“Bu gömmedolaptan da çocukluğuma geçiş yapamadım. Başka bir tanesine götür beni!” dedi simsiyah saçlı adam karşısındaki robota.
Bol ışıklı robot ve adam başka bir eve doğru yola çıktılar. Birbirine yapışık duran yamuk yumuk eski evlerin önünden geçtiler. Gıcırdayan robot hızla ilerliyordu, biraz sonra cızırt bızırt sesler çıkara çıkara daldı yine evlerden birinin içine, adam da arkasından.
“Gontazo dolaba gir!” dedi robot adama ve açtı kapısını gömmedolabın.
Simsiyah saçlı Gontazo gıcırdayarak açılan bembeyaz kapısına baktı dolabın sonra hemen içeri attı kendini. Kapanırken kapı duyduğu ses tıpkı o kapının sesiyle aynıydı; çocukken evlerinde olan gömmedolabın kapısının sesi.
Kapkaranlıktı, alışınca gözleri ellerine baktı, küçücüktü… küçücük bir çocuk olmuştu. Ve arkasını dönüp girdiği dolabın kapısından dışarı çıktı. Odasındaydı. “Ne kadar da özlemişim çocuk olmayı,” diye düşünüp kendi kendine oyuncaklarının arasında yuvarlandı. O kadar çok oynadı ki unuttu yetişkin olduğunu, oraya neden geldiğini de. Ama robot izin vermezdi ki çocukluğunda kaybolmasına, onu izliyordu ve hatırlattı hangi zamanda yaşadığını. Aniden beyninde çakan şimşeklerden başı döndü adamın, robot bütün kollarıyla avuçlamıştı kafasını.
Gontazo hayatına devam edebilmek için çocukluğunda kaybolan o oyuncağı bulmalıydı. Artık hayal kuramadığı için ilerliyemiyordu, bir yere sıkışıp kalmıştı. Robotlar çıkıyordu hep önüne daralmıştı yaşadığı alan. Her şeyi hatırlamalıydı, kaybolan oyuncağı hangisiydi, onu nerede kaybetmişti.
Ve şimdi bütün oyuncaklarının arasında kaybolup gitmeden onu bulmalıydı. Gömmedolaba girmek istedi yine bütün dünyadan uzaklaşıp, bir anlığına ortadan kaybolabilirdi. Belki tam o anda bulurdu her şeyi. Düşündü düşündü… çocuk ayaklarıyla ayağa kalktı, oyuncaklarının tıkırtıları vıcırtıları arasında yürüdü dolaba doğru. Aklına fena bir şey geldi; “Oyuncağı ya çocuk bahçesinde, sokakta ya da bir ağacın altında unuttuysa.”
Gömmedolabın kapısını açtı, yine duydu o tanıdık sesi. Dolabın içinden binlerce oyuncak fırladı, yine unuttu Gontazo büyük bir insan olduğunu, bir adam olduğunu. Çocuktu oyuncakların arasında yuvarlanan. Dolabın içinden dışarı fışkıran oyuncaklar bitip tükenmek bilmiyordu. Kapattı gözlerini, yatağında buldu kendini, kabusmuş, bu bir kabus, dolaptan oyuncaklar fışkırmıyormuş. O sırada bahçede neşeyle oynayan çocukların sesini duydu. Hayatlarının tadını çıkartıyor istedikleri kadar oynayabiliyorlardı sanki. Onların yanına gitmek istedi.
Odasından çıkmak için kapıya doğru ilerledi, elini uzattı kapıya ama eli içinden geçti. Neredeyse bir rüyanın içinde olduğunu sanmaya başlayacaktı. Uyanacak ve hayata çocukluğundan devam edecekti. “Ya sürekli aynı yerde takılmış plak gibi dönüp duruyorsam!” diye düşündü kendi kendine.
Vazgeçti dışarı çıkmaktan. Bütün oyuncaklarını tek tek incelemeye başladı. Gömmedolaba gitti, onun kapısını tutup açabiliyordu, girdi içine en dip köşelerine baktı belki oralarda bulurdu aradığını. Robotun birine rastladı, oyuncaktı, o çocukken robotlar hala oyuncaktı. Basınca kafasındaki düğmelerinden birine robotun, üzerindeki ışıklar yanıp sönmeye başladı, karanlık dolap da ışıldayarak. Elektronik müzikli sesler çıkarta çıkarta yanıp sönüyordu robot. Turuncu çok parlak bir düğmesi vardı ve hemen çocuk parmaklarıyla ona bastı. Bir an çocukken nasıl oynadığını hatırlamaya çalıştı, şu an hiç de öyle değildi. Çekince parmaklarını turuncu düğmenin üzerinden, birden fırladı robotun kalbi gövdesinin içinden, gözlerinde de ışıklar yanıp sönüyor harika sesler çıkartıyordu. Gülümsedi çok zevkli çocuk olmak diye düşündü kendi kendine. Kalbi tekar yerine yerleştirdi ve bastı turuncu düğmeye, yine fırladı kalp, bunu saatlerce yapabilirdi.
Bir daha fırladığında robotun kalbi, kafasında bir şimşek çaktı Gontazo’nun. Hatırladı o an. Kaybettiği oyuncağın hangisi olduğunu. Kalbi içinden fırlayıp duran kurmalı oyuncak bir kuştu, onunla saatlerce oynardı. Ağaçların altında seke seke gitsin isterdi ama bir türlü olmazdı, zıplaya zıplaya biraz gider sonra yan yatardı. Onu yanından ayırmazdı, hatırladı, okula bile onunla giderdi. Büyümeye başladığı bir gün kendi kendine; “Neden hala oyuncaklarla oynuyorum ki?” diye sorduğunda mı unutuvermişti acaba onu yoksa çocukluğundan hızla uzaklaşıp adam olduğunda mı?
Robotu gömmedolapta bırakıp fırladı dışarı, neredeydi acaba oyuncak kuş? Hatırlamaya başladığı için rahatça hareket edebiliyordu artık. Kapılara dokunup onları açabiliyordu içlerinden geçmeden. Sokakta ki ağaçların arasında yürümeye başladı. Görünce o ağacı anıları canlandı.
Bir gün yine ağaçların altında oyuncağı ile oynarken, o kız önünden geçmişti, tam da oyuncağını kurmuşken. Kızın havada uçuşan turuncu saçlarının arasına dalınca gözleri, kurmalı kuş oyuncağını toprağın üstüne bırakıvermişti elinden. Hayallere dalıp arkasından yürümek isterdi kızın ama yapamadı, öylece kalakalmıştı ağacın altında. Hayatının ilk platonik aşkı geçip gitmişti gözlerinin önünden. Tam o an yağmur yağmaya başlamış, Gontazo sırılsıklam olunca yavaşça yürüyerek evine gitmişti oyuncak kuşu o ağacın altında unutarak.
Şimdi duruyordu yine orada. Çocuk elleriyle toprağı kazmaya başladı, oyuncak kuşu bulurdu belki. Yoktu… yok… oyuncak kuş orada değildi. Bir anda bol ışıklı robot belirdi karşısında.
“Süren doldu Gontazo! Gömmedolaptan geri dönüp hayal kuramadığın hayatına son vermek zorundayız!” dedi.
Avazı çıktığı kadar ağlamak, mızıldanmak, bir çocuk gibi yaramazca kaçmak isterdi ama yapamadı, çocukluğuna bir süreliğine geçiş yapmıştı sadece, gerçekten çocuk değildi ki. Düşündükleri içini kararttı yürürken robotun arkasında.
Yine kapısının önündeydiler gömmedolabın. İsteksizce geri döndü Gontazo.
Yetişkin hayatındaydı. Boş gözlerle bakarak evinin bembeyaz duvarına, düşük omuzlarıyla oturuyordu koltuğunda. Biraz sonra nefesi kesilecekti biliyordu. Hayal kuramadığını bile hatırlamamaya başladığında gözlerini iyice kıstı, biraz sonra nefesi kesilecekti biliyordu.
Bir anda fırlayan oyuncak bir kalp görünce şaşırarak gözlerini kocaman açtı ve mırıldanmaya başladı kendi kendine; “Yine boyutlar karışmış galiba, ya da bu bir rüya.” Çok keyifli kahkahalar atarak oğlu duruyordu karşısında taa burnunun dibine soktuğu kurmalı kuş oyuncağıyla. Kalbi yerinden fırlarken oyuncağın Gontazo’nun da gözleri parladı.
Baş döndüren devrik cümleleri ve bulanık anlatımıyla sevdiğim bir öykü oldu bu. Sondaki değişkenlik de öyküye yakışmış, kaleminize sağlık.
Bu arada gömmedolap biraz havada kaldı benim için, onunla alakalı olarak biraz daha açıklama yapmanız mümkün müdür?
Çok teşekkürler yorumlarınız için, gömmedolabın ne anlamı olduğunu ilk cümle de yazdım aslında, çocukluğa geçiş yapılabilen bir dolap.
İnanılmaz başarılı bir ilk cümle ile açılış yapılmış. Sonrasında ise ortalık çok dağılmış. Bu kadar çok devrik cümleye gerek var mıydı? Devrik cümleler tempoyu yavaşlatıp, öykünün etkisini azaltıyor. Zaten gerçekliğin karışık olduğu bir öykü anlatmış yazar. Onu da devrik cümleler ile iyice karıştırıyor.
Kurgusu üzerinden tekrar geçilmesi gerekli. Bazı yerlerde karmaşa var. Örneğin robot ilk kafasını tüm kollarıyla tuttuğunda dışarı çıkıyor mu çıkmıyor mu? Daha sonra aynı dolaba mı giriyor yoksa başkalarına mı? Bu çeşitli dolapların bulunduğu mekan neresi? Adamın evinde dolaplara girebilme imkanı mı var? Yoksa sonunda bambaşka bir gerçeklikte mi kalıyor?
Bunlara bir bakılsa, sanırım daha etkili bir öykü olur.
Son söz
Fikir muhteşem. İlk cümle inanılmaz güzel. Açıkçası sadece ilk cümle olsa, muhteşem bir hikaye olurdu. Eğer twitterdan 140 karakter yarışması yakalarsanız bu cümleyi kullanın, ödül alacağınıza eminim. Sonrasında bu fikri toplayamamışsınız. Karakterin yolculuğunu daha net anlatıp, daha az devrik cümle ile bu öykü etkileyici olabilir. Bu da Weird Fiction olmuş. İlginç Kayıp Rıhtım Weird mekanıymış.
Çok teşekkürler, özellikle de ilk cümle için yorumunuza. Zaten çocukluğa gidip gelinen bir dünyada yaşıyor olmak, biraz bulanık, biraz rüya gibi hatta kabus gibi olabilir bazen. Devrik cümleleri ise özellikle çok olsun diye yapmıyorum içimden öyle geliyor bu kadar çok olması da bu öykünün o halini destekliyor bence. Kurgu için yorumunuza cevabım ise öykünün daha uzun halini yazmalıyım .
Şahsen kafam baya karıştı aslında. Adamın açısından düşününce gayet güzel ve hoş bir öykü. Ancak teknik meseleler işin içine girince havada kalmış olaylar. Adam neden oyuncağı arıyor? En sonunda ne oldu, daha doğrusu fazla hızlı oldu. Yanındaki robot neyin nesi? Herkesin böyle çocukluğuna gidebilme şansı var mı?
Eğer bilimkurgu yazıyorsanız bu tip teknik sorulara cevap vermeye çalışmalısınız ki inandırıcılığı fazla olsun. Farklı yorumlar olsa da, şahsen bilimkurgu ile fantastik arasındaki fark, bilimkurguyu okuyan kişinin olabileceğine inandırmaktır. Fantastik ise böyle bir zorunluluk yoktur. Nasıl büyü yapıldığını dahi açıklamak zorunda değilsinizdir mesela çoğu zaman. Açıklasanız bile “harbiden böyle olsa büyü yapılabilir” dedirtme zorunluluğu yoktur.
Genel olarak güzel bir öykü. Çocukluk sevincini güzel anlatmışsınız. Daha uzun olsa daha iyi olabilirdi hatta. Elinize, emeğinize sağlık.
Çok teşekkürler yorumuz için. Bilimkurgu ve fantastik nasıl olur onun çok iyi farkında olan birisi olarak; bu öyküm de çocukluğa gidilen bir dünya olmasından dolayı, rüyaymış gibi bulanıklığı bilerek öyle yazdım. Evet uzun olması konusuna katılıyorum, böyle bir dünya yaratma fikrini daha çok geliştirip yazdığımda daha başka bir hal alabilir. Bazı sorularınıza cevap vermek isterim öykünün içindeki cümlelerimle.
Adam neden oyuncağı arıyor?
Gontazo hayatına devam edebilmek için çocukluğunda kaybolan o oyuncağı bulmalıydı. Artık hayal kuramadığı için ilerleyemiyordu, bir yere sıkışıp kalmıştı.
Yanındaki robot neyin nesi?
İlk cümlemde ve şu cümlemde anlatıyorum.
Ama robot izin vermezdi ki çocukluğunda kaybolmasına, onu izliyordu ve hatırlattı hangi zamanda yaşadığını.
Ve sonu evet o kadar hızlı olsun istedim.
Çocukluk sevinci 🙂