Ağaçların arasında, en sevdiği ormanda avazı çıktığı kadar attı çığlığını, tıpkı çocuklar gibi, ses telleri yırtılır mı diye düşünmeden attı en kocaman çığlıklarından birini. Sonra birazcık yürüdü ve harika bir ağacın altında durdu, yaprakları hışırdarken rüzgarda, yine bir çığlık patlattı adam, koskocaman bir çığlık. Öyle çok seviyordu ki bunu yapmayı, her seferinde yeniden doğmuş gibi hissediyordu kendini. Birazcık daha yürüdü, çok büyük kovuğu olan bir ağacın önünde durdu, içine baktı ve açıp kollarını, kocaman bir çığlık attı, taa kovuğun içine. Sonra da gökyüzüne bakarak o günkü en kocaman çığlığını atmaya başladı, devam ederken haykırmaya birden karşısında yeşil el kadar bir yaratık belirdi ve dokuz gözüyle ona baka baka çığlığını yuttuverdi. Her yerde yankılanacağını sandığı çığlığı birden kesilince, dona kaldı adam, yemyeşil yaratığa bakakaldı. Gözlerini kocaman aça aça neresinden konuştuğu belli olmayan yaratık dedi ki:
“Sen rahatlayacaksın diye bu ormandaki her şeyin frekansı değişiyor, her çığlık attığında içimiz titreşiyor. Yuttum çığlığını, içimde saklayacağım, artık bir daha çığlık atamayacaksın!”
Adam yutkundu, boğazı kurudu, heyecandan her yeri titredi, duyduklarına inanamıyordu. Yeşil yaratık burnunun dibine girdi, gözlerinin içine içine baktı; dokuz gözün etkisi altında kalmak iç gıcıklayıcıydı ve adamı daha da kitliyordu olduğu yere. Derinden gelen sesiyle yine konuşmaya başladı yaratık:
“Ve sen çığlık attığında benim içim dışım titreşiyor, eskisi gibi harika şarkı söyleyemiyorum. Ormandaki herkes aynı durumda, böcekler, kuşlar, tırtıllar, yeni doğan yavrular, turuncu yaratıklar, rengarenk olanlar… Sen ormanın müziğini kesiyorsun. Sonra gidip kendi hayatına devam ediyorsun, bizse yine şarkı söylemeye kalktığımızda çok garip sesler çıkartıyoruz, bir süre sonra beyaz gürültüye dönüşüyor söylediğimiz şarkılar. Sen çığlık attığında ağaçlarımızın dalındaki yeşil yapraklardan bazıları öyle bir titreşiyor ki zamanından önce kopuyor ve ağaçlar bundan derinden etkileniyor, dalları eğiliyor. Sen rahatlamak için buraya gelip bunu daha çok yaparsın diye endişeyle yaşıyoruz ama artık bana ne kadar zor gelse de içimde tutacağım çığlığını,” deyip bir anda ortadan kayboldu.
Adam sendeledi, yaptıklarını duyunca ruhu sarsıldı. En yakınındaki ağaca sarıldı. Sonra bir başkasına. Ormandaki bütün ağaçlara sarıldı günlerce, gücü tükenene kadar. Evine geri dönemedi. Bir gün, kocaman ağaçlardan birine sarıldığında kovuğunun içinde kayboldu. O anda esen ılık rüzgar kurumuş yapraklardan birini havaya uçurdu. Sapsarı hışırdayan yaprak uçtu uçtu ve kurbağaların vırakladığı gölün üstüne yavaşça indi, yemyeşil yaratığın yanından geçerek. Sessizce kendi kendine dolaşıyordu, yaprağa daldı gözleri o sırada sudan kafasını çıkartan uçan balık dedi ki:
“Yuttuğun çığlığı suya bırak. Bu göl sihirli; çığlığı kahkahaya dönüştürebilir ve yankılanarak sessizliğe karışmasını sağlayabilir.”
Yeşil yaratık balığı dinledi ve uzun zamandır içinde tuttuğu kocaman çığlığı suya bıraktı. İşte o an her şey oldu. Artık yeniden doğmuş gibiydi ve varolduğundan beri söylemediği en güzel şarkıyı mırıldanmaya başladı.
güzel bir öykü elinize sağlık
mersi
Elinize sağlık hoş bir öyküydü.
teşekkürler