Öykü

Direnişin Yedi Günü

Sokak gaz bombaları yüzünden sis altındaydı. Yerdeki kapsüllerden çıkan renkli dumanlar her yeri kaplamıştı, göz gözü görmüyordu. Birden turuncu bir sis bulutunun içinden genç bir kadın koşarak çıktı. Pantolonu, tişörtü kir pas içindeydi. Yüzünün gözlerine olan kadar kısmını bir fularla kapatmıştı. Dağınık saçları o koştukça ardından dalgalanıyordu. Tüm sokağı koşarak geçtikten sonra köşeyi döndü, hızını alamadığı için bir an dengesini kaybeder gibi oldu ama hemen toparlandı. Arkasına baktığında sis bulutunun içinden kendisine doğru koşan özel giysili, kasklı, eli coplu, silahlı polisleri gördü. Olduğu yerde sekerek tekrar koşmaya başladı. Bu sefer girdiği sokak daha dar ve yokuştu. Aşağı inerken hızını arttırmış, arkasındaki polislerle arayı açmıştı. Ancak tam sokağın sonuna gelince karşısına polisin tanka benzeyen müdahale aracı çıktı. Kadın durmaya çalıştı; fakat araçtan fışkırtılan suyla yerler kayganlaşmıştı. Genç kadının ayağı kaydı ve sert bir biçimde yere düştü. Yüzündeki fular boynuna inmişti ama fark etmedi bile. Kalkmaya çalıştı ama yerdeki su yüzünden başarısız oldu. Bir süre uğraştıktan sonra kendini toparlayıp doğruldu ve elleriyle dizlerinin üzerinde emekleyerek uzaklaştı. Sonra da yerden kalkarak gerisin geri koşmaya başladı. Fakat çok ileri gidemedi; arkadaki polisler ona yetişmiş, sokağın çıkışını tutmuşlardı. Giriş polis aracıyla kapatılmıştı, aracın içinden çıkan polisler ellerindeki copları sallayarak karşısına dikilmişti. Genç kadın durdu; etrafına baktı, kaçacak yeri kalmamıştı. Polisler ona doğru yaklaşıyorlardı. Kadın gülümsedi.

* * *

“Haksızlığa dur deyin! Bu vampirlere kanınızı emdirmeyin! Birleşin, direnin, savaşın!”

Elinde megafonla bağıran genç kadına kalabalık alkışlar ve sloganlarla destek verdi. Yaklaşık bin beş yüz kişinin bulunduğu grup protestolarına basın açıklamasıyla başlamışlar, uzun bir yürüyüş sonrasında belediye binasına ulaşarak eylemlerini sürdürmüşlerdi. Genç kadın hem onlara liderlik ediyor, hem de sözcülüklerini üstleniyordu. Onun çağrısıyla oturma eylemine başladılar. Polis ve güvenlik güçleri etraflarını sarmıştı ama şimdilik müdahale etmiyorlardı. Bundan yararlanan kalabalık seslerini yükselterek yumruklarını havaya kaldırdı.

“Satılmış düzen istemiyoruz! Vampir Konsorsiyumu’na hayır!”

Eylemin yoğunlaştığı sırada polis ekipleri gelen emirle birlikte müdahaleye başladılar. Hiçbir uyarı olmadan kalabalığın üzerine gaz bombaları atıldı. Topluluk daha ne olduğunu anlayamadan bir sis bulutunun içine hapsolmuştu. Gazın etkisiyle eylemcilerin çoğu bayıldı, kalan kısmı da etkisiz hale geldi. Bunu fırsat bilen polisler kalabalığın içine dalarak insanları gözaltına almaya başladı. Bu arada caddeye büyük bir cip girdi, dışı da camları gibi kapkaraydı. Plakası yoktu. Araç sis bulutunun ve baygın kalabalığın yakınında park etti. İçinden iri yarı, takım elbiseli iki adam indi. Gazdan hiç etkilenmeden kalabalığın içine doğru yürüdüler. Polisler onları fark etmemiş gibiydi. İki adam yüzlerinde ciddi ve korkutucu ifadelerle grubun sözcüsü olan genç kadına yaklaştılar. Kadın çoktan bayılmış, yerde yatıyordu. Polisler henüz onu almamıştı. İki adam kadını boş bir çuvalmış gibi kolayca tutup kaldırdılar. Sonra da geldikleri gibi sakince yürüyerek geri döndüler, kadını da araca koyarak oradan uzaklaştılar.

* * *

Polisler aralarına aldıkları fularlı genç kadını ite kaka karakola soktular. Aslında buna gerek yoktu; çünkü kadın onlara karşı koymuyordu. Yüzü ve vücudu darp izleri içindeydi ama başı dik bir biçimde, direnmeden yürüyordu. Buna rağmen polislerden bazısı onu itiyor, bazısı arkadan tekmeliyor, bazısı da copla sertçe dürtüyordu.

“Yürü bakalım pis fahişe! Göreceksin gününü birazdan, bu copla sana öyle şeyler yapacağım ki!”

Onların tüm hakaret, küfür ve tacizlerine kadın hiçbir karşılık vermiyordu. O kadar tepkisizdi ki, bu hali polisleri daha da kızdırıyor, saldırganlaştırıyordu. İçlerinden biri şiddetin dozunu iyice arttıracaktı ki, amirleri araya girdi.

“Oyalanmayın, çabuk getirin şunu.”

“Nereye amirim?”

“Sorgu 2’ye koyun.”

“2 dolu amirim.”

“O zaman 3’e koyun 5’e koyun, nereye koyarsanız koyun ulan! Her şeyi ben mi söyleyeceğim?”

“Diğerlerinin yanına mı koyalım?”

Komiser, polis memurunun yüzüne onu coplamak istermiş gibi baktıktan sonra kafasını çevirdi. “Hayır, ayrı koyun. Ben geliyorum birazdan.”

Amirin emrine uyan polisler genç kadını sürükleyerek götürdü. Bu sırada amir de cebinden telefonunu çıkarıp bir numara çevirdi. Karşıdan cevap geldiğinde yüzünde bir tebessüm oluştu, dudağının kenarından sivri dişleri görünüyordu.

“Kız burada, elimizde.”

* * *

Genç kadın gözlerini açtığında kendini bir masaya bağlı halde buldu. Hemen çırpınmaya başladı ama boşunaydı; her neredeyse buradan kurtuluşu yoktu. Bağırmak için ağzını açmak istedi; ancak ağzı da kapatılmıştı. Yine çırpındı, direndi. Hükümet ve yandaşlarının son numarası bu olsa gerekti; insanları eylem alanından bayıltarak kaçırmak ve onlara işkence etmek. Fakat gözden kaçırdıkları bir şey vardı; o asla boyun eğmeyecekti.

“Demek kendinize geldiniz, harika!”

Tepesine dikilen beyaz önlüklü adamın sesiyle direnişi arttı genç kadının. Adamsa hiç oralı değildi, sanki normal bir şeyden bahsediyor gibiydi.

“Endişelenmeyin, güvendesiniz. Bağlı olmanız tamamen sizin iyiliğiniz için, yoksa size zarar vermek gibi bir niyetimiz yok. Aksine, size yardım etmek için buradayız. Aslına bakarsanız tam zamanında müdahale ettik, biraz geç kalsak polis sizi yakalayabilirdi. Vampir Konsorsiyum’u uzun süredir peşinizde ama onları atlatmayı başardık. Artık kazanamayacaklar.”

Bu sözler genç kadına anlamsız gelmişti. Onu kaçıranlar hükümet ve konsorsiyum adına çalışmıyorsa kimdi bunlar?

“Eminim bir sürü sorunuz vardır ama merak etmeyin, zamanla hepsi cevaplanacak. Şimdi biraz gevşeyin, rahatlarsanız daha kolay olur. Ancak biraz acı duyacağınız konusunda sizi uyarmalıyım.”

Bunu söyledikten sonra eline büyük bir şırınga alan adam, iğneyi kadının koluna batırarak içindeki koyu renkli sıvıyı damarına boşalttı. O andan itibaren genç kadın için uzun, acı ve korku dolu saatler başladı. Damarlarında dolaşan ve vücuduna nüfuz eden sıvı içini yakarken kadının çığlıkları beyaz duvarlarda yankılanıyordu. Bir yandan adamın sözleri, bir yandan da yaşadığı tarif edilemez acıyla beyni allak bullak olmuştu. Sonunda dayanamayarak kendinden geçti.

Tekrar kendine geldiğinde bir yataktaydı. Tertemiz çarşaflar arasında, hastane önlüğünün içinde yatıyordu. Tuhaf bir biçimde kendini iyi hissediyordu, hem de hiç olmadığı kadar. Kafasını kaldırıp etrafına baktığında pencerenin kenarında bekleyen orta yaşlı bir kadın gördü. Ona dostça gülümsüyordu.

“Günaydın. Aramıza hoş geldin.”

* * *

Saatlerdir sorgu odasında tutuluyordu. Oturduğu sandalyede elleri arkadan kelepçeliydi. Dayak yemiş, hakarete uğramış, taciz edilmişti. Ancak ne ağzını açmış, ne de ses çıkarmıştı. Genç kadının bu tepkisizliği komiseri daha da çıldırtıyordu.

“Susarsın tabii! Susarsın değil mi? Söyleyecek bir şeyin yok mu? Meydanlarda car car bağırmayı biliyordun ama! Neymiş, hükümet vampirmiş, halkın kanını emiyormuş! Sen çok biliyorsun! Kan nasıl emilirmiş şimdi ben sana göstereyim de gör!”

Komiser yeni bir saldırı girişiminde bulunmak üzereyken kapı açıldı ve içeri resmi giyimli üç adam girdi. Her kim iseler, komiserin onlardan çekindiği belliydi.

“Geldiniz mi? Ben de sizi bekliyordum, onu sizin için hazırladım.”

Adamlar komiserin yüzüne bakmamıştı bile. Üçü de gözlerini genç kadına dikmişti, içlerinden biri komisere emir verdi. “Sen çıkabilirsin.”

Komiser buna memnun olmamıştı ama gıkını çıkaramadı. Çıkmak üzereydi ki, genç kadın kafasını kaldırdı ve sorgu odasına girdiğinden beri ilk kez konuştu. “Yoo, o da kalsın. Belki işe yarar.”

Adamlar şaşırmıştı; fakat en çok şaşıran kendisinden orada yokmuş gibi bahsedilen komiserdi. Bir an ne yapacağını bilemedi, sanki emirleri kadından alıyormuş gibi ona bakakalmıştı. Adamlarsa birbirlerine bakıyordu. Biri sivri dişlerini tıslar gibi öne çıkararak memnuniyetsizliğini gösterdi. Diğerinin gözleri bir an kırmızı bir ışıkla yanıp söndü. Üçüncüsü bir adım öne çıkarak kadına sırıttı. “Madem istiyorsun…”

Sonra komisere döndü, “Kapıyı kilitle, kameranın kapalı olduğundan da emin ol.”

Komiser kafa sallayarak denileni yaparken üç adam genç kadının çevresini sarmıştı. Kadın kafasını kaldırıp tek tek adamların yüzlerine baktı, sonra başını odadaki tek pencereye çevirdi. Tavana yakın, ufak bir cam bölmeden yeni doğmuş dolunay görünüyordu. Kadın gülümsedi.

* * *

“Siz kimsiniz? Ben neredeyim? Bana ne yaptınız?!”

Genç kadın yataktan doğrularak pencerenin önündeki kadına doğru dönmüştü. Kafası karışıktı; karşısındaki kadın ise son derece sakindi.

“Hepsinin cevabını alacaksın. Ama önce bir şeye cevap ver; nasılsın?”

“Ne?”

“Kendini nasıl hissediyorsun?”

Genç kadın kafasını salladı, “Şey… İyi, sanırım. Evet, iyiyim.”

“Güzel, bizim de istediğimiz buydu zaten.”

“Ne saçmalıyorsun sen? Kimsin, benim burada ne işim var?!”

Kadın otoriter bir tavırla döndü, yaklaştı ve çekinmeden yatağın kenarına oturdu. “Ben şu anda senin en iyi dostunum ve sen de burada güvendesin…”

Genç kadın onun sözünü kesti, “Evet evet, anladık. Beni yardım etmek için kaçırdınız, polislerin elinden kurtardınız falan. Ama hâlâ mantıklı bir cevap alamadım; bana ne yaptınız?!”

Derin bir iç çekişten sonra yanıt geldi, “Seni güçlendirdik. Artık daha iyi, daha hızlı ve dayanıklısın. Direnişin lideri sensin ve bu direnişin zafere ulaşabilmesi için önce liderinin başarılı olması gerekiyordu. Bunun için bazı değişiklikler yaptık, iyi değişiklikler. Hükümeti ele geçiren parazitlerden kurtulmamız buna, yani sana bağlı.”

Genç kadın düşüncelere dalmıştı, aldığı cevap kafasında başka soruları doğurmuştu. Karşısındaki kadın bunu hissetmiş gibi elini genç kadının elinin üstüne koydu. “Korkma, yalnız değilsin. Senin gibi başkaları da var. Direniş devam ettiği sürece güçlenerek, çoğalarak ve birleşerek yeneceğiz onları. Beraberce vampir egemenliğine son vereceğiz.”

“Nasıl?”

Cevap olarak gülümsedi orta yaşlı kadın. Pencereden yansıyan ay ışığında gözlerinde sarı bir hare belirmişti.

* * *

Sorgu odasının kapısı açıldı ve genç kadın içeriden çıktı. Arkasında bir kan gölü ve dört parçalanmış ceset bırakmıştı. Kadının üstü başı da kanla kaplıydı ama bu sefer kendi kanı değildi. Onun kanı çoktan değişime uğramış ve yeni ırkının özelliklerini benimsemişti. Pençelerindeki kanı kapıya silerek sarı gözleriyle etrafına baktı. Koridor boyunca diğer sorgu odalarının kapıları açıldı ve direnişin diğer üyeleri dışarı çıktı. Sarı sarı parlayan gözlerinde işkenceci efendilerini yenmiş olmanın verdiği zaferin coşkusu ve gelecek zaferlerin açlığı vardı. Bu sırada tüyler ürperten, uzun bir uluma yankılandı koridorlarda. Ardından vampir faşizmine son verecek yeni bir halkın ilk temsilcileri direnişe katılmak üzere sokağa dağıldı.

Direnişin Yedi Günü” için 13 Yorum Var

  1. Vay be. Eğlenceli, gaza getirici ve farklı bir yaklaşım olmuş direnişe. Ben çok çok beğendim. Bir çırpıda okudum zaten, hatta keşke daha uzun olaymış diye düşündüm. Zihnine sağlık, klavyene kuvvet. 🙂

    1. Çok teşekkürler Gökcan, sevindim beğenmene 🙂 Gaza getirici demişken, yazarken Prodigy’nin Voodoo People’ı acayip ilham ve gaz verdi, tavsiye ederim :))

  2. Gerçekten güzel benzetmelerle bezenmiş bir hikaye. Başlığı görünce alıştığımız duygusal direniş hikayelerinden biri olduğunu sandım ama bu farklı ve güzel bir hikaye olmuş hatta çokta rahatlatıcı diyebilirim;) Ellerine sağlık

    1. Çok teşekkür ederim, bu yorum da benim için çok rahatlatıcı oldu, sevgiler 🙂

  3. Bir solukta okudum öykünüzü. Sade ve akıcı bir anlatımınız var. Kurgu da iyi olmuş. Elinize sağlık.

  4. Ben niye buraya gerekli yorumu yapmamışım hala?! Hemen yazayım efenim.

    Öncelikle iyi ki başlık aynı kalmış diyorum zira okuyucu için çok daha şaşırtıcı bir etki oluşturuyor bu şekilde. Bunun haricinde normalmiş gibi başlayan, fakat sonrasında farklı yerlere giden bir öykü ile merakları üst düzeye çıkarıyor, direnişe çaktığın selam ile de bu konuda üstüne düşen vazifeyi gerektiği biçimde yerine getiriyorsun.

    Kısaca demek istiyorum ki, daha ne olsun?

    Ellerine, kalemine sağlık sevgili Funda. Seni buralarda daha fazla görmek isteriz 🙂

    1. Çok teşekkürler Hakan, başta emin değildim ama iyi ki yetişmişim seçkiye, demek ki tembellik yapmamak gerek ;P Nice seçkilere diyelim o zaman 🙂

  5. Selamlar!
    Öncelikle başlığa bakınca nedense günlük gibi bir şey bekledim, olayları gün gün okuyacağız falan sandım. Hikâye başladığında normal bir gezi parkı eylemi okuyacağız sandım ama işler umduğum gibi gitmedi, daha da ilginçleşti ve son kısım ise zirveydi, bir devamı olmasını isterdim aslında. Ellerinize sağlık, son olaylara çok güzel bir selam çakmışsınız.

  6. Gelecekten selamlar güzel yazar Funda Özlem hanım 🙂

    Direnişin Yedi Günü adından dolayı ben de diğerleri gibi günlük bekledim, daha sonra oldukça realist ve taraflı bir öykü bekledim ama hepsini de boşa çıkardınız. Muhteşemsiniz. Yine de aykırı edebiyatın aykırı yazarlarından biri diyeceğim. Olayları kendi türünüzün kapsamı içinde değerlendirerek kurgulamak ve oldukça yaratıcı olarak yazıya dökmek her yiğidin harcı değil. Tebrik ederim, keyifle okudum. Umarım daha çok yazarsınız, hep yazarsınız.

Funda Özlem Şeran için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *