Öykü

Toz

Kül, kataloglama görevi için seksen üç yıldır dünyadaydı.

Bir zamanlar ana cadde olan eriyik metal rengindeki asfaltın etrafındaki boş binalar ona üzerinde asılı duran gri ayı anımsattı. Rüzgarın takırdattığı bir şeyler inildedi. İskeletleri demir yumaklarına dönmüş, renksiz araçların üstünden altı eklemli bacaklarıyla sorunsuzca atladı Kül.

Nem duyargası etraftaki rüzgarın titreşimlerini aşarak olağandışı olması gereken bir şeylere odaklanmaya çalıştı.

Algısında çivit renge bürünmüş bir nesne nabız gibi attı. Bir şeyler mi bulmuştu? En son bulup enstrüman sandığı düdük yüzünden Süt onunla yıllarca dalga geçmişti. Yine de titreşimi ufalanmış beton binaya dek izledi. Ölümcül silahlar taşıyan sembollerin asıldığı paslı tabelalardan buranın bir Sapiens saldırı üssü olduğunu anladı. Kafası kelimelerle, mecazlarla ve mütemadiyen insan lakırdılarıyla boğuşmayı becerse de görsel dünyaları ona çok kısır ve düğüm düğüm geliyordu.

Aradığı şeyi bulduğunda duyargası çıtır çıtır dokusuyla keyiflendi. Üzerine düşünmesi gereken zamanı harcamaya hazırlanmadan önce bile aradığını bulduğunu biliyordu.

Kül üssüne sığınmış dışarıdaki iyon fırtınasının uğultusunu dinlerken, mantıklı sonuçlara varmaya çalışıyordu. Karbon tabanlı, ısıyla elde edilmiş nesneyi ve sonradan içinde fark ettiği keratin maddeyi düşündü.

Onun ne olduğunu anlamadan bile hoşuna gitmeyecek bir şey olduğunu hissetmişti. Duyargası kaşındı. Nesneyi yavaşça çevirdi. Verdiği his artık o kadar da keyifli değildi sanki. Şişenin içine kapatılmış salınan, kararmış şey de buna dahildi.

İçinde fazla uzağa gidememiş hayaller ve karanlığa terk edilmiş sevginin küflenmiş ümidi vardı. Hala tükeniyor, diye düşündü. Anılara tutunarak kalan bir duygu parçası. Onu yaratıp kafese koyanlar etrafta uçuşan küllerin anısına dönüşmüşken bile yaşıyor.

Kül bu hissi süssüz mecazlarla tanımış, devasa veri bankalarındaki kaynakları kullanarak yolculuğu boyunca insan duygularında uzmanlık geliştirmişti. Gülmek ve kahkaha atmak, acıyla sırıtmak, alaycı olmak, evcil hayvanını ve büyük anneni sevmek, yaralı birinden uzak durmak ve özellikle yaralı birini aramak, sevinçten ya da sadece becerebildiği için ağlamak…

Sonuncusunu biyolojik görme farklılığından dolayı başaramayacağını düşünse de tanımsal olarak tam karşılığını öğrenip, hissetmeyi denemişti. Denemişti değil mi? Bütün o ön hazırlık ve eğitim nihayetinde pek işe yaramadı. Sıcak, kül ve nükleer serpintiyle kavrulmuş gezegenin taşıdığı duyguların hayaletleri hiçbir şeye kendini hazırlayamadığını ona ilk elden gösterdi. Duyargası sevgiyi algılayıp Kül’ün zihnine karşılığını kodlarken bile karmaşa içindeydi. Bazen asırlar önce gerçek bir insan ile karşılaşsa yoğun duyumlar nedeniyle kör kalacağını düşünürdü. Yaşadığı şeylerin yeniliği, farklılığı artık yoktu. Merak etmesi ve öğrenmesi için ona algı verilmişti ama bu sancılı sevinç bile onu hissettiklerinden koruyamıyordu.

Transfer cihazını kapatıp küçük tesisin her yanında hissedilen insan müziğini açtı. Uvertür’ün titreşimi eklemlerini istem dışı germesine sebep oldu. Su şişesinin ağız kısmını dikkatlice kesip içindeki kararmış keratin tabanlı maddeyi çıkardı. Plastik ürktüğü gibi paramparça oldu. İçindeki sarı demet duyargasına değerken toza döndü. İçinden bir titremenin onu sardığını fark etti. Yine oluyordu.

Seni seviyorum.

Seni seviyorum dedi insan.

Benden vazgeçme

Asla dedi

Beni neyle kıyaslardın

Seni güneşle kıyaslardım

Ben güneş değilim

Hayır dedi ona

Sen burada herkesin tepesinde asılı güneş değilsin

Sen dişil, soluk güneşimsin…

Burada öyle bir yıldız yok,

Yalan mı söylüyorsun? Dedi ağlamaklı

Bir yıldıza yalan söylesem fark eder mi?

Dudağının kenarını istiyorum dedi ona,

Elmacık kemiklerini…  gözlerinin üzerimde

kalmasını, elini, yumuşak hissini, içindeki eti ve kemiği, diye tamamladı diğeri.

Seni ve her sabah doğup tan yerinde gömülen bir güneşin sabahına yokluğunu istiyorum.

Kül eklemlerinin kıvrılabildiği ölçüde ters yatmış, bir örümcek gibi yığılıp kalmıştı. Müzik ölü notalarını çınlatırken titreyen sadece duyargası değil bütün varlığıydı. Eklemleri, anıları, beden sıvıları, öğrenme aşkı… Şimdi emin olduğu şey bundan bir daha yaşarsa öleceğiydi. Bu his diğerlerinden farklı mıydı? Hayır değildi. Diğer milyonlarcasının ki gibi bir acının rahiyası, aroma aynıydı. Ama…

Ama… Bu nesne uzun süredir aradıkları yeni bir şey olabilir miydi? İnsanın içine hislerini kilitleyebildiği bir makine belki? Kataloglama görevini ne kadar kolaylaştıracağı o an umurunda bile olmadı.

Fırtına hafifleyince nesneyi meslektaşı Süt’e götürmeye karar verdi. Nesnenin kullanım amacını öğrenebilirse çıkardığı hissi bir daha yaşayıp yaşamayacağını bilebilir, izleğe uygun şekilde kataloglayabilirdi.

Müziği kapayıp, fırtınaya kulak verdi.

Külle karışık kar üzerinde birikirken Süt’ün örnek topladığı yere öğlene doğru vardı. Kül onun görüşüne girmeden çok önce onu duyargasıyla selamlamış, konuyu da açmıştı. Süt duyarga oynatma gereği duymadan geriye uzandı.

Nesne bu mu? Katalog dışı…

Taramadım, sadece sana danışmak istedim. İnanılmaz güçlü bir… İletken olabilir mi?

‘His taşıyıcı’ mı? Süt duyargasını alayla kıstı.

Olabilir.

Olamaz. Daha ilk bahsettiğinde imkansızlığını bir kenara koyup akıl yürüttüm. Düşünmeye bile gerek yok, o aradığımız şey değil.

Ne peki? O kadar yoğun ki. Ne hissettiğimi sana iletemem bile, felç olursun!

Duyarga kısılması. Öfke.

Kül,

Evet(?)

Bu uzun süreli koruma için tasarlanmış bir sıvı taşıma kabı…

AMA?

O sadece bir su şişesi Kül. İçindeki toza dönmüş şey de insan saçı.

Anlıyorum.

Nadir bir şey bulmuşsun, tebrik ederim.

Kül onu göreviyle baş başa bıraktı.

Güneşin batışına kadar iyice sönmüş fırtınanın içinde yürüdü. Üssünden bir amacı olmadan ilk kez bu kadar uzaklaştı. Kabın ağzı için uydurduğu kapağı açıp içindeki toz keratini rüzgara saldı. Verileri kontrol etmedi, fırtına bir süre daha buralara uğramayacağını biliyordu. Esintiye usulca bıraktığı tozun renginin bir zamanlar sarı olduğunu bildiği gibi.

Kül ağlamaya başladı ama bunu fark etmediği için de kataloglayamadı.

Toz” için 8 Yorum Var

  1. Merhaba,
    Öncelikle seçkide daha sık yazmanızı dilediğimi söyleyeyim. Bu ayki temada üç öyküyü çok beğendim biri de sizin öykünüz.
    Temayı çok iyi kullanmamış olsanız bile öyküye seçtiğiniz konu, anlatımdaki estetiklik, karakter isimleri çok güzeldi. Keza öykünün başlığı da öyle. Dediğim gibi öykü çok güzel yazılmış bir öykü olduğu için temadan bağımsız değerlendirdim açıkçası.
    Akılda kalıcı bir öykü oldu bu ve seçkiyi sevdiren öykülerden.
    Kaleminize kuvvet.

  2. Öykün çok güzel olmuş. Nesneden anılara ulaşma çok hoş olmuş. Ne yalan söyleyeyim Kül’ ü daha fazla tanımak istedim. Kalemine sağlık.

  3. Merhabar, Sayın Öznur’a harfiyen katılıyorum. Ne de güzel bir öyküydü; her şeyiyle. Elinize yüreğinize sağlık. Metin de gözüme çarpan bir kaç virgül harici pürüzsüzdü. Umarım gelecek seçkilerde de görüşürüz.

    1. İmla düzeltmeleri kısmında acı verici derecede mutsuz ve dikkatsizim. Bu yorum özellikle mutlu etti:) Teşekkürler, diğer seçkilerde görüşmek üzere.

Cebir için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *