Öykü

Kozmik Tozun Fısıltısı

Yeşil Ev

Ot taze idi, toprak neme doymuş. Ölüme yazılmış şarkılar söylenirdi bir zamanlar, ılık gecenin berrak göğüne. Bazı toprakların altında yatar kimi kusurlu gerçekler, ve yeryüzünde yürür ruhları. Güneş açtı şimdi ve sahibi her karış hasadın; yol aydınlık ama geceden daha ürkünç yürümek.

Anlamını yitirip de ayakta dikilen pek yok geride. Otlar henüz evini örtecek kadar uzamadı.

Zamanın birbirine sürtüp benzettiği kozmik toz, duyuyor musun her birinin fısıltısını. Nefes al derince, direnmeyince mumyalanacak tüm benliğin ve yok olma korkun yerini sıcak bir arzuya bırakacak.

Ve sen unutacaksın her bir nedeni, anlamını kaybetmişken dikilmeye gücün kalmadı,
Baştan aşağı yeşile boyadın evini, ne kadar uzakta olduğunun anlamı yok.

Buradayım, son adımını attığın yere bir taş koyacağım, eğer takip eden olursa tükendiğin yeri bilsin diye. Dizlerinin üzerine devrildiğin nokta, orası, göğe bakmak için kaldırmana gerek kalmayacak başını. Silkeleme üzerine sinmiş kozmik tozu, her gözeneğini doldurmuş, görüyor musun uzak semayı.

“Bırak eşlik edeyim göğe karşı söylenen ezgide, ılık bir akşama karşı dans edeyim yavaş ve istikrarlı; toz tutmasın üstüm başım. İzin verme otlar bürüsün evimi ve yeşil kalsın eteğin gibi. Beyaz bir taş seç ama yontma bu gece.”

Sıkı sıkıya kapattın oysa pencereni, rüzgâr hüzünlü bir melodi üflüyor. Vadiye karşı beyaz bir taş koydum yalnız değil; her biri ezgiler gibi yükselmiş ağacın dalları, dökecek yeşil yapraklarını ki üşümesin unutulmuşun mezarı.

Vadiyi gören bu uçurumda rüzgâr her daim esecek, nereden geldiğini bilmediğin ve nerede sonlanan. Rahatla; temizleyeceğim ısınasın diye dökülen yaprakları ki rahat gör uzak semayı. Ot bürüyecek taşın civarı ama korkma, kulak ver, duyuyor musun rüzgârla hüzünlenen evin gıcırtısını.

“Buradaydım ve evi boyadım sen geleceksin diye. Mertekleri kayından kestim ki üzerime yontacağın taştan evvel çürümesin. Her merteğe karşı on sedir diktim ki gür yaprakları kessin rüzgârı. Ve yine buradasın; tahminimden erken ama zamanında.”

Anlamı yok, zamanı gelip de dikilen ucube olmaktan gitmeyecek öteye. Rüzgârsız gecelerde bile gıcırdayan perili bir ev kalacak geriye. Korkma, kimse giremeyecek içeri; evin yeşil görünecek toprak kuruyup otlar sarardığında. Sen değil ama evin eşlik edecek ılık ve rüzgârlı gecelerde, göğe karşı söylenen hüzünlü ezgiye.

Sefa Tursun