Öykü

Arzuların Düşünde P.R.

“Kıvrıldı bir yılan meşe dalında. Kesti sivri diliyle kanatlarını karganın. Düştü karga çarpınca bir kayaya. Kanlar içinde kaldı solucanlar, bölünerek çoğalttılar ölümü.”

P.R. uzanmıştı ahşap yüzeyin sıcak ve sertliğinde. Şöminede saatlerdir yanmakta olan odunların hüzünlü sonu yaklaşmıştı. Bir Anka olsalardı keşke ve böylece her doğuşunda daha çok ısıtırdı insanın içini. Fakat P.R. o insanlardan biri olamazdı. İçindeki buz dağlarını annesinin pişmanlık gözyaşları bile eritemezdi. Hiçbir şey için geç değildir derler aslında. Bu aynı zamanda her şey için geçtir anlamına da gelmez miydi?

Yerinden doğrulurken gözü cevizden yapılmış küçük sehpanın üzerindeki gazeteye ilişti. Kenarda köşede olmak hiç hoşuna gitmiyordu. Bütün bir sayfayı bile kaplasa onun işine yaramazdı. Belki bir kitabı olmalıydı. Ölümsüz olmak isteyen biri için ne tuhaf eylemlerdi. Bu kadar zıtlıklarla dolu olmak iyi hissettiriyordu. Tıpkı o yılan gibi olduğunu düşündü. Sivri diliyle koparmıştı kanatları. Hem de ne kanatlardı ama! Siyah eldiveni kemikli ve soğuk ellerini sararken bile kanatların o ateşli hâlini hissedebiliyordu. Sıcak bir kahveyle güne başlamak gibiydi. Ah ve o solucanlar! Leziz, küçük, parça parça olmuş birinin onları birleştirmesini arzulayan solucanlar… Sanırım en sevdiği kısımdı o dağınık görüntü. Peki ya yas tutan karganın yumurtası? Bu dünyaya çatlamamalıydı. Yoksa o da zalim bir annenin memesinden yudumlarken sütünü zehirlenecekti düşleri. Kırdığı meşe ağacının dallarından palamutlar düşerken ırmağa, balıklar çıkardı suyun üstüne. Bu yüzden bilirdi kimin kapısını çalacağını. Bir meseleyi çözmek için köküne inmelisin daima. Ardından sakince otur ve filmi seyret. En zevkli kısmı da bu olabilirdi. Özellikle balıkların kaybolan hafızaları yerine yavaş yavaş gelirken mutluluğuna doyum olmazdı. Kendini bile bile ele verdiği hâlde yüzmeyi bilmiyormuş gibi çırpınmaları onları aptal bir balıktan fazlası yapmıyordu. P.R.’nin yaptığı onlara can vermekti aslında (her ne kadar zıttı gerçekleşse de) Kalplerinden düşen filizlerin tohumunu o atmıştı ne de olsa. Neyi yeşerttiğin tohumuna bağlı tabii. O vahşetin havasıyla acımasız nefesleri birleştirip içlerine dolup çürütecekti. Tıpkı küçük bir çocukken hassas kalbini çürüttükleri gibi. Er ya da geç bütün balıklar düşecekti balıkçının tuzağına. Fakat şimşek öfkeyle çaktığında inecekti yıldırım aniden. Yanan ardıç ağaçlarının çevresinde ilahi söyleyecekti ardıç kuşları. P.R. acının ateşinde pişirdiği balıklarla doyuracaktı sevgisiz kalbini. Dikecekti gözlerini kırılmış meşeye. Her balta darbesinde boşalacaktı öldürmenin hazzıyla. Duyunca içindeki yılan inlemelerini, sürünecekti çalıların arasından. Devirecekti P.R.’yi kendi silahıyla. Sivri ve zehirli diliyle başlayan hikâye bitecekti yine onunla. Çünkü arzuluyordu tüm katiller gibi kendi ölümünü.

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Avatar for soulmate soulmate says:

    Şiir tabiatına yakın mensur bir çalışma olmuş. Kimi yerlerde anlatıcı öykünün neresinde sorusu sordurdu. Kısa şiirsel bir çalışma.

  2. Şiirsel ve sembollerin dolanarak oyun oynadığı içsel bir öykü…

  3. Güzel ve etkileyici bir öyküydü. Kısa olması yazım tarzınız için doğru bir karar olmuş. Elinize sağlık.

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

Yorum Yapanlar

Avatar for acimatriyarka Avatar for yesimmtekee Avatar for soulmate Avatar for Burak_G13

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *