Öykü

Sonraki Durak

Otobüste ben ve şoför hariç otuz dokuz yolcu vardı. İlk durak olan Kirazlı’da dört yolcu indi, üç yolcu bindi. Bizim gideceğimiz yerlere gitmeyi düşünmeyen yedi kişi durakta beklemeye devam etti. İçlerinden biri saatine bakınca kendimi suçlu hissettim. Az sonra onlarınki de gelir, kıskanç gözlerini çeksinler üstümüzden. Otobüs camının ardında kalan durakta, annesinin elinden kurtulmaya çalışan küçük kız, onu tutan kola güvenerek neredeyse yere yatmış halde ısrarla gitmek istediği yeri işaret ediyordu. Kulağındaki, ucuna kiraz işlenmiş sallanan altın küpeleri, kızın annesinden kaçmak istediği gibi yanağından kaçıyordu. Biz de duraktan kaçtık.

Şimdi, ben hariç şoför dâhil otuz dokuz yolcuyuz. Az önce binen hamile kadına yer veren yolcu, otobüsün arkasına doğru yürümeye başladı. Sonraki durakta inecek olan kişinin yerine geçmek istiyordu, diğer yolcuları süzüşünden belli. Sanki otobüsün arkasındaki yolcular diğerlerine göre daha erken iniyordu, buna inanmıştı. Bana yaklaştı ve başımda dikildi. Üzgünüm yanlış kişiyi seçtin.

İkinci durak olan Dörtyol’da bir yolcu indi, hiç kimse binmedi. Durakta oturan dört yaşlı kadının-dört tane yaşlı kadın yan yana duruyorsa birkaç saat içinde kesin kısır yiyeceklerdir, ya da midelerinde kısır sindiriliyordur- ayakları yere değmiyordu. Ayaklarını birbiriyle uyumlu olarak salıncak gibi sallıyorlardı. Bir zamanlar onların da çocuk olduğunu düşündüm o an. Yaşlanmak kötü şey. Otobüste ben dahil toplam otuz dokuz kişiyiz. Tanrı kısırı korusun.

Üçüncü durağa yanaşıyoruz, anonsa göre “Susamlı”. Otuz dokuz kişiden kimse kıpırdamadı yerinden. Durakta ise bir kişi vardı. Muazzam ütülü gri renkli takım elbisesi, kiremit rengi kravatıyla orta yaşlı bir adam, bacaklarını üst üste atmış, şapkasını yanına koymuş, otobüse hiç yüz vermeden oturuyordu. Adam bize yüz vermeyince biz de kapıları geri kapatıp yolumuza devam ettik. O ise simidinden bir lokma daha alıp derin bakışlarıyla tekrar uzaklara daldı. Altı üstü simit yiyorsun beyefendi bu neyin fiyakası?

Sonraki durak “Çiftlikköy” derken sesimin titrediğini hayal ediyorum. Gözlerimi açtığımdan bu yana – her sabah aynı durakta ve aynı saatte otobüse binen; yüzlerini, kıyafetlerini, telaşlarını ezberlediğim tazecik yolcular, akşam olduğunda bir gün geçirmiş olmanın gereği, yine ezbere bildiğim yorgun yüzleri, kırışmış kıyafetleri ve sabaha kıyasla daha tahammüllü telaşlarıyla bana zaman kavramını öğrettiler – her durakta ve her sonraki durakta benden çıkan bu ses; benden duymak istedikleri, yolcuların insan olmadığımdan şüphe etmeyecekleri, buna kafa dahi yormayacakları bu ses – oysa ne çok isterdim hakkımda biraz olsun düşünmelerini- robotik vurgulara özenilerek kodlanmış. Biliyorum ki bu ses hiçbir zaman titremeyecek, zaman akıp gidecek, yolcular inip binecek ve ben seslenmeye devam edeceğim: bir sonraki durak…

Esranur Yalçın