Sayı #68: “Sandal Öyküleri”
Su biraz bulanık. Dibi görünmüyor. Ve biz dibi görünmeyen her suyu derin sanacak kadar tuhafız. Sandalımız sallanıyor. Birbirimize tutunuyoruz. Düşersek…
#165: YAPAY ZEKÂ
Su biraz bulanık. Dibi görünmüyor. Ve biz dibi görünmeyen her suyu derin sanacak kadar tuhafız. Sandalımız sallanıyor. Birbirimize tutunuyoruz. Düşersek…
(Nedim Gürsel’in “Boğazkesen” adlı romanındaki bir hikâyeden ilham alınarak yazıldı.) (Daha önce Ekim 2011’deki öykü seçkisinde yayınlanan “Harekât-ı Garaib-ül Semâ”…
Gecenin karanlığı dolunayın aydınlatıcı ışığıyla yarılıyordu. İki genç adam ağır adımlarla etraflarına bakarak ve neredeyse soluklarını tutarak yürüyorlardı. Birisi uzun…
Sahipsiz bir kedi gibi, sağa sola bakınıp gezen, gezdikleri yerleri tarayan, çöpleri karıştıran bir insan görüyorum. Gözleri beni görmez, burnu…
Her şeyi sorgusuzca diğer tarafına ileten yüzey, cam duvardan geçen her an yıkılabilecek kadar yüksek görünen binaların yansıması kadar aydınlığı…
Dedem bana sürekli gölle ilgili korku hikayeleri anlatırdı. Gölün altındaki bazı şeylerle ilgili hikayeler… Efsaneye göre, bundan bin beşyüz yıl…
Güneş, ışıklarını etrafa örümcek ağı gibi yeni yeni yaymaya başlamıştı. Baba, küçük kızının elinden tuttu. Artık gitme vakti gelmişti. Ağır…
Kıyıdan çok uzaktayız, bir sandalda. Sandal o kadar küçük ki. Koca denizin ortasında korkudan yüzemeyen balıklar gibiyim. Biraz önce olanları…
Birisinden ya da bir şeyden kaçıyormuşçasına topraklı yolda son sürat ilerliyordu. Zaten küçük olan açık kahve gözlerini kısarak daha da…
“Sanki, deniz birazdan yükselecekmiş gibi… Bize çok sevdiğimiz o melodiyi çalacak. Ne zaman dikkatlice baksam, başım dönüyor baba ” “Elodi……
Esasında pek huzurlu bir manzara idi. Rengarenk ışıltılarında perilerin gülüştüğü onlarca kağıt gemi nehrin sakin suyunda kayıp gidiyordu. Güneşi yenice…
NOT: Bu öyküyü okumadan önce, Selçuk Gökhan Kalkanoğlu‘nun kaleme aldığı KUZU KOKOREÇ İYİ KOKOREÇTİR adlı öyküyü okumanız devamlılık açısından önem…