Öykü

Mutlak Sonlardan Yalnızca Birkaçını Görebiliyorum

Soğuk havadan etkilenmese de parmaklarım kıtırdarcasına gaz lambasını yaktım ve kayıt defterimin başına oturdum. Dünyanın bittiği yerdeyim. Umutların tükendiği, kabullenilmekten hep kaçılan o şeyin olduğunun anlaşıldığı yerdeyim. Böyle sakince anlatsam da benim için de geçen zamana rağmen kanıksayamadığım bir iş bu. Her yeni ölü, her hayatın son buluşunu görmek bana yeni bir deneyim yaşatıyor. Yaşamaktan konuşmak ne garip.

Savaşlarda en ön saflarda hücum eden cesur askerler, Denizlere korku salan korsanlar, batan ticaret gemilerinde boğulan insanlar, açlıktan ölen çocuklar, maceracılar, yeni bir hayat arayanlar, yatağında son nefesini veren anneler.. Hepsinin son kez uğrayacağı ve daha sonra sonsuzluğa geçecekleri yerlerden birisi burası. Deniz fenerinin verdiği o muazzam ışığın eşliğinde ölüler olması gerektikleri yerlere gidecekler.

Uzun zamandır buradayım, burada olduğum için dünyaya beni bağlayan bir şey yok. Bu deniz feneri benim yuvam ve buradan ölülelere yol gösteriyorum. Tek yapmaları gereken ışığı takip etmek ve gitmek

Ben misyonumu düşündükçe ölüler ışığa doğru yaklaşıyordu ve deniz fenerinin ışığı vurdukça o narin bedenler önce cesetlere ardından da saf olan ruha dönüşüyordu.

 

Suyun üzerinden yürüyerek gelen ruhların arasından birisi etrafındakilere sordu ” Savaşı kazandık mı?” herkes birbirine baktı ve soruyu tekrarladı. Aralarından birkaçı ne olduğunu biliyordu ” General, sanırım biz öldük ve bu deniz feneri o.” General bir çığlık koyuverdi. Kendisinin de diğer askerler gibi ölemeyeceğini haykırıyordu. Ölüm, belki de bu hayatta en adil olan şey. Mucize dediğimiz doğum bile kimilerine zengin bir aile getirirken kimilerine azap dolu bir hayat getirebiliyor. Fakat ölüm, ne şekilde ölürseniz ölün sizi aynı şekilde yargılıyor. İnsanları ölümden korkutan şey zaten kendi kararlarıyla bu noktaya kadar yaşadıkları hayatlarını çırılçıplak önlerine sermesi değil midir? Bir haydut sessizce yatağında ölebilir mi? Ve cennete gidebilir mi bir cani? Ben düşüncelerimle boğuşurken çoktan General bilmem kimin etrafındaki ruhların göğe yükselişine şahit olduğunu görüyorum. Susuyor General, deminki kibirli adam gitmiş yerine küçücük bir adam gelmiş. Rütbelerinden arınmış, onu o yapan şeylerin artık olmadığı yere vardığından küçücük kalmış bir adam. Ve o küçük adam da yükseliyor göğe aynı hızda ve aynı kararsızlıkta

 

Ve işte söylediğim gibi, ben çok uzun zamandır buradayım ve daha çok uzun bir süre burada olacağım. Ölüm o kadar uzun süredir benimle ki kalbim kuruyan yapraklardan daha cansız, cansız ve dağılmış..

Mutlak Sonlardan Yalnızca Birkaçını Görebiliyorum” için 9 Yorum Var

  1. Üzerinde biraz daha çalışsanız muazzam bir öyküye dönebilir bu öykü. Kısa ve etkili; güzel.
    Bir de temayı çok güzel kullanmışsınız; tünelin ucundaki ışığı çağrıştırdı bana, hani “Işık beni çağırıyor” hesabı.
    Kaleminize kuvvet.
    “Yaşamaktan konuşmak ne garip.” Böyle sorgulatan cümleleri pek severim ben.

  2. Kısa, etkili bir öykü çıkmış. Farklı bir konu ele almışsınız. Temayı alışılmışın dışında kullanabilmeniz yaratıcılığınızı ortaya koyuyor. Kıskanmadım desem yalan olur. Kaleminize sağlık.

  3. Yorumlarınız için teşekkür ederim , bu seckideki ikinci sayım umarım kendimi geliştirebilirim her sayıda daha fazla . Henüz yolun başında olduğumun farkındayım,teşekkürler

  4. Çoğunlukla keyifli ancak başarısız bir öykü olmuş. Yazarın üslup arayışı, acemiliği kendini belli ediyor. Yazarın muazzam bir hayal gücü ve potansiyeli olduğu açık, lakin potansiyeline ulaşması zaman alacak gibi. Öyküde dile özen gösterilmiş. Yazara tek tavsiyem deneysellikten kaçınması yönünde olacak. Okurlar görmek ve yaşamak isterler, dinlemek değil. Yazarın zihnini susturup sorularını, düşüncelerini farkında olarak ya da olmadan öykünün geneline yayması gerekir.

    1. Yorumunuz için teşekkürler, düşüncelerinizi dikkate alıyorum ve kendimi geliştirmeme yardımcı olacağını düşünüyorum

  5. Güzel sorgulamaların olduğu güzel bir hikayeydi. Sanki hesap gününden önceki son hesaplaşma gibiydi, lakin alacaklar ve verecekler çoktan hallolmuştu. neyse bende çok sorgulamayayım, kalemine sağlık.

  6. Selam Dostum,

    Ozbabur haklı;“Yaşamaktan konuşmak ne garip.” kesinlikle muhteşem bir cümle.

    Hikaye bana göre “Anlatmaktır”, kişiselleştiğinde ayrıca güzel olur. Hele ki, böyle kısa yazı formatında en samimi ve en direk halini alır. Çünkü, sınırlı alanda okuyucuyla en yoğun iletişimin başka bir şekli olmadığını düşünürüm. Bunu yapmak da cesaret ister. Bana göre, kısa anlatımlar yazarın içindeki kaynaktan doğrudan gelir. Bu yüzden çok fazla o kaynağın kullanımı bir noktada yazarı tüketir. Bu yzüden, bu yazı stilini en değerli varlığınmış gibi koruyup gözetmelisin 🙂

    Ölümün eşitliğini vurgulamak için, hiyerarşinin yaşam düzeni olan asker figürleri koymak başarılı bir zıtlık ve kendini anlatıyor. Ancak çok bariz. Buraya, zengin-fakir, güzel-çirkin, şehirli-köylü, ezen-ezlen… Ölümde eşitliği vurgulamak için karşısına yerleştireceğin kavramlar, hikayenin derinliğini belirleyeceğinden, belki bunu düşünmek istersin. Yapmasan bile yine de bu güzelliğini etkilemiyor.

    Not: Hikayenin başınd ahavanın soğuk olmasından bahsetmişsin ama öyküde onu bir yere bağlamamışsın. Yani biz ölüce, diğer tarafa gitmeden önce soğuk bir yerde mi olacağız? 🙂 Belki bu çevre koşulunu bir nedene bağlamak istersin.

    Eline ve düşgücüne sağlık.
    Hayal etmeye devam

    Sevgiler
    Dipsiz

    1. Yorumlarınız için teşekkür ederim

      Soğuk meselesi :Aslında çevre koşulunu şöyle düşündüm Sixth Sense’deki gibi ölülerin oldukları mekanın soğuması olarak. Hatta bunu baş karaktere hissettirerek onu ölüm ile yaşam arasında bıraktırmak düşüncesine sahiptim fakat bunu öyküye yedirmekten vazgeçtim .

  7. Hikayenin konusunu sevdim. Fikir güzel olsa da biraz daha detaya inilmesini isterdim. Sondan bir önceki paragraf sanki özet geçilmiş gibi.
    Üslubunuz iyi, daha da gelişeceğine inanıyorum. Ellerinize sağlık.

Dipsiz için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *