Öykü

Pay İrecep Oğlu Murat Beyrek’in Umut Han’ın İntikamını Aldığı Destan

Hanım Hey! Üç beş genç masadan paldır küldür kalkmıştı. Belli ki bir arıza çıkmıştı. Öbürkünü tütün müptelası kullandığından, buraya “Huzur Otağı” denmişti. Ah bu kantinin huzurunu kaçıranlar ak çadır önüne kurulan ak toyda, ak koyun yahnisinden pay alamasınlar! Kim ki gürültü eder otağın huzurunu kaçırsa kara otağa kondurun, kara keçe altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin, yemezse kalksın gitsin!

İçeride buz gibi bir hava esmişti. Sırtı kapıya dönük delikanlıyı zayıf, kerkenez gibi bir oğlancık tutmuştu. Ortalıkta bir sessizliktir almış yürümüştü. Güreşe tutuşan iki delibozuğun alınları birbirine yapıştı. Kudretli olanın etrafına altı tane izbandut toplaştı. Ol delikanlı az sonra paramparça olmayı göze aldı.

“Bre kavatlar!” diye ünledi. “Mertliğe sığar mı bu yaptığınız?” diye hönkürdü. Sıska oğlancık koluna daha bir sıkı yapıştı. Delikanlı masadaki telefonu aldığı gibi yere çarptı. ‘Değil yediniz, yedi düvel ecdadınız gelse bu akşam burada bizim maç izlenecek ulan’ dedi.

Yedi nâmertler olanı gördüler, deli oğlanı duydular; sonra ne eylemeli diye kafa kafaya tokuştular. Bu deli oğlan telefonuna bunu yapıyorsa bize ne yapmaz dediler. Gelin buradan çıkalım, Huzur Otağı’nın huzurunu kaçırmayalım, dediler.

Bir grup kantin ahalisi geldiler, deli oğlanın karşısında durup ayuttular: Ey yiğit oğlu yiğit! Sen olmasa idin bu akşam bu maçı izleyemez idik. Çok yaşayasın, var olasın!

Nâmertler tırıs tırıs çıkarken Huzur Otağı’ndan, kantinci Celal Abi omzunda yeşil havlusu, girdi içeri kapıdan. Duruma el koydu ki aydur:

Ünüm bilir, sözüm dinlersiz beyler!

Okulda iki kantin vardır.

Huzur Otağı hep böyle sakin olsun

Yiğitler karşılıklı tavla atsın

Alın terim aşureler, kaşık kaşık kaşıklansın

Kudretli namertler bu otağda gezende

Gelip huzurunuzu bozanda

Ey sen deli oğlan Allah senden razı olsun!

Bundan kelli adın bizimçin Umut Han olsun!

Adını ben verdim, notları hocalar versin

Çalışın aman yiğitlerim, çalışın! dedi.

O günden sonra yedi nâmertler Umut Han’ın hasmı oldular. Umut Han’ı görende deli danalar gibi süstüler. Onu yıkmak için türlü ketenpereler düzdüler.

Günlerden bir gün Umut Han, Kerkenez Oğlan ve Serhatçuk bilardoya durmuşlardı. Birdenbire Demet Çiçek içeri seğirtti. Masanın önüne erişegeldi, kitabı, kalemi üstlerine fırlattı. “Lan oğlum neredeydiniz, çok şey kaçırdınız.” dedi.

Umut Han aydur: “Bre Çiçek Hatun bizim işimiz yok sınav ile, bizim işimiz tavla ile top ile. Amma sormak ayıp olmaz ise, neler oldu, deyiver hadi!” Demet Çiçek aldı der:

Ey sınıfımızın güneşi

Ey yolumuzun yoldaşı

Yedi nâmertlerin başı Tuzsuz Deli Bekir,

Göndermiş yaltacuğu sınava, benimle uğraşır,

Ey kara kaşlı, kara gözlü dilber,

Elin işte, gözün oynaşta olursa eğer

Alimallah gözünün yaşına bakmam

Alırım önündeki kağıdı

Seni sittin sene bu sınıfa da komam

Dersten geçer isen haram olsun yediğim lokmam

Şimdi akıllı ol aklını alırım

Umut Han’a ayran gazoz yollarım.

Umut Han bunları duyanda, gözlerine kan oturdu kaldı! Sinirden damarları tıpır tıpır tıpırdadı. Sövecekleri boğazını düğümledi. Bir ya sabır çekti ki aman! Tanrının birliğine yoktur gûman! Bir anda Murat Beyrek ile Pay Kökmen seğirttiler yanlarına. At ayağı çabuk; ozan dili çevik olur, dediler. Sen canını sıkma yiğidim, alırız intikamını dediler.

Gene bir gün sınıftaydılar. Tuzsuz Deli Bekir bir o yana bir bu yana yürür idi. Beylik laflar edip sağa sola söver idi. Bir deli oğlan kapıyı tıklattı. Deli Bekir gözlerini oynattı. Der:

Bre kavat!

Kimdir bu saatte kapımı tıklatan,

Benim yaltacuğumun yüreğini hoplatan

Demedik mi beyden sonra derse girenin

Kolunu bacağını kırarın!

Demedik mi beyin dersini böleni

Çıktığı yere sokarın!

Şimdi geç de şuraya diz kır, canımı sıkma!

Bir daha olsun karşıma böyle densiz çıkma!

Murat Beyrek idi geç kalan, suratı alı al moru mor olan. Geçti oturdu hemencecik bir yere, başladı akıbeti beklemeye.

Biraz zaman geçmişti ki güm diye bir taş kapıda patladı. Cem ü cemaatin yüreği hopladı. Tuzsuz Deli Bekir’in korkudan titriyordu elleri. Bir süre yankılandı kapıya çarpan taşın sesi. Umut Han ve beyleri güldüler uzaktan uzağa. Hani bölünmüyordu senin dersin ey garip Ata! Gaipten bir yiğit gelende, yüreğin hop hop edende. Bir yiğit kapında taş patlattı, yedi nâmerde kaçacak delik arattı.

Dersten sonra vardılar Huzur Otağı’na. “Pay Gökmen göbek hoplata hoplata, koşmuştu beylerin hemen yanına. “Nasıl da korktu deyyuslar. Dersi böldürmezmiş küllahıma anlatsınlar, daha bitmedi ama işimiz; işte fikir babası geliyor kişimiz!” dedi. Murat Beyrek mağrur, göz kırptı yiğitlere, “Ey Demet Çiçek ve Umut Han!” dedi.” Bre niye gülmezsiz? İntikam alınmıştır görmezsiz?” Nedir yüzünüzden düşen bu bin parça?

Demet Çiçek aydur:

Bre yiğit Bey, Murat Beyrek’im!

Yandı bağrım, göyündü içim

Şimdi n’apim bu dersi nasıl geçiyim?

Tuzsuz Deli Bekir keçileri oynattı

Yedi nâmerde çalgı çengi toplattı

Yaltacuğunu çekti yanına

Zehirli hançeri koydu kınına

O kara gaşlı, kara gözlü

Gomünist Uygur gızını der

Kopya çekerken yakalamazsan eğer

Önce seni sallandırırım tavanda

Sonra altı küçük eniğini

Şimdi çekilebilirsin amma

Sonra beceremedim diye yanma!

 Murat Beyrek destur çekti, beylerden izin istedi. Elini Demet Çiçek’in omzuna koydu. Der:

 Bre kız ne ağlarsın, ne buzlarsın ağa diye?

Yandı bağrım, göyündü içim

Meğer senin geleceğin yok oluptur

Yüreğine kaynar yağlar koyuluptur

Ağız dilden kız kişi, haber bana

Sarı başım kurban olsun, bugün sana

De ki Tuzsuz Deli Bekir rezil olsun!

Dersi geçtim, gideyim buralardan hemân olsun!

Önce de bana

Bağır gibi üyüyende yoğurttan ne var?

Kara sac altında gömeçten ne var?

Sofra örtüsünde yarım ekmekten ne var?

Üç gündür yoldan geldim doyuruverin beni

Üç güne varmasın, Beyrek Murat sevindirsin seni!

Demet Çiçek bu sözleri duyanda kamu beylere yarım ekmek döner ısmarladı. Serhatçuk doru atını orada tımarladı. Üç gün üst üste câm-ı câm şarap yuvarladılar. Deli Bekir’e çareler tasarladılar. Murat Beyrek at kılından keçeye büründü, renkli donlar giyindi, gözüne kalem süründü. Murat Beyrek’in yüzünde Demet Çiçek görüldü. Yan yana durdular da ayıramadı hiçbiri.

Vakti geldi sınava Demet Çiçek kılığında Murat Beyrek girdi. Yaltacuk’un kulağında Deli Bekir’in sözleri uğundu. Demet Çiçek’i bitirmek için pusu kuruldu. Yedi nâmertler uzun uzun güldüler! Kağıtlar dağıtıldı, kimseden çıt çıkmadı. Demet Çiçek sanki nefes bile almadı. Yazdı da yazdı, yazdı da yazdı… Tomar oldu iki kat. Beş kağat yetmedi, istedi on kağat. Yaltacuk öfkeden delirdi, gözlerinde intikam hevesi belirdi. Yaltacuk seviyordu aslında Demet’i. İstedi ama alamadı ya Çiçeği av avladı, kuş kuşladı sonra bir türlü kâr etmedi. O hocan olacak deli dedi, gözlerini kör mü etti. Bıraksan bu işleri belki ama o yürek sen de var mı ki? Yaltacuk hocasıyla kıvanırdı, hemen arkasına saklanırdı. Demet Çiçek böyle nâmerde yalnız arkasından baktırırdı.

Sınav bitmeye yakın Demet Çiçek, elini sıranın altına çekti. Elindeki bir şeye bakar gibiydi. Yaltacuk dedi heyecanla yaktım seni şimdi dilber! Avucunda tuttuğun neyse hemencecik bana ver! Demet Çiçek kılığında Murat Beyrek, uzattı elini, belirdi avucunda pür-i pak bir silgi! Umut Han ve Beyleri patlattılar bir kahkaha, Yaltacuk buldum derken olmuştu işte maskara.

Aynı akşam herkes Huzur Otağı’nda buluştu, beyler kadeh üstüne kadeh tokuştu. Kantinci Abim Celal geldi, destan söyledi deyiş dedi, bu hikâyeyi düzdü, koştu böyle dedi.

Onlar da bu dağ başına geldi geçti

Kervan gibi kondu göçtü

Onları da felek aldı savurdu

Fani dünya yine aynı

Gelimli gidimli dünya

Son ucu ölümlü dünya

Kara ölüm geldiğinde onlara geçit versin. Sağlıkla akılla devletlerini Hak artırsın. O övdüğüm yüce Tanrı dost olarak size medet eriştirsin. Vuruşunca kara kalem öz silahınız çentilmesin, Ak bürçekli ananızın yeri cennet olsun. Ak sakallı babanızın yeri cennet olsun. Hakkın yandırdığı çerağınız yana dursun. Kadir mevlam sizi namerde muhtaç eylemesin.

Murat Gil

1982 yılında İzmir’de dünyaya geldim. İzmir Atatürk Lisesi’nin ardından lisans eğitimim için Manisa Celal Bayar Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü tercih ettim. Çeşitli özel eğitim kurumlarında Türk Edebiyatı öğretmenliği yaptım. Halen özel bir eğitim kurumunda Türk Edebiyatı öğretmeni olarak görev yapmaktayım. Danışmanlığını üstlendiğim “Kimde Mecnun’dan Füzûn Âşıklık İstidâdı Var” adlı proje TÜBİTAK Orta Öğretim Öğrencileri Proje Yarışması İzmir Bölge Sergisi’nde sergilenmeye hak kazandı. Deneme, makale, eleştiri ve şiirlerim “Sığınak, Acemi, Hayal Bilgisi, Sinada, Lacivert, Kitapçı, Varlık” dergilerinde yayımlandı.