Sonsuz kolların, esrarlı denizlerin ve gizemli suların ötesine uzanan bir dünyanın eşiğindesiniz. “Ahtapot” temasına yer verdiğimiz Kayıp Rıhtım Aylık Öykü Seçkisi’nin yeni sayısına bir kez daha hoş geldiniz.
Zaman kimileri için sıkışıp kalınan bir boyuttan ibaret. Biz de bu sefer kum saatinin çok daha tuhaf aktığı farklı bir boyuta yolculuk edeceğiz. Derinliklerdeki gizemler, kolların sarıp sarmaladığı sırlarla dolu. Belki de ahtapotlar gibi, farklı yönlere eş zamanlı yolculuklar yapacağız, kendi iç dünyalarımızda kaybolacağız.
Zamanın akışını engellemek mümkün olmasa da, kelimelerle dokunarak yeni dünyalar yaratabiliriz. 161. sayımızda sıradışı ahtapotlar tarafından gerçekliğin sınırlarını zorlayan öyküler bulacaksınız. Sizi okyanusun derinliklerine çekecek birbirinden tuhaf canlıların renkli dünyasına davet ediyoruz.
Yazarlarımızın kalemlerinden çıkan her bir öykü, sizleri bu kolların arasında dolaştıracak, sizi bilinmezliklerle dolu bir yolculuğa çıkaracak. Belki de ahtapotlar gibi, her bir kolda farklı bir hikâye sizi bekliyor olacak.
Kayıp Rıhtım Aylık Öykü Seçkisi’nin bu sayısında, başka diyarlardan kaçıp gelmiş gibi görünen kolların dokunuşunu hissedecek, suların gizemli derinliklerinde yeni düşlere atılacaksınız. Bu keşif dolu yolculukta sizlere eşlik edecek rüyalar şu şekilde:
– 8ekiz Uyurlar Elbet Uyanırlar adlı öyküsü ile Tuğba Turan
– Ahtapot V.2 Dosyası No: 18403 adlı öyküsü ile Anıl Salar
– Akrep: Paris’te Yaburi adlı öyküsü ile Sadık Efe Sarıtunalı
– An’ı Bulmak adlı öyküsü ile Özge Çalışkan
– Babooshka Aşkın Derin Sularında adlı öyküsü ile Yeşim Teke
– Beyaz Yakalı Ahtapot adlı öyküsü ile Damla Çepel
– Damak Zevki adlı öyküsü ile Hekim Ali Babacan
– Dört Er Deliliğin Binalarında adlı öyküsü ile Murat Akgül
– Eski Sahipler adlı öyküsü ile Sinan Sonlu
– Garip Bir Rüya adlı öyküsü ile Cevdet Denizaltı
– İnci Dalgıcı adlı öyküsü ile Gizem Çetin
– Kollar Üzerinde adlı öyküsü ile Atakan Güngör
– Londra’da Bir Gece adlı öyküsü ile Ömür Durmuş
– Mutlu Son adlı öyküsü ile Abdullah Kara
– Octobrachia Mutualista adlı öyküsü ile Pınar Rede
Hayal gücümüzün sınırlarını zorlamak için bu defa ahtapotların gizemli dünyasına daldık. Yeni sayıda kapak illüstrasyonumuz bir kez daha Uygar Özdemir imzasını taşıyor.
Gelecek sayı sizlerden “Perili Ev” öyküleri bekliyoruz. Hayaletlerin musallat olduğu meskenler uzun zamandır edebiyat dünyasının bir parçası. Şimdi sıra Öykü Seçkisi’nde.
“Perili Ev” temalı öykülerinizi 15 Ocak 2024 tarihine dek oykuseckisi@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
Eserlerinizi bize iletmeden önce Öykü Gönderim Koşulları’na dikkat etmeyi lütfen göz önünde bulundurun.
Keyifli okumalar dileriz,
Hakan Tunç
Tam da “Nazar değdirdim” diyordum dün eski seçkiye bakıp. Gecikmişti.
Sanki bu defa katılım biraz daha az olmuş. Sanırım işlerin yoğun olduğu bir döneme denk geldi. Yazanların ellerine kalemlerine sağlık. Ve bu seçkiyi hazırlayan arkadaşlara da teşekkürler…
Aylık öykü seçkisi Kayıp Rıhtım’ın en güzide bölümü, hem edebiyatla hem bu siteyle hem de bu toplulukla etkileşime girdiğimiz en güzel nokta. Okuyan insanın okuyan insana her geçen gün daha da az rastladığı yazan insana çok çok daha az rastladığı bir dünyada buluşma noktası. Site ekibine düşündüğümüzden çok daha fazla öykü geldiğini ve hepsini değerlendirmenin ciddi bir mesai ve yük yarattığını tahmin edebiliyorum ve hem özverilerinden ötürü hemde yılmadan bu seçkiyi devam ettirdikleri için teşekkür ediyorum.Son olarak Jules Verne de böle başladı komediler, operetler yazdı, kısa hikâyeler kaleme alıp Paris’te çıkan Musée des familles adlı dergide yayımlattı yani benden Jules Verne olmayabilir ama bu yazarı hayattayken tanıma imkanım olsaydı kesinlikle bu torunlarıma bayramlarda anlatıp hava atacağım harika bir hikaye olurdu. Seçki içinde bir yerlerde bir Jules Verne varsa ve onu ilk okuyanlardan biri ben olursam oldukça mutlu olurum bu nedenle okumaya ve içimdeki Jules Verne’i bulmak için yazmaya devam
Not:Hızlıca köleleştiğimiz ve yavaş yavaş delirdiğimiz bu çılgın dünyada aklımızı kaybetmemek için yazıp, çizip okumalıyız kimseye birşey kanıtlamak zorunda değiliz ne okuduğumuz ne de yazdığımız zamanı kimseye borçlu değiliz aksine bizler insanız ve beynimiz var arada bu beynin de işlevlerini devam ettirebilmesi için okumaya yazmaya ihtiyacı var sadece yemek yemek ve su içmek yeterli olsaydı yerimize hemen bir at koyarlardı.
İçimizdeki yazma ihtiyacının doğallığını çok güzel ifade etmişsiniz Pınar hanım… kayıp rıhtım öykü seçkisiyle bizlere bu açıdan çok önemli bir fırsat sunuyor… müteşekkiriz kendilerine…