Öykü

Gölge

Kalabalık, gürültü ve her yönden hücum eden insanlar. Küçük kız bunların hepsine bitmek bilmeyen bir merakla bakıyordu. Kocaman gözleri, uzun yüzü ve kısacık boyuyla anime karakterlerini andırıyordu. İki kulak yaptığı saçları kendisi kadar neşeli bir şekilde zıplarken etrafına bakınıp elini tuttuğu annesine bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

“… o yüzden hiçbiri beni sevmiyor. Tuna bana çok tuhafsın dedi biliyor musun ? Ben de ona tuhaf olan senin dişlerin dedim. Sinem bebekleriyle oynamama hiç izin vermiyor. O da sen tuhafsın diyor. Tuhaf ne demek ki? Eğer bir arkadaşım olsaydı anlatırdı bana. Ama hiç arkadaşım yok. Bebeklerimle oynuyorum ben de. Onlarla konuşmayı seviyorum. Bana cevap vermeleri hoşuma gidiyor ve bana tuhaf demiyorlar. Benimle çay partısi yapmaktan sıkılıyorlar ama tek arkadaşım onlar.”

Kadın kalabalığın içinde kendisine yol açarak ilerlemeye devam etti. Bir yandan da kızını dinliyormuş gibi görünmeye çalışıyordu. Ancak cevap vermesi biraz uzun sürdü. Gişelere akbil basıp içeri girdiklerinde metronun tavanında yankılanan gürültü, kızın, annesinin cevabını duymasını zorlaştırdı.

“ Bebeklerin seninle mi konuşuyorlar? Bu yaşta hayali arkadaşların olması çok normal hayatım. Eminim yuvadaki diğer arkadaşlarının da hayali dostları vardır.”

Kız bu baştan savma cevap karşısında gözlerini devirdi. Bu hareketi, yüzüne fazla büyük gelen gözlerini daha da komik bir hale sokmuştu.

“Onlar benim arkadaşlarım değil. Benim hiç arkadaşım yok.”

Annesi cevap vermeyince kız burnunu çekip suratını astı. Yürürken elindeki eski ve yıpranmış oyuncak bebeği göz hizasına kaldırıp onunla konuşmaya başladı.

“Görüyorsun değil mi Kızıl? Benim hiç arkadaşım yok işte.”

Bir an kız sustu. Sonra yürümeye devam ederken bir şeyi onaylarcasına kafasını salladı.

“Evet haklısın Tuna’nın dişleri gerçekten tuhaf. O da ne demekse artık.”

Annesi artık elini daha sert çekiştiriyordu. Kız kalabalıkla bereber sürüklenir halde, tek pusulası olan annesinin elini sıkıca kavrayarak yürümeye devam etti. Bebeği de diğer elinde kızın yürüyüş ritmine göre bir öne bir arkaya sallanıp duruyordu.

Sonunda kalabalıkla birlikte durdular. Kız durdukları yeri uzunca bir koridora benzetmişti. Tıpkı çizgi filmdekiler gibi. Güzel prensesin yaşadığı şatodaki koridorlar gibi upuzundu burası da.

Lakin aklına bir soru takılmıştı. Koridorun ortasındaki oyuk da neydi böyle? İçine uzun çubuklar yerleştirilmişti gördüğü kadarıyla. Acaba insanlar burada seksek mi oynuyorlardı? Yoksa içini suyla doldurup güzel bir havuz mu oluşturuyorlardı?

Eğer kız elindeki bebeği yere düşürmeseydi böyle arpacık kumrusu gibi düşünmeye devam edecekti. Bebeğini arayabilmek için elini annesinin elinden kurtardı ve eğilip, bacak denizinin arasından oyuncağını görmeye çalıştı.

İşte. Biraz ötesinde yerde yan gelmiş yatıyordu. Kız önündeki, dev ağaçlara benzeyen bacakları elleriyle iterek zorlukla ilerledi. Tam bebeğinin yanına varmıştı ki oyuncak birden ayaklandı. Uzun güzel kirpiklerini kırpıp güdük bacaklarıyla yürümeye başladı.

Kız biraz duraksadı. Sonra gerçeklik sınırlarını büyük ölçüde ihlal eden bu olayı tamamen olağan sayıp bebeğin arkasından yürümeye devam etti. Hem bebeğine ulaşıp annesinin yanına dönmek hem de bebeğin arkasından ilerlemek ve neler olacağını görmek istiyordu. Kız, elini uzatıp tutmaya çalıştığı her an bebeğin daha da hızlandığını farketmişti. Bu yüzden yakalamaya çalışmayı bırakıp sadece peşinden yürüdü.

Sonunda kalabalık seyrelmeye ve metronun duvarları görünebilir hale gelmeye başladı. Köşe başlarında flüt çalan kör adamlar önündeki bebeği görmezden gelip sadece kıza bakıyorlardı.

Sonra birden bebek ortadan kayboldu. Kız biraz daha yürüdüğünde metronun duvarında küçük bir geçit gördü.

Bebek geçidin başında onu bekliyordu. Kovalanmaktan memnunmuş gibi bir hali vardı. Kız yaklaştığında yeniden yürümeye başlayıp metronun ana koridorlarından çok daha karanlık olan geçitte gözden kayboldu.

Küçük kız karanlıktan korkmazdı.Bu yüzden tereddütsüz bir biçimde dar koridora dalıverdi. Karanlık bütün sesleri yutmuştu. İleriden damlayan suyun hiç bitmeyen yankıları geliyordu kulağına. Sıcaklık karanlıktan korkuyordu herhalde. Bu izbe koridorda termometreler bile soğuktan donardı. Bir yerlerde bir motor uğuldayıp duruyordu.

Makine dairesinin yanından geçtiler. Küçük kız gururla kelimeleri okuyabildiğini farketti. Birçok kapının yanından daha geçtiler. Çoğunda girilmez yazıyor diğerlerini de kuru kafa resimleri süslüyordu.

Bizim ufaklık ağazından buharlar çıkartarak, zorlukla görebildiği oyuncak bebeğini izlemeye devam etti. Üşümüştü, hafiften korkmuştu ve annesini özlemişti ama inatçılığı her şeyin önünde, onu arkasından itekliyor, yaramaz bir iblis gibi kulağına devam etmesini fısıldıyordu.

Kıza saatler gibi gelen bir sürenin sonunda ufak bir açıklığa vardılar. Oyuncak bebek durdu. Küçük, oda gibi bir yere gelmişlerdi. Her tarafı betonla çevrili olduğundan, küçük kız mezarlığa girmiş gibi hissetti kendini.

Geldikleri koridora göre daha aydınlıktı burası. Küçük kız oyuncak bebeğine doğru yürüdü. Tam elini uzatmıştı ki bebek konuşmaya başladı. Kız daha önce de bebeğinin sesini duyuştu ama bu sefer kafasının içinde değildi bu ses. Oyuncağın paslı, zorlama ve sanki bir boşluğun içinden gelircesine yankılı sesi odanın içini doldurdu.

“İstediniz faniyi getirdim, şimdi ne yapmamı istersiniz hanımım?”

Küçük kız oyuncağın boşluğa konuştuğunu ya da kendisine hitap ettiğini sandı. Ancak duvardan gelen bir kadın sesi bu tezini çürütmüş oldu. Duvarda kimseye ait olmayan bir kadın gölgesi vardı.

Konuşurken omuzlarından aşağı inen bir pelerinin genel hatları savrulup duruyordu.

“Aferin hizmetkar. Şimdi sessizliğine geri dön. Ruhunu alıyorum.”

Kadın bunları söyledikten sonra odada soğuk bir rüzgar esti. Oyuncak bebek yere yığıldı ve bir daha da kalkmadı.

Gölge kadın muhtemelen kıza doğru dönmüştü ancak bir gölgeden ibaret olduğu için yaptıkları tam belli olmuyordu.

“Evet küçük kız, ben Akhyls . Karanlığın tanrıçası ve sen de benim yaratıcım olacaksın. Bana yeni bir beden yaratacaksın.”

Kız bir süre konuşmadan kadını izledi. Sonra çok mühim bir soru sorarcasına “ Nasıl?” dedi.

Kadın duraksamadan konuştu. “ Sadece hayal et. Bu yüzden seni seçtim çocuk. Senin ayrıntılı hayalin bana bir beden yaratacak. Gerçekliğe kavuştuğum zaman seni, aklının bile alamayacağı ödüllere boğacağım.”

Kız bu vaat karşısında duraksadı. Sonra gözlerini yerden kaldırıp dosdoğru gölgeye baktı.

“Ben bir şey istemiyorum. Sadece… Benim arkadaşım olur musun?”

Kadın sesi küçük bir kahkaha attı.

“Tanrıçaların arkadaşları olmaz. Ama seni en yakın hizmetkarım yapabilirim. Bu büyük bir onurdur.”

Kız masumca sordu.

“Yani arkadaşım olacak mısın?”

Eğer kadının gözleri olsaydı devirdiği açıkça görülürdü. Ancak bunun yerine en sabırsız ve bıkkın sesiyle konuştu.

“Evet olacağım seni inatçı insan yavrusu. Çabuk hayal etmeye başla. Bana bir beden yarat. Bu gölgede sıkışıp kalmak kollarımı kaşındırmaya başladı.”

Kız yüzünde bilmiş bir gülümsemeyle gözlerini kapattı.

***

Anne metrodaki oturaklardan birine oturmuş, etrafını çevirmiş polislere yaşlı gözlerle bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. O sırada küçük kız gölgelerin içinden çıkıp annesine doğru yürümeye başladı. Kadın kızını gördüğü anda oturduğu yerden kalkıp kızının yanına koştu. İlk önce sıkı sıkı sarıldı sonra da onu omuzlarından tutup sitemkar bir sesle azarlamaya başladı.

“Nereye kayboldun bakayım sen bir anda? Çok korkuttun beni. Biri seni kaçırdı sandım. Bir daha sakın böyle ortalıktan kaybolma. Sana kaç kez tembihledim, kalabaklık yererdeyken elimi bırakma diye. Nereye gittin, ne yaptın?”

Kız masumca kirpiklerini kırpıştırdı.

“Sadece arkadaş ediniyordum.”

Sonra yüzü aydınlandı. Sevinç içinde elindeki kara kıyafetli, bezden ve somurtkan bir bebeği gösterdi.

“Bak bu yeni arkadaşım Akhyls anne. Bundan sonra hep benimle kalacak.”

Bu konuşmayı uzaktan izleyen bir melek sessizce kıkırdadı. Ezeli düşmanı sonsuza dek, hiç kaçamayacağı bir yerde hapisti artık.

Beyza Taşdelen

1996 yılında İstanbul’da doğdum. Fransızca dilinde tamamladığım orta okul ve lise eğitimimin ardından kendimi Galatasaray Üniversitesi Karşılaştırmalı Dil Bilim ve Uygulamalı Yabancı Diller bölümünde Saussure ile didişirken buldum. Şimdilik sözcüklerin neden ve nasıl yan yana geldiğini incelemekten çok onları yan yana koyan kişi olmayı tercih ediyorum.

Gölge” için 6 Yorum Var

  1. Her zaman ki gibi tatlı ve okunası hoş bir öykü oldu. Özellikle kötü bir son beklerken böyle muzip bir kapanış ile karşılaşmak beni hem şaşırttı hem de gülümsetti. Herhalde o kadar alışmışız ki kötü sonlara, ister istemez bunun da bu şekilde ve duygusal bir kapanışla biteceği hissi doğdu içimde.

    Neyse ki sen çok güzel bir dönüş yaparak aslında beklediğimiz sonu bizlere hazırlamışsın. Ellerine, zihnine sağlık. Bu tür öyküler stres altında bulunan insanlara birebir. :)))

  2. Okurken yüzümde hep bir gülümseme vardı. Yazılarınızdaki duyguyu çok iyi yansıtıyorsunuz. Kızın zekası ben de hayret uyandırdı aslında. Ben herhalde saf saf doğru düzgün bir insan bedeni hayal ederdim.
    Tüm diğer hikayeleriniz gibi bu da çok hoş olmuş 🙂

  3. Gerçekten müthiş bir öykü olmuş çok sürükleyici ve hayranlık uyandırıcı… Sonu da ayrı müthiş 🙂

  4. Aslına bakarsanız tam da benim beklediğim gibi bitti hikaye 🙂 Ve bu da okurken aldığım keyfe keyif kattı.

    Çok güzel, çok şirin ve bir o kadar da harika bir öykü çıkarmışsın black_helen. Kızın düşünceleri, bez bebeğin ayaklanması ve bir gölgeden ibaret olan tanrıça… Kesinlikle takdire şayan bir hayal gücünün ürünü bunlar. “Sıcaklık karanlıktan korkuyordu herhalde” cümlesi ise kesinlikle en sevdiğim cümle oldu bu hikayedeki 🙂

    Kalemine, zihnine ve hayal gücüne sağlık. İçinde deniz olmadan da güzel şeyler yazabiliyor muşsun bak 😉

  5. Çok beğendim. Sonunu ben aslında böyle hayal edememiştim ama son paragrafları okuyunca yüzümde tuhaf bir gülümseme belirdi. (= Elinize sağlık..

  6. @ Selamlar magicalbronze

    Böyle muzip bir kapanış yapmak aslında planda yoktu ancak milleti katlede katlede içim karardı 😀 Yazarken en çok bağlandığım karakterlerden biri olduğundan bu küçük yumurcağa da kıyamadım doğrusu. Yüzünüzde mutlu bir gülümseme yaratmış ve stresinizi azaltmışsam ne mutlu bana. Yorumunuz için teşekkürler.

    @Selamlar Lord Vega

    Küçük kız yıllardır yazıya aktarmak istediğim ama fırsat bulamadığım için aktaramadığım bir kahraman. O yüzden en iyi yansıttığım karakterlerden olduğunu düşünüyorum ben de. Okuduğunuz ve yorumladığınız için teşekkürler.

    @Selamlar Alper

    Yorumunuz için teşekkürler. Hikayemi sürükleyici bulmanız beni en çok mutlu edecek şeydir.

    @Selamlar Mit
    Teşekkürler beğenmenize sevindim. Hayal gücüm ve biraz da şansın eseri oldu bu hikaye. O tanrıçanın adını tesadüfen görmüştüm ve kurguyu ona göre şekillendirmek o anda aklıma geldi. Şans işte ya da tesadüf. Yorumunuz için çok teşekkürler.
    Not= Aslında metroyla denizi birleştirmek biraz güç ve fantastizmin uç noktalarına varan bir çaba olurdu. Yine de aklımdan geçmedi değil 😀

    @Selamlar FreshBlood

    Beğenmeniz beni mutlu etti. Aslında bende sonunu böyle hayal etmiyordum ama benim için de sürpriz oldu bu şekilde devam etmek. Yorumladığınız için teşekkürler. 🙂

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *