Hatırlayabildiğim ilk hayalimdi astronot olmak. Ne zaman birisi “büyüyünce ne olacaksın sen bakayım?” şeklinde bir soru yönlendirse bana yüzüm gururla ışıldarken “astronot olacağım” derdim. O bana pek de inanmadıkları ama sevimli olduğumu düşündükleri gülümseme şeklini belki de binlerce kez görmüşümdür. Aslında pek de bilmezdim neler yaptıklarını astronotların, her çocuk gibi benim de sadece filmlerde gördüğüm ve minicik aklımın alamadığı uzayın devasalığına, güzelliğine, düzenine vurulmuştum. Yetişkinleri genelde anlamazdım. Neden hiç hayalleri yoktu? Neden etrafta neşeyle oynayan yetişkinler görülmezdi? Neden biz çocukların acıları bir sarılma ve öpücükle geçerken onlarınki bir türlü dinmiyordu? Neden her zaman yorgunlardı ve en önemlisi de neden yorgunluğun en iyi ilacını; kahkahaları kullanmazlardı? Bir şekilde kendimi bu soruların cevabını büyüyüp astronot olunca uzayda bulacağıma ikna etmiştim. Tek bir karıncayı yakından izlediğinde her ne kadar hareketlerinden etkilenseniz de ne yaptığını çözemezdiniz bazen, anlayabilmek için uzaklaşmak ve bütün bir koloninin hareketini aynı anda görmek gereklidir amaçlarını ortaya çıkarabilmek için. Benim için de yetişkinler aynen böyleydi. Bu yüzden de astronot olma hayalim hiçbir zaman değişmedi. Büyüdükçe artık cevabım onlara sevimli değil uçuk geliyordu. Fikrimi değiştirmeye çalışan insanların düşüncelerini hâlâ astronot olunca çözeceğime inanarak çalıştım, hem de çok çalıştım. Büyürken ne zaman onlardan birine dönüştüğüm bir tokat gibi yüzüme vurulsa hemen karşı geldim. Hayır! “Hayat ya da herhangi başka bir şey beni o mutsuz hale getiremeyecek” dedim hep. Rastgele parklarda çocuklarla kahkahalar attım çevrenin bakışlarına aldırmadan. Sevdim herkesi hiçbir koşulu olmadan. Yanıma yaklaşabilecek kadar insanlara güveni kalmış olan her hayvana sarıldım, öptüm. Acılarımı sevgiyle sarıp sarmaladım, her seferinde de işe yaradı. Ve hayatımdan hiçbir zaman pişman olmadım.
Şimdi? Şimdi ise kalan son 1 dakikalık oksijenimle uzayın o bayıldığım görkeminde süzülüyorum. Hayır hayır kaza falan geçirmedim. Sadece… bunun güzel bir veda şekli olduğunu düşündüğüm için buradayım. Yüzüm koskoca bir tebessümle kaplı ve aynen küçükken “astronot olacağım” derken taşıdığım gururla parıldıyor, biliyorum bunu. Görüş açımda dünyam var ve biliyor musunuz, hâlâ anlamıyorum çocukken içlerindeki dolup taşan sevgi ve mutluluğun büyürken nereye gittiğini. Ama kendi adıma buna izin vermedim. Çok mutlu olduğum bir hayat yaşadım. Arkamdan ağlayacak bir ailem yok belki ama bütün insanlık benim ailem, hatta hayvanlar ve uzayın bütün görkemi de… kazandığım bütün parayı çocuk esirgeme kurumlarına bağışladım ve şimdi sonsuzluğun içinde süzülmeye gidiyorum işte. Bunlar benim son düşüncelerim. Kalan son oksijen kırıntımla ufak bir kahkaha atıyorum. Elveda.
Kısa ama verilmek isteneni yeterince aktarabilecek kadar da içi dolu bir öyküydü. Samimi ve gerçekçi. Güzel bir soruna değinilmiş. Finalde karakterin seçtiği yolu (aradığı yanıtlardan sonra insanlarla alakalı genel bir çözüm bulamadığından) durumu kabulleniş olarak gördüm. Ellerinize sağlık.
Sevgili Kübra,
Öncelikle seçkiye hoşgeldin. İlk yazın olduğunu görüyorum. Umarım bu başlangıç başka bir çoklarını getirir.
Şimdi düşünüyorum da bende küçükken astronot olmak istiyordum. Astronot olmamın imkansız olduğunu kabullendikten sonra ise kendimi başka dünyalara götürmek için yazmaya başladım. Sanırım bu mantıkla bütün yazarlar aslında birer astronot
Kısa bir hikaye ama iki paragrafta koca bir ömrü samimi bir şekilde anlatmışsın. Daha uzun yapılar içindeki performansını merakla bekliyorum. Ayrıca şu cümleni çok sevdim:
“…uzayın devasalığına, güzelliğine, düzenine vurulmuştum.”
Eline ve düş gücüne sağlık
Sevgiler
Dipsiz
Not: Öyküde ilk defa yazıları yayınlanan yazarları önemsiyorum. Senin gibi @DEREBEY de bu ay ilk defa aramızda.
Bilmeniz gerekir diye düşündüm
Sevgiler
Dipsiz