Öykü

Geriye Ne Kaldı?

Korkunç hastalık başladı başlayalı gün yüzü görmez olduk. Günleri, mevsimleri unuttuk. Kara kış üstümüzdeydi sanki.  Hiç doğmadan yitip giden ruhlar, güneşin sıcaklığını unutmuş bedenler kaldı geriye. Son dolunaydan beri fazla zaman geçmedi. Ya da geçti mi ? artık bilmiyorum. Soru soracak bilge, cevap alacak çocuk kalmadı. Kimileri bu lanetin şehrimize gelen gezginlerden kaynaklandığını söylüyor. Kimisi fareleri suçluyor, bazıları da tanrının gazabı diye açıklıyor. Artık bir önemi yok. Hepsinin sesi kesildi. Hastalık, bütün düşünceleri bünyesinde sindirdi.

Sokaklar sessiz. İnsan, hükmünü farelere ve çürükçüllere bıraktı.  Taş döşemeli kaldırımlar, çürümeye yüz tutmuş bedenlere ev sahipliği yapıyor. Her gece tiz çığlıklar yükselir sobası hala yanan evlerden. Yavaşça artan acı dolu sesler, sonunda yerini sükunete bırakır.

Herkes yitip gidiyor. Umudumuzu kaybettik. İlk gidenler çocuklar ve yaşlılar oldu. Acıdan başka bir şey bırakmadılar bize. Tek yapabileceğimiz onlar adına sevinmek oldu. Erkenden gittiler ve geldiğimiz hali görmediler.  Şanslılar.

Ardından şehrin adaleti ve kılıcı olan devriyeler kayboldu. Kaçtılar ya da hastalığa yenik düştüler. Artık adalet yok. Sahi, adalete gerek de yok. Hakim de kalmadı suçlu da. Bölgenin en büyük ticaret merkezi olan şehrimize gelen olmaz oldu. Dilimizi yarım yamalak konuşan yabancı tüccarların egzotik meyvelerini yemeyi özledim. Her geldiklerinde yeni bir mucize getiriyorlardı yanlarında. Son mucizeleri bu muydu yoksa ?

İşte ! ufukta bir evin ışığı daha söndü. Kaç ev kaldı direnen ? gözüm seçemiyor artık. Karanlığa gömülmüş hepsi. Batıyorlar. Çamura bulanmış ahşap evler. Çırpınsalar da fayda etmez artık. Onları yağmur dışında kurtaracak bir güç kalmadı.

Bir dostun sesini duymayalı asır geçmiş gibi. Arada sırada gelen köpeklerin arkadaşlığına hasret kaldım.  Duvarımda asılı duran bez bebek… Bir tek o kaldı artık. Yorgun ve kemikleşmiş ellerimle tutuyorum onu. Eski günleri hatırlatıyor. Hala kokusunu alırım, saklı kalmış lüle saçları arasında. Kızımdan geriye bir tek o kaldı. Kızım ve eşim, ikisini de aldı hastalık. Sırada ben varım. Bulaşacağını bilerek sarıldım onlara, öptüm son kez. Dünyanın sonu bile olsa, buna değerdi.

Zaman demiştim. Artık zamanı ölçmemin tek yolu mumlar. Her gece 6 mum yetiyor. Onlarca mum yandı. Balmumu eridi ve tahta masanın kırıkları arasına karıştı. Temizlemek nafile ! Zaten benim de fazla vaktim kalmadı. Saçlarım dökülmeye, derim kabarmaya başladı. Dayanılmaz ağrılar da yakında gelirler. Bekliyorum.

Bugün son kez sokakları dolaştım. Adımlarımı duyan tek tük evler panjurlarını kapatıyordu. Haksız da sayılmazlar. Artık sokaklarda hayaletlerden başkası dolaşamazdı. Özenle yontulmuş balıkçı teknelerini görmek için liman yoluna girdim. Limana yaklaştıkça artan çürük balık kokusu şevkimi kırmaya başlamıştı bile. Derken onu gördüm. Uzaktan belli belirsiz hareketlerini ve suratı hariç vücudunun her yerini kapatan paltosunu görebiliyordum. Yaklaştıkça yüzü belirginleşti. Boş bakan gözleri, yara bağlamış suratı bana doğru döndü. Tek kelime etmedik. Hastalık onu da esir almıştı. Aynana bakmaktan farkı yoktu birbirimize bakmanın. Martı seslerini arkamda bırakarak eski hana gittim. İçeride fırtına kopmuş gibiydi. Sanki birileri fırtına rüzgarlarını camdan içeri salmış. Geriye kalan ise puslu bir odaydı. Toz zerrecikleri havada süzülüyor. Buldukları ışık huzmelerinde dans ediyorlardı. Handa geçirdiğim vakitler, anılarım, bir an için alıp götürdü beni. Ardından esen soğuk rüzgarla kendime geldim. Kapıyı çarpıp uzaklaştım.

Pazar sokaklarını gezdim. Egzotik meyveleri ve hayvanları düşünerek. Bir yandan sokak çalgıcılarının müziği kulağımda çınladı. Belli belirsiz tezgahlar arasında koşturan kızımı görür gibi oldum. Ardından elinde çiçek dolu sepetiyle eşim geçti. Yere düştü ve çiçekler etrafa saçıldı. Bir daha da ayağa kalkmadı. Renkli sokaklar yerini grinin tonlarına bırakmış. Her ev bir mezarlık olmuştu. Mezarlığa gitmeliyim dişe düşündüm. Onları son kez görmeliydim. Şehirden çıktığımı taş evlerin yerini ahşap evlere bırakmaya başlaması ve ayaklarımın çamura batmasıyla anladım. Ardından mezarlık gözüktü. Üst üste yığılmış çarşafa sarılı bedenler her yerdeydi. Ölüler için toprağı kazmak anlamını yitirmişti artık. Neyse ki onlar toprak altında. Mezarlarına ulaşmam çok uzun sürmedi. Yaşlı çınar ağacının altındaydılar yine. Bir küçük bir de büyük mezar taşı… son sefer bıraktığım çiçekler solmaya yüz tutmuş. Bez bebeğe son kez sarılıp kızımın mezarına bıraktım. Mezar taşlarını sevmek dışında bir şey yapamadım. Gözlerim artık ıslanmıyor. Üst üste binmiş keder torbalarının altında eziliyorlar.

Eve döndüğümde hava zifiri karanlıktı. Yağmur bulutlarının gür sesini kulağımda işittim. Yağan yağmur, şehri temizler diye umarak son kalan mumumu yaktım ve bu mektubu yazmaya başladım. Bu bir intihar mektubudur. Eğer gelecekte bu mektubu okuyan birisi olursa bilsin ki benim için yaşamaya değer bir şey kalmadı artık.

Elveda…

Geriye Ne Kaldı?” için 2 Yorum Var

  1. Herhangi bir eser özelinde konuşmamakla birlikte olayın sakız gibi uzadığı ve okuyucunun okuduğu her satırla özden biraz daha uzaklaştığı eserleri hiç sevmem; bu onlardan biri değildi, kısa ve vurucu, o açıdan beğendiğimi belirteyim. Son tahmin edilebilir olmasına rağmen (ki tahmin edilemez olmalı diye bir kaide de yok, belirteyim) etkisini yitirmedi bende, sadece içerik olarak biraz daha farklı olabilirdi ki hikâyenin geri kalan vuruculuğunu ikiye katlardı. Tabi şahsî fikrim olmakta bu ^^

    Gel gelelim biçime ki normalde çok takıldığım bir şey değil, zira öykülerimi yazdıktan sonra iki-üç kere okuyup düzeltmeler yapsam da muhtelif hataların olduğunu görebiliyorum, gayet insanî bir durum, lâkin değinmezsem olmazdı buna, beni yanlış anlamayın lütfen. Hatta ilginç bir şekilde başlarda daha sık görülürken bu hatalar, sonlara doğru iyice azalma gösterdi. Dediğim gibi, biçim, imlâ, muazzam bir takıntıya sahip olduğum şeyler değil fakat gözden kaçmaz nitelikteydi, bu sebepten ötürü söyledim.

    Yarattığınız karanlık atmosfer çok hoşuma gitti, o post-apokaliptik hava bana tarifi zor bir haz verdi.

    Elinize sağlık.

  2. Merhaba Atakan.
    Güzel bir öyküydü. Ellerine sağlık. Başından sonuna kadar amacına hizmet eden bir anlatımdı. Zaten finalde de beklenen şey oldu. Nacizane, karakterin düştüğü durumun içine biraz daha girmek isterdim. Daha derine inip o acıyı ve yarattığı yıkımı biraz daha aktarabilirdin kanısındayım. Böyle yapsaydın muhakkak final, sonucu tahmin etsek de daha etkili olabilirdi kanısındayım.
    Tekrar görüşmek üzere 🙂

İhsan Çağatay Boz için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *