Öykü

İhtiyar ve Adam

Yedi yıl geçti değil mi,dedi adam.İhtiyar,evet yedi yıl geçti, diye cevapladı ve ekledi, bugün gece Çolpan Ay’a ulaşacak…

Adam:

-Bugün son gün o zaman…

-Evet,öyle.. Suskunluk çöktü. Adamın sesi işitildi.

-Hiç doğru düzgün konuşmadık,geçen bunca zaman arzında…

İhtiyar, susmayı seçti.Cevap vermedi.Adam konuşmaya devam etti.

-Seni ilk gördüğüm vakti hatırlıyorum.Gökdağ’ın zirvesindeki kuru ağacı suluyordun.Kırık bir kova dolusu suyla…

İhtiyar gülümsedi ve hemen suratı ifadesizliğini korudu..Adam sordu:

-Peki ne oldu?

-Ne,ne oldu?

-Ağaç…

-Çiçek açtı…

Baraka,öğlen güneşi altında İyice ısınmıştı.İhtiyar,kapıyı açtı ve içeriye güzel rahiyalar getiren meltem doldu.Adam,derince iç çekti.

-Bugün son gün,ama son olacak mı?

İhtiyar,dışarıya çıktı.Adam kırık dökük yatağına uzandı.Barakanın küçük pencerisinden dışarıya baktı.İhtiyar geri döndü.

-Gürub vakti,bu otu yakacağım..

‘Tamam’ dedi,adam.İhtiyar,cebinden bir elma çıkarttı,adama uzattı.Adam aldı,elmayı ısırdı..

-Çok leziz..Nerenin elması bu?

-Kuru ağacın elması..

-Demek meyve de vermiş.

İhtiyar sandalyeye oturdu.Barakaya göz gezdiriyordu.Adam dillendi..

-Bana hiç sormadın..

-Ne sormadım..

-Neden burada olduğumu..

İhtiyardan ses çıkmadı.Adam,hikaye etmeye başladı…

-Tanrı’dan savaşı bitirmesini istemiştim.Sadece savaşın bitmesini…Nereye kadar kaçabilirdim,ailemi nereye kadar koruyabilirdim ki?.İnsanlar,soğukkanlılıkla,sanki öyle olmalıymış gibi birbirlerini boğazladıkları vakit,ne yapabilirdim?

İhtiyar,çay içer misin,diye sordu..Adam ‘evet’ diye cevapladı.

Adam,hikayesine devam etti..

-Tüm bu harbin bitmesi için yola çıktım.Tanrı’nın huzuruna çıkacak ve O’na yalvaracaktım.Dualarımı işitmiyordu sanırım ya da ben doğru şekilde dua etmiyordum.Uzun süre arşınladım.Gitmediğim yer kalmadı.Kaç tane bilginin yanına gittim,biliyor musun?Ben de bilmiyorum.Hepsine Tanrı nerede diye sordum.Ama hiçbiri cevap vermedi,cevap veremedi.Çünkü onlar da bilmiyordu.

İhtiyar,çayı hazırlarmıştı.Masanın üstüne koydu.Yine cebinden,bir kaç adet şeker parçası çıkardı.Adam,çayı görmemişcesine içti.Konuşmaya devam etti.

-Günlerden bir gün,biçare dolaşırken iki kişinin birine saldırdığını gördüm.Korktum.Onu kurtarmak isterken öleceğimden korktum.Fakat,o güzel yüzü görünce,istemsizce adamlara saldırdım.Yerden bir sopa götürmüştüm.Bahtıma,yerde bir sopa vardı.Saldırdım.İkisini de yere serdim.Kaçtılar.Kız alalade biri değildi,Tanrı’nın kızıydı,Akkız’dı.Sevinmiştim.Tanrı’nın kızını kurtarmak he…Ne büyük bir kahramanlık…

İhtiyar,baraka iyice soğudu,dedi ve kapıyı kapattı ve göğsünün derinlerinden öksürüp,ciğerlerim yerinden çıkacak bir gün,diye söylenmeye başladı.Adam,barakada o yana bu yana geziyordu.Aniden,nerede bu hayvan,diye bağırdı.Sandalyeye oturdu.İhtiyara döndü..

-Akkız’ın güzelliğine hayran olmuştum.Önünde secde ediyordum.Akkız,kalk ayağa,demişti bana.Ben baş eğerek ayağı kalkmıştım.Yüzüne bakmaya cesaret etmiyordum.Bana,sağol minnettarım,dedi.Ben bir şey diyemedim.Boynundaki asılı anahtarı çıkardı.Gök mavisi bir anahtar.Al,dedi.Gökdağ’ın zirvesine çık.Gök kapının anahtarıdır bu.Bu anahtar,o kapıyı açacak ve sen Gök’e ulaşacaksın.Babam Gök’ün on yedinci katında oturur,dedi ve gitti.Nasıl gitti bilmiyorum ama gitti işte…Kayboldu bir anda.

İhtiyar,adama yakınlaştı.Acıktın mı,diye sordu.Adam başını sallayarak tasdikledi.Barakanın köşesinde duran torbayı aldı ve içinden iki parça kuru ekmek ve küçük bir şişede bulunan balı çıkardı.Yemeye başladılar.Kısa bir sürede ne varsa bitirdiler.Adam,doymadım,dedi.İhtiyar,ben de diyerek adama katıldı.Adam,devam etti:

-Gökdağ’ın zirvesine güç bela ulaşmıştım.Bunu biliyorsun zaten.Senle karşılaşıp,konuştuktan sonra Gök kapıya ulaştım.Bunu da biliyorsun.Gök kapı,koskacaman ve enli bir kapıydı.Harikulade ve cezbediciydi.Onu tüm gün temaşa edebilirdim.Anahtarı boynumdan çıkardım.Kapıyı açtım.Gök’e girmiştim.Muhteşem bir diyar…Tanrı’nın mekanı…Nasıl betimleyebilirim ki?Ben mütehayyir etrafa bakarken,etrafımı Gök süvarileri sardı.Göktaşı altınından zırh ve kılıçlarıyla,gök yeleli atların üzerinde yedi süvari..!Korkmak!…Paniklemiştim.Ölecektim.Tanrı’nın diyarına izinsiz girenin sonu bu,ölüm olmalıdır,diye düşünüyordum.Fakat gaipten bir ses duydum.Etraf beyazlaştı.Her şey kayboldu.Boşlukta asılı kalmıştım.’Ey küstah insan,ne haddine huzuruma gelirsin’demişti Tanrı.Ben cevap vermeme bile gerek kalmadan,’Senin arzun,hayasızcadır.Kabul olmayacaktır’.Tanrı bunu demişti.Ben bin pişman halde ağlamaya başlamıştım.Bağışla Tanrı’m,demekten kendimi alıkoyamıyordum.Tanrı,Akkız’ı kurtardığın için sana merhamet ediyorum,lakin cezasız kalmayacaksın,dedi.

İhtiyar,esniyordu.Canı sıkıldığı belliydi.Getirdiği otu,yakmaya başladı.Adam,dumanı içine çektikçe keyifleniyordu.Adam,ne bu,diye sordu.İhtiyar,haşhaş,dedi.Adam bir müddet sustu ve kaldığı hikayeyi tamamlamak için son mecalini kullandı.

-Tanrı beni,bu barakaya tıkadı.Yedi senedir,Elbis Hanı bekliyorum.Yeraltı dünyasının hanı.İnsanların arasına nifak salan,harbi başlatan o iblis!O beni bulup öldürmeli.Eğer yedi sene içinde öldüremezse,ben ölümsüzlükle cezalanacağım.Ne kadar komik değil mi?Ölümden kaçıyordum.Şimdi Elbis Han’ın beni bulmasını bekliyorum.

İhtiyar,uyuklamaya başlamıştı.Zar zor gözlerini açık tutuyordu.Adam ise hiç susmuyordu.

-Lakin-bu gece son.Elbis Han ise ortada yok.Ölemeyeceğim.İnsanların birbirlerini nasıl katlettiklerini göreceğim.En kötüsü,ailemi,eşimi,çocuklarımı kendi elimle gömeceğim.Belki,ölmüşlerdir bile.

İhtiyar,yarı açık ve keyifli gözlerle adama baktı.Derin bir nefes aldı.Konuşmaya başladı.

-Yıllar evvel,ben de senin gibi…Savaşın bitmesi için Tanrı’nın huzuruna çıktım.Tanrı bana kızmadı.Sadece şart koştu.O kuru ağaç canlandığı vakit savaş biteceğini söylemişti.Sadece bir kovayı her gün Gök nehirden dolduruyor ve tekrar Gökdağ’ın zirvesine tırmanıp ağacı suluyordum.Bir gün dağa tırmanırken yine ayağım kaydı,kova düştü ve kırıldı.O günden itibaren kırık bir kovayla her gün,Gök nehre inip su dolduruyor,zirveye tırmanıyor ve ağacı suluyordum.Sen geldin,sonra geldin,yirmi bir yıl içinde ilk gördüğüm insandın.Ama uğursuzluğunla geldin ve o gün kovam kırıldı.

İhtiyar dışarı çıkıp göğe baktı.Artık gece yarısıydı Çolpan Ay’a yakınlaşmıştı.İhtiyar,içeri girip devam etti.

-Ben yılmadım ancak,ağzıma doldurdum suyu,bir kaç damla suyla suladım ağacı ve ağaç çiçeklendi.Başarmıştım.Tanrı’ya seslendim.Başardım,dedim.Tanrı,bildiğini,söyledi.Ama bitmemişti.Savaş bitmemişti.Dileğim gerçekleşmemişti.Tanrı bana,senin öleceğin gün dünyayı uçmağa çevireceğini,bildirdi.Ama gördüğün gibi artık müddet doluyor ve Elbis Han’dan eser alamet yok.

* * *

Aniden kapı kırıldı.Elbis Han kapının ağzındaydı.İçeriye tam adım atacakken iki Gök süvarisi belirdi ve Elbis Han’ı yakaladılar ve gittiler.Müddet dolmuştu artık.Adam ölemedi.Ebedi yaşama mahkum olacaktı.İhtiyar ise ömrünü boşa harcamıştı.Artık tüm ümitler bitmişti.İhtiyar,başını eğdi ve çıkıp gitti.Daimi boşluğa adımlıyordu.

Beklenmedik bir anda,gökyüzü bulutlarla kaplandı.Bardaktan boşalırasına yağmur yağıyordu.Şimşekler çakıyordu.Rüzgar şiddetlenmişti.İhtiyar,bu fırtına dinene kadar,barakada beklemisinin uygun olacağını düşündü.Geri döndü,barakaya yaklaşmıştı.Aniden bir şimşek barakaya çaktı ve rüzgarın şiddetine dayanamayan baraka yıkıldı.İhtiyar,barakaya doğru hızlıca yürümeye başladı.Barakanın enkazını zorla kaldırıp adamı çıkardı.Adam ölmüştü…

Tanrı’nın sesi işitildi.

-Tanrı istediğini yapar…

İhtiyar ve Adam” için 5 Yorum Var

  1. Noktalama işaretlerinden sonra bir boşluk bırakırsan okuması daha kolay olur öykülerini. Aklında bulunsun…

    1. Tekrar okudum.Baya bir eksiklik varmış.Programdan dolayı gereksiz boşluklar türemiş.Noktalama işaretinde eksiklikler var.Artı sonlara doğru bir iki fazla cümle bulmakta mümkün.Andre Breton’un lafına kandım.Yanlış yaptım,diyebilirim.Fakat,bu hikayeye baya bir el gezdirmek lazım olacak.

  2. Eleştirinizden dolayı teşekkür ederim.Buna dikkat edeceğim.Umarım tek eksiklik budur.Eğer değilse eleştirilerinizin devamını da bekliyorum.

  3. Fark etmişsiniz siz de, noktalama yanlışları ve yazımınızdan kaynaklanan sorunu. Açıkçası bu okumayı güçleştirdi ama ısrarla okuyup bitirdim öyküyü. Fikrimce, Tanrı’nın o son cümlesi daha etkileyici olabilirdi. Hani öyle bir söz söylerdi ki Tanrı, “vay be” derdik hikayenin sonunda. Bu son biraz yavan, özellikle hikayenin gelişme bölümündeki başarısına oranla.
    Türk mitolojisinden faydalanmanız gayet güzel bu arada. Haddimiz değil elbet ama bir okur olarak şunu diyebilirim belki:
    “Hiçbiri cevap vermedi, cevap veremedi.” şeklindeki ifade “Hiçbiri cevap veremedi.” olsaydı
    “Kız alalade biri değildi,Tanrı’nın kızıydı,Akkız’dı.” ifadesi de “Kız alalade biri değildi ki Tanrı’nın kızı Akkız’dı.” şeklinde olsa… Bunun gibi başka örnekler de var ama bu örnekler üzerinden demek istediğim art arda kısa cümle senkronizasyonu bozuyor. Sıralı cümle yerine bağlı cümle kimi zaman daha estetik duruyor metinde. Bir-iki kısa cümle ardından uzun cümle tekrar kısa devamında uzun cümleler gibi bir ilerleyiş akıcı metin yazımında işinize yarayabilir.
    Dilerim başka öykülerinizi de okuruz burada.

  4. Hikayenin sonunda adamın ölmesiyle savaşlar bitmiş oldu şimdi değil mi? Yanlış anlamadım. Bu haliyle sonu iyi gibi ama bütün öykü boyunca öyle merakı celbeden bir anlatım var ki daha vurucu bir sonla şahane bir şey çıkar ortaya. Daha önceki yorumlarda da buna değinilmiş zaten. Diyaloglarla öyküyü örmüş olmanı sevdim. İki adamın karşılıklı anlatımları başarılıydı. Öykü anlatımında sıkıntı yok, sıkılmadan okudum öyküyü ama belki imla olarak üzerinde biraz çalışmak lazım. Noktalama işaretleri vesaire… Her neyse bunlar teknik konular. Öyküyü sevdim ben. Diyaloglarla bezeli yeni öykülerinizi bekliyoruz. 🙂 Kaleminize sağlık.

Mümin Can için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *