Pırlanta adıyla bilinen uzay gemisi, dış uzayda henüz keşfedilmemiş bir bölgede usulca süzülmekteydi. Gövde zırhı yıldız ışığı altında adına yaraşır bir şekilde parlamaktaydı. Lakin bu gemi parlamaktan çok uzaktaydı. Pırlanta ismi her zaman katliam ve vahşetle beraber anılırdı. Bilinen evrendeki en büyük kozmik balina avı gemisiydi. Disiplinli bir mürettebat ve korkusuz bir kaptana sahipti.
Yekta adında ki bu kaptan köprüde sonar subayının başında dikkat kesilmiş bekliyordu. Ekranda beliren kocaman karartıyı görüp heyecanla subayına bakmıştı. Bu karartı bir balina olabildiği gibi bir gök taşı da olabilirdi. Büyüklükleri neredeyse aynıydı. Subayın bu farkı anlaması için özel üretilmiş kulaklıkları vardı. Subay Bir kez daha dinledikten sonra onay verdi.
-Onu bulduk kaptan!
-Nerede?
-19956.58 merkez 2019.58 derinlik 150619.61 birim
Kaptan bir hışım koltuğuna oturdu ve istasyonlarda duran subaylardan rapor istedi. Av, hızlı bir şekilde başlamalıydı.
-Yol istasyonu hazır ve işlevsel efendim!
-Savunma istasyonu hazır ve işlevsel efendim!
-Taktik istasyonu hazır ve işlevsel efendim!
-Dağıtım istasyonu hazır ve işlevsel efendim!
-Güzel! Hiçbir sorun istemiyorum. Avımızı kaçırırsak sorumluları kendi lazer tabancamla infaz edeceğim. Yansıtıcı kalkanları açın. Dümen! Tam yol ileri.
Yekta kaptan gemiyi teftişe çıkmak için koltuğundan kalkarken ikinci kaptan da avlarını bulduklarına dair bir anons yaptıktan sonra gemiyi sarı alarma geçirmişti. Pırlanta uzayın derinliklerinde son sürat ilerliyordu. Nice yıldızlar nice gezegenler geçitken sonra çift güneşli bir sistemde durmuştu.
Kaptan kamarasında aynanın karşısında durmuş belki onuncu defa apoletlerini düzeltiyordu. Kozmik balinanın bulunmasından bu yana bastırılamaz heyecanın yerini amansız bir stres almıştı. Yer yer terliyor, yer yer volta atıyordu. İhtiyacı olmadığını bildiği halde beline lazer tabancasını takmış, resmi tören kıyafetini giymişti. Aynanın karşısına yeniden geçmişti ki telsizi cızırdadı. Konuşan yaveriydi.
-Efendim görüş alanına girmiş bulunmaktayız.
Yekta kaptanın suratında çarpık bir gülümseme belirdi. Usulca kamarasından çıkıp köprüye doğru yürümeye başladı. Geminin üzerine panik sis gibi çökmüştü. Mürettebatı yanından koşarak geçiyor, bağırışlar birbiri üzerine biniyordu. Üst güvertenin kapıları açılınca gözleri direk ekrana takıldı. Kozmik balina tam karşısındaydı. Pırlantanın neredeyse iki katı olan bu olağan üstü güzel varlık yüzgeçlerinin altından gök kuşağını andıran ışımalar çıkararak uzayda süzülüyordu. Mor ve mavin en olağan üstü tonlarında ki gövdesinde zamanın bıraktığı yaralar belli oluyordu. Gözünü ekrandan ayırmadan koltuğuna doğru ilerledi. Tüm gözler onun üzerindeydi, bunu biliyordu. Hiddetli bir şekilde bağırdıktan sonra koltuğuna oturdu.
-Durum raporu!
-Efendim! İki dünya dakikası sonra silah menziline gireceğiz.
-Güzel. Kırmızı alarm! Yansıtıcı kalkanları kapatıp ana kalkanları açın. Tüm lazer toplarını doldurun! Teğmen Romanoviç güneşi arkamıza alıp ilerleyin.
Pırlanta sancak tarafından kozmik balinaya yaklaşırken kozmik balinada gök taşı sahasına doğru ilerlemekteydi. Peşine takılan parlak şeyin ne olduğunu bilmiyordu lakin geçmişte ne olduğunu bilmediği cisimler tarafından canı oldukça yanmıştı. Cisme bakmaya çalışsa da güneş buna engel oluyordu. İçgüdüleri ona kaçmasını, saklanmasını söylüyordu. Kendi büyüklüğünde bir göktaşının yanından geçerken gözlerine kırmızı ışımalar takıldı. Bir an sonra böğründe keskin bir acı hissetti. Acı dalgası durmaksızın geliyordu. Birinin acısı dinmeden diğeri başlıyordu. Sessiz yardım çığlığı kendi benliğinde yankılanıyordu.
Bu sırada Pırlatanın köprüsünde Yekta kaptan emirler yağdırıyordu.
-Tam sol! Emrimle beraber iskele topları! Ateş! Ateş! Sonik zıpkınları hazırlayın, sağlam tüm parçaları istiyorum! Bir ve üç numaralı hangarlar kozmik balina parçaları için hazır olsunlar!
Sonik zıpkınlar kozmik balinaya teker teker saplanıyordu. Ne kadar saklanmak istese de saklanamıyor, ne kadar kaçmak istese de kaçamıyordu. Bir güç tarafından parlak cisme doğru çekiliyordu. Acısı katlanılamaz bir hale gelmişti. İçgüdüleri artık ona saklanmasını ve ya kaçmasını söylemiyordu. Çok daha vahşi, çok daha eski bir içgüdü konuşuyordu artık. Ona ölmesi gerektiğini söylüyordu.
Vücudunda ki tüm acılar dinmiş düşüncelerine berraklık gelmişti. Parlak cisme doğru dönüp hızlı bir dalışa geçti. Sonik mızraklar ani hareketinin etkisiyle vücudundan parçalar koparıyor, güneş ışınları gözlerini yakıyordu ama kozmik balina bunların hiç birini hissetmiyordu. Pırlantanın pruvasına çarptığında da zırhlı kaplamaların böğrüne saplandığını hissetmemişti.
Pırlantanın yarısı param parça bir halde uzayda sürüklenirken diğer yarısı da kozmik balinaya saplanmış bir halde güneşe doğru hızla ilerliyordu. Mürettebatın yarısı ölmüş diğeri yarısı ise sağlan kalan kaçış kapsülleri için bir biri ile kavga ediyordu.
Yekta kaptan çarpışmanın etkisiyle koltuğundan metrelerce ileri fırlamıştı. Ayağa zar zor kalkabilmişti. Köprünün alevler ve dumanlar içinde kalması yetmezmiş gibi patlayan kaşından akan ılık kan görmesini bir hayli zorlaştırıyordu. Neler olduğunu anlaması birkaç saniyesini almıştı. “Hainler!” diye bağırarak lazer tabancasını çekmiş ve kaçamakta subaylarını vurmaya başlamıştı.
Ölecekti, bunu biliyordu lâkin kozmik balinayı ve mürettebatını da yanında götürecekti. Tüm kaçış kapsüllerini geçersiz kıldıktan sonra köprü kapılarını mühürledi ve koltuğuna oturdu. Daha ölümü mü kabullendiğine yoksa kaybetmekten mi kaçtığına karar veremeden bilinci kapanmıştı. Birkaç dakika sonra kozmik balina ve pırlanta kocaman bir alev topuna dönüşüp güneşe çakılmıştı. Ondan da birkaç saniye sonra evrenden tamamen silinmişlerdi.
Ay bunu ben yazdım forumda karşıma çıkınca heyecanlandım
Merhaba
Öykünüzü beğendim. Bilimkurgu ve hikayenin sonu iyi bir ikili olmuş. En azından ben böyle sonlara sahip öyküleri beğeniyorum
Başarılar dilerim.
Çok teşekkür ederim Umarım yakın zamanda yenilerini yazabilirim ve sizde okuyup eleştirebilirsiniz
Neden olmasın Bu arada ben de sizin eleştirilerinizi beklerim öykülerim için elbette.
Balina için öykü yazmış mıydınız? en yakın zamanda okuyup döneceğim