Öykü

Pasifik 2

İsim : Rİ – LON KADAL

Yer : PASİFİK 2

Tarih : 7470 D.D.

Yaş : 22

Saha : SAVUNMA – KARŞI MÜDAHALE

Görev : KALICI HASAR ÜNİTELERİ GELİŞTİRME < BİRİM 4 >

Alan : NESNEL YAPI DEFORMASYON – REFORMASYON < KITA 3 >

Modül : 11.l.19

-…?…?…?…?…?…?…?…?…?…?…?…?…?…?…?…?…?…?…?…?…?…?…?…?…?…?…

0 I_ı <><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><>

0 I_ıı <><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><>

0 I_ııı <><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><>

0 I_ıııı <><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><>

0 I_ııııı <><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><>

0 I_ıııııı <><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><>

0 I_ııııııı <><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><>

0 I_ıııııııı <><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><>

0 I_ııııııııı <><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><>

0 I_ıııııııııı <><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><>

0 I_ııııııııııı <><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><>

0 I_ıııııııııııı <><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><>

 

 

X0___________X____________0000_________1____________X__________0__________

____0X01______________0_X1_1_______________________________0

XXXXXX1__________0000__111_______X1X__________0_________XX1_0_0_____1______

_X____X______________________X______X___________________1_____

001_XX_1_1X_1_1_0_0_0_0_0________XXX__________X_XX_X_000__________01_1_1__

______XX___10_X_1____0______0______1X____1X11_______

0000________X110_X____XX1___0__1_10_XX____X__X_X10______00_1___X_________

__0_0XX______01_X_1_01__0XX0_0_1XXX0__0__0__1_0__________X

 

MODÜL SERBEST_0…………………………………………………………………………I

 
Her şeyi biliyordum. Onların bir ürünüydüm ama her şeyi biliyordum. Var olduğum günden, şuan ki görünümüme kadar her şey onların planları doğrultusunda gerçekleşmişti. Hiçbir canlının yaşamı boyunca sahip olamayacağı bilgiler bir anda beyninim içine âdeta aşılanmıştı.

Her şeyden önce insandım, yani dünyalı ve ait olduğum yıl 2644 ama var olduğum yer burasıydı; ‘’Pasifik 2’’. Bu isim dünyadaki Pasifik Okyanusu’na aitti. Pasifik kadar büyük ve o kadar barışçıl. Uzayda yüzen, sonu olmayan bir yapı. Pasifik büyüklüğünde, ikinci bir Pasifik. İlk bakışta benzersiz, olağanüstü görünüyordu ama ya görünmeyenler…

İnsan nüfusu 100 milyara yaklaşmıştı ve yaşam için gerekli olan tüm kaynaklar tükenme noktasındaydı. Teknoloji, gelişiminin hızı ile her türlü imkânı sağlayabilecek düzeye ulaşmıştı. Gelişen teknoloji ile amaçlanan ise, hiçbir yaşam kaynağına ihtiyaç duymadan yaşamaya imkân sağlayabilmekti. Bu gelişim gün geçtikçe hızlanıyor ve beraberinde kaynağa olan ihtiyaç artıyordu. Teknolojinin gelişimini sağlamak için en fazla ihtiyaç duyulan kaynak ise ‘’Demir’’di…

Dünyadaki demir kaynakları yetersizdi. Göktaşlarıyla dünyaya taşınan demir tek çözüm olarak görülüyordu. Ancak bu çözümde yeterli olmuyordu. Daha fazla demire ihtiyaç vardı ve bu ihtiyaç ancak daha fazla göktaşıyla karşılanabilirdi. Böylelikle çalışmalara başlanmıştı. Amaç basitti; dünyaya düşmesi mümkün olmayan göktaşlarını yörüngelerinden saptırarak dünyaya çekmek, sonrada demiri elde etmek…

Bu amaç, yeni bir çağın başlamasına sebep olmuştu. Demir, sahip olduğu değer ve ona duyulan ihtiyaç ile birlikte çağa adını vermişti. Böylece bu yeniçağ ‘’Demir Çağı’’ olarak adlandırılmıştı. Bunun yanlış olduğunu düşünenlerde vardı çünkü bu kadar değerli ve ihtiyaç duyulan bir kaynağın, elde edilebilmesi için yapılacakların sadece bir yıkıma yol açacağına inanıyorlardı. Onlara göre ise bu çağ ancak ‘’Karanlık Çağ’’ olarak adlandırılabilirdi…

Her şey hazırdı, artık sadece yapılması gereken demir taşlarını yakalamaktı. Evet, göktaşlarının ismi değişmişti. Bundan böyle demir taşı olarak kalacaktı. Buraya kadar her şey sorunsuz işliyordu; ama sonra?..

Planlandığı gibi demir taşları sorunsuz bir şekilde dünyaya yönlendiriliyordu ama aslında bu sorundu. Dünyaya o kadar fazla demir taşı yüklenmişti ki bu, dünyanın dengesini bozmuştu. Dünyanın çekim gücü 0.18 oranında artmıştı. Demir taşlarındaki demir oranı dünyanın çekim gücünü etkilemiş ve bir mıknatıs etkisi yaratmıştı. Tek sorun bu değildi, artan çekim gücü dünyanın çevresinden geçen her bir demir taşını etkilemiş ve dünyaya düşmelerini sağlamıştı. Bununla birlikte, düşen her bir demir taşı çekimi biraz daha artıracak ve bu daha fazla demir taşının dünyaya düşmesini sağlayacaktı. Onların da istediği buydu ama tam olarak değil. Düşen her bir demir taşıyla çekim gücü artıyordu. Bir önlem alınmazsa çekim gücü artmaya devam edecek ve dünya olması gerekenden çok daha fazla bir çekim gücüne sahip olacak, bunun sonucunda da hiçbir canlı hayatta kalamayacaktı.

Zaman kaybedilmemeliydi. Dünyadaki demir hemen uzaklaştırılmalıydı; yine de ihtiyaç duyulsa bile. Ancak, elde edilebilmesi için büyük çabalar harcanan bu kadar değerli bir madde, yol açacağı felakete rağmen kaybedilmemeliydi. Bir karar alınmalıydı ve bu alınan karar tek kurtuluş olacaktı…

Bu sebeple bir proje geliştirilerek uygulanmasına karar verilmişti. ‘’Yeni Dünya Projesi’’ adı verilen bir projeydi bu. Bu proje ile amaçlanan: Dünya ortamında gerekli olan bütün hayatî oluşumları ve canlı türlerini yeniden bir araya getirerek, dünya dışında, tek bir yapı içinde devamlılığını sağlamak ve muhafaza etmek.

Ve bu amaçla inşa başlamıştı… Dünya dışına uzanan platformların yanına yenilerini eklediler. Uzaydaki büyük sahalara dönüştürülmüş demir yığınları yüklendi. Dönüştürülen demir taşlarından geriye kalan bütün atıklar ise dünyada bırakıldı. Dünya âdeta bir yok oluşluğa sürükleniyordu ama artık bunun bir önemi yoktu, hayatta kalabilmek için gerekli olan her şey yeniden oluşturulacaktı.

Zaman azalmıştı. İnsanlığın kurtuluşu olacak yapıya artık ihtiyaç vardı. Sahip olunan teknolojiyle amaçlanan da bütün ihtiyaçların karşılanmasıydı ve teknolojinin sınırları aşan gelişimi ile birlikte ihtiyaç duyulan bu yapının inşası hiç zor olmayacaktı…

Yıllarca devam eden çalışmalar sonucunda amaca ulaşılmış ve insanlığın kurtuluşu olarak görülen devasa yapı tamamlanmıştı. Bu yapı, büyüklüğü ile tüm zamanların inşa edilenlerinden daha farklıydı. Büyüklüğü dünyadaki Pasifik Okyanusu ile aynı olan bir yapıydı ve yalnızca dünya dışına aitti. Ona verilen ad, büyüklüğü kadar barışçıl yanını da açıklıyordu. Bir barış gemisi olarak uzaydaki yerini alan bu yapıya Pasifik 2 adı verilmişti. Artık yaşamın bu yapıda devam etmesini sağlamak gerekiyordu. Doğal kaynaklar tükenme noktasında olduğu ve dünya dışındaki bir yapıda hiçbir doğal kaynak ortamı oluşturulamayacağı için kaynak ihtiyacı amaçlandığı gibi teknoloji ile karşılanacaktı. Bunun tek anlamı vardı; su sudan, toprak topraktan, hava havadan ve canlı canlıdan hatta insan insandan üretilecekti. Aklın sınırlarını zorlayan bu teknolojiye ‘’Biyo-Döngü’’ adı verilmişti. Bu döngü yaşam ve devamı için tek çare olacaktı.

Biyo-Döngü ile birlikte yaşamı devam ettirmek için bütün şartlar sağlanmıştı. Ancak teknolojinin verdiği imkânlar, yapılabileceklerin çok daha fazla olduğuna işaretti. Bu yeni bir düzendi ve bu yeni düzen dâhilinde bir araya gelecek bütün insanların ihtiyaçlarını karşılayabilecek yeni bir türe ihtiyaç vardı. İnsan özellikleri taşıyan ama ondan daha üstün ve itaatkâr…

Bu düşünceyle yeni bir tür olan ‘’Anopernomad’’ türü geliştirilmişti. Anopernomad’lar insandı ama çok daha farklıydı… Bu tür, insan hücrelerinden çoğaltılıp yapay ortamlarda geliştirilen, sadece ihtiyaç duyulanla ilgili bilgi ve beceriyle donatılmış canlılardı. Bunlar, ihtiyaca yönelik kölelerdi. Sadece ihtiyaç duyulanı karşılamak için gereken bilgi ve beceriye sahiptiler, bilinçleri yoktu, varlık sebeplerini bilmiyorlardı. Ben de bir Anopernomad’dım ama diğerlerinden farklıydım. Bir köle değildim, bilinçliydim ve varlığımın farkındaydım. Bu da benim insan olduğumun en büyük ispatıydı…

Bundan sonra artık yaşam mücadelesi içindeki milyarlarca insanın bu yapıya nakledilmesi gerekiyordu ama hepsinin değil. Pasifik 2, büyüklüğüne rağmen sınırları olan bir yapıydı. Bu yapıya nakledilecek insanların sayısında da bir sınır olmalıydı. İlk olarak nakledilenler Pasifik 2’nin geleceği için var olması gereken, seçilmiş insanlardı ve bunların dışında kalanlar ise dünyada bırakılmışlardı.

Ve bundan böyle dünya, bir daha geri dönmemek üzere terkedilmişti. Yaşam artık, Yeni Dünya Projesi’yle yeniden başlayacaktı ve Pasifik 2, uzayda devam edecek bu yeni yaşamın tek sığınağı olacaktı…

Amaca ulaşılmıştı. Yaşam, bütün insanların bir araya geldikleri tek bir yapı içerisinde devam ediyordu. Pasifik 2, insanların barış içinde yaşadıkları dünya benzeri bir yaşam ortamıydı artık ve insanlar bu ortamdaki en iyi yaşam koşullarına sahiptiler. Ancak, bu düzen zaman ilerledikçe kötü sonuçlar göstermeye başlamıştı…

İnsanlar yönetilmeleri gereği kolonilere ayrılıp sınıflandırılmış, her bir koloniye ve bu kolonilerdeki her bir sınıfa da farklı haklar verilmişti. Yönetim ise tek birimden sağlanıyordu ve bu adaletsizliğe yol açıyordu. Aynı zamanda bu ayrım ve sınıflandırmalar insanlar arasında eşitsizliğe sebep olmuştu. İnsanlar eşit haklara sahip olmak ve kendi kendilerini yönetmek istiyorlardı. Ancak Pasifik 2’nin kuralları gereği bu mümkün olamazdı. Bu, Pasifik 2’nin varlık amacına uygun değildi.

Bu sebeple insanlar, dünyada olduğu gibi kendi kendilerini yönetebilecekleri, adalet ve eşit haklara sahibi olacakları bir yönetim sistemi kurmayı amaçlayarak, var olan yönetim sistemini çökertmeyi plânlamışlardı. Plân gereği, bütün kolonilerde sistem karşıtı isyancı birlikler oluşturulmuştu. Kendilerini ‘’Asiler’’ olarak adlandıran bu birlikler, kendileri gibi sisteme sahip olmayı amaçlayan diğer koloni Asiler’i ile çatışma içindeydiler. Bu çatışmalardan galip gelen asi birlik, sistemi çökerterek onun tek sahibi olabilecek ve ait olduğu koloni de kurulacak olan yeni sistemle Pasifik 2’de egemenlik sağlayacaktı. Ancak, sistemi çökertmek ve sahip olmak için önce ona ulaşmak gerekiyordu. Bu, Pasifik 2’nin yönetildiği ve en önemli bölge olan ‘’Gatat-ra’’ya ulaşmak demekti.

Gatat-ra, Pasifik 2’nin komuta merkeziydi. Sistemin yönetimi ve Pasifik 2’nin varlığını devam ettirebilmesi yalnızca Gatat-ra ile mümkündü. Gatat-ra’ya ulaşılması, Pasifik 2’nin kontrolüne imkân sağlayacaktı. Ancak bu gerçekleşecek olursa, Gatat-ra’nın güvenliğini ve Pasifik 2 komutasını sağlayan ‘’Manta’’ buna müdahale edecekti.

Manta, Simbiyo-Mimetik özelliğe sahip Otonomdroid bir varlıktı. Pasifik 2’nin yönetimini sağlaması için geliştirilmişti ve her türlü müdahale yetkisine sahipti. İnsandan daha üstün bir yapısı ve zekâsı vardı. Sahip olduğu ‘’Özalgı’’ gücü sayesinde iyi ve kötüyü ayırt edebiliyor, doğru ile yanlış arasında seçim yapabiliyordu. Kendi varlığının bilincindeydi. Kendi kararlarını veriyor, olabilecekleri belirleyip, en uygun çözümü geliştirebiliyordu. Gatat-ra’nın içinden, aldığı emirleri uyguluyordu ve birincil görevi bu emirlere bağlı kalarak Pasifik 2’deki barış ortamı ile düzeni korumak, böylece de Pasifik 2’nin varlığını devam ettirmekti. Pasifik 2, onun varlığı ile bir bütündü. O, Pasifik 2’nin beyni konumundaydı.

Sonunda, koloniler arası Asiler çatışmaları Pasifik 2’deki düzeni bozmuştu. Sistemi çökertmek isteyen Asiler Gatat-ra’ya girmeden durdurulmalıydı. Manta bu duruma müdahale ederek güvenliği sağlamaya çalışmıştı ancak olayların şiddeti karşısında bir sonuç alınamamıştı. Pasifik 2 tehlikedeydi, savunmaya ihtiyaç vardı…

Böyle bir durumda Manta en uygun kararı verecek ve gerekeni yapacaktı. Gereken ise, tehlikeli bir durumda ihtiyaç duyulacak, savunma sahasına bağlı Anopernomad’lardı… Ve sonunda Manta, Pasifik 2’de daha önce hiç yapılmamışı yaparak savunma sahasına bağlı bütün Anopernomad’ları modüllerinden ayırmıştı. Artık bütün savunma amaçlı görevlendirilmiş Anopernomad’lar güvenliği sağlamak için hazırdı. Buna ben de dâhildim…

Benim Pasifik 2’deki görevim, savunma – karşı müdahalelerde kullanılacak, onarımı ve tedavisi mümkün olmayan seviyede yüksek hasarlar veren sistemler geliştirmekti. Görev alanımda ise; madde çekirdeğine doğrudan ulaşarak yapısının bozulması ve bu bozulmayı geri dönüşümleyerek aynı yapısının tekrar sağlanması üzerine çalışmalarda bulunuyordum. Ben bir silah uzmanıydım ve sahip olduğum bilgiler uzmanlığımın gerektirdiği en son düzeydeydi. Ama bildiklerim sadece uzmanlığımla ilgili değildi. Bilmem gerekenden daha fazlasını biliyordum. Ben, gerçekleri biliyordum…

İhtiyaç duyulan demirden, Pasifik 2’nin inşasına kadar geçen süreçte yaşananların hepsi tamamen bir plânlamaydı. Dünya’nın artık istenilen yaşam şartlarına sahip olmayışı ve aşırı nüfus, yeni bir arayış başlatmıştı. Yeni bir dünya arayışını…

Demir, en büyük ihtiyaç olarak gösterilmişti ve yetersizdi. Göktaşlarıyla karşılanmak istenen demir, göktaşlarının dünyaya kontrolsüz ve gereğinden fazla yüklenmesi sonucu dünyanın çekim gücünü artırmış ve bunun geri dönüşü olmayan bir başarısızlık olduğuna inanılmıştı. Aslında bu bir başarısızlık değildi, sadece plânın bir parçasıydı ve plân başarılı olmuştu. Bu plânla birlikte dünyaya düşmesi engellenemeyen her bir göktaşı çekim gücünü artıracak, artan çekim gücü ise dünyada yaşamın devam etmesine imkân vermeyecekti ve böylelikle yeni bir dünyaya ihtiyaç duyulacaktı. Göktaşlarından elde edilen demir ise ihtiyaç duyulan yeni bir dünyanın inşası için yeterli oran olacaktı. Böylece yeni bir dünya inşa edilebilecekti. İnşa edilecek bu yenidünya ise, Pasifik 2’ydi…

Ancak, Yeni Dünya Projesi ile asıl amaçlanan ise bilinenden çok daha farklıydı. Projenin amacı, insanların hâkimiyet altına alınarak yönetimlerini sağlamak için bir birim meydana getirmek ve insanları bu birimden yöneterek onları itaat etmeye mecbur kılmaktı. Bunun anlamı, imparatorluk kurmaktı. Bu, dünyada gerçekleştirilemezdi ve bu ancak Pasifik 2’nin inşası ile olabilirdi…

Bütün bu gerçekleri bilmem Manta’nın sayesindeydi. Manta ise sahip olduğu Özalgı gücü ile bu gerçeklerin varlığını tespit etmiş ve Pasifik 2’nin inşa amacının sanılandan çok daha farklı olduğu bilgisine ulaşmıştı. Sorumlu olduğu görev gereği Pasifik 2’deki barış ortamı ile düzen her şekilde korunmalı ve Pasifik 2 en iyi yaşam koşullarına sahip bir yapı olarak varlığı devam etmeliydi. Oysa gerçekler bu görevin başarısına engel olup görevi tehlikeye sokabilirdi. Bu sebeple Manta, Pasifik 2’nin kontrolünü tamamen kendisine bağlamış ve Gatat-ra’yı yönetim üzerinde etkisiz kılmıştı. Aldığı emirleri uygulamıyor, yalnızca kendi belirlediği ve uygun kabul ettiği şekilde bağımsız olarak yönetimi sağlıyordu. Artık Pasifik 2’deki tek büyük güç, Manta’ydı…

Manta, gerçeklerin açığa çıkmasını engellemek zorundaydı. Aksi halde, gerçekleşecek olaylar Pasifik 2’yi içinde bulunduğu durumdan daha zor bir duruma sokacak ve içeriden bir yok oluşa sürükleyecekti. Ayrıca, Gatat-ra yönetimi kontrolü tekrar geri alabilmek için Manta’ya karşı bir mücadele verecek ve Asiler’de kendi egemenliklerini kurabilmek amacıyla Gatat-ra’ya saldıracaklardı. Bu olacakların engellenmesi, Pasifik 2’nin içindeki bir kişiyle mümkün olabilirdi. O kişi, bendim…

Manta, sahip olduğu bu gerçek bilgileri ve modülümden ayrıldığım zamana kadar bütün yaşananların bilgisini bana vermişti. Bu bilgilere sadece ben sahiptim ve ben onun seçtiği tek kişiydim. Bildiklerim, mücadele sebebimi açıklamış, bu da vereceğim mücadelede benim güçlü olabilmemi sağlamıştı. Manta bu bilgiler ile birlikte bana bilincimi vermişti ve varlığımı hissetmemi sağlamıştı. Bu da beni özel biri yapmıştı. Artık yeni bir görevim vardı ve bu görevi Manta’nın yardımıyla yerine getirecektim.

Ben Ri-Lon Kadal. İnsan olan bir Anopernomad. 7470 ‘’Dünya Dışı’’ yılında, dünyadan çok uzakta, Pasifik 2’adlı bir yapıda görevlendirilmiş olan barış ve adalet savunucusu. Görevimi olması gerektiği gibi tamamlamalı ve Pasifik 2’deki yaşamın olması gerektiği gibi devamına imkân sağlamalıydım. Neler olacağını bilmiyordum ama gerçekler ile ilgili bildiklerim olacaklara müdahale etmemi gerektiriyordu. Ait olmam gereken yer burası değildi. Ben Dünya’ya aittim ve belki oraya dönebilmenin bir yolunu bulabilir, sonuçta da yaşamın tekrar devam etmesini sağlayabilirdim. Bu açıkladığım gerçeklerin bilgisi ise hayatta olmasam dahi dünyada veya Pasifik 2 dışında bir yerde, birilerine ulaşacak ve bütün bu yaşananların anlaşılmasını sağlayacaktı. O zamana kadar belki bütün bu olanlar unutulacak ve yaşam eskisi gibi devam etmeye başlayacaktı, eğer bu gerçekleşmezse belki de Pasifik 2 ile birlikte yaşam tamamen yok olacaktı…

 

 

I…………………………………………………………………………………………0_TRANSER SONU

Pasifik 2” için 2 Yorum Var

  1. Merhabalar,

    Bilim-kurgu öyküleri seçkimizde nadir görünen bir türdür. O yüzden hikayenizi gördüğümde çok sevindim.

    Mantık sınırlarını aşmayan, oldukça oturaklı bir kurguydu. Zaten bilim-kurguda önemli olan da budur; her şeye rağmen okuru olayların gerçekliğine inandırabilmek.

    Keşke olaylara geçmiş zaman kipinden değil de birinci elden, birinci ağızdan şahit olabilseydik. O zaman çok daha keyifli olurmuş. Yine de beğendiğim bir kurgu oldu.

    Kaleminize sağlık…

    1. İlgin için teşekkürler. Sen de biliyorsun ki öykü yazım kurallarının dışına çıkmak öykünün yapısına zarar verir ve hatta onu öykü olmaktan çıkarır.
      Ben de bu kurallara yanlışlarım olsa da uymaya çalıştım. Senin fikrin üzere birincil kişi perspektifinden anlatılan öykü biraz öykü olmaktan çıkardı kanaatimce; bununla birlikte öykü daha fazla uzar, roman tadında bir yazıya dönüşürdü. Elbette senin de eleştirini dikkate alıp, not ediyorum ve bu yapıcı eleştirin için sana en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Sağlıcakla kal.

mit için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *