Öykü

İskelet

Zarf elime sarıldı, şimdi n’apıcaz dedi, bilmem dedim. Öfledi, mazgallara atlayıp uzaya bıraktı kendini. Cebimden telefon elime atlayıp bu zamanda nerden buldun zarfı dedi. Fark eder mi deyip ona baktım. Ön kamerasını açıp bir adam gösterdi. Muhtemelen o adam benim.

Ekrandaki adamın gözü damlamak üzereydi, sonra benim ekranıma düştü. Ekrana çarpınca gözüm acıdı. Ovuşturmak için elimi gözüme götürürken ekrandaki adam da benimle aynanda elini eskiden gözünün durduğu yere götürdü. Ben ovuşturmaya çalışırken o elini geri indirdi. Damlayan göz benimki değilmiş, yerinde duruyordu. Ekrandaki göz yere aktı.

Gökten boylamasına yarım bir diş yere düştü, sonra bir tane daha. Dördüncü diş yere akmış göze çarpınca canım yandı. Yağan dişlerin yere ve üstüme saplanmasıyla çıkan sesi dinledim. Hava sıcak olmasına rağmen yere düşen diş taneleri titreyerek birbirine vuruyordu. Demek ki süt dişleri bunlar, bu havada üşüdüklerine göre dedim. O an yanımdaki adam telefonumu işaret edip, ekrandaki adam sıkıldı galiba, sürekli bana kaş göz hareketi yapıyor dedi. Ekrana baktım, gördüğüm adamı tanıyor değildim. Belki tanıyorumdur fakat uğraşmak istemeyip kuyruklarımdan destek alarak kalktım.

İlerideki köşede bi kadının aşığına kılıçlar saplıyor, iskeletini çıkararak kanlar içinde bırakıyordu. Kadının, adamını yeterince doğradıktan sonra aşığının dumanı tüten gözlerini yiyişini izledim. Arkasından dikenli parmaklarını yedi. Arkasından turuncu alevler saçan kalbini… Sonra adamın kalan kemikleri ve diğer parçaları civa gibi titreyerek toplandı, az önce kaybettiği kısımları eksik haliyle tamamlandı ve ayağa kalktı, kadına teşekkür ederek yoluna devam etti. Bu sefer kadın bana döndü, onu sevip sevmediğimi sordu. Cevap alamayınca yavaşça duvara tırmanarak çatısına çıktığı binanın arkasına geçti. Demin yanımda oturan adam yanıma geldi, onu tanıyıp tanımadığımı sordu. Dönüp ona baktım, az önce telefonumun ekranında gördüğüm adamdı. Cevap vermeden baktım. Kırık dişleriyle gülerek yeşil bir dumana dönüştü ve havaya karıştı. Eve dönmeye karar verdim.

Odama geldiğimde yatağımda bir kadının yattığını gördüm. Bir gözü kafasının yarısı kadardı ve devgöz sürekli beni izliyordu. Paltomu çıkarmak için dolabımın kapağını açtım. Arkasındaki karadeliği görünce paltomu tekrar bulamamaktan korkup kapıyı kapattım. Odamın zeminini kaplayan çimenlerin üzerine paltomu bırakıp dikenli telle çevrili yere tırmanıp tellerin vücudumda açtığı yaralardan mavi suların akmasını izledim. Yatağımdaki dev gözlü kadının yanına bağdaş kurup mavi sularımın tavana tırmanıp oradan tekrar üzerime damlamasını bekledim. Tüm damlalarım geri döndüğünde yanıbaşımdaki paketten, gördüğüm en güzel kadın çıkageldi. Soyunup tüm bacaklarını birbirine yapıştırıp tekrar açılmalarını engellemek için kendini dikti ve ağzıma girdi. Yanına yattığım dev gözlü kadının dev gözü ağzımdaki kadına baktı, mor bir şimşek çıkararak ağzımdaki kadının saçlarını tutuşturdu. Derince içime çektim, kokusu hatırladığım gibiydi.

Tavandaki havuza tekrar baktığımda oradan göğsüne kadar sarkan adamı gördüm, banktaki yanımda duran adamdı. Önce bana baktı sonra dev gözlü kadına. Şıpırdayarak yanımıza düştü. Adam artık sadece göğsüne kadardı. Dev göze tırmanıp emmeye başladı, göz de ona şimşekler çaktı. Adam bana tekrar bakıp kadının ağzına yöneldi fakat kadının ağzının olmadığını görünce şaşırmadı. Ağzın olması gereken yerde içinde küçük bir yılanın kafasını uzattığı delikle karşılaştı. Yılana baktığımda kafasının bugün kadını tarafından yenen adama ait olduğunu gördüm. Göğse kadar olan adam bana dönüp onu tanıyıp tanımadığımı sordu. Onu tanıyıp tanımadığıma bakmak için döndüm. Tam düşünmek için kendimi zorlayacaktım ki ağzımdaki kadının yarısı dev göze düştü dev gözlü kadın zevkle inledi. Göğse kadar adam önce üzüldü, sonra bana nefretle baktı. Buharlaşarak tavanıma yükseldi. Kadının ağzındaki yılan birden yükselerek ağzımda kalan kadını kaptığı gibi dev gözlü kadının ağzının olması gerektiği yerdeki yuvasına dönüp mırıldamaya başladı. Sigarakadının yanmış olan yarısını dikenli tellerden çimlere doğru üfledim ve uyumayı bekledim. Bu arada dışarıda yağan dişler de hızlanmış, süt dişinden çapraşık yirmiliklere dönmüştü.

Birkaç gün uykuyu beklememe rağmen dev gözlü kadının ağzındaki yılan ve yeni yarım sevgilisinin hala mırıldadığını duyuyordum. Sonunda en sivri kuyruğumu karnıma saplayarak çok fazla kan kaybetmemi sağladım. Bu yorgunluğumu daha da arttırdı ve beş gün daha geçtikten sonra nihayet uyuyakaldım. İşin ilginç yanı bu olayları hiç bir zaman hatırlayamadım.

İskelet” için 2 Yorum Var

  1. Bu nasıl bir çılgın ruh halidir 🙂

    Üstelik görselliğe de çok yakışır. Ancak kelimeler sana ifade için daha çok alan vermiş gibi. Ete kemiğe bürünse tadı böyle olmazdı. Hatta rahatsız edici bile olabilirdi belki… O zaman iyi ki yazmışsın kalemine sağlık.

    Pek benim tarzım değil ancak sevgili adminimiz Onur “DarLy OpuS” Selame; eminim yazını okuduğunda seni en az senin kadar anlamış olabilir 🙂

    Değişik olmasını sevdim.
    Gelecek ay görüşmek üzere,
    Sevgiler, Dipsiz

  2. Karakterleri birbirlerine işlemekle, öyküye harika bir şekil vermişsin. İlk cümle, ve bir o kadar da güzel, son cümle…

    Hikaye o kadar hızlı aktı ki, hayal etme ve okuma arasında bocaladım. İkinci yarıda biraz takıldım.

    Eline sağlık, gelecek ayda görüşmek dileğiyle…

Dipsiz için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *