31 Aralık 2035… Dünya takvimlerinde sıradan bir gün gibi görünse de, insanlık için yeni bir çağın başlangıcı oldu. O gün doğan çocukların bir kısmında garip bir genetik mutasyon belirdi. Bu mutasyon, onlara telekinezi yeteneği kazandırıyordu: nesneleri zihin gücüyle hareket ettirme, eğip bükme, havada tutma.
Ancak bu mutasyonun ironik bir bedeli vardı. Telekinezi yeteneği ne kadar güçlü ise, zihinsel kapasite o kadar düşüktü. Bu çocuklar, zekâ testlerinde en alt seviyelerde çıkıyor, basit mantık problemlerini bile çözemiyorlardı. Toplum onlara bir isim verdi: Gravitas.
Gravitas’lar kısa sürede toplumun yeni iş gücü ve eğlence aracı haline geldi. Fabrikalarda ağır yükleri zihinleriyle kaldırıyor, gösteri salonlarında nesneleri havada dans ettiriyor, zenginlerin partilerinde şov yapıyorlardı. Onlar için özel okullar açıldı ama bu okullar aslında eğitim değil, kontrol mekanizmalarıydı. Gravitas’lar düşünemez, sorgulamaz, sadece çalışır ve eğlendirirdi.
Burçlara inanan kesim, 31 Aralık 2035’i kendi haritalarında açıklamaya çalıştı. “Bu tarih Satürn’ün gölgesinde doğanların kaderidir,” dediler. “Plüton’un geri hareketi bu çocuklara kozmik güç verdi,” diye yazdılar. Gazetelerde köşe yazıları çıktı: “Gravitas kuşağı, evrenin bize armağanı.”
Ama bu açıklamalar komik bir duruma düşüyordu. Çünkü astrolojiye inananlar, Gravitas’ların düşük zekâlarını görmezden geliyor, onları mistik kahramanlar gibi sunuyordu. Oysa gerçekte Gravitas’lar, toplumun alt sınıfına itilmiş, sömürülen bir kitleydi. Astrolojik yorumlar, sınıfsal gerçeği perdeleyen bir eğlenceden ibaretti.
Toplumda yeni bir hiyerarşi doğmuştu. Zenginler Gravitas’ları sahipleniyor, onları köle gibi kullanıyordu. “Onlar düşünemez, ama çalışabilir,” diyordu elitler. Gravitas’ların telekinezi gücü, kapitalist düzenin yeni motoru olmuştu.
Felsefeciler bu durumu tartışıyordu:
Bazıları Gravitas’ların insan olmadığını, sadece biyolojik araçlar olduğunu savunuyordu.Bazıları ise onların da hakları olduğunu, ama zekâları düşük olduğu için bu hakları kullanamayacaklarını söylüyordu. Bir avuç düşünür ise bu düzenin ahlaki çöküş olduğunu haykırıyordu. Ama sesleri duyulmuyordu. Çünkü Gravitas’lar sessizdi. Onlar konuşamıyor, tartışamıyor, sadece nesneleri hareket ettiriyordu.
Ve işte bu düzenin içinde bir istisna doğdu: Elif. O da 31 Aralık 2035’te doğmuştu, yani bir Gravitas’tı. Ama diğerlerinden farklıydı. Telekinezi gücü vardı, evet. Ancak zekâsı da olağanüstüydü. IQ testlerinde en üst seviyelerde çıkıyor, karmaşık problemleri kolayca çözüyordu.
Elif, Gravitas toplumunda bir anomaliydi. Hem güç hem zekâ… Bu birleşim, insanlık tarihinde görülmemiş bir şeydi.
Çocukluğunda fark edildiğinde ailesi onu gizlemeye çalıştı. Çünkü Gravitas’ların zeki olması kabul edilemezdi. Sistem, böyle bir varlığı tehdit olarak görürdü. Ama Elif büyüdükçe gizlenemez hale geldi. Kitaplar okuyor, felsefi tartışmalara giriyor, telekinezi gücünü bilinçli şekilde kullanıyordu.
Elif büyüdükçe fark etti ki Gravitas’ların hayatı bir tiyatrodan ibaretti. Onlar fabrikalarda yük kaldırıyor, sahnelerde nesneleri havada döndürerek zenginleri eğlendiriyor, ama hiçbir zaman kendi hayatları hakkında söz sahibi olamıyorlardı. İnsanlık, zekâsızlıklarını bahane ederek onları “yarı-insan” gibi görüyordu.
Üniversitede okuduğu kitaplarda Marx’ın sınıf eleştirilerini, Foucault’nun iktidar analizlerini, Arendt’in özgürlük üzerine düşüncelerini Gravitas düzenine uyarlıyordu.
Bir gün üniversitede bir konferans düzenlendi. Konu: “2035 Kuşağı ve Kozmik Kader.” Astrolojiye inanan akademisyenler Gravitas’ların doğum tarihini göklere bağlayarak açıklıyordu. “Plüton’un geri hareketi onların telekinezi gücünü açığa çıkardı,” diyorlardı. “Bu kuşak, Satürn’ün gölgesinde doğduğu için dünyayı eğlendirmekle görevlidir.”
Salonda kahkahalar yükseldi. Çünkü Gravitas’ların düşük zekâsı, bu mistik açıklamaları komik bir hale getiriyordu. Elif ise ayağa kalktı ve söz aldı:
“Burçlarınız Gravitas’ların köleliğini açıklamaz. Onların doğum tarihi değil, sizin sınıfsal çıkarlarınız onları bu hale getirdi. Astroloji, sömürüyü meşrulaştıran bir maskaralıktan ibarettir.”
Salonda sessizlik oldu. İlk kez biri bu düzeni açıkça eleştiriyordu.
Elif gizlice Gravitas’larla buluşmaya başladı. Onlara kitaplar okuyor, basit felsefi fikirleri anlatıyordu. Gravitas’lar anlamakta zorlanıyordu ama Elif’in sözleri kalplerine dokunuyordu. İlk kez biri onları insan olarak görüyordu.
Telekinezi gücünü kullanarak Gravitas’lara özgürlük gösterileri yaptı. Zincirleri kırdı, kapıları açtı, makineleri durdurdu. Gravitas’lar onun etrafında toplanmaya başladı.
Elif, bu gücü kişisel çıkar için değil, toplumsal dönüşüm için kullanıyordu. Onun zekâsı, Gravitas’ların gücüyle birleştiğinde yeni bir hareket doğdu. İnsanlık tarihinde ilk kez, en aşağı görülen sınıf kendi liderini bulmuştu.
Elitler bu durumu fark etti. Elif’in yükselişi, onların düzenini tehdit ediyordu. Medyada onu karalamaya çalıştılar: “Tehlikeli bir anomali,” dediler. “Gravitas’ların zekâsız kalması insanlığın güvenliği için şarttır.”
Ama Elif’in mesajı çoktan yayılmıştı. Sosyal medyada, üniversitelerde, sokaklarda onun sözleri yankılanıyordu:
“Üstünlük, bir sınıfın diğerine hükmetmesi değil, tüm insanlığın birlikte yükselmesidir.”
Artık geri dönüş yoktu. Küresel bir hareket başlamıştı.
Elif, Gravitas toplumunun içinde büyürken fark etmişti: onların telekinezi gücü, zekâ eksiklikleri yüzünden sadece sömürüye yarıyordu. Ama bu düzenin en büyük hatası, onun varlığını gözden kaçırmaktı. Hem Gravitas gücüne sahip hem de üstün zekâlı bir birey… Bu, sistemin en korktuğu şeydi.
Elif genç yaşta kendi çevresini örgütlemeye başladı. Gravitas’ların köle gibi çalıştırıldığı fabrikalara gizlice giriyor, onları özgürleştirmek için planlar yapıyordu. Zihin gücüyle makineleri durduruyor, kapıları açıyor, zincirleri kırıyordu. Gravitas’lar onun etrafında toplanmaya başladı. İlk kez bir liderleri vardı.
Elif’in mesajı basitti:
- Gravitas’lar insanlıktı.
- Zekâsızlık bir kusur değil, bir çeşitlilikti.
- Telekinezi gücü, insanlığın ortak yararı için kullanılmalıydı.
Onun zekâsı, felsefi bir derinlik taşıyordu. “Üstünlük,” diyordu, “bir sınıfın diğerine hükmetmesi değil, tüm insanlığın birlikte yükselmesidir.”
Bu sözler kısa sürede yayıldı. Önce yerel topluluklarda, sonra uluslararası medyada. Elif’in hareketi küresel bir dalgaya dönüştü. Gravitas’lar artık köle değil, insanlığın yeni ortak gücüydü.
Elif’in liderliğinde dünya düzeni değişti. Gravitas’ların telekinezi gücü, tarımda devrim yarattı: tarlalar saniyeler içinde ekildi, hasatlar kolayca toplandı. Açlık sona erdi.
Savaşlar ise anlamsız hale geldi. Elif, zekâsıyla küresel bir yönetim modeli kurdu. Silahlar telekineziyle etkisiz hale getirildi, ordular dağıldı. İnsanlık ilk kez barış içinde birleşti.
Para artık bireysel zenginlik için değil, bilim ve teknolojiye yatırılıyordu. Üniversiteler, araştırma merkezleri, laboratuvarlar… İnsanlık peş peşe buluşlar yapmaya başladı.
Elif’in vizyonu sadece dünyayı değil, evreni kapsıyordu. Gravitas’ların gücüyle devasa uzay gemileri inşa edildi. Zihin gücü, yakıtın yerini aldı; yıldızlararası motorlar telekineziyle çalışıyordu.
2035 kuşağı, bir zamanlar alay edilen, hor görülen Gravitas’lar, şimdi insanlığın galaksiler arası yolculuğunun temel taşı olmuştu. Ve bu dönüşümün mimarı Elif’ti.
Elif, bir gün dünya halkına seslendi:
“Ben bir anomaliyim. Ama aslında hepimiz anomalileriz. İnsanlık, farklılıklarıyla güçlüdür. Gravitas gücü ve zekâ birleştiğinde, hiçbir sınır kalmaz. Açlık, savaş, yoksulluk… Bunlar artık tarihin tozlu raflarında. Şimdi yıldızlara bakma zamanı.”
O konuşmadan sonra ilk insan gemisi Samanyolu’nun dışına doğru yola çıktı. İnsanlık artık sadece bir gezegenin değil, bir galaksinin uygarlığıydı.
- Anomali - 1 Kasım 2025
- Son Kırk Sekiz Saat - 1 Şubat 2024
- Öğrenilmiş Çaresizlik - 1 Temmuz 2022
- İlahi Adalet - 1 Eylül 2021
- Çelik Devrim - 1 Ağustos 2021
Henüz yorum yok. Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.