Yaldızlı bir gece her yanı kuşatmıştı. Duvara nakış gibi işlenmiş ışıklar etrafı az da olsa aydınlatmaya yetiyordu. Sanki binlerce beyaz nokta bana göz kırpıyor, benim için gizemin kapılarını aralıyordu.
Kayık suda yavaşça sürüklenirken kürekleri çekme gereği duymadım. Ne de olsa ne yöne gideceğim hakkında bir fikrim yoktu. Sadece yüzeyini görebildiğim suyun ne kadar derin olabileceğini düşündüm. İyi bir yüzücü olsam da buranın doğasına ayak uyduramayacağımın farkındaydım. Garip bir ürperti sardı içimi, yine de elim suya doğru uzandı. Dipten ürkütücü sesler gelince hızla geri çekildim. Sesler her zaman dinlediğim bir müziğin bozulmuş, oynanmış hali gibiydi. Aynı zamanda fısıltıya dönüşmüş karmaşık insan sesleri… Bir şey anlamasam da seslerin varlığı rahatsız ediciydi. Belki de bu şekilde duymak işime geliyor, kendimi olanlardan muaf tutmaya çalışıyordum. Gerçekten kulak vermeliydim belki anlamak için. Her şey bir uğultuya dönüştü sonra ve kafa yormayı bıraktım. Suda aniden şiddetli dalgalar oluştu. Korkudan iyice gömüldüm kayığa. Üstüme sıçrayan su tenimi asit değmişçesine yakmaya başladı. Dehşete kapıldığımdan kafamı toparlamakta zorlanıyordum. Büyüyen endişem duyduğum acıyı bastırmaya yetmişti. Bana benden yakın bu yerde korkuya kapılmam ne kadar da ironikti.
Çıkış neredeydi acaba? Tepeye baktığımda bir boşluğa düşüyor gibi hissettim. Issız, rutubetli, sonsuz bir boşluk… Bu kısa an sanki saatlere dönüşmüşçesine bir anda şakaklarımdan ter döküldü. Hissettiğim korkunç baskı giderek artıyordu. Bitkin şekilde kayığın kenarına tutundum, suya düşmekten korkuyordum.
Duvarların gizli bir geçide açılacağını umarak kıyıya yanaştım. Elimle yokladığımda soğuk, sert ve geçit vermez doku şaşırttı beni. O an yıkılmaz duvarlarım olduğunu anımsadım. Yanlış yerdeydim, yanlış zamanda. Hayata bakışım hep bu bahane ile daha da törpülenmişti.
O anda gözlerim minik parıltılara takıldı. İçimden gelen bir dürtüyle ışıklardan birine dokundum. Elimde hafif bir elektriklenme hissetmiştim. Duvardan fırlayan ışık parçası etrafımda birkaç tur atıp söndü. Bir diğeri büyüyüp küre şeklini aldı ve anılarımdan bazı görüntüler sundu bana. Gördüklerim neticesinde yüzümü buruşturmadan edemedim. Ben bu katı, kasvetli, sinir bozucu insan olamazdım. Gerçeklere gözlerimi kapayıp bildiğimi okumaya başladığım anda dayanamayıp elimin tersiyle küreye vurdum. Küre un gibi ufalanıp dağıldı. O zamanlar biraz bile anlayışlı olabilseydim şimdi her şey yolunda giderdi. Bir iç geçirip ilerledim. Dokunduğum bir diğer ışık süratle yükseldi. Bir çıkış görebilmek hevesiyle gözlerim onu izledi ancak ışık havai fişek gibi saçıldı, üstüme yağdı.
Tekrar kayığa çıkıp kürekleri çekmeye başladım. O anda havadan bir kitap gürültüyle düşünce sıçradım. Bu da nereden çıkmıştı? Tereddüt içinde eğilip kitabı aldım. Üstte kapak yerine küçük bir kapı görünce şaşırıp kaldım. Boynumdaki zincirde sallanan anahtara baştan beri anlam verememiştim. Anahtar kilide tam oturunca tereddüt içinde çevirdim. Parmaklarımla nazikçe kolu çevirip kapıyı açtım. Bıçak gibi keskin sayfalar dört bir yana savruldu. Yaşadığım şoktan bir an kımıldayamadım. Yüzüm ve vücudumun çeşitli yerlerinde oluşan kesiklerden sızan soğuk kanı hissedebiliyordum. Kitabın kapısını kapattığım gibi onu sulara gömdüm. Kesiklerin aksine hiç acı hissetmeyince rahat bir nefes aldım.
Saatler, belki de günler süren arayışım sonuçsuz kalmıştı. Sabrımın sınırlarını çoktan aşmıştım. Pes etmiş halde nefesimi tuttum. Kendimi suyun derinliklerine bırakmaya niyetlenmiştim ki gözüme bir ışık çarptı. Karşıya baktığımda bir deniz feneri gördüm. İşte, çıkış yolunu bulmuştum. Heyecan içinde kürekleri o yöne doğru çektim. Fenerin etrafını saran merdiveni koşarak çıktım. Tepeye vardığımda sap gibi kalakaldım. Hiç bir değişiklik olmuyor, çıkışa dair işaret görmüyordum. Boş boş dönen ışığı bir süre izledim. Onunla birlikte zihnimdeki anılar da dönüyor, birbirine giriyordu. Sonunda heyecanım öfkeye dönüşünce vurup ışık kaynağını kırdım. Zifiri karanlık ve sonsuz sessizlik bastırdığı anda gözlerimi açtım.
Tekrar başa dönmüştüm. Oturduğum kumların üstünden kalktım. Güneş parlaklığıyla gözümü yakıyor, dalgalar hafifçe kıyıya vuruyordu. Bense bir kez daha kendi bilincime yaptığım yolculuktan başarısız çıkmanın hüznünü yaşıyordum. Her çıkmaz yol ne kadar zayıf olduğumun göstergesiydi.
- Ben Yoruldum Hayat - 1 Ekim 2019
- Kara Büyü - 15 Kasım 2018
- En Küçük Olmak - 15 Ekim 2018
- Uğursuzluk Bedeli - 15 Eylül 2018
- Yakın Gerçek - 15 Ağustos 2018
merhaba, kısa ve hoş bir öyküydü. Öyküdeki fantastik öğeleri sevdim; kitap kesikleri gibi. Bilince yapılan başarısız bir yolculuk… Sevdim bu fikri.
Teşekkür ederim yorumunuz için. Beğenmenize sevindim. Bu kez kısa tutmak istedim. 🙂
Kısa yazmak daha yakışıyor gibi size. Daha koyu bir hikaye çıkmış ortaya. Kısa ama öz. Eleştirecek bir nokta aradım fakat bulamadım. Elinize sağlık. Diyardan diyara geçişler harika olmuş.
Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Bundan sonra daha sade, kısa yazmaya çalışırım. Bu aralar pek nete girme imkanım olmadığı için hikayeleri daha sonra okuyup yorumlayacağım. Yeni seçkilerde görüşmek üzere.
Başarılı bir öykü olmuş. Gerçi yazar öyküyü kısa tutarak tehlikeden kaçınmış da denilebilir ancak yazarın öyküye hakimiyetinden anladığım kadarıyla daha uzun bir öykünün altından da başarıyla kalkabilirmiş. Sürreal ögeler her ne kadar aynı amaçla kullanılmamış olsa ve ayrıntılı tarif ile isimlendirmeden kaçınılsa dahi öyküde bir Dreamlands havası vardı. Daha iyi bir zaman yönetimi, daha seçici bir kurgu ile yazar bu öyküden nemalanarak koca bir dünya yaratabilir, üslubu buna müsait.
Değerli yorumunuz için teşekkür ederim. Söylediklerinizde haklısınız. Genelde öyküleri uzatmaya meyilliyim. Bu sefer böyle olsun istedim. O yüzden detaylardan biraz kaçtığım doğru.
Çok güzel… Sonunda “bilincime yaptığım yolculuk” demese miydiniz acaba diye düşündüm. Kısır döngüde bir yolculuk. Başarılı olabilir mi? Hiç sanmam:) Özellikle kitap çok etkileyiciydi. Ellerinize yüreğinize sağlık.
Yorumunuz için teşekkür ederim. Muhakkak eksiklerim vardır, daha dikkatli olacağım. 🙂