Öykü

Işıksızlık

“Baba,” dedi çocuk, “gözlerimiz ne işe yarıyor?”

Balkonda ayaklarını uzatmış, sigarasını tüttüren adam efkârlı efkârlı mırıldandığı türküyü kesti. Oğluna dönmedi. Gerek yoktu.

“Gözlerimiz mi? Nereden çıktı oğlum durup dururken?”

“Hiiiç, öylesine işte.” Beş yaşına yeni girmişti çocuk; sesi de yaşına uygundu.

Adam, sigarasından bir nefes daha çekti. Külünü balkondan aşağı salladı. “Eskiden,” dedi, “ışık diye bir şey vardı. Gözler de onu algılamak içindi. Işık sayesinde her şeyi, nasıl desem hani şimdi beni kulaklarınla duyuyorsun, ellerinle bir şeylere dokunabiliyorsun ya, görerek de algılıyorduk işte.”

“Ne oldu da gitti ışık?”

“Bilmiyorum.” Hırıltılı bir şekilde iki kez öksürdükten sonra devam etti: “Kimse bilmiyor. Bir gün tüm evrende aniden yok oldu. Evrenin ne demek olduğunu biliyorsun, değil mi?”

“Biliyorum,” dedi gururla, “annem anlatmıştı.” Ölmeden önce. “Peki sen hiç ışık gördün mü baba?”

Adam iç çekerek, biten sigarasını söndürdü. Pakete uzandı, boş olduğunu anlayınca açık bir küfür savuracak oldu. “Gördüm oğlum gördüm,” diye çevirdi lafı. Gördüğü şey elbette ışığın kendisi değildi ama bunu uzun uzun anlatabileceğini sanmıyordu. “Senin doğduğun gün gitmişti ışıklar. Annen anlatmadı mı bunu?”

“Yoo, ışıkları hiç anlatmadı.”

“Görmek güzel bir şeydi oğlum. En güzel şeydi belki de. Onu yaşamadan değerini bilemezsin. Yıldızlar vardı mesela gökyüzünde. Küçük küçük noktacıklar. Şimdi senle oturmuş onları seyrediyor olurduk…”

“Şimdi yıldızlar olsa, ışık gitmemiş olsa… Sen böyle olmazdın, değil mi?” Sesi çekingendi çocuğun.

Oğlundan bu cümleyi duymak adamı fena halde sarstı. Çocuğun neyi kastettiğini çok iyi biliyordu. İçkisi, sigarası, tuhaf davranışları, hepsi ışığın gidişiyle başlamıştı. Zamanla karısı için dayanılmaz hale gelmişti. Sonrası sert bir terk ediş olmuştu. Bir gün ıssız bir sokakta tecavüz edilmiş halde ölü bulunmuş, çocuk babasına kalmıştı.

“Olmazdım,” dedi fısıltıyla. Buzdolabında rakı kalmış mıydı acaba?

Çocuk gökyüzüne çevirdi başını. Hiçbir şey görmediği halde baktı, baktı, baktı. “Şöyle bir şey miydi baba yıldızlar?”

Adam, oğlu cümlesini bitirmeden etrafta parıldayan noktacıkların farkına varmıştı bile. Hatta gümüş gümüş parlayan ay bile vardı. Onun ışığında etraftaki karman çorman bina yığınlarını görebiliyordu. Karanlığa fena halde alışan gözleri bu kadarcık ışığı bile yadsımış, yaşarmaya başlamıştı. Gözlerini kırpıştırarak hayretle ayağa fırladı. Önündeki sehpa devrilir gibi oldu. Oğluna döndü. Tam göremese de şeklini seçebiliyordu. Tekrar gökyüzüne baktı. Bir mucizeye tanıklık ediyormuşçasına coşkunluk kapladı yüreğini.

Diğer binaların balkonlarında da insanlar beliriyordu. Hepsinin de bakışları yukarıyaydı. Keyif kahkahaları atanlar, hayretten donakalanlar, telefonlarına koşup birilerine haber vermek isteyenler…

Bir anda aklına oğlunun doğumu geldi. Gülümseyen yüzü donuklaştı. Işıkların oğlunun doğumu esnasında yok olduğunu hatırladı. Hatta doktorlar o panikle doğumu az kalsın yarım bırakacaklardı. Neyse ki ışıksızlıkta bile, onca yıllık tecrübelerinin kazandırdığı içgüdülerle çocuğu emniyete almışlardı.

Yeniden baktı oğluna. Annesinin karnındaki huzur dolu karanlıktan, ışığın tehdidine çıktığında bir bebeğin yaşadığı korku dolu şaşkınlığı düşündü. Bir bebek tüm ışıkları yok etme gücüne sahip olsaydı, doğar doğmaz yapacağı ilk iş bu olmaz mıydı? Çocuğunun gökyüzüne bakarak gülümsediğini seçebiliyordu şimdi, gözleri ışığa alışıyordu. Ama kendisi gülümseyemiyordu.

 

SON

Gökcan Şahin

Hem hayalperest, hem sayısalcı bir kafayla dünyaya geldim; hem mühendis hem yazar oldum. Başta bilimkurgu ve fantastik kurgu türlerinde olmak üzere pek çok öyküm, çeşitli edebiyat ortamlarında yayınlandı, ödüller aldı. Bir yandan mesleğimi yaparken bir yandan da yazmaya, hayal kurmaya ve yaratmaya devam ediyorum.

Işıksızlık” için 12 Yorum Var

  1. Senden uzun zamandır bir şeyler okumuyordum Gökcan, iyi oldu bu. 🙂 Ve bu arada bu, senden okuduğum en kısa öyküydü sanırım. Çok güzel bir fikirden yola çıkmışsın, şimdi okuyunca ben de düşündüm, acaba bir bebeğin ilk işi bu mu olurdu diye? Karanlıktan aydınlığa çıkmak… Çok güzel olmuş yani. Tebrikler…

    Ha bu arada Kayıp Rıhtım’a da öykü gönderdiğini yeni öğrendim, fırsat bulunca buradaki diğer öykülerini de okuyacağım, haberin olsun. 🙂

    1. Sağ olasın Gurur. 🙂 Evet, askere gittiğim için aylardır ne öykü yazabiliyordum ne de yayınlayabiliyordum. Yavaş yavaş geri dönücez, bakalım. 😉

  2. Fena bir öykü değil; ama bana sorarsan bu öykü daha uzun olsaymış, çok daha etkileyici olabilirmiş. Örneğin; çocuğun doğumu-ışığın yok oluşu-baba ve annenin bu durumla başa çıkma çabaları, biraz daha ayrıntılı olarak işlense ortaya çok daha iyi bir öykü çıkabilirdi. Bu haliyle öykü, sanki uzun bir anlatının kısa özeti gibi olmuş.

    Uzun zaman olmuştu senin öykülerini okumayalı. İyi geldi. Tekrar hoş geldin sivil hayata. Vatani görevini yaparken de öykü yazma olanağı bulabildin mi? Yeni öykülerde görüşmek üzere. 🙂

    1. Hoş bulduk dostum. 🙂 Askerde otuz iki tane kitap bitirdim ama bir tane bile öykü yazamadım. Adeta esin yollarım tıkandı. Bari fikir biriktireyim diye düşündüm, onu bile yapamadım. Yazma konusunda pratikliğim de kayboldu biraz. Toparlanmaya çalışıyorum şu günlerde. Yorumun için teşekkürler, görüşmek üzere. 😉

  3. Yıldızların belirdiği sahne epey etkileyiciydi, benim kafama takılan tek nokta olarak ışığın olmadığı ortamda nasıl sigara içildiği var. Adam elini yakar yahu. 🙂 Ama şaka bir yana buna dair filan mantıksal yorumlar yapmak gereksiz olur sanırım, tekrar hoş geldin öykücülüğe. 🙂 Askerliği bitirişin de hayırlı olsun diyeyim fırsattan istifade.

  4. Öykünüz ilginç ve güzel bir konuyu ele almış. Ama R. Doğan Nar arkadaşımıza katılıyorum. Daha uzun bir öykü olacak konusu var, ki kurguya dökülünce bayağı malzeme geçer ele.

    Anlatımınız gayet hoş. Okurken insan kendini kaptırıyor. Elinize, emeğinize sağlık.

  5. Özlemişim valla Gökcan. 🙂 Ray Bradbury kokulu hoş bir öyküydü. Fikri sevdim, dilini zaten seviyorum. Ama ben de Ruhşen’e katılmak durumundayım, biraz daha uzun olsaydı finalin, epey sert çarpabilirdi. Şimdi yüzüme şöyle bir dokunup geçti; ama bu bile yetti. Ellerine sağlık.

  6. Selamlar Gökcan,

    Diğer arkadaşların aksine ben uzunluğunun olması gerektiği düzeyde olduğunu düşünüyorum. İçeriğindeki her şey olması gerektiği düzeyde olmuş. Yalnız ışığın kayboluşu ve tekrar çıkışı üzerine biraz daha duygu verebilirdin gibi geldi. Onun dışında çok ilginç ve kendini okutan bir öykü. Tebrikler.

    Bekliyoruz yenilerini.

Lord Engord için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *