Öykü

Akran Ekranları

“Bir f(t) fonksiyonun Laplas dönüşümü, sıfırdan sonsuza f(t) çarpı e üssü eksi s t integralidir.” Gözlerimi hafiften açarak başımı yaslandığım kitaplardan kaldırıyorum. Öğlen güneşi gözümü almasa.

Neredeyim ben? Sınıftayım herhalde, hoca bir şeyler homurdanıyor. Ne yapıyorum? Anlaşılan o ki, uyuyormuşum. Bu gerçek mi? Bilmiyorum, belki asıl şimdi bir rüya. Görüşüm toparlıyor yavaştan, gözüm duvardaki saate kayıyor. Yes be, yemeğe az kalmış!

Birkaç dakika sabretsem yetecek diyorum. Diyorum. Yine bir kez daha diyorum. Az daha beklersem bitecek bu ders diyorum. Başka biçimlerde söylüyorum. Mırıldanıyorum, az kalsın dışımdan söyleyeceğim. Biteceği yok bu dersin ama. Uzadıkça uzuyor. Ne tahtada yazanlardan, ne defterdeki notlardan hiçbir şey anlamıyorum. Bir de hocanın borazan gibi sesi yok mu, bir dediği anlaşılmıyor.

Odaklanamayan gözlerim en sonunda masama düşüyor. Uyuya kalmadan ne yapıyordum acaba? Öyle elim de cebime uzanıyor, tuttuğum gibi telefonumu alıyorum. Yok. Kimseden mesaj yok. Bildirim yok. Sanki beni arayıp soracak olurmuş gibi. Ona rağmen, elimde tutmaya devam ediyorum. Gözüm ekranda. Ekranı da açıp kapıyorum.

Arkadan bir tıkırtı geliyor. Ne diye bakıyorum, arkadaki arkadaş da telefonda. Sessize almamış, duyduğum ekran klavyesinin sesi olması lazım. Bir şeyler yazıyor. Başımı ne kadar çevirsem de, ne olduğunu anlamak mümkün değil. Al işte, senden alındı herhalde. Telefonu kendine doğru çekiyor. Bir anda ön sıradaki bir kafa oynuyor. Onun ekranı seçiliyor bari. Ortak bir gruptalar, peş peşe bir şeyler yazılıyor. Ne olduğunu anlayınca irkiliyorum, yok, tiksiniyorum. Öyle ortak gruplarda kimsenin ne yazdığı anlaşılmıyor, okumadan yazılmış bir sürü alakasız cevap bombardımanı. Sıkılıp masama dönüyorum.

Sonra önümdeki sıralardan bir “üfffff” çıkıyor. Bu kez da oraya dönüyorum. Çocuğun biri fotoğraflarına bakıyor. Kendi fotoğraflarına. Herhalde çektiği bir selfiyi filan paylaşacak. Bulsa narsist! Gördüklerini beğenmeyip silip duruyor. Tipsiz.

Aynı sıraya oturmuş iki çocuk tablet ekranında futbol maçı izliyor. Ne heyecanla! Gözleri dolmuş, salyaları akıyor. Benim takım oynuyor diye görünce bir an ben de heyecanlanır gibi oldum. Soldakinin “Kör müsün ya? Şu oranı nasıl tutturcam?” demesiyle bir, o heyecan hemen kesildi. Futbolun bile tadını kaçırıyor millet.

Gözlerim oynamaya devam ediyor. Pahalı elbisesi için indirim kodu giren biri gördüm. Sonra bir başkası CS oynuyor. Ders çalışan biri var, fakat o da başka bir dersin kitabına bakıyor. Boş insanlar, boş yapıyor. Ne olacaktı ki? Gözlerim tüm sınıfı gözlemeye devam ediyor. Belki görmeye değer bir şey yakalarız ümidiyle.

İşin tuhafı, düz karşımda duran tahtaya pek bakmamıştım. Ne de hemen önümde oturanın ekranına. Ne o orada, arka plan mı? Resim tablosu gibi bir şey var. Şimdi başka bir pencere açıyor. He dur, farklı sekmelerde resimlere bakıyor. Ya! Bak şimdi başka bir resim açtı. Dur dur, kendi boyuyor bunu. Haydi, bizde ressam varmış! İyi de çalışıyor ha.

Çizdiği hatlar şarkı, verdiği renkler türkü söylüyor. Figürleri nerdeyse canlanıverecek gibi. Türlü türlü tablolara gönderme yapmış, ben anca yarısını tanıdım. Yetenek mi bu? Ya da merak? Yoksa kursa filan mı gitmiş acaba? Bunu bir derste yapacak hali yok ya, kim bilir kaç gündür uğraşıyor? Doğrusu ben de böyle resimler yapmayı öğrenmek isterim.

Bir an dahi olsa, ekran başında gerzek olmayan biri görmek hoşuma gitti. Yani baya baya güzel yapıyor. Yanına gidip tebrik etmek istedim. Tebrik mi? Yok, teşekkür. Yook, takdir! Aman o da olmadı. Gördüğüm aklımı almış gibi, doğru dürüst düşünemiyorum. Ne bu ya? Şaka gibi. O güne kadar adını bilmediğim, yüzünü bile fark etmediğim birine.. Oracıkta aşık mı olmuştum?

Derken ders bitiyor…

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Avatar for SJack SJack says:

    Çok fazla anlamlandıramadığım bir öyküydü. Anlatım ve kurulan cümlelerle beraber kelimelerin kullanılışı kulağı acayip tırmalıyor. Öykü kısacık olmasına rağmen bu nedenlerden dolayı çoğu yeri tekrar tekrar okumam gerekti.

  2. İlk cümleyi okur okumaz okul yıllarıma ışınlandım. Buradan “Çoktan mezun olurdum okuldan çoktan / Ah bu Laplace’ların gözü kör olsun” dizelerini armağan ediyorum :smiley: (Mezun olduk tabii de uğraştırdı meret.)

    Öyküye gelince, öykü biçiminde değil de daha çok günlük gibi ya da ekşi sözlük’te yazılmış bir entry gibi olmuş. Cümleler anlaşılır ama edebi değer kazanması için cümlelerin üzerinden biraz daha geçilmesi gerekiyor. Öykü unsurlarının, serim-düğüm-çözüm kısımlarının netleşmesi gerekiyor. Yazarın önceki öykülerine göz attım. Onlar daha iyi. Sanırım bu ayki öykü biraz aceleye gelmiş, arada olur öyle. Emeğine sağlık.

    Bir de “Bütün sınıf telefonla oynarken hoca bir şey demiyor muymuş?” sorusu aklıma takıldı okurken.

  3. Güzel, sıkılmadan okunuyor, tespitler yerinde, gözlemler iyi ve güncel bir öykü ama aklıma hemen şu soru geldi, ‘ne olacak bu eğitim sisteminin hali’… Şaka tabii ki. Yalnız anahtar kelimeyle bir bağlantı göremedim, gözümden kaçan bir şey mi var?
    Bir de imzası olan arkadaşlar, bir kaç cümleyle de olsa kendinizi tanıtır mısınız…

  4. Merhaba, öncelikle emeğinize sağlık ancak öykünüzün temayla olan bağlantısını anlayamadım. İkinci olarak ise -bu yorumu sadece bu öykünüz için yapıyorum zira başka bir yazınızı okumadım- popüler kültürün ürettiği her şey gibi kolay tüketilebilen ancak doyurmayan bir öyküydü benim için. Kaleminize sağlık!

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

Yorum Yapanlar

Avatar for OykuSeckisi Avatar for RutubetSurat Avatar for azizhayri Avatar for SJack Avatar for acimatriyarka

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *