Öykü

Kımıllı Kadın

“Sana dostluğumuzun bir nişanesi olarak bunu vermek istedim,

Benim değerli böceklerimin arasında en çok bunu severim.”

Dedi ve yanındaki kıza böceği uzattı. Bu kadının saçından çıkan yeşil renkte bir kımıldı. Kadının saçında daha bir sürü ona yapışmış böcek vardı. Hepsi ayrı ayrı kötü kokuyordu. Kız ona uzatılan kımılı haddinden fazla özenle avuçlarının içine aldı, gururlanmıştı.

Ardından kadın ile balkona geçtiler. Burası üçüncü katta bir apartman dairesiydi. Balkonda yalnızca iki tane kirden sarı siyah olmuş sandalye vardı. Belki de balkon bu ev yapıldığından beri yıkanmamıştı. Kız adımını atınca bir toz bulutu yükselmeye başladı, evin diğer odalarında da olduğu gibi. Kadın kızın rahatsızlığını görüp;

“Toz bizim kalbimizden çıkan kan gibidir bir ev için,

Temizlesek ortada ne kalır, içerleriz için için.”

Dedi. Hep bu şekilde konuşuyordu, büyük bir Shakespeare hayranıydı. Kız da o kadar temiz değildi, annesine sorulsa eve getirdiği karıncalardan ölesiye şikâyet ederdi. Ama birkaç milyon işçi karınca yerdeki kırıntıları bile temizler, etrafta hızlı hızlı dolaşıp insana tembelliklerini hatırlatırdı. Hem bazen onları ezmek kıza belli bir azamet katar, yolda karşıdan karşıya geçerken kendini güvende hissederdi.

Kadınla kız etraflarında yükselen sarı gri binalara baktılar, kadın çok zayıftı. Pek ince bileklerinin ucundaki esmer elleri ile güneşi okşar gibi yapıyordu. Kız;

“Beni buraya neden çağırdınız? “ dedi.

“Eskiden eve girenin sayısı belli olmazdı,

Toz göğe yükselir, kimse dışarı çıkmazdı.

Zaman geçti, gelen giden öyle çok azaldı,

Şimdi vakti yaklaştı sonumun, ümidim kalmadı.”

Diye cevap verdi kımıllı kadın. Kız bu zorlama kıtadan zerre miktar bir şey anlamadı. Kadın bunun üzerine saçlarını geriye atıp çingene pembesi ve koyu yeşil desenleri olan gömleğini açtı. Ne berbat göğüslerdi bunlar! Ama hayır, kızın görmesi gereken kadının derisinin altında, kasıklarından göğüslerinin arasına uzanan bir çalının yetiştiğiydi. Kıpraşmalarını, büyüyüşünü çıplak gözle görebiliyordu çalının. Kadın sarkık ve sönmüş bir balona benzeyen göğüslerini yapay bir hüzünle kapadı. Elini alnına dayayarak tırabzanlara yaslandı.

“Benim yarenlerim nerde, yetiştirdiğim çiçekler hani

Hastalığımın çıktığı bu yerde, hepsi koydu gitti beni.

Biri beni sevmedi ki çalı yetişti göğsümde,

Yattığım yerden kaldırmaya geldin sen beni”

Kız içinden kafiye mi kaldı bu zamanda diye düşündü. Kendi ateşli bir serbest nazım taraftarıydı. O sırada arkadan pat küt sesler geldi. Kafası olmayan siyah takım elbiseli, keçi ayaklı, beyaz kolalı gömlekli ve saten kravatlı, Magritte tablolarından kaçmış bir adam girdi balkona. Kafası kopuk adam kımıllı kadının yanına yaklaştı ve saçlarından kopardığı kahverengi bir kımılı parmak uçları ile ezip elinden düşürdü. Adam sonra yere çöküp kımılı aramaya başladı. Kadın onun üzerinden atlayarak;

“Hadi benle gel şimdi

Başka zaman yok ki!”

Dedi.

“O adam kim? “ diye sordu kız evin koridorunda ilerlerken.

Çalışma odasında oturan kısa kıvırcık saçlı şişman bir kız çocuğu vardı. İlkokul çağlarındaydı. Oldukça güzeldi ama karda yuvarlansa arkasına kocaman bir çığ katacak kadar da kiloluydu. O cevap verdi.

“Annem internette kafası kopmuş bir tavuğun uzun süre yaşamaya devam ettiğini okudu. Ardından babam da çok televizyon izleyip koltukta uyuklamayı adet edince (fısıldar gibi devam etti) bence biraz da erkeklik görevlerini yerine getiremediğinden başını kopardı. Hem babam böyle daha masrafsız, çok bir şey yediği yok. “

Kımıllı kadının küçük kızı masadan çizgi çalışmaları yaptığı defterini topladı. Defterin altına tünemiş örümcekler sağa sola kaçıştılar. Koşarak apartmanın bahçesine indi ve aynı yaştaki bir kız çocuğu ile uzun uzun öpüştü.

Bu sırada kımıllı kadın sarı bir klasörü raftan çıkardı. Kızı yanına çağırdı ve sayfaları teker teker açmaya başladı;

“Bak bu benim ilk yaverim, adını babası verdi

Kendisi bir doktordur, annesi elimde can verdi.”

Öbür sayfaya geçti;

“Bak bu benim altıncı yaverim, pek çirkindir

Kötü bir hırsızdır, ne desem yeridir.

Öteki sayfada;

“Bak bu bininci yaverimdir, adı yoktur

Bir vakit çok yakındadır, bir vakit yoktur.”

Arkadan yine pat küt sesler geliyordu. Kafası kopuk adam oraya buraya çarpıyordu. Kımıllı kadın devam etti;

“Yaverlerimden biri beni sevmemiş ki

Çıkmış göğsümde bu çalı.

Sen bana yeniden el veresin ki

Bulalım o canına yandığımı.”

Kız onları bulunca ne yapacaklarını sordu kımıllı kadına. Madem ölüyordu, ölsündü. Kadın;

“Onu bulup bu defterden çıkaracağız,

Göğsümden de bu çalıyı böyle kurtaracağız.” dedi. Kızın o hafta işi yoktu. Hava da sıcaktı. Kadının koleksiyonundaki başlıca şüphe ettiği “yaverlerini” ziyaret etmeye karar verdi. Onu hasta eden, zamanında yeterince sadık olmayan ama bedeninde kapladığı yerden olsa gerek kendini hasta eden o insanların bulunması gerekiyordu.

Kız önce ilk yaverle görüşmeyi uygun gördü. Cimriliğinden 1213 kilometre yolu otobüsle gitti. Yeni mezun olmuş bir doktordu yaver. Hastanesi şehrin girişindeydi. Akşam vakti birinci yaver işten çıktığı zaman onun önüne geçip durdurdu. Birinci yaver tedirgin oldu. Kız;

“Kımıllı Kadından sana mektup getirdim“ dedi.

Birinci yaver öyle hiddetlendi ki;

“Ailemi dağıtan o şıllık bir de mektup mu yolladı?“

Diye haykırdı. Kız hızlıca oradan uzaklaştı. Birinci yaver muhtemelen ilaç isimleri kadar küfür de biliyordu.

Kız 369 kilometre daha yol kat ederek altıncı yaveri bulmaya kalkıştı. Bu yaver yaşı geçkin ama karizmatik ve yakışıklı bir üniversite profesörüydü. Sınıfının kapısında dersinin bitmesini bekledi kız. Çıktığı zaman kımıllı kadını anlatıp mektubu uzattı. Kibar üniversite hocası onu odasına davet etti. Odasında annesinin görse büyüdür, uzak durmak gerekir dediği bir sürü eski yazı vardı. Profesör kımıllı kadının ona âşık olduğunu ve zamanında başına oldukça dert açtığını anlattı.

Kız oradan ayrılarak profesör ile aynı şehirde bulunan bininci yaveri bulmaya gitti. Allahtan elinde dosyası vardı, yoksa ömür billah bulamazdı. Bininci yaver yıkık bir köprünün altında ikamet ediyordu, onu bulduğunda iştahlı iştahlı elindeki yapıştırıcı paketini kokluyordu. Kımıllı kadının mektubunu uzattı ama bininci yaver ondan para istedi. Kızın yanında çok parası kalmamıştı. Bininci yaver ve yanındakiler de kızı kovalamaya başladı.

Kız sonunda kurtulduğunda eve dönmeye karar verdi. Otobüsten iner inmez kımıllı kadının evine gitti ama gaz maskeli astronot giysili adamlar etrafa kireç döküyorlardı. Adamlardan biri kızın eline bir mektup tutuşturup törene gitmesi gerektiğini söyledi. Kız evden çıkarak sokağın köşesinde bir taksi durdurdu ve törene yol aldı.

Törene geldiğinde ise kocaman bir fırının içinde ağzından siyah çalılar çıkan ve çalıların ucundan böğürtlenlerin sarktığı kımıllı kadını gördü. Bu sırada kafası kopuk adam da etrafa çarpa çarpa dolanıyordu, adam krematoryuma yaklaştığı zaman yanlışlıkla içine düştü. Görevliler elleri değmişken onu da içine attılar. Etrafa ağır bir et kokusu yayılmaya başladı yavaştan.

Kız bu sırada mektubu açtığında şuan yanan kımıllı kadının annesi olduğunu okudu. Yanındaki diğer annesi ise tepkisiz töreni izliyordu, belki külleri ona verirlerdi. Annesi her zaman Amerikan dizilerindeki gibi külleri saklayacağı güzel bir kavanozu olsun istiyordu.

Kızın gözü, bir köşede farklı bir yaşıtının göğsünü elleyen yeni küçük kız kardeşine takıldı.

Kımıllı Kadın” için 6 Yorum Var

  1. Öncelikle Geçen seçkidekinden daha güzel bir öykü olmuş. Ben yazım tarzınızı gerçekten beğendim. Öykünün girişi ve gidişatı gerçekten çok hoştu fakat sonundaki anne kız bağlantısını pek anlayamadım. Acaba öykü içinde buna referans var mıydı diye bir kez daha okuyacağım . Yoksa da kapalı anlatım olarak algılıyorum bunu . öykünüzü gerçekten beğendim bir dahaki seçkilerde de öykülerinizi görmek isterim .

    1. Aslında ben Turna’nın Dümbeleği öykümü daha çok beğeniyordum. Ama iyi ki bu yorumu yazdınız, hem hikayemi daha benimsedim hem de mutlu oldum. 🙂 Referans yoktu, “olsa nasıl olur” düşüncesi de yine bu yorumunuzla oldu, bunu düşüneceğim. 🙂 Geri dönüşünüz ve zaman ayırıp okuduğunuz için minnettarım. Çok teşekkür ediyorum, diğer seçkilerde buluşmak üzere… 🙂

  2. Beğendim kelimesinin yetersiz kalacağı kanaatindeyim.. Hakikaten severek okudum, oldukça başarılı ve bitmesini istemediğim pamuk şeker tadında bir öykü. Düşüncelerimi daha ayrıntılı bir biçimde dile getirmek isterdim fakat, bu alanda olan eksikliğimden muzdarip olarak ve bana verilen kötü kokan ancak beni gururlandıran bu böceği saklamam gerektiğinden daha fazla methiyede bulunamayacağım. Diğer öykülerinizi sabırsızlıkla bekliyeceğim..

    1. Bunu söylemem ne derece doğru bilemesem de aldığım en güzel yorumdu. Anlamı çok büyüktü. Tekrar ve tekrar okudum, beni ne kadar mutlu ettiğini günlerce anlatsam yine de bitmez. Çok çok teşekkür ederim. Hem bu üstüne düşünerek yazdığın güzel yorum için hem de vaktini verip okuduğun için. Ne desem az, gerçekten iyi ki varsın. <3

Uygar Özdenir için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *