Öykü

Akşamüstü

“Yarın okul yok neden ben erken yatıyorum?”

“Uyku saatin değişmesin diye…”

“Ama babamla oynayacaktım.”

Annesi oğlunu öptü ve pikesini onun belinin üzerine çekip başını okşayarak konuştu “Yarın beraber balığa gideceksiniz, sonra da anneannene gideceksin. O yüzden şimdi uyu ki hemen sabah olsun.”

“Anneanneme gitmek istemiyorum sizinle pazara gelmek istiyorum.”

“Olmaz sıkılırsın”

“Sıkılmam”

“Olmaz dedim. Anneannende oyun oynamak varken bütün gün tezgah başında dikilmek de neymiş?”

“Anne…”

“Şşş, anneye karşı çıkılmaz… Sana bir masal anlatayım mı?”

“Anlat” oğlan heyecanlanıp yatağında biraz dikeldi.

“Hangisini anlatmamı istersin?”

“Dili kesik serçeyi”

“Peki. Uzun uzun zaman önce yaşlı bir adam ile karısı yaşarmış. Yaşlı adam çok iyi huylu bir adammış, çalışkanmış da, bütün gün açık havada çalışırmış. Adam, eğlence için sadece evcilleştirdiği serçesi ile oynarmış. Çocukları olmadığı için de bu serçeyi çok severmiş…” Annesi oğlunun masalın sonuna kadar dayanamayacağını biliyordu bilmesine ama bu kadar çabuk uyumasını da beklemiyordu. “Nasıl yani?” dedi kendi kendine, oğlunun üstünü başını düzeltti ve son bir kez daha -bu sefer uyuduğu için- onu dudaklarından öpüp yanından ayrıldı.

Evin salonuna geçtiğinde de oğlanın babasına “Uyudu” dedi.

 

Sabah olduğunda oğlan gecenin intikamını aldı ve daha geç yatmış olan annesiyle babasını erkenden uyandırdı. Babası yatakta oğluyla güreşmek bahanesiyle kestirmeye devam etmeyi başardıysa da, cefakar anne kalktı ve kahvaltıyı hazırladı. Küçük çocuğu olan her aile gibi baba ve özellikle anne oğlunun yemeğiyle ilgilenmekten kendi yemeklerine vakit ayıramasalar da keyifliydiler. Anne, oğlanın karşı yönde ısrarına rağmen ona yemek yedirmeye çalışırken; daha bir kendi havasında görünen baba ise anneden aldığı işaretlere göre duruma müdahale ediyordu. Sonuçta kötü adam rolünü oynamak her zaman babanın göreviydi.

Şöyle dedi baba bir seferinde. “O yediğinin her bir parçasını toplamak için su içinde göbeğimiz çatlıyor. Ayrıca bunu bulamayanlar da var. Lütfen oynamayı bırak ve hepsini ye, hadi yavrum benim.” Sonrasında da oğlunun saçlarını kuvvetle şöyle bir ileri geri okşadı.

 

Öğleni biraz geçe baba oğul balık tutmak için dere kenarına gittiler ve oltalarını suya daldırdılar. Biraz beklediler, biraz balık çektiler ve her çektiklerinde oltaya gelen balıkları kovalarına attılar. Babası bu arada oğluna okulla ilgili sorular sordu ve aldığı cevaplarla gülümsedi. Oğlu akıllıydı üstelik atik de bir çocuktu. Sadece aklı değil vücudu da iyi görünüyordu, oğluyla gururlandı. Sonra oltasını toprağa gömüp oğlunun yanına çömeldi ve kolunu onun omzuna atıp diğer elinin işaret parmağı ile de dereyi göstererek konuştu.

 

 

“Oltalar suda

Güneş vuruyor suya

Su pırıl pırıl”

 

Çocuk neşelendi “Baba çok güzel. Ne zaman yazdın bunu?”

Babası mütevazi davrandı “Eh işte o kadar da iyi değil. Şimdi yazdım. Seni de katsa mıydım acaba içine?”

“Böyle de çok güzel”

Babası oğluna uzun uzun baktı, sonra sordu ”Ben en çok kimi seviyorum?”

Çocuk ilgisiz davranmaya çalışarak “Beni” dedi.

“Peki sen en çok kimi seviyorsun?”

Çocuk bu sefer sıkılmış bir yüz ifadesi takındı. Babası kesik bir kahkaha attı “Anneni tabi. Seni küçük afacan seni” dedi, sonra da oğlunun yanağını öpüp doğrularak oltasına yöneldi ve onu topraktan çıkarıp balık tutmaya devam etti. Bir süre sonra da oğluna seslendi “Acıkınca söyle, annen yemek hazırlamış bize.”

 

Eve döndüklerinde annesi, tuttukları balıkları gururla kendisine gösteren oğlunu kısa bir aferinle geçiştirdikten sonra onu aceleyle elini yüzünü yıkayıp giyinmeye gönderdi. Sonrasında da babaya döndü;

“Çocuğu boşuna gönderiyoruz” dedi. “Artık pazardan çok az kazanıyoruz.”

“Bu büyük buhran dedikleri Amerikalıların buhranıydı, buralara nasıl bu kadar hızlı ulaşabildi anlamıyorum.”

“Artık bunun bir önemi yok” diye cevapladı anne “Yakında başka türlü geçinmemiz gerekecek.”

Baba umutluydu “Gerekirse tarlamızdan topladığımızı, deremizden tuttuğumuzu yeriz. Size bakarım, sakın endişelenme.”

“Endişelenmiyorum”

Kocası karısının elini tuttu “Sen varsın, oğlum var, başka bir şeye ihtiyacım yok.” Sonra gülümsedi “Hem biliyor musun onun mükemmel bir matematik zekası var. Büyük bir adam olacak o, bizden farklı olacak.”

Bu sırada oğlan geldi ve annesinin daha önceden hazırladığı deri çantasını omzuna asıp önce annesini, sonra da babasını öptü. Onlar da oğullarını öptüler. Sonra annesi “Anneannene selam söyle” dedi ve çocuğun sırtına vurup onu yolladı. Çocuk bunun üzerine yavaş yavaş yürüyerek uzaklaşmaya başladı, ara ara dönüp anne ve babasına el sallıyordu. Annesi babasına dönüp “Bu çocuğu böyle göndermekle yanlış mı yapıyoruz acaba?” dedi.

Babası ise “Sana söyledim o çok akıllı bir çocuk hem artık 7 yaşına geldi, endişelenme.” diyerek cevapladı annesini.

Annesi rahat değildi, oğlunun arkasından endişeli gözlerle bakarken şöyle dedi.

 

“Bilmiyorum, baksana güneş batıyor.”

Murat Barış Sarı

Selam, ben Murat Barış Sarı. Evli ve bir çocuk sahibiyim. Sade bir kalemim olduğunu sanıyorum. Genel olarak bilinç akışı anlatımını ve bilimkurgu fantastik edebiyat alanında cyberpunk alt türünü seviyorum. Diyaloglarım fena değildir, tasvirlerim fena. Farklı tarzlarda bir antoloji oluşturmaya çalışıyorum. Daha eskilerden; kısa filmlerim ve iki arkadaşımla yürüttüğümüz bir internet sitemiz de vardı. Tarihten de ayrıca hoşlandığımı belirtmeliyim, birinci şahıs anlatıcıyı daha çok sevdiğimi de… Kendimi şöyle tanımlıyorum: “Jack of all trades, master of none!..”

Akşamüstü” için 11 Yorum Var

  1. Naif bir hikaye ama kamikaze ile bağlantısını kuramadım. İşin içinde balık olduğu için hikayenin Japonya’da geçtiğini varsaydım ama yine de kamikaze esintisi göremedim.

    1. Öncelikle okuduğunuz ve yorumunuzu paylaştığınız için teşekkür ederim. Başkaca okuyanlar için şimdilik neyi neden yazdığımı açıklamayı erteliyorum affınıza sığınarak. Açıkladığımda da bağlantıyı kuramamış olduğum anlaşılabilir tabi, o da gayet mümkün.

  2. Merhabalar.
    Sevimli bir öyküydü fakat adaşım gibi seçki ile bağlantısını ben de kuramadım.
    Hoş geldiniz seçkiye. Gelecek aylarda da katılmalısınız.

  3. Hoş bulduk, teşekkür ederim. Gelecek aylarda da katılmak niyetindeyim.
    Anladığım kadarıyla öykü anlatmak istediğini yeterince açık verememiş. Yine biraz daha beklemek taraftarıysam da bir ipucu olarak “batan güneşi” kilit taşı olarak kullanmaya çalıştığımı belirtebilirim.

  4. Bir kaç kez okuyunca anlayabildim ne demek istedğinizi. Picassonun resimleri gibi öyküleriniz

  5. Metnin ötesinde yatan hikayeyi farkedince tüylerim diken diken oldu. Hikaye aslında kendini gayet iyi belli ediyor. Yaklaşımınız farklı ve etkileyiciydi. Önümüzdeki seçkilerde görüşmek üzere.

  6. Çok teşekkür ederim Tuğrul Bey. Yorumunuz beni çok mutlu etti. Önümüzdeki seçkilerde bulunmak niyetindeyim sizinle o öykülerde de görüşmek üzere…

  7. Geçişler konusunda hafif pürüzler olsa da (tabi naçizane fikrime göre) diyaloglarını ve öykünün genelini ben çok keyifli buldum hocam. aynen devam diyorum ikimiz için de 🙂

  8. Teşekkür ederim. Evet olabilir. Olayın ipuçlarını belirtecek birkaç bölüm ve esasen son cümle için yazıldı bütün öykü. Dolayısıyla bölümler tanımlama aracı olunca aralarındaki süreklilik çok da sağlanamamış olabilir. Diyaloglar kendi hayatımdan etkiler taşıdığı için daha gerçekçi olmuştur diye düşünüyorum. Devam hocam, mükemmeli bulana kadar…

  9. Daha önce söz verdiğim için bu yorumu atıyorum, belki sözümü yerine getirmemi bekleyen olabilir. 1930’da 7 yaşında olan çocuk 1945’de bir kamikaze pilotu.

Ayse Sude için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *