Öykü

Kucaklaşma

Defterler eskittim. Suya serpilen yanmış insan külleri gibi savrulup gitti kelimelerim. Çocukluğumun, ilk gençliğimin anadilinden koparılıp, suya karıştı.

Bin yıllardır devam eden su döngüsüne girdi dağarcığımda olup biten her şey. Yarım kahramanlar, tam çizilmemiş çiçekler, adı konmamış sokakları şehirlerimin, kabadayılarımın havada kalmış cümleleri… Bulut yüklendi, yağmur yağdı, toprak emdi. Milyon damlaya bölündüm.

Susayım artık! İzin ver susayım. İzin ver! Şu yüzüğü takayım, birinin eşi birinin babası olmama izin ver.

Şimdi. Senin ayakucuna koyulmuş, kuru tahta sandalyedeyim. Önceleri her gün gelirdim hasta odana. Gelemediğim günlerdeyse Duru’ya anlatılacaklar listesi tutardım.

Anlatırdım. Kırlangıçların göçünü, Flamingoların her yıl azaldığını, son karaladıklarımı, apartman boşluklarından korktuğumuz günleri, o yaz İzmir’i basan lağım kokusunu, Karantina adasından kırmızı bir bulutun gemi gibi kalktığını, İzmir’in merdivenlerinin gökkuşağına boyandığını, Çeşme altındaki ilk iskeleye köpek iskelesi dediğimi… Durmadan anlatırdım. Annen gelip “Yeter oğlum, artık evine git” diyene kadar.

Hisarlık Tepesi’ne yürüyorduk. Mayıstı, üç hafta sonra sınava girecektik. Lise bitecekti, dananın kuyruğunu koparacaktık ta, biraz temiz havaya ihtiyacımız vardı. Beden hocamız, “Çocuklar geride kalmayın” diye uyarıyordu. Geride kalmak hatta gruptan ayrılıp tepelere doğru kaçmak istiyorduk.

Çok güzelsin, dediğimi hatırlıyorum. Sende, Tazmanya canavarı kadar güçlüsün dedin. İsim takmaları ve benzetmeleri severdin. Doymaz iştahım, kaba kuvvete merakım, sınav yüzünden gerilmiş sinirlerim ve omuzlarıma inen kıvırcık saçlarımla benziyordum gerçekten de. Sana ne kadar güçlü olduğumu göstermek istedim.

Kucakladım seni, iki üç tur döndürdüm. “Hadi Taz! bırak beni” diyordun. Yuvarlandık. Paçalarımıza biraz toz toprak bulaştı. Ben kahkalarla gülüyordum. Bu kadar.

İzin ver, yazdığım-çizdiğim her şeyin bir köşesinden sızan, bir kucaklaşmayla boğulan ve bitkisel hayata giren kızdan kurtarayım kendimi. Yeniden dünyaları yerinden oynatabilecek güçte “Taz” olayım. Susayım.

Defterden.

Hüzünlü sözler astım, defterin çizgisine

Bir Tazmanya canavarı girip hepsini yese

Kalmasa tek sızılı kelime geriye.