vincin altına hizalayıp bırakacaklardı. Vinç operatörü olan sevgilisinin arkadaşı Gürcan kopan halat sonucu kazanın gerçekleştiğini söyleyecek, sonucunda da Gürcan’ın kumar borçları temizlenecek ve ailesine yardım yapılacaktı. Ömer’e kalacak para çoktu nasıl olsa. Aylin ölünce babasının Ömer’e güvenmediğinden Aylin’in mal varlığına koyduğu harcama kısıntısı kalkacak, tüm mallar Ömer’e geçecekti. Tek zorluk günlerce üzülmüş rolü yapmaktı, sonraki adım kurtuluştu. Filmlere lanet etti Ömer Aylin’i boğarken.  Öyle 20 saniye sürmüyordu hiç hayatın vücuttan ayrılması filmlerde gösterildiği gibi. Neredeyse beş dakikadır çırpınıyordu kadın. Yüzüne bakmak da istemiyordu Aylin’in. Uzakta gözüken deniz fenerine baktı göz göze gelmemek için. Baktıkça nefreti arttı, daha sert bastırdı ellerini.

Odadaki herkes Aylin’e dönünce kel adam önemli bir sanatçıyı sahneye davet eder gibi: “Hoş geldin HQ-16” dedi, “Gel lütfen içeri”. Aylin zorlukla kendini kapıdan içeriye attı. Ayağı kapının eşiğini geçtiği an inanılmaz bir rahatlama hissetti. Artık nefes alabiliyordu, vücudu şaşırtıcı derecede hafiflemişti. Birden odadakiler gibi şık giyindiğini fark etti kendisinin de. Artık odadakilerin hepsini çok iyi tanıyordu. Yüzyıllardır beraber olduğu arkadaşlarıydı hepsi.

Kel adam: “Ömer testi başarıyla atlatamadı HQ-35, üzgünüm. Sen onun için hep bir deniz feneri oldun, tehlikelerden uzaklaşsın, doğru yolu bulsun diye çabaladın… Ama son karar her zaman onların. Otur, katıl bize, yerin hazır.”

HQ-35 en öndeki boş sandalyeye oturup arkadaşlarının yeni görevlerinin açıklanmasını izledi. Zordu bazı hayatları geride bırakmak. Babasını çok özleyecekti. Nasıl da gün batımını izlerlerdi deniz fenerini en güzel gören tepeden…

Deniz Feneri” için 4 Yorum Var

  1. Başarısız bir öykü olmuş. Bir öykü okuma esnasında okuyucu üstünde güçlü bir etki bırakmalı. Deniz Feneri ise öyküde bulunması gereken birçok unsurun hiç bulunmaması ya da yanlış kurgulanması sonucu bu konuda başarılı olmamış. Diğer her şeyi gözardı edersek en başta yazar kullanılan dile dikkat etmeliydi. Çok fazla yazım yanlışı ve okuyucunun dikkatini dağıtabilecek, okuyucuyu sıkabilecek ölçüde akıcılığı baltalayan unsur vardı. Bu hikaye çok daha iyi şekilde okuyucuya aktarılabilirdi.

  2. Öykü ilgimi çekti fakat konuyu anlamadım yani sanki hikaye hiçbir yere bağlanmadı gibi . Bazı hikayelerin bir yere bağlanmasına gerek yoktur fakat bunda bazı sorular oluştu ve bu okuyucunun kafasında cevaplanmazsa öykünün değerini düşürür gibi. Deniz Fenerindekiler kimler? Neden kod adlarıyla birbirlerine hitap ediyorlar ? Yaptıkları şey ne? Bu gibi sorular yanıtlansaydı veya alttan bir fikir verilseydi gayet başarılı olucaktı. Yanlış anlamayın belki de bir dahaki sayıda devam ettirip açıklayacaktınız fakat sonu biraz ilginç bitince sordum bu soruları .

  3. Kurgu hoşuma gitti. Yazım hataları biraz göze batıyor. Daha dikkatli olunabilirdi. Finali başarılı buldum. Herkesin görev alması fikri güzeldi. Yine de kafamda soru işaretleri kaldı. Daha detaya inilebilirdi. Ellerinize sağlık.

  4. Yorumlariniz icin cok tesekkur ediyorum. Yanlislikla taslak versiyonu gonderdigim icin imla hatalarinin yaninda mantik hatalari da var. HQ-16 birden 35 olmus :). Okuyuculardan ve editorden ozur diliyorum yanlis versiyonu gonderdigim icin. Senaryo odakli calisiyorum normalde. O yuzden oykude yapisal hatalar oldu ve format alisilmis kaliplara uymadi. Elestiriler alindi, tesekkur ederim 🙂 . Aklima gelen bu kurguyu okuyucularla paylasmami saglayan site yoneticilerine tesekkur ediyorum.
    Saygilar.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *