Oturma odasındaki koltukta gözünü açtı, bu onun için normal sayılacak bir şeydi. Ağzında yine akşamdan kalma, acı bir tat hüküm sürüyordu. Yavaşça koltuktan doğruldu, daha yakın olduğu için lavabo yerine mutfağa gitti, mutfakta yüzünü yıkayıp gargara yaptı. Mutfak çöp ve küf kokuyordu. “Neyse’’ dedi içinden, zaten temizlik için biri geliyordu haftada bir, ne de olsa temizlerdi. Bu kendi sorunu değildi.
Saate baktı 11.15’e geliyordu, heyecanlandı geç kalmış olabilirdi. Sesli bir şekilde “Aptalsın, ya geri geldiyse ya bulamayıp gittiyse’’ diye kendine kızdı.
Daha sonra kendine kızmasının manasız olduğunu düşündü. Zaten üzerinde açık adres yazan bir kağıtla şimdiki eve gelmesini yazan bir notu kapıya asmıştı. “Eğer gelseydi buraya gelirdi’’ diye düşündü. Küçük bir tereddüt yaşadıysa da sonra unuttu. Eve gelmediyse başka yerlerdeydi ve O’nu bulmalıydı yardıma ihtiyacı olabilirdi. Daha kötüsü başka şeylerde olabilirdi.
Hemen odaya girdi üzerindeki eski tişörtü çıkardı, dolaba doğru yöneldi ama zaten ne giyeceğini biliyordu. O’nun aldığı yün kazağa elini attı, bordo olanı üzerine geçirdi. ‘O’ bu rengi çok severdi. ‘O’ yün kazakları severdi, kendine de hep yün kazak alırdı. ‘O’ bir erkeğe yün kazağın çok yakıştığını söylerdi o yüzden O’nu ararken hep yüz kazaklardan giyerdi. Dairenin kapasını kilitlemeden arkasından kapattı.
Apartmanın kapısından çıktığında yine o huzursuz ve sinir bozucu kalabalığa doğru yürüdü. Ne kadar çok insan vardı. Ne kadar çok kadın, ne kadar çok erkek ve ne kadar çok yalnız. Ona göre herkes yalnızdı, tıpkı ‘O’ hayatına girmeden önce olduğu gibi.
İnsanların davranışlarını anlamlandıramıyordu ‘O’ gitmişti ve herkes sanki O’nun yokluğunun farkında değil gibi davranıyordu. Halbuki O’nun olmadığı bir dünya ne kadar soluktu, bunu nasıl fark etmiyorlardı?
Caddenin yukarısına doğru yürümeye başladı çünkü bugün şehrin yukarısına bakma günüydü, her gün farklı yerlere bakıyor farklı insanlara O’nu soruyordu. Arabaların sesi, insanların amaçsızca koşuşturması çok anlamsız geliyor insanları anlayamıyordu. Karşı yönden gelen kırmızı paltolu bir kadın gördü bir an ‘O’ zannetti ama sonra “Hayır O’nun saçları çok daha güzel’’ diye düşündü.
Bazen bir araba alması gerektiğini düşünüyor sonra bundan vazgeçiyordu yürürken daha çok insana O’nu sorabilirdi, daha fazla mekana bakabilirdi. Bu düşünceyi yine aklından uzaklaştırdı.
Karşı kaldırımdaki bir adam dikkatini çekti, şık siyah sade bir ceket giymiş, saçları nizami bir şekilde yana taranmış, sakalsız bir adam. Tanıyordu ama kim olduğunun hatırlayamıyordu, hemen karşı kaldırımına geçti, iki metre kala adamı tanımıştı, üniversiteden arkadaşı Hakan. Hakan biraz kilo almış ama hala tanıştıkları ilk günkü gibi yakışıklı bir adamdı, 3, 4 yıldır görmemişti Hakan’ı, ‘O’ gittiğinden beri görmemişti.
Bir an O’nun gidişinin üzerinden ne kadar geçtiğini düşündü ama hatırlayamadı. Uzun zamandır O’nu arıyordu, zaman kavramı anlamını yitirmişti. Eskiden bütün hayatı ‘O’ idi artık sadece O’nu aramak kalmıştı.
Bunları düşünürken Hakan’ın gözleri üzerinde geziyordu ve sanki yeni bir şey keşfetmiş gibi bir anda yüzüne bir canlılık geldi “S…’’ dedi yine ismini duymadı, ‘O’ gittiğinden beri ismi manasızlaşmıştı. Biliyordu, ‘O’ geldiğinde ismini söyleyecek ve ismi yeniden mana kazanacaktı. Kulakları bile sanki O’nun söylemesini bekliyor gibi ismini duymuyordu.
Hakan hemen yanına gelip sıkıca sarıldı. Neden sarılmıştı ki, Hakan’ı yıllardır hiç aramamış aramalarına bile dönmemişti.
Hakan devam etti “S… nerelerdesin, seni kaç defa aradım, ne yapıyorsun be birader?’’
“Her şey aynı bıraktığın gibi’’ dedi. Yalan söylemişti, her şey ‘O’ gittiğinden beri farklıydı ve ‘O’ gelene kadar da aynı olmayacaktı.
“S… gerçekten çok üzüldüm olanlardan sonra seni aradım ama ulaşamadım’’ dedi Hakan acıklı bir yüz ifadesiyle. Ne olmuştu ki böyle diyordu? Hakan’la en son ne zaman karşılaştığını bile tam olarak hatırlamıyordu ama üstelemedi.
“Teşekkür ederim, sorun değil’’ dedi ve durdu, bir şey demesi gerekti ” Sen neler yapıyorsun?’’ dedi. Bu anlamsız ve umursamaz sohbetleri insanlar neden yapardı ki, sanki karşısındakinin nasıl olduğu çok önemliydi, sanki yardım edecekti.
“Bir büro açtım, kendi kendimin patronu oldum şuan biraz sıkıntılı ama toparlıyoruz’’ dedi Hakan.
Vakit kaybediyordu ‘O’ bir yerlerdeydi ve O’nu aramak dururken oyalanıyordu, kendini huzursuz ve kötü hissetti.
Sohbeti bitirmek için tam konuşacaktı ki Hakan saatine baktı ve ” Çok geç kaldım S… gitmem gerek bir gün mutlaka görüşelim ” diyerek sarıldı ve yürümeye başladı. Bir gün görüşmekmiş bir de bu vardı, insanlar bir gün görüşelim der ve o günü hiç getirmezlerdi. ‘O’ bu konuşmalara “Samimiyetsiz samimiyet’’ derdi.
Tekrar yürümeye başladı, her yere bakıyor önüne çıkan farklı insanlara O’nu soruyordu sonunda yoruldu, önüne çıkın ilk pastaneye oturdu ve bir kahve sipariş etti.
Garson ne istediğini sormak için yanına geldiğinde konuşmasına izin vermeden “Şekersiz kahve” dedi. Neden beklerdi insanlar, zaten ne sorulacağını bildikleri halde neden soruyu sordururlardı ki? Hizmet edilme duygusu hoşlarına mı gidiyordu? Asla cevabını öğrenemeyeceği bir soruydu.
Yan masadaki yaşlı, şişko adam döndü ve ’’Pardon, bugün ayın kaçı acaba?’’ diye sordu. Gerçekten bugün ayın kaçıydı, bugün hangi aydı bilmiyordu. Aslında biliyordu, bugün onun gidişinin yıl dönümüydü ve üzerindeki yün kazağıda bu gün hediye etmişti.
Adama kibarca “Bilmiyorum’’ dedi. O sırada garson kahvesini getirmişti. Kahvesinden bir yudum aldı, ağzında acı bir tat bırakmıştı ve o anda bazı şeyleri hatırladı. Bunlar onu ürküttü, gözleri doldu, elleri titredi ve kahve üzerine döküldü.
Bir sıçrayışla oturduğu yerden ayağa kalktı, garson bir anda yanında bitivermişti. “Kazak’’ diyebildi sadece, garson elindeki bez ile kazağı silmeye başladı. Bezi garsonun elinden aldı kazağı kendi siliyordu, bir şey olmasına katlanamazdı kazağı ‘O’ almıştı ve bugün almıştı, gitmeden önce verdiği son şey, O’nun eline değen son şey, bu yün kazaktı. Gözleri dolarak pastanedenden çıktı.
Banu hanımla görüşmeliydi, hatırladıkları sadece hayal olmalıydı. Banu Hanım bilirdi, sonuçta psikoloğuydu. Cebinden telefonunu çıkarıp Banu hanımı aradı. Banu Hanım her zamanki gibi kibardı, onu ofiste beklediğini söyledi. Hemen bir taksi çevirdi ve ofisin yerini tarif etti.
Ofise girdiğinde Banu Hanım onu karşıladı, güzel ahşap bir masanın önündeki rahat bir koltuğa oturdu ve gördüklerini anlattı.
Banu Hanım yüzünde endişeli bir ifadeyle “Sizinle bunları aşmıştık hatırlamıyor musunuz? Kazadan sonra bunları konuşmuştuk ilaçlarınızı almadınız mı yoksa?” dedi. İlaç? Kaza? Bunlar hep kafasında soru işaretiydi. Hatırlamıyordu “Yün kazak’’ dedi üzerindekini göstererek ” bunu bana ‘O’ vermişti, gittiği gün’’.
Banu Hanım sessizce durdu en sonunda derin bir nefes aldı ve “Suat Bey karınız 4 sene önce sizin de içinde bulunduğunuz arabanın kaza yapması sebebiyle hayatını kaybetti ve biz sizinle bu durumları bundan 3 sene önce çözmüştük ve …’’ ayağa kalktı. Adını duymuştu anlamlandırmıştı ancak ne olduğunu biliyordu, kadının söylemesine gerek yoktu. Koşar adım odadan çıktı, Banu Hanım arkasından bağırdı ama durmadı. Ağlıyordu, koştu nereye gideceğini bilmeden koştu durmadan koştu.
Durduğunda hava karamıştı, kalabalık bir caddedeydi ve ne yaptığını bilmiyordu. Ellerini yüzüne götürdü, ağlamıştı neden ağlamıştı ne olmuştu bilmiyordu. Karşısından kahverengi saçlı bir kadın geliyordu ‘O’ muydu yoksa? Hayır değildi, ‘O’ böyle gülmezdi ve çok daha güzeldi. O’nu burada göremeyecekti bunu hissette de aramaya devam etti.
Yanına bir genç yaklaştı, “Pardon bu gün ayın kaçı?’’ diye sordu. Bilmiyordu. Hangi ayda hangi günde olduğunu bilmiyordu ya da biliyordu, bugün onun gidişinin yıl dönümüydü.
Başta aktarmak istediğiniz duyguların yoğunluğu nedeniyle benim için takip etmesi zor bir öykü olmuştu. Fakat bunun bir kusur olmadığını öykünün çözüm kısmında anladım. Bir anda geçmişe dönen, karmaşaya sürüklenen, her şeyi unutan, her şeyi altüst olan bir adamın hissettiklerini oldukça gerçekçi bir dille işlemişsiniz.
Yorumunuz için teşekkür ederim. Yayınlanan ilk öyküm hatalarım varsa dile getirmenize sevinirim.
Merhabalar,
Duygu yogunlugunu çok guzel anlattiginiz Sade bir öykü olmuş. Zevkle okudum, elinize sağlik.
Sevgiler,
Yorumunuz için teşekkür ederim.