Bu kasaba da, gençliğimin en güzel yıllarını mı yaşamıştım yoksa sonu meçhul olan geleceğimin tohumlarının ön sözünü mü yazmıştım, hiçbir zaman bilemedim. Tek bildiğim, hayal ile gerçeğin aynı anda yaşandığı bu ailede doğdum, geliştim ve yaşlanıyorum. Bütün hayat yolculuğumda, yaşadığımız bölge için, halkımız için beyimizin kasaba halkına verdiği gücüyle savaşırken omuz omuza, ben bir yandan ailemin geçmişinin izleri ile boğuşuyordum. Ne bu kasaba deniz korsanlarından yıldı nede ben anne oğul yaşamın getirdiği zorluklardan….
“Çok yaşasın!!!! Beyimiz, hükümdarımız!!!!”
Bizim yöre denize sıfır, balıkçı kasabası, geçimimizin çoğu balık, tarımcılık. Topraklarımız verimli, denizimiz balıklarla çağlar. Yaşadığımız bölgede, başka ülkelerin gözü olduğu gibi korsanların da gözbebeği. Savaşmaktan yılmayan yöre halkı, başarılı uçkuruna başarılı savaşlarını eklemiş beyimize hep minattar yaşarlar.
“Çok yaşasın!!!!!Beyimiz hükümdarımız!!!!”
Taşlıktan gelen, annemin gök gürültüsü sesi eşliğinde, “Hey Çocuk, yarım akıllı çocuk nereye kayboldun gene” demesiyle, yerimden telaşla doğruluyorum. Hayata dair ne varsa korktum, korkutuldum, sindirildim. Doğruları kendi başıma bulmak için kendi varlığımla bırakılmadım. Gerçekten büyükler mi her şeyi en iyi bilirlerdi? Yoksa bana mı öyle kabul ettirilmişti? Neden annemle baş başa bırakılmıştık? Babam kimdi? Hatta beni neden dünyaya getirmişlerdi? Ben sorularımın peşinden koştukça, ya kafama tokmak yiyordum ya da geceleri tarladaki korkulukların yanına bağlanmakla tehdit ediliyordum.
“Çok yaşasın!!!!!Beyimiz hükümdarımız!!!!”
Annemin gök gürültüsü sesinin ardından, yerimden doğrulduğumda balerini yatağın altına sakladım. Ben gelene kadar ses çıkarmaması için parmağımı dudaklarına götürerek işaret diliyle ifade ettim. Zaten annem , her an bizi basar korkusuyla işaret diliyle konuşuyorduk. Annem evden çıktıktan sonra evden kimselere gözükmeden çıkabileceğini söyledim balerinde bana gözleriyle, “Tamam” dedi. Annem duysa bir sevgilim olduğunu gebertirdi beni. Ben sadece onun malıydım, onun kölesiydim, iş gücüydüm, savaşacak tek oğluydum çünkü buralarda savaşmak en büyük gurur meselesiydi hele ki korsanı ucundan yaralasan olaydı. Şimdi alışveriş zamanıydı, kasaba pazarına gidip, evin ve konu komşunun alışverişini yapacaktım. Konu komşunun çamaşırını yıkamak, alışverişini yapmak demek, evin geliri demekti.
“Çok yaşasın!!!Beyimiz hükümdarımız!!!!!!”
Pazar yeri çığ alanı gibiydi. Arkamdan, yanımdan, sağımdan, solumdan sesler fısıldaşıyordu sanki duymuyormuşum gibi. Bu fısıldaşmaların alt yapısı şuydu; anam beni doğururken evimizin iki odasından birinde tek başına doğurmuş, kimsecikler yokmuş çünkü anam Meryem ana gibi babasız yapmış beni. Ne kadar bana piç deseler de aslında benim İsa peygamberden farkım yoktu, asla da olamazdı. Anam hep özel olduğumu, o yüzden beni çekmediklerinden Pazar yerinde dedikodumu yapmadığımı der dururdu. O yüzden hiç kimseyle konuşmazdım, hiç arkadaşım yoktu. Bu kadar özel olup, bir de sevgilimin uzun, ince, beyaz tenli, kara gözlü, siyah saçlı prenseslere benzeyen asil balerin olduğunu bilseler kim bilir anamla benim için neler uyduracaklardı.
“Çok yaşasın!!!Beyimiz hükümdarımız!!!!”
Her yerde aynı nakarat tekrarlanıp duruyor. Sokaklarda, evlerde, içimizde, benliğimizde ama her yerde…..Bir tek ben ısınamadım bu uçkuruna düşkün olduğu kadar kasabayı korsanlardan kartal gibi koruyan hükümdara. Denizden gelen rüzgar, tepeye kurulmuş kasabaya doğru eserken kimisi yaralı, kimisi sağlam ve kimisi ailesine teslim edilecek ölü gençler atları üstünde dört nala geliyorlardı. Ben de herkes gibi elimde alışveriş fileleri, pazar meydanına gelen bu erlere bakarken, arkamdan bir sesin sen piçsin oğlum dediğini işittim ama sallamadım çünkü hem anneme hem balerin sevgilime kahraman gözükmek için bende bir gün korsanlarla savaşmaya gidecektim. Pür dikkat gözlerim kahraman askerlerdeyken, arkamdaki aynı ses rüzgarla birlikte kulağıma, “Baban kim biliyorum birazdan Pazar meydanına gelecek olan beyimiz. Bir gece el ayak çekilince, karanlıkta, meydan yerinde inleterek anana tecavüz ettiğinde, kimse el atmaya cesaret edememiş ve sümüklü ananın o gece orda ne işi olduğu malum. En son kanayan yerlerini köpekler yalarken köy dışına kaçtığı söyleniyor. Sonunda senin gibi marazlı oğlu oldu. Sen gayri meşru, günah dölsün ancak kirli don yıkarsınız.” deyip susan fısıltıya cesaret edip arkamı dönemiyordum. Sadece o an aklıma balerin sevgilim geldiğinden korkuluk gibi duruyordum. Annemin dediklerini yapmazsam beni bağlayacağı tarladaki korkuluklar gibi sabitlenmiştim.
“Çok yaşasın!!!Beyimiz hükümdarımız!!!”
Cesaretimi toplayıp arkama baktığımda karpuz tezgahının orda biriken insanların, ağızları bir karış açık atlılara bakıp, alkış tuttuklarını gördüm. Arkamda konuşan kimdi? görmek için geç kalmıştım. Ama dediklerini sadece rüzgarın sesiyle gelenden yeni işitmiyordum, ben bu hikayeyi rüzgarın sesi dışında, toprağın, suyun, ağacın seslerinden de işitmiştim geçmişte bir zamanda. Ateş olmayan yerde duman çıkmazdı…. Artık yettiydi…. Gözlerimi arkamda duran karpuz tezgahından atlıların geldiği yöne doğru ağır düşüncelerle çevirirken, aklımda balerin sevgilim, elimde nerden bulduğum belirsiz bir bıçak sadece öne doğru gülerek koşuyordum.
“Çok yaşasın!!!!Beyimiz hükümdarımız!!!”
Çığlıklar sustu, gülüşmeler fısıldaşmaya dönüştü, ben devrilen bir atın yanında kanlar içinde duran beyimize, hükümdarımıza elimdeki bıçağı saplamaya devam ediyordum ama durduramıyordum kendimi. Herkes boşlukta, şokta…. Tek çare kaçmak….Eve geldiğimde, annemin çıngıraklı sesi kulağımda, “ Kör olasıca, nerde alışveriş fileleri.” derken, ben çoktan odama geçip hızla çarpan kalbimin gövdemi sarmasına aldırış etmeden, balerin sevgilimi itinayla yatağın altından çıkarttım. Yıllardır hapsettiğim yuvarlak cam fanustan…..
“Çok yaşasın!!!!Beyimiz hükümdarımız!!!”
Sevgilime hükümdardan bahsettim. Anneme yaptıklarından, Onu neden, niçin, nasıl delik deşik ettiğime kadar yalansız anlattım. Anlatırken arada göz yaşı döktüğümde, sevgilim cam fanusun içinden kollarını uzatıp nasılda sarıldı bana. Sonra kollar içeri girdi, baş dışarı ve sıcak dudaklarını gözyaşlarıma değdirdi. En güzel unutulmaz anlarımdı. Ama vakit kaybetmeden buralardan kaçmam gerektiğini biliyordum ama nasıl? nereye? sorularımın cevabı yoktu. Çantama birkaç eşya hızlıca koyduğum gibi, cam fanus elimde canım sevgilim her zamanki gibi içinde, anamın yanına mutfağa doğru koştum. Anam arkası dönük bir çuval patates ayıklarken, “ Ana ben gidiyorum” dedim başım önüme eğik. Anam bana doğru döndü, beni süzdüğünü hissettiğim şaşı gözlerini elimdeki cam fanusa iliştirip, “Görüyorum, zamanında çöpten bulduğun oyuncağını da almışın. Otur oturduğun yere iyice kafan kaydı senin.” deyip, elindeki işe döndüğü gibi, “Elimdekine sen çöp yığınımı demek istiyorsun yani.” dedim. Annem elindeki bıçağı bana doğru savurarak, “Evet yarım akıllı öyle demek istiyorum, ne olacaktı salak şey” dediği gibi, elindeki bıçağı bir hamlede aldım tecavüzcüsünü deldiğim gibi anamı da deldim bir çırpıda. Birincisini namusumuz için yapmıştım diğerini sevdiğim kadın balerinim için….. Ve şimdi herkes benim gibi çok uzaklarda…..
- Yok Oluş - 1 Mart 2021
- Matruşka’nın İçindeki Benler - 15 Ekim 2018
- Gece ve Gündüz - 15 Eylül 2018
- Yazgı’nın Sırrı - 15 Ağustos 2018
- Rüya - 15 Temmuz 2018
Selamlar. Hikayeniz güzeldi; ancak izninizle haddim olmayarak bir kaç eleştiri yapacağım.
Öncelikle imla hataları. Ortalamanın biraz üzerindeydi sanki. “de” bağlaçlarının neredeyse hiç birini ayrı yazmamışsınız. Bazı yerlerde de nokta konması gerekirken cümle devam etmiş ve akıcılığı bir hayli sekteye uğratmış. Aynı şey daha fazla olmak kaydıyla virgülün kullanımı için de geçerli.
Bir takıldığım yer de sonu. Bir anlık sıkkınlıktan mı, yoksa seçkiye yetiştirme telanşından mıdır nedir, çok aceleye getirilmiş. Paragraflarca taşınan olay çok kısa satırlar içinde son bulmuş. Sonunuza biraz daha fazla yer verseymişsiniz daha iyi olurmuş. Bir de yine son paragrafta diyaloglar ayrılmamış. Bir an annenin söylevini okurken, paragraf ayrılmadan hemen sonra oğulun söylevine geçmişsiniz. Bu da anlamayı güçleştirmiş.
Umarım gücenmezsiniz. Ben sadece dıştan bakan birinin düşünebileceklerini aktardım. Ufak hatalar var dediğim gibi; ama düzeltilemeyecek gibi değil. Bir dahaki seçkilerde görüşmek üzere. Elinize sağlık.
Eleştiri için teşekürler…. Gayet yapıcı olmuş…. Eleştirdiğiniz diyologları bilerek ayırmadım, ikincisi bitişi bilinçli ayarladım…dediğim gibi yapıcı eleştiriniz için teşekkürler, bir dahaki seçkide görüşmek üzere….
kuzen, dağ dağ’a kavuşmazmış insan insana internette ulaşırmış. Kalem’e kuvvet. Ankaradan selamlar.M.Emin YOLSAL
inanmıyorummmmm…..şu an inan çok mutlu oldum aynen kaleme kuvvet kuzen…….