Uzun zamandır ben bir yolcu, bu hikâyenin kahramanı ise bir hancı gibi peşimde bir gölge gibi takip ediyordu…
Yedi yıldır kayıp bir hayatın gölgesini arıyorum. Bir aşktan yola çıkıp, kendimi kaybettiğim, debelenip küfrettiğim, ama bir türlü varamadığım bir hayalin peşinden sürükleniyor, ürkütücü bir menzile yol alıyordum.
Ta ki bu sabaha kadar… Uzun soluklu arayışımın beni savurduğu Kapadokya’da, bir taş evde, bulduğum o gizemli mektubu okuyorum.
‘Beni anlamayacağına, bin tilkinin kol gezdiği o düşünce denizinde beni bulamayacağına o kadar emindim ki, seni bunca yıl, millerce yol, bin bir kol gezdirdim. Bütün bunların tek bir amacı vardı, özüne dönmen. Son yıllarda kaybettiğin kendin, vahşi bir benliğin oldu.
Hayatın o yerinde, her daim valizi elinde, paltosu üzerinde, hikâyesi ise cebinde bir kadındın. Bu acı ise, her ne kadar ikimizin olsa da; sende kendinden uzak, ruhundan tezat bir sen doğurdu. Her acının insana baki kalmayacağını anlayacağını umuyorum sevgilim.
Ama bak buradasın. Toprak ananın kucağında. Gaia’nın tüm o kaostan, çırpınışlardan doğan bin güzelliklerinin içinde… Yüzyıllar öncesinden gürleyen, esen her lav tanesini üfleyen rüzgâr gibi sönüp kalan o yamaçların ucunda izi kalmış o yapıları değil, kendi oluşumunu izliyorsun.
Herkesin baktığı, ama kimsenin görmeyi tercih etmediği bir ruhun yapılaşması içerisinde oturuyorsun. Devlerin periler ile hikâyesini barındıran, milatlar öncesinden bir ruh taşıyan bu topraklarda seni kucaklıyorum. Korkup kaçan bir benliğin yerine, özündeki kadını, ruhunu kucaklamanı diliyorum.
Sonbahar şüphesiz. Çevredeki rüzgârın o menkul uğultusuna bırakarak hayal kuruyor olmak güneş ile ruhunu ısıtmak iyi gelecek. Seni savuran o acılardan, o ateşlerden sonra esen bu rüzgâr, sana kendi benliğini, kalbine şeklini verecek. Seni bana getirecek yol, Öz’ünde saklı…’
Gözümü ararken yamacındaki kuşlar uçuşmaya başlıyorlardı. Belki de benim o karmakarışık dünyamdan esen o yel ile senin güzel dünyana hayallerimi taşımak için göçüp gidiyorlardı. İçimdeki ses, bu sefer buldun diyordu. Oluşumunu tamamlayan, evirilen, korkularını yenip özüne kavuşan bir kadının gücü vardı kuşların kanat çırpışlarında…
- Tuluat’ın Düşü - 1 Mayıs 2020
- İmbroza - 1 Aralık 2019
- Sultan Ana - 15 Mayıs 2019
- Öz’e Kavuşmak - 15 Mart 2019
Sevgili @bilimhatunu
Seçkideki ilk hikayen olduğunu görüyorum. Aramıza hoşgeldin.
Kendime sorarım bazen, beni bir öyküyü okumaya iten şey nedir? Örneğin; öykünün adı mı, ilk paragrafın vuruculuğu ya da okumaya devam etsem cümleler arasında kaybolacağım bir serüvenin ipucu mu? Gördüğün gibi okuyucunun hikayeyi okuma isteğini tetikleyen oldukça sınırlı sebep varken yazarın da eli kolu aynı sebeple bağlanıveriyor. Senin öykün için bu ismi oldu. Öykünün adı ve bu ayki seçkinin konusu birleşince nasıl bir hikaye yazıldığını görmek istedim.
İznin olursa bazı küçük hususları paylaşmak isterim: Hikayenin adı “Öz’e Kavuşmak”. Kahramanın “kendisini arayış” içinde olduğunu söyleyen bir ifade. İlk cümle ise yazarı bir yolcu olarak betimlerken"hikayede başka bir kahramanın da olduğunu" belirtiyor. Şunları düşündüm:
Kişisel bir kendini arayış-öze dönüş hşkayesinin tek kahramanı yazarın olması gerekli değil mi? Başka bir kahraman dikkat dağıtıcı olabilir. Yazarın ilk cümlede kendisinden yolcu olarak bahsetmesi yerinde bir ifade olmuş. Ancak, onu peşinde gölge gibi takip eden “Hancı” buradaki kavramsal kurguda başka bir şekilde yorumlanması doğru mu?Çünkü “Hancılık” yerleşiklik hissi veren bir kavramdır yani yolcuyu gölge gibi takip etmez. Ancak Yolcuyu kişisel serüveninin sonunda “bekleyebilir.”
Bunun dışında bir kadının hissettiği aşkla kendi gerçekliğinden çıkması/çıkmak zorunda kalması ancak bu sürecin tamamlanması ile kendini aramaya başlaması ve kendisinin en son kendisi olarak hatırladığı yere dönüşü derin bir kişisel tecrübenin varlığını düşündürdü.
Eline ve düş gücüne sağlık
Sevgiler
Dipsiz
Merhaba @Dipsiz,
Hoş buldum
Kıymetli yorumların için teşekkür ederim. Kavramsal düşüncelerin gerçeklik paylarını biraz karıştırmış olabilirim.
Kadının hissettiklerini yazmam aslen bireysel yaşadığım bir tecrübeye dayalı değil. Ama yavaş yavaş amacım bir kadının veya bir erkeğin duygularını okuyucuya derinden hissettirebilmek. Zamanla buna yoğunlaşabilmeyi umuyorum.
Tekrar teşekkür ederim.
Sevgiler,
Bilim hatunu.