Benim suçum neydi? Kan davalı iki aileden birinin en büyük çocuğu olmak mı? diye geçirdim içimden, iş yerimden çıkarken iki kurşunla yere serilmiş kanlar içinde yerde yatarken. Belki de hayatımın son anlarıydı bu anlar. Oğlum Nizam diye gözyaşları içinde yanıma koşan berber Hüseyin Abi’nin buğulu iç yakıcı sesi ve başıma toplanan ambulansı arayın diyen insanların çığlıkları kulaklarımda yankılanıyordu. Ambulansın geldiğini ve o sırada oğlum diye haykıran babamın sesini duyabildim sadece sonrasını hatırlamıyorum. Bu olaydan iki ay önce liseden mezun olmuştum. Üniversite okumaktan daha önemlisi çalışıp para kazanmak aileme yardım etmekti benim için. Liseden mezun olur olmaz bir esnaf lokantasında yarı zamanlı olarak işe başladım. Patronum çok babacan iyi bir adamdı. Akşam çıkışta kalan yemekleri bana veriyordu ben de eve götürüyordum. Yedi kardeşin en büyüğü bendim. Abileri olarak dışarıda çalışıp para getirmek de bana düşüyordu. Babamın bir bacağı topaldı ve o haliyle çay ocağında çalışıyordu. Annem de evlere temizliğe giderdi. Annemin temizliğe gittiği evlerden anneme giymedikleri kıyafetleri verirlerdi. Biz böyle geçinirdik ucu ucuna. Başkalarının eskileriyle, artık yemeklerle. Zaman zaman çok zoruma giderdi bu durum. Daha çok maaşlı iyi bir işim olsa da aileme daha iyi destek olabilsem diye düşünüp dururdum. Bu düşünceler aklımdan geçerken birden aklıma harika bir fikir geldi. Bir arkadaşım grafikerdi ve yanına eleman arıyordu. Yanında çalışacak insana kurs aldıracaktı, güveneceği birini arıyordu. Arkadaşım Çetinle konuştum ve garsonlukla beraber bu işi götürebileceğimi söyledim. Zaten garsonluğu yarı zamanlı yapıyordum.
– Geri kalan günlerde de sana yardım ederim tabii önce bana kurs aldırırsın dedim Çetin’e.
Çetin kabul etti. Çok sevinmiştim. Hemen ertesi gün kursa başladım. Beklenenden kısa sürede kursu bitirmiştim.
Çetin, “Şimdiden böyle iyiysen seninle daha çok çalışırız.” dedi.
Çok mutlu olmuştum. Bir yandan Çetin ‘e yardım ediyor bir yandan da yarı zamanlı garsonluk yapıyordum. Eve daha çok para giriyordu. Kardeşlerimin, annemin, babamın yüzünün güldüğünü görüyordum ya bu bana yetiyordu.
Babamın tek derdi köydeki kanlılarımızın İstanbul’a geldiğini duyması oldu. Babamın içi hiç rahat değildi sürekli diken üstündeydi sanki. Babamın iş yerini öğrenmişler; iş yerinden dönerken vurmaya çalışmışlar, babam önceden fark ettiği için iş yerinden geç çıkmış patronu Ahmet abiye de söylemişti. Ahmet Abi güçlü, kuvvetli, vurduğunu deviren ve iyi yürekli bir adamdı. Babamı hep koruyup kolladı sağ olsun kanlılarımız gelip babamı sorduklarında. Apartmanda komşumuz da çevik kuvvet polisiydi. Babamın durumunu biliyordu Mehmet Abi.
– Abi sen hiç merak etme buralarda sana hiçbir şey olmaz.
diye destek çıkmıştı babama.
Küçük bir çocukken silahlarla oynardım. Ne bilirdim bir gün gerçek bir silahın hayatımı söndüreceğini? Vurulduğu gün düşümde son hatırladıklarım ve kocaman bir boşluk vardı. Tek bildiğim gözümü bir aydınlığa açtığım; orada ailemin ve tanıdığım kimsenin olmadığıydı. Kalbim atmıyordu sanki konuşmaya çalışıyordum ama kimse duymuyordu. Yemyeşil ağaçlarla çevrili bir yerdeydim ve bir köprüden geçtiğimi hatırlıyorum. Sanırım bu yaşamla ölüm arasında bir köprüydü ve ben artık son durağa gelmiştim. Buradan geri dönüş yoktu. Kalbimin sesini duymasam da içimden çığlıklar atıyordum. Benim suçum neydi ey Tanrım? Kaderin seçtiği kurban ben olmuştum. O yemyeşil aydınlık beni daha da sardı ve ben o aydınlığın içinde kayboldum.
- Benim Suçum Neydi Ey Tanrım? - 1 Aralık 2022
- Küçük Kıyametim Kanlı Safari - 1 Nisan 2022
- Aşk Üç Kapılı Bir Zindan - 1 Mayıs 2021
- Yeniden Varoluş: Altın Diyar İmparatorluğu - 1 Şubat 2021
- Yeni Dünya Cehennemi ve Saklı Cennet’e Yolculuk - 1 Aralık 2020
Le Guin in En Uzak Sahil’den bahsederken ölüm deneyimlemediğim bir şey o yüzden en zorlandığım kitap bu oldu demişti. belki bu yüzden tüm yazarlar için ölümü tasvir zordur. Kısa tadımlık bir öykü, belki Nizam la biraz daha empati bağı kurulabilirdi. Kaleminize sağlık.
Öykünüzde biraz daha akışı canlandıracak anlatım bekledim. Ellerinize yüreğinize sağlık