Öykü

Antur’da Bayram

Gün sona ererken kasaba merkezine doğru yürüyen Aktekin’in ağzı açık kalmıştı. Her yer meşalelerle derli toplu aydınlatılmış, çeşitli büyüklüklerdeki ahşap evlerin önleri küçük bohçalarla süslenmişti. Görüntü harikulâdeydi. Siyah-sarı gelgitli bir atmosferde bir şeylerle uğraşan renkli bir kalabalık… Genel yapı itibariyle birbirinin benzeri evlerin arasından geçerken, ısmarlama bir av için bu kasabaya geleli iki gün bile olmadığını fark etti. Kellesine ödül konan haydudu -meşhur Gök Yağız idi- bu sabah haklayabilmişti ama kaldığı handa her ne kadar ahalinin dilinden zerre bir şey anlamasa da, ortada dönen koşuşturmacadan bir şeyin hazırlığında olduklarını anlamıştı.  Bu kadar batıya ilk defa geliyordu. Buralar hakkında bütün bildikleri sınırlı söylentilerden ibaretti. Gök Yağız’ın başı için konan ödül yeterince fazla olmasaydı, türlü türlü tuhaf gelenekleri anlatıladuran yalepifallerin ön kasabalarından birine -Antur- hayatta gelmezdi. Asla. Merakını geçirene kadar burada bir gece daha geçirip sabaha doğru yola çıkmaya karar vermişti. Atının kenarında, eyerinden sallanan Gök Yağız’ın kanlı kellesine bakıp sırıttı. Buna değer, değil mi?!

Bir cigara tüttürümlük mesafede dolanıyordu Aktekin. Dün gözüne oldukça orta halli ve sıradan gelen kasaba, şimdi resmen seviye atlamıştı. Her şey daha parlak, daha renkli ve daha çokmuş gibi görünüyordu. Yapılı insanlar evlerini şarkılar söyleyerek boyalı sarımsağa benzettiği şeylerle süslüyor, kahkahalar eşliğinde tuz ya da karbonat olduğunu düşündüğü şeylerle kutsuyor ve evlerinin ön tarafı dışındaki yerleri demir çitlerle çevirip sevinçten parlayan gözlerle etrafında ateş yakıyorlardı. Lanet bir kutlamaya değil de, neden olduğu belirsiz bir savunmaya hazırlanır gibi… Sevinçleri ile yaptıkları fazlasıyla tezattı ya da bir yabancının bunu sadece gördüklerinden yola çıkarak anlaması olanaksızdı. Aktekin, her derin düşünceye daldığı zaman yaptığı gibi parmaklarıyla sakalını tarar gibi yaptı. Bu kadar çok uzun ve iri insanı bir arada görmek, hem de bu kadar mutlularken, onu fena halde şaşırtıyordu. Yaşlısından çocuğuna, kadınından kızına hepsi birer küçük devdi bu karasına yandığının kasabasında. Ve hep siyah saçlılar diye düşündü, istisnasız.

“Hey baksana!”

Aktekin hemen sesin geldiği yöne baktı. Şapkasından çizmesine siyahlar içindeki bir delikanlı kendisine bakıyordu. Küçük lacivert gözlerle… Daha doğrusu lacivert olduğunu düşündüğü gözleri meşale aydınlığında fazla seçilemiyordu.

“Buyur?” diye karşılık verdi, daha önce görmüş olduğunu hiç sanmadığı bu siyahlı delikanlıya.

“Ateşin var mı?” Ortak dili aksansız konuşabildiğine göre bir yalepifal olmadığı kesindi. Aktekin kötü niyetli birine benzemeyen bu gence denk geldiğine birazcık sevindi. Bu gece yapılacak olan -kutlama olduğunu düşündüğü- şey hakkında az da olsa bir bilgi edinebilirdi.

“Evet. Bir saniye.” Ceketinin cebinden kibrit kutusunu çıkardı ve elemanın cigarasını yaktı.

“Sağ ol.” dedi delikanlı tütünü hemen içine çekerken. “Bu kalabalıkta meşaleler dışında, ki onlar da bu koyduğumun kasabasında bayağı yüksekteler, bir ateş sahibi bulamamak çok kötü.” Ortalama iki insan boyu yukarıdaki dev meşaleleri gözüyle işaret etti. “İyi ki sana denk geldim. Bu lanet yalepifaller kendilerinden başka kimseyle konuşmuyor. Alayının burnu havada. İnsan görünümlü ilkel avcı sürüsü işte.”

“Sahiden öylelermiş. Ben anlatılanlara hep abartılmış söylentiler gözüyle bakıyordum, ta ki dün sabah kendi gözlerimle görene kadar.”

“Senin de buralı olmadığını ilk bakışta anladım.” Delikanlı hınzır hınzır sırıttı. “Üstündeki tavşan derisi olmadığını umduğum o şeyi görünce, aha dedim, bir yabancı daha. İntihara meyilli isen baştan söyle, başkan. Buralarda hayatta kalmak istiyorsan, bir ara hafif zırhları gözden geçirmende fayda var. Özellikle o karınca pestilinden yapılmış çizmelerden bir an önce kurtulmalısın, ildek!” Cümlesini tamamlar tamamlamaz kahkahalarla güldü. “Ben Atasagun bu arada. Albakarım.”

Anlayışla tebessüm etti Aktekin. “Evet, belli oluyor. İldek ne demekti? Hemşerim?”

“Vay dilimizi bilen biri, ha?”

“Birkaç kelime sadece.” Aktekin bir cigara daha yaktı. “Bu gece ne oluyor, bir fikrin var mı?”

“Şuradakini görüyor musun?” Eliyle az uzaklarında yolda duran kafası koparılmış kargayı gösterdi Atasagun. Kan izleri kurumuştu ama karga kopuk kafası ve karanlıkta bile seçilebilen zifir gözleriyle canlı gibi duruyordu. “Komşu kasabadakilerin. Macoların. Biz güvercinleri ne amaçla kullanıyorsak, macolar da o amaçla kargaları kullanıyor. Biri iletişimlerini kesmiş. Biz albakarlara göre sadece amatör birer büyücüler ama buradakiler cadı olduklarını düşünüyor. İki eski hasım topluluk. Duymuşsundur. Eski zamanlarda sarı macolar ve kara yalepifaller, Anturlular anlaşmaya varmışlar. Çünkü içlerinden biri başka yerlere göç etmeyi düşünmediği ya da soyları bütünüyle kırılmadığı sürece, aralarındaki kanlı savaşın uzun vadede kimseye bir faydasının dokunmadığını fark etmişler.” Atasagun yutkundu. Yarısı boşa giden tütününden bir nefes aldı. Aklına yeni bir şey gelmiş gibi ekledi: “Bu geceye ne diyorlar, biliyor musun?”

Aktekin anlatılanın devamını merak etmiş, Atasagun’un dibine kadar yaklaşmıştı. “Bilmiyorum. Sonra ne olmuş onu anlatsana.”

“Anlatacağım ama öncelikle bu gecenin adını bilmenin daha doğru olacağını düşünüyorum. Cadılar bayramı!” Atasagun keyifle güldü. “Lanet tek bir geceye bayram diyorlar. Aklın alıyor mu?”

Aktekin’in aklına takılan kısım, belli bir süre yerine sadece tek bir gecenin bayram olarak adlandırılması değil de, bu bayramlı geceye neden “cadılar” adını verdikleriydi. “Ateşkes kutlamasına kadim düşmanlarının adını mı vermişler? Barış gecesi falan deselermiş ya!”

Atasagun bir kahkaha daha patlattı. “Yılın geri kalanında barış içerisinde takılsalar da, bu gece damarlarında biriken kadim öfkeye teslim olup bin yıllık kozlarını paylaşıyorlar. Her sene, sadece bu gece. Hem düşünsene, kurban bayramlarını kurbanlara saygıdan yapmıyoruz değil mi?”

Cihangir D.

Animelerden kaynaklı Japon, Kore dizi ve filmlerinden kaynaklı Koreli severim. Bilimkurgu ve fantastik kurgu okumayı, RPG oynamayı ve çoklukla sert şeyler dinlemeyi hayat fırsat verdikçe sürdürmeye niyetliyim.

Antur’da Bayram” için 20 Yorum Var

  1. Güzel bir öykü olmuş. Tam ‘Bu öykü nereye gidiyor,’ derken sonunu da güzel bağlamış, iyi düşünmüşsünüz. Üslubunuz da yerindeydi.Tebrikler, elinize sağlık.

  2. Merhabalar. Öykünüzün özenle yazıldığı belli. Pek hata göremedim. Karakterin hikayeyi aktarış biçimi güzel bir hava oluşturmuş; okumayı keyifli hale getirmiş. Aktekin’in güzel tabirleri var, kafa bir karakter..:) Sadece birkaç yerde yalınlıktan kopmalar olmuş:
    “…daha önce görmüş olduğunu hiç sanmadığı …” gibi. Ama genel olarak akıcı bir anlatımınız var. Son olarak, tam hikayenin akışına kendimi kaptırmıştım ki öyküyü sonlandırmışsınız. Son ana kadar bir gerilim bekledim açıkçası… Belki daha uzun tutulup, karakter bir çatışmanın içine sokulabilirdi. Elinize sağlık..

    1. Teşekkürler. Tamamen vurucu cümle/punch line için tanıtım tadında kısa bir giriş yaptım Aktekin’in dünyasına. Bir aksilik olmazsa umarım, bahsettiğiniz şekilde biraz daha uzun, ertesi sabahtan devam eden çatışmalı bir haplanma öyküsü sizlerle buluşacak önümüzdeki ay. (:

  3. Merhabalar,
    Güzel akıcı ve farklı olmuş. Öyküye kendimi kaptırmıştım, hemen bitti 🙂 Ufak bir hata gördüm sadece. Yanlış anlamazsanız ve benim naçizane fikrime göre şöyle olabilirdi; “Merakını geçirene kadar burada bir gece daha geçirip sabaha doğru yola çıkmaya karar vermişti.” Bu cümle şu şekilde olabilirdi; “Merakını giderene kadar burada bir gece daha geçirip, sabaha doğru yola çıkmaya karar vermişti.” Ellerinize sağlık gelecek seçkilerde görüşmek dileğiyle…

  4. Teşekkürler. Evet, haklısınız. Merakın orada giderilmesi gerekiyormuş. (: Dudak ünsüzü p’nin bazı yazarlar gibi doğal virgül olduğunu düşündüğüm için yapıp edilenleri virgülsüz bırakıyorum. Bir dahakine son okumayı biraz daha sakin kafayla yapacağım. Yeni öykülerde görüşmek dileğiyle. ^^

  5. Bu ayki seçkide çok kullandım bunu ama yine “film gibi” diyeceğim. Sanırım temadan kaynaklı 🙂 Güzel yazılmış bir öyküydü.
    Emeğinize sağlık.

    1. Çok teşekkürler. Evet, temadan kaynaklı sanırım. Ki her şeyin görselleştiği çağımız, öyküleri uzun betimlemelerden arındırdığı için ister istemez senaryo tadında oluyor yazdıklarımız. (:

  6. Merhaba;
    Bir dünya yaratıp bizi de oraya aldığınız için teşekkürler. Gözümün önünde kasabayı ve tüm karakterleri canlandırmaya çalıştım. Eh biraz zorlanmadım desem yalan olur ama ritmi hızlı bir öyküydü, heyecanlı bir beklenti yaşattı. Acaba neler olacak, gelecek ay ki haplanma bölümünde okuyacağız sanırım:) Elleinize sağlık. Birkaç küçük noktayı işret edebilir miyim? (Evet ya da hayırı duymadığım için sessizliği olabilir diye algılıyorum:)

    Dün gözüne oldukça orta halli ve sıradan gelen kasaba, şimdi resmen seviye atlamıştı. (şimdi resmen seviye atlamıştı biraz genç bir yazarın kendi konuşması gibi geldi bana şimdi gözüne bambaşka görünüyordu, daha bir parlak görünüyordu olabilir miydi bilemiyorum.

    Yapılı insanlar evlerini şarkılar söyleyerek boyalı sarımsağa benzettiği şeylerle süslüyor,. Önce sarımsağa benzeyenleri kabak olaraka düşündüm buradan devam ediyorum. Karınca pestili giyen kahramanın boyutunu merak ettim bir de yapılı insanları eğer onları mini düşündüyseniz sarımsak-kabak olabilir ama çok irilerse sarımsak benzetmesi eksik kaldı sanki

    Yaşlısından çocuğuna, kadınından kızına (yaşlısından gencine, kadınından erkeğine)kadınından kızına biraz tuhaf değil mi?

    Küçük lacivert gözlerle… Daha doğrusu lacivert olduğunu düşündüğü gözleri meşale aydınlığında fazla seçilemiyordu. (Meşale aydınlığında seçemediği laivert olduğunu düşündüğü küçük gözlerle… Daha doğrusu buraya uymadı sanki)

    birazcık sevindi. (buradaki birazcık yerine başa bir kelime olur mu diye düşündüm)

    Çok mu didikledim? Umarım rahatsız olmazsınız. Kaleminize kuvvet…

    1. Dün gözüne bayağı sıradan gelen kasaba, şimdi bambaşka görünüyordu.

      Sarımsak benzetmesi hoş bence. Etlice sarımsak da olabilir ama. 🙂

      Birazcık yerine az biraz derdim ben. Ne kadar sevindiği okuyucunun yüreğine kalıyor.

      Kusuruma bakmayın böyle beyin fırtınlarını dehşet severim.

      1. Merhaba. ^^ Evet, “seviye atlamayı” günümüz öykülerine bırakıp fantastik evrendekini “bambaşka” bırakabilirmişim. (:

        “Boyalı ve etli sarımsaklar…” dense tam tadında olacakmış cidden. ^^

        “Birazcık” yerine “az da olsa” yazabilirmişim gibi düşündüm ama “az-biraz” da olabilirmiş.

        Düşünceleriniz, yardımlarınız için çok teşekkürler. ^^ Sizle de yeni öyküler de görüşmek dileğiyle. ^^

    2. Kendime bir eleştiri:
      yazdıklarımı göndermeden bir daha okumalısın!
      Çok yazılım hatası yapmışım yorumlarda… Bunun için kusura bakmayın lütfen!

    3. Merhabalar, vakit ayırıp yön gösterdiğiniz için çok teşekkürler. (: Haplanmalı kısım da bitti gibi. Ellerinizden öper. ^^ Bu seferki 7 sayfa oldu ama bakalım önümüzdeki kalan sürede belki biraz kırpabilirim. (:

      Şöyle tekrar okuyunca “gözüne bambaşka görünse” de olurmuş gibi geldi. ^^ Haklısınız.

      Boyalı sarımsaklar kabaktı evet. Vampirleri kovabilen, kötüsavar sarımsakla cadılara hoşgeldin diyen balkabakları bir insan olan Aktekin’in gözünde birleşince sonuç boyalı sarımsaklar oldu. ^^ Boyutlarından ziyade, daha çok ne amaçla konulduğunu kestiremediği için. Winchester kardeşlere selam olsun, öcüsavar tuzlar da onlar sayesinde zihnime kazındı. ^^

      Fantastik evrenler genelde kahramanlar çağının ışığında hep kaslı, iri ve aşırı yapılı erkekler etrafında şekillendiği için irilik kıyaslamasında yaşlılar, çocuklar, teyzeler ve bacılar tuhaf kaçabilecekmiş gibi düşündüğümden öyle yazmıştım. “Yaşlısından gencine, kadınından erkeğine” de olabilirmiş aslında dediğiniz gibi. ^^

      Küçümen lacivertsi gözlü Atasagunumun söz konusu cümlesi aynen yazdığınız gibi olmalıymış. “seçemediği ve lacivert olduğunu düşündüğü…”

      İyi mi kötü mü olduğunu bilmediği bir genç karşısında “az da olsa” sevinebilirmiş orda Aktekin. Haklısınız. ^^

      Tekrar çok teşekkürler. Yeni öykülerde görüşmek dileğiyle. ^^

  7. Merhabalar, öykünüz genel olarak akıcıydı, betimlemeler güzel bir tat katmış, sonunda güzel bağlamışsınız. Emeğinize sağlık.

  8. Güzel bir öyküydü. Canlı bir havası vardı. Harika bir son eklemişsiniz, benim kendimin pek beceremediği bir konu.

    “Bir cigara tüttürümlük mesafe” çok güzel bir ifade.

    Gözüme bir tek nokta takıldı. Aşağıdaki kısım kırpılmalı diye düşünüyorum.
    “Evet, bir saniye.”

    Elinize sağlık.

    1. Merhabalar, çok teşekkürler. Yaza yaza “diyaloglu bırakmak ya da bırakmamak” sıkıntısını aşacağımı düşünüyorum. (: Belirttiğiniz kısımda da olduğu gibi bazı yerler cidden sadece eylemle de yeterli/güzel olabiliyor. Üslubumuz oturana kadar yazmaya devam. ^^ Yeni öykülerde görüşmek dileğiyle. ^^

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *