*
Olimpos’un çocukları yüzyıllardır bir imge etrafında tutulu kalmışlardı.
Onları vareden bütün tutkular zamanla körelmiş eskiler yerini yenilere bırakmış ama kuşaktan kuşağa bir imgenin elçileri olarak kendilerini korumayı başarmışlardı. Dert bu ya! Eski bir masal kimsenin bilmediği bir zamanda yeniden söylenmeye başlamış bu kimsesiz ata diyarlarda kulaktan kulağa söylenir olmuştu.
Kafdağının arkası yeryüzünde muamma sanılmıştı. Zaman, Kafdağını yeryüzünden kimsenin gösteremediği bir yer diyerek coğrafyalardan çıkartıp atmıştı. Olimpos dağı ise küçük taklitlerini etrafında dağıtarak kendi heybetini korumuştu. Varlığını ulu bir yaşam ve anlam olarak sınırlar çizerek yükseltmişti. Olimpos’un çocukları kendi sınırları içinde bir düzenden ötekine geçerken hep Kafdağının bütün yörelerini işgale kalkmıştı. Kimi zaman kovulmuş kimi zaman Kafdağından devşirdiği Olimpos çocuklarıyla anlaşarak “koloni” adı altında Olimpos dağının elçiliklerini dikmekle uğramıştı.
Kafdağının çocukları ise istilacılara karşı kendini savunduklarıyla yetinmiş başka şeylere kafa yormaktan vazgeçmişlerdi. Kendine bakmayı unutmuşlardı. Kendine bakmayı unutan en büyük aldatmayı yine kendine yapacağını bilmezmiş gibi bir körlükle kendilerine bağlanmışlardı. Rivayet odur ki bu yüzden Kafdağları kaybolmuştu. Kafdağının çocukları birbirini çağrıştıran despot yönetimlerle yeryüzünde yurtlarını ayırmışlardı.
Uzun süren yorgunluklar Kafdağının çocuklarını yaşamın bütün güçlükleriyle ayrı ayrı sınamıştı. Bitmek bilmeyen savaşlar; kendileri aralarında uzun süren kan davalarına, yoksulluklara, sefaletlere ve göçlere yol açmıştı. Olimpos çocukları bu fırsatla her bir savaşta kendi çıkarları için yer almışlar zamanın unutmadığı seferlere arka arkaya çıkmışlardı. Aralarında seferlere karşı çıkan asilerle baş etmekten hiç yorulmamışlardı.
Olimpos çocukları, yeryüzünü insanın mülkü sanıyorlardı. Bütün mülkleri özel kılmakla ünlerine ün katmış demokrasi adlı büyüyü kullanmakta mahir olmuşlardı. Kafdağının çocuklarıyla yaşadıkları her anlaşmazlıkta bu büyüyü kullanarak onları korkutmaya çalışmışlardı.
Kafdağının çocukları onların mülk anlayışına özenerek yurtlarındaki despotların yardımıyla yarım yamalak bu büyüyü öğrenip kullanmaya çalışmışlardı. Ancak büyünün yan etkilerini çözemeyen Kafdağının çocukları bu eksikliğin yarattığı sorunları anlamakta ısrarcı değillerdi. Mülklerinin yongaları olarak büyüyü kendilerine göre kullanmaya başlamışlardı.
Tarih, iki dağın çocukları arasındaki bir diyalekt olarak yanılmakla meşhur olmuştu. Ve çağlar insan keşfi olarak bölünmüşlerdi.
Zamandan dilenerek insandan doğan Bilim, Kafdağından Olimpos çocukları tarafından kaçırılarak verimli yurtluklarda büyünün etkisiyle büyütülmüştü. Saygıdeğer Olimpos çocukları tarafından özenle büyütülen Bilim, Olimpos çocuklarının iktidarlarında akıl adlı büyük zırhını kuşanmıştı.
Kafdağının çocukları, Olimpos Çocuklarının elindeki Bilim’e imrenerek çalıştılar. Yol aldılar ancak akıl zırhını tam anlamıyla çatamadıkları için Bilim’in taarruzu altında yenildiler.
Bazı coğrafyalarda savaşlar hüküm sürerken bazılarında ise sükûnet hakimdi. Eşitsizlik kıyıcı bir ayrımı yeryüzünde hakim kıldı. Bir sınıf ötekine, bir kimlik başka bir kimliğe, bir cinsiyet diğeriyle karşı karşıyaydı.
Bilim, aklın zırhında sayısız dönüşüm geçirebilme yetisine sahipti. Gökten Nagasaki’ye bırakılan nükleer bombaya, oradan, Karadeniz çaylarına bulaşan Çernobil atığına, Suçiçeği taşıyan battaniyelere, kopyalanmış koyun Doli’ye, Penisiline, birçok alanda imkân veren etnografilere, toplumların ruhlarına, ekonominin dönüşümüne, inançların zenginliklerine, iklimlerin yaşlılığına, Pasifiklerdeki Tsunamilere, hayvan endüstrilerine, Afrika’daki kıtlığa, gezegenlere yerleşme tasarılarının antropolojisine ve yeniden yer çekimine kadar her şeyin bilgisini anlatmakla yükümlüydü.
İlkçağlardan beri bilmenin lanetini taşıyan Bilim, bir insan icadı canavar olarak yalnız iyi yalnız kötü değildi. Her canavar ya insandan azdır ya da insandan fazladır[i]. Bilim belki de bu denge- de iki tarafa da istediği kadar esneyerek azlıktaki çoğu, çokluktaki azı yakalamış ilk yaratık olarak varlığını kazanmıştı.
İstediği kadar zamanı vardı. İstediği kadar bedeni vardı.
Bilim insanların beslemesiyle güçleniyordu. Rakip ve sınır bilmezliği Olimpos çocuklarında şımarıklıkla karışık bir tedirginliğe yol açmıştı. Ama Kafdağının çocukları bile Bilim’in şükranlarından yararlanıyorlardı. Olimpos çocuklarıyla yaptıkları yarışta Bilim’e katkı sunmaya çalışıyorlardı.
İnsanlara şükranlarını sunmakta cömert bir yaratık olan Bilim zamanla baş tacı edilse de kimi yerlerde düşmanlığa meyledebilecek bir yabancı ya da şüpheli lakırdılarıyla alışılmadık dillerin sözcüsü biriydi.
Bilim böyle yerlerde zırhını asla çıkarıp tehlikeye girmezdi.
* *
Sislerin arasında uzun boylu ve tok canlı Bilim gölgesini bulmaya çalışıyordu. Sis o kadar yoğundu ki yere düşmüş bulutlar birer perde gibi her yeri birbirine katmıştı. Gölgesiz kalmak benliğini yitirmesine neden olacakmış gibi kaygılanmıştı. Kaygı belirsizlikten besleniyordu.
Kafdağının çocukları arasında bir delilik baş gösterdi. Fanatik bir çılgınlık… Arka arkaya delilik gömleğini giymeye başlayanlar Bilim’in hazinelerini deliliğe hizmete dönüştürmeye çalıştılar.
Delilik gömleği Bilim gibi yavaş yavaş değil hızlıca ele geçiriyor. Delilik şükran sunmadan keyfe ve hasete yıkarak sürüklüyordu. Kafdağının çocukları efsunlanmış gibi üzerlerine giydikleri gömleğin sarhoşluğuna kapılmışlardı.
Delilik, Bilim’i ele geçirmek istiyordu.
Bilim için bir hastalıktı delilik daha önce Olimpos çocukları arasında böyle güçler hâsıl olmuştu. Bilim, büyünün kudretinde ağır zırhını kuşanarak asilere haddini bildirmişti. Delilikler pek çok yeri ele geçirmeyi başarmış ama Bilim de zırhını zaferle perçinlemişti.
Kafdağı yöresinde ağır zırhını giyip rakip gördüğü deliliği güçlü bulduğu yurdunda yok etmeye karar vermişti.
En sevdiği silahı “yöntemi” yanına almıştı. Yöntem görünmez bir silahtı.
Delilik karanlığın içinde yalnızdı. Kafdağı yöresinde topladığı bütün insanlar karanlığın içine bakarak deliliğin onlara ne söyleyeceğine bakıyorlardı. Düşmanın sislerin içindeki tedirgin hali Deliliği keyiflendirmişti. Deliliğin bütün kullarındaki gömlekler ışıldıyordu.
Bilim sisin içinde bağırdı. “Karanlığın içindeki çık ortaya”.
Sis yanıtsız kaldı. Delilik bir karanlık görüntüsünde uzaktan Bilim’i izliyordu.
Işıldayan gömlekler hafif bir zırh görüntüsü veriyordu. Deliliğin gömleği basit bir silah karşısında bile çaresizdi. Ama o gömleği giymiş bir insan için tehlikenin hiçbir anlamı yoktu. Deliliğin fanatizminde yitmenin yüceliğini tatmak, yaşamın ve ölümün hatta bütün her şeyin dayanak noktası olup çıkmıştı.
Esmer, kumral, beyaz benizli farklı kilo ve boylardaki kadın ve erkekler deliliğin coşkusuyla sislerin arasında yürüyen Bilim’e karşı saldırıya geçtiler. Delilik birçok silahı sinsilikle kullanır. Deliliğin çaresizliği pek çok büyük silahı tavında dövdüğü yerdir.
Şişman adamlar kibirli kahkalarla Bilim’in üstüne mermiler saçarak yürüdüler. Sayıları bir düzineye yakındı. Üstlerindeki ışıltı deliliğin görkemiydi. Bilim etrafında uçuşan mermilerden sanki bir canlı gibi kaçmak için yere yattı.
Sislerin arasında yerde süründü.
Sisin içinde sürünerek giden Bilim basit bir oyuncak arabaya dönüşerek aralarından sıyrıldı.
Şişman adamlar silahlarını susturduğunda Bilim’in ölüsünü aramaya çıkmışlardı. Ancak o kabarık ışıkları sisin içindeki küstah kahkaları gibi söndü. Delilik karanlığın içinde öfkeli bir uğultu gibi toparlandı. Bütün uşaklarına saldırıya geçmesi için nefretle doldurdu. Nefret bütün hıncıyla onlarca insanının üstünde tüten duyguydu. Oyuncak arabayı fark eden insanlar onu tekmelemeye başladıkları anda Bilim zırhının etkisiyle ayağa kalktı. Her birini savurmak için bir yol buldu. Yöntem farklı yollar bulmakta Bilim’e yardımcıydı. Kimiyle konuşarak, kimini inançla, kimini tehditle kimini ise öfkeyle başından defetti.
Bilim bütün gücüyle aynı anda sisi dağıttı. Karanlığın içine bakarak Deliliğe meydan okudu.
Bilim “Karanlık seni kurtaramaz” dedi.
Delilik sinir bozucu çatallı sesiyle “kurtulmak mı?” dedi.
Bilim, arka arkaya inatçı cümleler söyledi.
“Teslim ol”.
Bir yanda delilerin saldırısında onları türlü yöntemlerle başından atıyordu.
“Nefretini kenara bırak”.
Deliliğin gömleklerinden kurtulanlar susamışçasına kenara çekilmiş soluklanıyorlardı.
“Deliliği elinde tutma”.
Yok olmayı kutsamış olanlar ise Bilim’e deliliğin gövdesiyle saldırıyorlardı. Sisten dört bir yana saçılan insanlar Bilim’in gücü karşısında eziliyorlardı. Hastalığa kapılıp yığılanlar, sıcaklığın yüksek derecesinden eti yanarak acıyla bağıranlar, soğuğun yıpratması karşısında uzuvları donanlar, demirin ağırlığında ezilenler, tozdan hapşuranlar, kaşınmaktan kendini alamayanlar, sözün hayalinden etkilenip gömleğini çıkarıp uzaklaşanlar, cebindeki bütün parası değersizleşenler, ihmalleriyle silahların tuzağına düşenler, delilik insanları yılmak bilmeden Bilim’in karşısına sürüyordu. Yöntem hiç durmadan çalışıyor. Ele avuca sığmayan tekniklerle insanları mağlup ediyordu. Bilim’in zırhı ve silahı yenilebilecek gibi durmuyordu.
Bilim elini yumruk yaparak gövdesindeki zırha vura vura “Akla sığın. ” dedi.
Karanlıkta sarhoşluk içindeki insanlar Bilim’e tekrar saldırdılar. Tek hedefleri delilik uğruna dövüşmekti. Ölmek onlar için yalnızca bir ayrıntıydı. Bu ayrıntı deliliğin sarhoşluğunu ayıltmayacaktı. İnsanlar delilikle Bilim’e kendilerini öldürterek asla erişemeyecekleri bir noktaya vardıklarına inançları sağlamdı. Bilim bu zavallı dolmuşluk karşısında çaresizce hırpalansa bile ayakta kalmayı sürdürüyordu.
* * *
Delilik insanları Bilim’in üstüne salarken kudurmuş sesiyle bağırıyordu.
“Aklın almadığı şeyler vardır.”
Bilim insanları sisin arasında savuşturarak dağıtıyordu. Kitleler halinde üzerine yürüyen insanlar bağırıyor. Sloganlar atıyor, tehditler savuruyor, küfürler yağdırıyordu.
Bilim “İnsanları bırak. Karşıma çık” dedi.
Bu sonu gelmez savaşta Delilik tıslayan sesiyle konuştu.
“Senin karşına sadece çıplak dövüşmek üzere çıkarım”
Yöntem buna karşı çıktı. Bilim’in özgüveni hiç olmadığı kadar yüksekti. Bilim deliliği karşısında görmek ve insanları aradan çıkarmak için her teklifi kabul etmeye razıydı. Akıl dile geldi. Bilim’e “beni bırakırsan seni savunamam “dedi. Yöntem tehditlerin farkındaydı. Hepsini ölçüp akılla bir olarak Bilim’e diretti. Kafdağının yörelerinden gitmeyi teklif ettiler. Akıl ve yöntem “Deliliği bu yörede bir başına bırakalım” dediler. Bilim aklın sınırlarından çıkarak deliliği yenebileceğine güveniyordu. Deliliği küçümseyerek akıl ve yönteme “Karşımda kimse duramaz” dedi.
Bilim, yöntem ve aklın ısrarlarına rağmen bütün kahramanların sorumluluğu olan sınava girdi. Bir mağara adamı bedenine girdi. İri gövdesinden akıl zırhını çıkarıp yere serdi. Bilim’in etrafındaki insanlar deliliğin emriyle açıldılar. Uzun bir koridor oluşturarak iki tarafa ayrıldılar. Bilim önünde üst üste yığılmış halde duran insanların üstüne basa basa Deliliğin üstüne yürüdü. Koridorun ucundaki karanlık uğultulu bir hortum şeklinde dönüyordu. Kızıl bir ışık bu gri gökte Kafdağının saklı yöresinde parladı. Sis dağlara çekildi. İnsanların töreni anımsatan suskunluğunda hortum gürledi.
Bilim yönteme güvendi. Yöntem her şeyi hesaplamak için uğraşıyordu. Deliliğin yapabileceklerini anlamaya çalışıyordu. Akılsız kalan yöntem çok yavaş kalmıştı. Bilim bunu fark ettiyse de her şey için çok geçti. Gürüldeyen karanlıktan iki elinde iki topuz taşıyan bir kadın Deliliğin bedeni olarak fırladı. Mağara adamı Bilim’in üstüne koştu. İnsanlar gladyatörlere tezahürat yapar gibi “delilik, delilik, delilik” diye bağırdılar.
Mağara adamı bu çevik çift topuzlu kadın karşısında eğilip kalkarak saldırıdan korundu. Yöntem, Bilim’e bir tüfek önermesiyle Deliliği vurmaya çalıştı. Delilik vızıldayan mermilerin arasında bir yılan olup Bilim’in ayaklarına atıldı. Bilim kaçınmaya çalışsa da Delilik ikinci denemesinde Bilim’i ayağından soktu. Bilim kartal oldu havalandı. Yılanı pençeleri arasına almaya uğraştı. Kıvrılarak kaçan yılan yara aldı. Delilik yılan olmaktan çıkarak şimşek oldu kartala çattı. Bilim yıldırımsavar oldu. Delilikten korundu. Bilim bulut oldu. Deliliği aradı. Delilik yere indi geyik oldu. Bilim de geyik oldu. İki geyiğin boynuzlarını tokuşturarak vuruşması insanlara haz verdi.
Bilim ve Delilik biçim değiştirmek ve dövüşmekten yorulmuştu. İki söz geçiremeyen güç Kafdağının saklı yöresinde birbiriyle savaşıyordu. Yöntem akılsız çok zayıf düşmüş artık çare tüketebilecek pratikliğe erişmekte aciz kalıyordu. Deliliğin karşısında hep bir geriden gelen biçime girerek Bilim’in kendini savunmasına yardım edemiyordu. Bilim takatsiz şekilde geri çekildi. Bir kadın oldu gücünü tekrar saldırmak üzere toplayarak koştu. Delilik bir adam oldu Bilim’in üstüne koştu. İki güç koridor boyunca ileri geri dövüştüler. Bilim ağaç oldu. Delilik testere. Bilim yenemeyeceğini anladı. Yöntem bu çılgınlık karşısında hiçbir şey yapamıyordu. Delilik rüzgâr oldu. Bilim’i yıkıp geçti.
Bilim çaresiz bir şekilde yerde sürüklenerek biraz geriye kaçıldı. Yöntem akıldan uzak kaldıkça gücü eriyip gitmişti. Karanlıkta kızıllık gürüldedi. Delilik rüzgârın ağzından Bilim’in tepesinde dikilerek konuştu. Deliliğin sözlerinden akan salyalar havaya saçıldı. Ağır sarhoşluk altında Kafdağının yöresindeki insanlar zaferlerini kutladılar.
Bilim yığılarak Kafdağı coğrafyasının gri göğüne baktı. Deliliğin erittiği akıl zırhının dumanları havaya yükseliyordu. Küller göğü kaplamış akıldan eser kalmamıştı. Delilik kabaran sesiyle Bilim’e doğru konuştu.
“Bu topraklara öyle kolay geri dönemeyeceksin” dedi.
[i] Ünsal Oskay – Çağdaş Fantazya
Hosgeldin sekuler Feriduddin Attar