O gece Pinokyo Osman’ı Perşembe Pazarı’nın labirent gibi sokaklarından birinde kıstırdıklarında, az sonra olacaklardan Osman dahil hiçbirinin haberi yoktu. Adamlar uzun süre bırakmamıştı peşini. Can havliyle kaçarken yönünü şaşırmıştı Osman, sağını soluna karıştırınca çıkmaz sokağa girmişti. Tıpkı askerde olduğu gibi, beceriksizliğinin cezasını acıyla çekecekti yine. Hemen kocaman bir çöp çuvalının arkasına gizlendi. Nefes almaktan bile korkarak pustu, bekledi. Atlatmasına atlatırdı o herifleri de… Ah o yanlarında getirdikleri it yok muydu! Elleriyle koymuş gibi buldular Osman’ı.
Şimdi adamların karşında it gibi titriyordu Osman. Sol eliyle ceketinin cebindeki şeyi sıkı sıkıya tutmuştu. Sağ elini sanki dua eder gibi kaldırmış, adamlara dil döküyordu: “Abicim ben ne yaptım size, bırakın gideyim. Çocuklarım var abi, girmeyin onların günahına akşam akşam.” Ama bal gibi biliyordu Osman adamların ne istediğini. Daha da sıkı tutmaya başladı sol cebini. Heriflerden azman olanı “Uzatma da ver şunu artık,” diye kükredi. Yanındaki kadit kıkırdayarak tekrar etti: “Vey şunu!” Ulan o azman olmayacaktı ki yanında, dişlerini dakkasında eline verirdi o kikiriğin. Ama yapacak bir şey yoktu işte.
Nurgül’ü düşündü Osman. Nasıl sevinecekti bileziği görünce. Yıllardır gün yüzü gösterememişti kadına. 15 yılı vardı Nurgül’ün Osman’a kaçtığının. Osman panayır panayır dolaşır, fal bakıyorum ayağına birkaç yalan sıkar, çarpabildiğinin parasını çarpar, sonra da tası tarağı toplayıp başka bir kasabaya yollanırdı. Daha yeni yeni bilinmeye başlamıştı Pinokyo Osman adıyla. Necmi’ydi aslında adı. 20’sini çoktan geçmişti ama on beş on altı yaşlarında görünürdü. Bunca yıl sonra bile hâlâ lise öğrencisi sananlar oluyordu Necmi’yi. Ufak tefek, cılızdı. Yüzü sakaldan yana pek nasip almamıştı. Hep genç gözüken adamlardan biriydi, hani şu artis var ya, aynı onun gibi. Osman adı da böyle çıkmıştı zaten. Kasabaları birkaç yıl birlikte dolaştıkları salıncakçı Halit tanıştıkları gün adını sormuş, Necmi deyince de, “Ne Necmisi lan düpedüz Osmansın işte!” deyivermişti. Pinokyo lakabının ise nasıl ortaya çıktığını Osman da hatırlamıyordu. Kimisi fal ayağına sıktığı palavralar yüzünden derdi, kimisi gerçekten de normalden biraz uzun burnu yüzünden.
Aslında küllüm uydurma değildi Osman’ın falları. Nadiren de olsa, kimi müşterisinin yüzüne baktığında sesler duyardı zihninde. Bu bazen müşterinin ölmüş bir yakınının adı olurdu, bazen de kaybettiği bir şeyin yeri. Böyle durumlarda Osman da şaşardı kendisine. Bunu hiçbir zaman özel bir yetenek olarak görmemişti. Müşteriden de üç beş kuruş fazla kopartmak dışında bir işine yarayacağını da sanmıyordu. Taa ki bu akşama kadar.
İşte Necmi, Pinokyo Osman olup özel yeteneği sayesinde eli para görmeye de başlayalı daha birkaç sene olmuştu ki, gittikleri kasabada fal çadırından içeri Nurgül girdi. Kız on beşindeydi henüz. Fal baktırmak istiyordu ama parası yoktu, “Onun yerine sana küçük bir aslan vereyim” demişti. Osman savmıştı kızı başından ama ertesi gün Nurgül yelesiyle, kuyruğundaki püskülüyle, keskin dişleriyle tastamam ama sadece on santim boyunda kanlı canlı minyatür bir aslanla çıkıp gelince şaşkınlıktan epeyce kendine gelememişti Osman. Bir süre sonra kız fal diye tutturunca, o şaşkınlıkla, “Çok uzaklara gideceksin,” falan diye bir şeyler gevelemişti. Dediği çıkmıştı Osman’ın. Her gün aslanı görmeye gelen Nurgül’ün gönlü kaymıştı falcıya. Sonunda birlikte kaçmışlardı kasabadan.
Nurgül ile Osman yıllar boyunca köy kasaba dolaştıktan sonra artık bir yere yerleşmeye karar verdiler ve bu kararı veren herkes gibi İstanbul’a geldiler. Nurgül aşçılıktı, terzilikti, ne iş bulduysa yapıyordu. Pinokyo Osman da fal bakıyordu. Yavaş yavaş ünlenmişti de. Kimi zaman zenginlerin evlerine bile çağrılır, hatrı sayılır bahşişler karşılığında palavralarını döktürürdü.
Zaten Çöpçüler Kralı Cemo denen uğursuza da böyle bulaşmıştı işte. Herifin fala büyük merakı vardı. Bir gün Osman’ı aldırmış, çöp toplayıcıların Azapkapı’da surların arasındaki izbe deposuna getirtmişti. “Falın,” demişti Cemo, “çıkarsa benden sana on milyar!” Klasik mavalla başlamıştı Osman:
— Biri var, çok uğraştırıyor seni
— Cevat! Hep benimdi buralar. Ama bu herif peydahlandığından beri yarısını çaldı çöpçülerin.
“Pat diye düştü herif,” diye düşündü Osman keyiflenerek, “asker bavulu gibi!”
— Boşver, vadesi yakın
— Nasıl yani?
— Gidici bu herif, çok yaşamaz
— Deme!
— Öyle valla, dediydi dersin.
Necmi Osman olalı ilk defa boş attı dolu tuttu. Ertesi hafta kamyon çarptı Cevat’a. Çöpçüleri başsız kalınca hepsi tekrar Cemo’ya biat ettiler. İşte o yüzden de Cemo yine aldırdı Osman’ı. Bu akşamın karasında, Perşembe Pazarı’nın ara sokaklarında, bu azmanla kikiriğin karşısında tir tir titremesi de bundandı.
Cemo o akşam Osman’a, “Yav on milyar falan diye attım tuttum ama bende o para ne gezer,” demiş, çocukların o gün çöpte bulduğu bir altın bileziği önüne fırlatıp “İdare et işte şununla,” diye kestirip atmıştı. Osman da üstemelemiş, adam vazgeçer diye korkarak bileziği aldığı gibi yaylanmıştı. Ama işte bu iki tip daha oradan çıkar çıkmaz peşine düşmüş, takip kovalamacaya dönüşmüştü. Şimdi Osman uzun burnunun dibindeki silahın namlusundan başka bir şey görmüyor, bir yandan bileziği hâlâ sımsıkı tutuyor, bir yandan da yarım yamalak bildiği duaları sayıyordu.
O anda, tıpkı fal bakarken olduğu gibi zihninde bir cümle belirdi: “Bu azman, bu kikiriği vuracak!” Duaları unutmuş, namluyu unutmuş, hatta bileziği bile unutup sol elini gevşetmişti. Aklında sürekli bu cümle dönüyordu: “Bu azman, bu kikiriği vuracak! Bu azman, bu kikiriği vuracak!” Osman kikiriğe döndü:
— Bu azman seni vuracak!
— Ne diyosun lan sen?
— Seni vuracak bu herif, aha buracıkta hem de!
— Abi ne diyoy bu?
“Korkusundan saçmalıyor boş ver sen onu,” dedi azman. Ama elinde sımsıkı tuttuğu tabancanın namlusu artık Osman’ın uzun burnuna dönük değildi. Yavaş yavaş sağa kayıyordu tabanca. Osman zihninde “Bu azman, bu kikiriği vuracak!” cümlesini tekrar ettikçe, silah kikiriğe doğru dönüyordu. Dehşet içindeki azman şimdi sol eliyle de silahı kavramış, tüm gücüyle yönünü değiştirmeye çalışıyordu. Ama nafile… Silah sanki kendi iradesi varmışçasına yavaş yavaş kikiriğe doğru döndü, adamın korkuyla açılmış gözlerinin tam ortasında durdu. Osman son defa tekrarladı zihninde: “Bu azman, bu kikiriği vuracak!” Silahın sesi boş sokaklarda yankılanırken kikirik olduğu yere yığıldı. Ve Osman hemen yeni bir cümle tekrar etmeye başladı zihninde: “Bu azman kendini de vuracak!”
Birkaç dakika sonra Osman, şoku atlatıp hızla uzaklaştı o çıkmaz sokaktan. Adamların yanındaki it şaşkın şaşkın bir azmanı bir kikiriği kokluyordu. Kargalar bedava yemeğin kokusunu çoktan almış, sokağın tepesinde dönmeye başlamıştı bile.
Merhaba,
Öykünüzü çok beğendim. Ellerinize sağlık.
Hele son cümlesine bayıldım.
“Kargalar bedava yemeğin kokusunu çoktan almış, sokağın tepesinde dönmeye başlamıştı bile.”
Ne güzel bir bitiriş!
Sevgiler.
Merhaba,
Elinize sağlık, öykünüz güzel olmuş. Beğenerek okudum.
Görüşmek üzere…
Teşekkürler. Beğenmenize sevindim.