Öykü

Rastgele Yıkım

İzmir sanayi bölgesindeki bir iş yerinin havalandırma borularında küçük yaratıklar yaşıyordu. Hücresel bölünme yeteneğine sahiptiler. Mitoz bölünmeye rağmen makro yapıda olmaları – uzunluk on beş santim genişlik beş santim- onları evrimsel bir anomali olarak var ediyordu.

Nereden ve nasıl geldiği belli olmayan bu tuhaf canlılar bir hafta sonunda yüzlerce sayıya ulaşmıştı. Minik ayaklarının tıpırtıları duvarlar boyunca farelere benzer seslere yol açınca fabrikanın bakım ekibi olayı çözmeye girişmişti.

Birkaç gün geçtikten sonra duvarda numunelik delik açılarak içerisi gözlenmek istendi. Deliği matkapla açan teknisyen birkaç saniye boş havalandırma boşluğuna baktı. Ancak bir şey göremedi. Kafasını iyice sokup sağa sola çevirdiğinde dehşetle bakakaldı. Yarım yamalak bir çığlık atmıştı ki, duvar kenarındaki çıkıntılarda iki tarafta da bekleyen onlarca minik şeytan yüzüne atlayıp saniyeler içinde tüm suratını kaplamıştı.

Evlerine yönelik bu rahatsız edici girişimi affedemezlerdi. Teknisyenin çığlığı boğuk hırıltılara dönüştü. Aynı anda yüzlerce çift iğne gibi küçük ve sivri diş adamın derisini kemirdi. Elleriyle duvara bastırarak kafasını geri çekmeye çalıştı. Ancak yaratıklar vücudundan yapışkan bir sıvı salgılıyordu ve bakımcıyı kulaklarından iç duvara sabitlemişlerdi. Çığlıklar içinde debelendi.

Bu sırada bir terslik olduğunu anlayan başka bir bakımcı olay yerine koşarak seslendi.

“Oktay! Oktay! Noluyor lan?”

Kafası duvarın içine gömülü adam çılgıncasına titriyordu. Saniyeler içinde hareketsizleşti. Minik yaratıklar çılgın ziyafetlerinin sonunda şeytanlar gibi incecik kahkahalar atıyordu. Oktay geriye doğru devrildi.

Yüzünün her tarafı yenmiş, gözleri oyulmuş, elmacık kemikleri açığa çıkmış, kafatası görünecek kadar dokuları tahrip edilmişti. Manzarayı gören diğer bakımcı panikle sağa sola koştururken koridora kusuyordu.

* * *

Bir saat sonra olay yerinde kriminal inceleme ve savcılık toplaşmıştı. Fabrikanın üretimine ara verilmişti. Bakım ekibi hariç herkes tahliye ediliyordu. Polis ve bakım ekibi koordineli biçimde duvarları delerek incelemeye başlamıştı.

Saatlerce süren çalışma sonunda hiçbir ize rastlamadılar. Sanki duvarların içinde gözden kaybolmuş, birkaç saat önceki dehşet verici sahne hiç yaşanmamıştı. Olayın aslı belirlenene kadar fabrikanın üretiminin durdurulmasına karar verildi. Dedektifler gece gündüz araştırma yapıyor ve katile ulaşmaya çalışıyorlardı.

Üç gün sonra duvarların içinden çok tiz frekanslı kahkahaya benzer sesler gelmeye başladığında polis ekiplerinin akıl sağlıklarında hafif zedelenmeler oluşmaya başlamıştı.

Tüm duvarların iş makinesiyle yıkımına karar verildiği o gün korkunç bir şeylerin daha başlangıcı olmuştu. Duvar içlerinde bina boşluğuna yakın bir yerde iş makinesine operatörlük yapan bakım ekibi ile bir polis memuruna daha saldırı yapılmıştı. “Onlar” ı görmüşlerdi bir kez daha. Minik şeytanlar amansız bir hınçla saldırdılar. Polis memuru yarısı yenmiş sallanan parmak uçlarıyla tabancasını çıkarıp birkaç el ateş etmeyi başardıysa bile bu mermiler boşuna salvo yapmıştı. Ağız burun ve kulaklarından giren dünya dışı leş parazitleri hızla tüm dokuları kemirmiş ve beyne ulaşarak yumuşak ve lezzetli süngerimsi dokuyu afiyetle mideciklerine indirmişlerdi.

Düşman fazla küçük ve fazla hareketliydi. Bu da nişan alınıp ateş edilmelerini çok güçleştiriyordu. Artık katilin duvarlarda saklandığından emin olan emniyet amirliği valilik kararıyla tüm fabrikayı yıkmak için işe koyuldu.

* * *

Dozerler ve kepçelerden oluşan yıkım ekibi yıkıma doğru ön kapıya geldiğinde tüm binadan itiraz dolu çığlıklar yükselmeye başladı. Emniyet amiri Hikmet, dur komutunu iletti. Katillerin onlarla konuşmak istediğini anlatmıştı. Makineler durdu. Hikmet, megafonu eline alıp teslim olun çağrılarına başlamıştı. Polis arabalarının arkalarından siper alan memurlar tabancalarını fabrika duvarlarına doğrultmuş tetikte bekliyorlardı.

Dakikalar sonra korkunç vızıltılar kulakları sağır ederek çoğaldı. Yine o iç gıdıklayıcı fare mırıltısına benzer kahkahalarla ön kapı kendi kendine içten gelen bir basınçla patladı. Olayın heyecanıyla bir memurun tabancasından çıkan körlemesine kurşun diğer polisleri de tetiklemişti. Hepsi birden bir anda ön kapıya ateş etmeye başladılar. 7.65’lik mermi yağmuru ön kapının olduğu yerdeki boşluktan giriyor ve duvarlarda delikler açıyordu.

Hikmet, ekibinin disiplinsizliğine sinirlenmişti. Güç bela ateşi durdurtabildi.

Şimdi beklenilenden daha garabet bir görüntü kapıda belirmişti. Yüzlerce minik ucube bir araya gelerek dev bir vücut görüntüsü oluşturmuştu. Tek, şişkin bir karna ve tek göze sahip bir yönetici şeytanın bedeni yüzlerce küçük canavarın bir araya gelip iğrenç bir sıvıyla birbirlerine organik şekilde bağlanmasından oluşmuştu.

Bu insanlık dışı yaratığın küfürvari varlığını gören memurlardan bazıları kusmaya ve yere çökmeye başladılar. Havada ağır bir uğursuzluk vardı. Hikmet, hayal görüp görmediğinden emin olmak için güneş gözlüğünü çıkararak şaşkınlıkla baktı. Eğer bugünden sağ çıkarsa emekliliğini isteyecekti.

Hikmet megafon ile bağırdı.

“Teslim ol, sen kimsin ,ne istiyorsun!”

Silahını bırak bile diyemedi. Bu absürt kaçacaktı. Testere gibi dişlerden başka bir şeyi olmayan bu cehennem yaratığının hangi silahı nereye bırakmasını isteyebilirdi ki ?

Yaratık uzay boşluğundaki lanetli bir vakumdan gelen ses tonuyla tek bir şey dedi.

“KADER!”

Hikmet anlayamadı. Anlamak istemedi. Tek hissettiği, ekiplerinin aklını oynatan bu lanete duyduğu öfkeydi.

Dişlerinin arasından “Kaderimi s..yim” diye küfretti.

Beretta’sını çıkarıp yaratığa mermi saydırmaya başladı.

Amirlerinin ateşini gören memurlar da son bir gayretle ifrite mermi yağdırdılar. Çabalarının boşuna olduğunu anlamaları birkaç saniyelerini almıştı. Canavarı oluşturan yüzlerce yaratığın organik bağları çözüldü. Yaratıklar ayrışarak kendi küçük formlarına geri dönmüştü.

Havada vızıldayarak uçup mermilerden kaçtılar ve oradaki koca bir polis ekibinin iç organlarına girerek her taraflarını deştiler. Kara cehennem tanrıları için müthiş bir ziyafet olmuştu. Dakikalar içinde herkes ya ölüydü ya da zombi gibi can çekişiyordu. Hikmetin vücudunun yarısı yenmiş ve bağırsakları dışarı çıkmıştı.

Cehennemi kader kendi iradesini rastgele ölüm ve yıkımla tecelli etmişti.

Yalnız iblisin orduları artık burada açığa çıkmıştı. Daha fazla kalamazlardı. Kendilerini fabrikanın kanalizasyonlarına atıp civar yerleşim birimlerinde yeniden ortaya çıkmak üzere gizlice yola koyuldular.

Polis özel harekat birimi ve jandarma bölgeye geldiğinde katiller çoktan gitmişti bile.

Can Çelikel

12.03.1992 Alanya doğumluyum. Kimya mühendisliği mezunuyum. İzmir’de yaşıyorum.

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Görselleştirilirse seyir zevki oldukça yüksek olabilecek bir öykü.

    Minik tuhaf yaratıklara karşı silahtan önce ilaçlamayı denemelilerdi, diye düşünüyorum, hatta ilaçlama ekibine saldırabilirlerdi. Bir de yaratıkların neden o fabrikada ortaya çıktığına dair bir ipucu görmek isterdim. Tesadüf mü yoksa orada daha önce bir suç mu işlenmiş vs. Buralar eksik kalmış. Ancak ana fikir oldukça güzel, emeğinize sağlık.

  2. yorumunuz için çok teşekkür ederim. evet öyküde havada kalan noktalar var açıkçası çerezlik bir şey yazayım demiştim. yani yaratıkların orada çıkmasının özel bir sebebi yok aslında ama olsaymış iyi olurmuş. ilaçlama da hiç aklıma gelmedi :slight_smile: yorumunuz beni mutlu etti teşekkürler

  3. Avatar for Aremas Aremas says:

    Nefes alan bir öykü yazmışsınız. Bu açıdan başarılı. Ben de acimatriyarka’ya katılıyorum. Nedensellikle süslenebilirdi.

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

Yorum Yapanlar

Avatar for can.celikel Avatar for Aremas Avatar for acimatriyarka