Öykü

Pinokyo İçin Bir Masal

Kendi fasulye sırığını hayal ediyordu Pinokyo. Babası ve ustası olan Gepetto’yu birkaç kez bırakıp gitmişti. Alınacak dersler alınmıştı o maceralardan. Uzun burunlu, eşek kulaklı Pinokyo olarak dönmüştü eve.

Çocuk yüreğiyle çıktığı maceralardan sonra uzunca bir süre kasabanın dışına adım atmamıştı. Bir adım atmak, nehri geçmek, şehre gitmek, kendi fasulye sığını bulana kadar yürümek istiyordu. Belki devlerle karşılaşırdı. Masalın sonunda peri padişahının kızını ya da bezelye taneleri saklı yatakta uyuyamayan prensesi kapan masal kahramanı olmak istiyordu.

Ne yazık ki Pinokyo’nun masalında ne sarı saçlarının kuleden sarkıtan Rapunsel, ne elmayı dişleyen pamuk prenses vardı. Onlar, kendi masallarının kıvrımlarında Pinokyo’dan habersizdiler.

Pinokyo çok sıkıldığı bir kış akşamı; şöminenin karşısında ısınırken, dalgın dalgın ıhlamurunu yudumlayan babasının yanına oturdu. Aynı çocukluğunda olduğu gibi, saçlarının okşanmasını bekledi.

Babası, “Bir kış masalı ister misin?” dedi. “Senin için.”

Masalda yolculuk yapan üç arkadaş vardı. Birisi terzi, birisi marangoz, birisi şairdi. Nehir kıyısında kamp kuran üç arkadaştan ilk nöbeti marangoz tutacaktı. Ateşin çevresinde uykuya dalan arkadaşlarını bekleyen marangoz, nehirde sürüklenmiş bir kütüğü yanına çekip, ateşin karşısında ısınmakta olan bir kadın heykeli oymuştu.

Nöbet terziye geçtiğinde heybesinden kırmızı bir kumaş çıkarıp, kadın heykeline elbise biçmişti. Sıra şaire geldiğinde ise şair, kırmızılı kadının yanına oturup elini omzuna koydu. Sabaha kadar da kendi ruhundan şiirler okudu kadına. Sönmüş ateşin başında uyanan yolcular, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte mahmur gözlerle kendilerini izleyen kadına baktılar. “Söyle bakalım Pinokyo,” dedi Gepetto, “sence bu kadın kiminle gidecek?”

Pinokyo aynı masalı, bülbülden de dinlemişti. O zaman cevabı, “Şair,” olmuştu. Kadının kendi ruhunu anlayan birine ihtiyacı olur gibi gelmişti. Şimdi yüreği Pinokyo’yu yanıltmıyorsa takip etmesi gereken bir nehir vardı. Fasulye sırığı değil.

Gepetto, anlattığı masaldan Pinokyo’nun çıkardığı dersi sezmiş gibi gülümsedi. Pinokyo, ilk yongası yere düştüğünden beri, hep gitmeliydi. Ya bir fasulye sırığının ya da nehrin peşi sıra. Kendi masalına sığmazsa, yel değirmenleri korkmalıydı Ondan.