Kasvetli kirli hava bulutlara dokunmuş, şehre mürekkep yağmasına neden oluyordu. Alt tabakaya has uyuşturucu müptelaları için sıradan fakat karanlık günleri geride bırakmayı amaçlayan nadir insanlara göre özel bir gün; İstim Günü!
Yağmurun altında ıslanmış sokakta yürüyen adam tam olarak bunu düşünüyordu. İstim Günü. Buharın beyazını kullanıp zift kusan makineleri kaldırmak ve yeni bir geleceğe başlamak için düzenlenen bir gün.
Bu düşünceler bile pelerinine sarılmış adamı geldiği yoldan geriye bakmaya zorlamıştı. Düşüncelerine dair söyleyeceği tek kelime onu buhar kazanında acılı bir sona götürebilirdi. Yolda yürürken kendini bir buhar kazanının içinde düşündü ve aklına ölmeden önceki tek isteği geldi; güneşe bakmak…
Zift kusanların yaratıcıları -Tarih boyunca kendilerine öyle diyorlardı- siyaha kapladıkları göğün ışık gönderebildiği tek yere el koymuş ve güneşi görmek isteyenlere izin vermemişti. Doğal olarak bu olaylar yerini çatışmaya bırakmış ve halk karanlığa gömülmeye mahkûm edilmişti. Şimdi o topraklar lanet Agarr’ın elindeydi.
Şehir önceleri Agarr, Amût ve İstim adında üç hendesenin tarafından yönetiliyordu. Gelişen makinelerle beraber halka yapılan haksızlıklar artmış, sözde adalet için çalışan Ulular ise kendilerini para yoluna adamıştı. Bu olumsuzluklar içinde halkın yanında yer alan İstim’i haince ortadan kaldıran diğer hendeseler kısa süre içinde birbirlerine düşmüş ve savaşı Agarr kazanmıştı. Şimdi halkın tümü Agarr’ın kölesiydi.
Düşünceler adamı terk ettiği sırada adam da gelmesi gereken yere geldi. Ana caddelerin sokak arasına göndermeye çalıştığı ışıkların son noktası burasıydı; kör nokta. Adam yavaşça sağ dizinin üzerine çöktü ve yerdeki demir kanalizasyon kapağını dört defa tıklattı. Tıklatmanın ardından karanlık binanın dibindeki kapı hafifçe aralandı fakat adam aralanan kapının aksindeki kapıya ilerledi. Casuslardan birinin kanal kapağına dört defa vurduktan sonra açık kapıyı karşısında bulması örgütü ucuza satmaktan başka bir işe yaramazdı.
Kapalı kapıyı açtığında karşısına çıkan karanlık koridoru takip etti. Zifiri karanlığın içinde süzülen sarı ışık adamı kendine çağırdı. Çağrıya cevap veren adam ilerledi ve içeri girdi.
Gözleri sarı ışığın etkisiyle kamaştı, gaz lambası odayı fazlasıyla aydınlatmıştı. Küçük tahta sandalyeye oturduğunda çıkan ses adamın koca cüssesinden daha fazlaydı. Sandalyenin kopardığı çığlığa karşın konuşanın sesi duru ve sakindi.
“Geç kalmak için harcadığın özel çaba takdire şayan dostum.” Sesin sahibinin yüzü herkesinki gibi ifadesiz ve rengi uçuktu. Koca adam masadakilere baktı kendiyle beraber beş kişi saymıştı. Yoksa masanın ucunda gördüğü beşinci O muydu? Evet, O! Heyecanla ayağı kalkıp sağ elini kalbinin üzerine götürüp sol eliyle sağ dirseğini tuttu ve karşısındakini selamladı.
“Saygım ve selamım üzerinize olsun Yüce İstim’in oğlu Hezarfen. Sizi uzun süre sonra aramızda görmek ne büyük bir şeref! ” Hezarfen adamın verdiği selamı karşıladı.
“Selamını kabul edip en içten şekilde karşılıyorum sevgili Alyan.” Yerlerine oturduktan sonra Hezarfen konuşmayı sürdürdü.
“Dostlarım, biliyorsunuz ki bugün İstim Günü. Halkın yanında yer alan babama karşı düzenlenen saldırının üzerinden seneler geçti ve biz bugün adaleti yerine getirmek için burada toplandık…” üyelerden birinin öksürük krizine yakalanması konuşmayı böldü. Sessizlik sağlanınca Hezarfen konuşmaya devam etti. ” bildiğiniz üzere bizi Agarr’ın bölgesinden uzak tutan zırhlı kapıları delmek için babamın fabrikasında gizliden başlatılan top üretimi önümüzdeki günlerde sonlanacak bunun yanında Amût’un fabrikasında ise çarklı asker üretimi devam ediyor birkaç gün içinde her şeyi tamamlamış olacağız, sizden tek istediğim Agarr’a yürürken halkın bize katılmasını sağlayabilmeniz. İsmit’in dediği gibi ‘ Halkın her bireyi makinenin bir parçasıdır, kendi başlarına hiçtirler ama birleştiklerinde istedikleri her şey olabilirler!”
Hezarfen sözlerini bitirdiğinde masadaki solgun yüzlerde zaferin tatlı umudunun heyecanı vardı. Üyeler aynı anda ayağa kalktı ve ellerini masanın üzerine çizilmiş güneş figürüne koyup yemin ettiler. O an herkesin düşündüğü tek şey güneşti…
* * *
Nerdeyse bütün hazırlıklar tamamlanmış ve Hezarfen üretilen bir düzine topu bizzat görmek için babasının fabrikasına gelmişti. Birkaç inceleme yaptıktan sonra topun ağır olmasına rağmen sorunsuz çalışacağı kanaatine vardı. Bu ağır silahı denemeyi çok istiyordu ama yapacağı tek atış bile Agarr’ın Çarklı askerlerini üzerine çekmesine yeterdi.
“Topları beğendim, iyi iş çıkartmışsınız.” Hezarfen’in sözleri gaz lambasını elinde tutan kirli tulumlu zayıf adamı memnun etmişti.
“Beğenmenize sevindim. Yüce İsmit’in fabrikasında bulduklarımız eski modellerin projeleri olmasına rağmen anlamak çok zor. Her çizgi incelikle tasarlanmış, Yüce İsmit’in kaç sene ileriyi gördüğünü kestirmek güç.”
Hezarfen fabrikanın camlarına düşmeye başlayan mürekkebin sesini dinledi.
“Amût’a gidiyorum. Aynı titizlikle çalışacağınıza eminim harekete geçeceğimiz zaman size haber yolarım.” Sıska adam anlamışçasına kafasını salladı ve Hezarfen, Amût’a gitmek için yola koyuldu. * * *
Yolda Alyan’a rastlamasaydı yürüyüş oldukça sessiz geçecekti. Koca cüsseli adam bastığı her mürekkep birikintisini çevreye saçıyor, yanı sıra hırıltılı nefesi ile iki ayağı üzerinde duran boz bir ayıyı andırıyordu.
“Üç üye fabrikada bizi bekliyor.” hırıltılı sesine rağmen fısıldamayı bilmesi Hezarfen’in içini rahatlatmıştı. İkili biraz daha yürüdükten sonra gaz lambalarıyla aydınlatılan caddeyi geçip terk edilmiş fabrikanın kapısına geldiler. Hezarfen etrafı kolaçan etikten sonra kapının yanına konulmuş çöp konteynırının üstüne çıkıp duvarın ötesine geçti. Alyan da aynı şeyi yapmıştı ama gürültü, Hezarfen’le arasındaki tek farktı. Fabrikaya uzanan ıslak yolu geçip eski kapıyı açtılar. Kapının ardındaki karanlığa gömülmüş lamba ışığı üç kişinin çoktan hazırlandıklarının kanıtıydı.
Önde yürüyen Alyan üçlünün yanına gitti. Grubun yanındaki çarklı askerin paslı metali, gaz lambası altında daha paslı görünüyordu. Alyan kapalı makinenin yanına yaklaştı. Asker ondan bile bir baş daha uzundu. İlginç bir tasarımı vardı, mekanizmanın bulunduğu göğsü haricinde bacaklarına ve kollarına pek metal harcandığı söylenemezdi. Arkaya doğru genişleyen sırtında ise vapur bacasına benzer iki çıkıntı vardı. Çarklı askerin zırhı paslı olmasına rağmen tamamıyla tasarım harikasıydı; dahi hendese İsmit’in harikası.
“Yüce İstim adına! Bu çarklı benden bile uzun.” Alyan’ın yüzündeki gülümseme askeri ne kadar çok sevdiğini açıklıyordu. Hezarfen gruptakileri başıyla selamlayıp Alyan’ın yanına yaklaştı ve askeri incelemeye başladı. Asker de top gibi tasarım harikasıydı. Hezarfen geniş göğüs plakasını açıp mekanizmayı inceledi. Birbirine geçmiş, küçüklü büyüklü binlerce çark ve güç sağlayan pistonlar… Hayranlıkla makinenin arkasındaki kapağı açtı. Kömür, sırttaki geniş boşluğa dolduruluyordu. Çarklı askerin buhar kazanı, vücuduna göre çok küçüktü. Hezarfen herkesin yapmak istediğini yaptı ve cebinden çıkardığı kibriti yakıp askerin sırtındaki kapaktan içeri attı. Kömürler yanmaya başladıkça askerin sırtındaki çıkıntılardan kara duman çıkmaya başladı. Göğsünün içindeki çarkların tıkırtıları, pistonların düzenli darbeleriyle bir ritim oluşturuyordu. Ritim hızlandıkça asker yürümeye başladı. Üyeler askeri mutlulukla izlerken Alyan aklına gelen ilk soruyu sordu.
“Kime ateş açacağını nerden bilecek bu demir dostumuz.” Alyan’ın sesini duyan asker, iri adama doğru yürümeye başladı. Kendini korumak için dövüş pozisyonu alan Alyan’ı Hezarfen yatıştırdı.
“Mermi haznesi şu an boş yani askeri parçalaman için hiçbir neden yok.” Asker şimdi Hezarfen’e doğru ilerlemeye başlamıştı. Alyan’ın sesi kendi kadar şaşkın çıktı.
“Sese doğru mu hareket ediyor?” Hezarfen önünde diz çöken demir parçasına baktı.
“Benim sesime itaat ediyor sevgili dostum.”
* * *
Gruptakiler kendi aralarında bir çember oluşturdu ve ilk sözü Bahr aldı.
“Karanlığın esaretinden kurtulmak ve aydınlık günlerle yaşamak için bugün burada toplandık.” Kadının sesi yıllardan beri soluduğu kara hava yüzünden pürüzlüydü.” Bugün yeminimizi burada edeceğiz.” Kadın dikkatlice çevresindekilere baktı, onaylayan bakışları görünce konuşmaya devam etti.
“Esaretin zincirini kırmak için, özgür olmak için, Agarr’ı silmek için yemin ediyorum.” grup kadının söylediklerini aynı şekilde tekrar etti. Yemin töreni bittikten sonra Duman çıkarmaya devam eden çarklı askerin üzerine kırmızı boyayla isimlerini yazdılar. Sıra Hezarfen’e geldiğinde yazılan isimlere baktı. Bahr, Nessaf, Alyan, Germ isimleri son kez okuduktan sonra İstim’in oğlu kendi adını askerin üzerine yazdı. Her şey tamamlanmıştı şimdi hatasız bir plan yapma vaktiydi.
* * *
Ağır topları Nessaf’ın uçağıyla zırhlı kapının önüne taşımaya karar verdiler ama asıl sorun yüzlerce çarklı askeri kapının önüne kadar nasıl gizleyecekleriydi. Son yemin töreninin üzerinden üç gün geçmişti ve şimdi grup tekrar bir aradaydı.
“Askerleri de uçakla taşıyabiliriz.” Germ’in sesi yorgun çıkmıştı.
Nessaf kafasını iki yana salladı.
“Uçak o kadarını kaldıramaz ama bir kara taşıtı işimizi görebilir.” Hezarfen son söyleneni duymazlıktan gelip konuştu.
“Dışardaki insanlar hakkımızda ne düşünüyor dostum?” İri cüsseli adam konuştu.
“Öğrendiklerime göre halk en ufak bir çatışmada bile yanımızda yer almaya razı ama tek sorun sonucun zaferi getirmesini istemeleri.” Alyan’ın sözleri bitince Hezarfen masaya bakıp düşünmeye başladı.
“Şimdi karşımıza iki sorun çıktı ama konuyu dikkatlice ele alırsak bir çözüm yolu bulabileceğimize inanıyorum. İki sorununda çıkmaz noktası birbirini çözüyor aslında. İlk sorun çarklı askerlerin taşınması ve çalışmaları için gerekli kömürün bulunması, ikinci sorun ise halka bu savaşı kazanabileceğimizi göstermek. Plan şu dostlarım; zırhlı kapıya yakın yerdeki güvenebileceğimiz insanlara askerleri basit parçalara ayırıp yollayın. Yolladığınız paketin içine makinenin nasıl birleştirileceğini gösteren bir kılavuz koyun ve yeteri kadar kömürü askerin haznesine koymalarını isteyin. Çarklı askerler istediğimiz zaman zırhı kapının önünde toplanacaktır ve elimizdeki gücü gören halk ise bizle beraber savaşmayı kabul edecektir.”
Gruptakiler adeta büyülenmiş gibi Hezarfen’e bakıyorlardı. Germ’in yorgun sesi büyüyü bozdu.
“Sıradan insanlar askerleri bir araya getiremezse eğer?” Hezarfen bu soruyu beklermiş gibi aniden cevapladı.
“Bu insanlar zamanında İstim’in fabrikasında çalışıyordu kılavuz yardımıyla bu işin üstesinden geleceklerine eminim. Dağıtım işinin bu gece başlamasını istiyorum ama acele etmeyin yavaş ve dikkatli olun.” Hezarfen’in sözlerini bitirmesiyle üyeler işe koyulmak için ayrıldılar.
* * *
Nessaf’ın kocaman uçağını çalıştırmak için fazlasıyla kömür kullanmaları gerekmişti. Ağır topların yükünü kaldırmaya çalışan uçağın tepesindeki bacalardan çıkan siyah duman kara gökten bile karaydı. Uçak önce sarsıldı sonra ilerlemeye başladı. Uçağın önündeki pervane, motordan gelmeye başlayan şakımayla beraber hareketlendi. Hezarfen küçük kokpitin içinde Nessaf’ın yanınaydı, Alyan’ı ise topların başında durması için kargo bölümüne yollamıştı.
Uçak ıslak ve pürüzlü pisti terk ettiğinde Nessaf’ın mutluluğu yüzünden okunuyordu. Sarsılan uçağı kontrol ederken konuştu.
“Zırhlı kapıya vardıktan birkaç dakika sonra Agarr’ın çarklıları tepemize binecek onun kuvvetlerini yenebilecek miyiz?” Pilotun yüzündeki gülümseme kaybolmuştu.
“Her şey zamanında yapılacak saldırıya bağlı. Bahr ve Germ zamanlamanın kusursuz olması için bizden önce yola çıktılar ayrıca babamın projesi doğrultusunda yaptığımız çarklı askerlerin Agarr’ınkileri yenebileceğine inancım tam…” Hezarfen’in konuşmasının yarıda kalmasına neden olan ufukta gördüğüydü. Devasa zırhlı kapının arkasında uzanan siyahlıktan yukarı fırlamış, dibi karalaşan dev bir yapı vardı. Güneşin değebildiği tek noktaya sahip olan yapı Agarr’ın gücüyle özdeşleşmişti.
İkili sarı ışığa hem özlem hem de kinle bakıyordu. Baktıkları hem istedikleriydi hem de bu çirkin savaşı başlatacak şey. Hezarfen zorla olsa da gözünü ışıktan ayırıp kokpitten çıktı. Hedeflerine varmak üzereydiler ve Nessaf kargoyu boşaltmak için doğru anı bekliyordu.
* * *
Alyan topların bağlandığı halatları defalarca kontrol etmişti ver herhangi bir eksik görmemişti. Şimdi sıra Hezarfen’in hazırlattığı geniş kumaşları halatlara bağlama vaktiydi. İri adam son kumaş parçasını bağlarken Hezarfen adamın yanına geldi.
“Her şey iyi gibi görünüyor, sen ne dersin?” Alyan son düğümü de atınca derin bir nefes aldı.
“Bu kumaşları düşündüğüm şey için bağlattıysan zoru seven birisisin demektir.” Nefes nefese kalmasına rağmen attığı kahkaha insanı rahatsız edecek türdendi.
“Birkaç dakika içinde kapının önüne geleceğiz. Gülleler topların içinde mi?”
“Evet, hepsini yerleştirdim.”
“Şimdi kömürleri yakmalıyız.”
“Uçağın içinde mi?” Alyan’ın sesinde şaşkınlık vardı.
“Evet, oraya vardığımızda kaybedecek zamanımız olmayacak, toplar hazır olmalı.” Alyan topların yanındaki kapakları tek tek açıp kömürleri ateşe vermeye başladı. Kapakların sonuncusunu da kapattığı sırada Hezarfen elinde maske ve rüzgâr gözlüğüyle dönmüştü. İkili maskeyle gözlüğü taktıktan sonra toplardan birine sıkıca tutundular. Birkaç dakika sonra uçağın kargo kapısı açıldı. Hezarfen’nin iplerle bağlattığı toplar birbiri ardına kapıdan dışarı fırladı. Dışarı fırlayan toplara bağlanan kumaşlar, havayla dolup yavaşladı. Her ip incelikle yerleştirilmişti ve şimdi toplar istenen yere doğru gidiyor ya da öyle görünüyordu. Hava o kadar kirliydi ki yere yaklaşmadan orda ne olup bittiğini anlamak güçtü.
* * *
Bahr’ın ilk aklına gelen şey dünyanın sonunun gelmiş olmasıydı. Gökyüzüne bir daha baktı korkunç bir homurdanma duyuyordu. Homurtunun sahibinin toplar olduğunu anlamadan önce aklına gökyüzünde gezinen bir ejderha olma ihtimali de gelmişti.
Giderek artan homurtunun altında cebinden çıkardığı saate baktı. Askerlerin buraya toplanmalarına beş dakikadan az kalmıştı. Eğer toplar kapının önüne inerse zamanlama mükemmel olacaktı.
Germ onu olduğu yerden hızla çekmeseydi topların birinin altında kalabilirdi. Top büyük bir gürültüyle parke yola oturdu. Bulunduğu yerde göçük oluşturmuştu ama hala homurdanıyor, sırtındaki geniş bacadan zift kusuyor, yanındaki çarkları ise süreli çeviriyordu. Tuttukları topu bırakan Hezarfen ve Alyan parçalanan yolda yalpalayarak Bahr’a doğu geldiler. Kadın ikiliye kızgınlıkla bakıyordu.
“Yavaş indirmeden kastınız bu muydu?” Hezarfen özür dilercesine elini kaldırdı.
“Birkaç aksilik yaşadık, halatlardan biri tutuştu, neden oldu bende bilmiyorum ama hedeflenen yere inmeyi başardık sanırım.” Bahr söze girerken kızgınlığı geçmişti.
“Hedef kafamın tam ortasıysa az daha başarıyordunuz.” Alyan’nın sesi her zamanki gibi çıktı.
“Agarr’ın kuvvetleri birazdan burada olur ateşe başlayalım.” Üyelerden her biri bir topun başına geçti. İlk atışı Hezafen yaptı ve müthiş bir gürültü kulakları hırpaladı. Zırhlı kapının ortasında bir göçük oluşmuştu. Makine çalışmaya devam ediyor gruptakiler ardı ardına atış yapıyordu. Top her atıştan sonra homurdanıyor, üstünde bulunan küçük açıklıktan buhar üflüyordu.
Topun ardı ardına atış yapmasına imkân tanıyan; topun içinde dönen mekanizmaydı. Dönen mekanizma haznedeki topları sapan gibi fırlatıyor fırlayan top hedefe çarptıktan sonra küçük parçalara ayrılıyor, buda kapının hasar görmesine neden oluyordu.
Gürültüyü duyan halk dışarı çıkmaya başladı, şimdi boş topların başına onlar geçmişlerdi, yanında kömür getiren birkaç kişi topları harlamaya başladı. Toplar şimdi zırhlı kapıyı daha sert dövmeye başlamıştı. Ardı ardına yapılan atışlar devam etti.
Hezarfen çarklı askerlerini kontrol etmek için arkasına baktı. Tam istediği gibi çarklı askerler ayaklanmış, topların arkasında düzgün bir sıra oluşturmuşlardı. Çarklı askerleri görenler meydana hızla inmiş ve meydanı doldurmaya başlamıştı. Toplar son bir kez güllelerini kapıya gönderdi. Daha fazlasına dayanamayan kapının bir kanadı parçalandı. Zafere gidecek yol önlerinde duruyordu.
* * *
İnsanlar çarklı askerlerin arkasında durmuş ilk hareketi bekliyordu. Bazılarının ellerinde Alyan tarafından dağıtılan tüfekler duruyordu geri kalalar ise kendi imkânlarıyla yaptıkları şeyleri getirmişlerdi.
Herkes kapının ardındaki karanlıkta ne olduğun anlamaya çalışıyordu ta ki adamın biri elindeki gaz lambasını karanlığa doğru fırlatana kadar. Hezarfen işte o zaman gördü. Önce karanlığın ona oyun oynadığını zannetti ama yerde yanmaya başlayan ateş gördüklerinin gerçek olduğunu kanıtlıyordu. Kapının eşiği çarklı askerlerle dolmuştu ama askerler Agarr’ın modelleri değildi. Bunlar Hezarfen’in babası İstim’in çarklı askerleriydi. Agarr çoktan projeleri çalmış olmalıydı. Hezarfen’in aklına sonradan gelen olasılık içinin sıkıntıyla dolmasına neden oldu; “Ya topların projelerini de aldıysa”
İnsanlar adamın yaptığını yapıp gaz lambalarını kapıya doğru fırlattılar. Yanan ateşler arasında parlayan Agarr’ın çarklıları bu savaşı biz kazanacağız diye bağırıyordu adeta. Alyan elini çabuk tutup top atışına başladı. Şimdi herkes açıklıktan çıkan askerlere top yağdırıyordu. Zaferi getirecek şey bundan sonra mekanik üstünlük değil sayılar olacaktı.
* * *
Gülleler bitince iki taraf birbirlerine doğru hareket etmeye başlamış, meydan birbirine giren askerlerle dolmuştu. Çarklılardan çıkan sesler bir çekirge sürüsünü andırıyor ve ortaya kulak tırmalayan bir ses çıkarıyordu. Çekirge sürüsüne karışan birkaç cesur adam hasmını parçaladıktan sonra düşüyor yerini arkadan gelen yeni adamlar alıyordu. Hezarfen bir an durup meydana baktı zayiat düşmanınkinden azdı ama parçalanan kapının ardındaki kuvvetlerin sayısını bilmedikçe burada savaşmaları kumardan başka bir şey olmayacaktı.
“Geri çekilin!” gürültü Hezarfen’in sesini eritmeye çalışmış ama başaramamıştı. Hezarfen’i duyan Alyan kuvvetlerin düzenini değiştirdi ve kalabalık geriye doğru hareket etmeye başladı. Uzun dar cadde boyunca geri çekilmeye devam ederken Agarr’ın askerleri kapıdan hızla çıkmaya devam ediyordu. Hezarfen önce yüz tane saydı yüzler yerini bine ve binde yerini arkası kestirilemeyen bir sayıya bıraktı. Hezarfen düşüncelere boğulmuş geri çekilmeyi sürdürüyordu. “Yedi bin kişiyle arkası kesilmeyen bu orduyu nasıl yenebilirim? Üstelik bunların yarısı savaşmayı bile bilmeyen masum insanlarken.”
Nessaf’ın uçağının çıkardığı tanıdık ses Hezarfen’in göğe bakmasına neden oldu. Nessaf dar caddenin üzerinden geçip Agarr’ın ordusuna yaklaşıyordu. Hezarfen tam zamanında gelen uçağı görünce rahatladı.
Uçak ordunun üzerine gelince kargo kapısı açıldı ve gülle boyundaki taşlar ordunun üzerine yağmur gibi yağdı. Bazı askerlerin göğsündeki çarklar dışarı fırlamış, bazıları ise parçalanan bacaklarına rağmen sürünmeye devam ediyordu. Nessaf meydandaki çarklıların büyük bir kısmını temizlemişti ama kapıdan çıkan askerler parçalananların yerini hızla dolduruyordu. Hezarfen derin bir nefes aldı ve bağırdı “İleri!”
Hezarfen’in önünde bundan sonra iki seçenek vardı; Mücadeleyi kazanıp özgür olmak, ya da özgür olmaya çalışan bir adam olarak ölmek. İstim’in oğlu zarı atmıştı bundan sonra olacaklar hakkında en ufak bir fikri dahi yoktu.
* * *
Gözünü açtığında karşısındaki küt sakallı iri adamı gördü. Alyan’dan bile daha iri olan adam Hezarfen’i saçından tutup havaya kaldırdı.
“Özgürlüğümüzü kazanacağız, Agarr’ı devireceğiz ve birçok deli saçması, söyle bana İstim’in oğlu, benim ne kadar aptal olduğumu düşündün?” Hezarfen’in yüzü acıdan buruşmuştu bunu gören Agarr, adamı olduğu gibi salonun sütünuna doğru fırlattı. Agarr’ın kolu, gücü dengelemek için omuz tarafındaki çıkıntıdan buhar ve duman attı.
Hezarfen doğrulmaya çalıştığında mekanik kollu adam tekrar konuştu. “Yedi bin kişiyle benim yarım milyona yakın askerimi yenebileceğini düşündün mü gerçekten.” Mekanik koluyla Hezarfen’in karnına yumruğu geçirdiği sırada Hezarfen düşmanın donuk bakışlarıyla karşılaştı. Adam iki büklüm yere düşerken Agarr’ın kolu yılan gibi tısladı. “Babanda senin gibi işe yaramazın tekiydi.” Hezarfen yavaşça ayağı kalktı.
“Benim babam onurlu bir hendeseydi bir katil değil.” Bu sefer Hezarfen’in beklediği yumruk mekanik kolla değil sözle geldi.
“Arkadaşların hazırlattığım buhar kazanına yolcu olmak üzereler. Bu keyifli manzarayı izlemek ister misin?” Agarr çoktan yerini almış Hezarfen’e sırıtıyordu. İstim’in oğlu bir eli karnında sekerek camın önüne geldi. Dört kişi için hazırlanmış dört kazan. Çarklı askerlerden biri kazanın kapağını açtı. Alyan’ı içeri atmaya çalışırlarken elleri bağlı iri cüsseli adam iki dirsek hamlesiyle yanındaki çarklıları parçalara ayırdı. Arkadan gelen çarklılarla mücadele etmeye çalıştı ama askerlerin sonu gelmiyordu.
Hezarfen’in iri dostu kazana düşürülürken Hezarfen göz kapaklarının ağırlaştığını hissetti. Uykuyla uyanıklık arasında kalan biri gibiydi.
* * *
“Hezarfen!” ses çok uzaklardan geliyordu, sanki suyun altında konuşan bir insanın sesiydi. Sesi hayatı boyunca hiç duymamıştı ama konuşan ona o kadar tanıdık geliyordu ki…
“Hezarfen ben sana bu savaşı kazanacak gücü verdim.” Hezarfen sesin sahibini şimdi hatırlamıştı.
“Baba?” Ses tekrar konuştu.
“Sen benim ürettiklerimi yönetebilecek güçtesin.”
“Agarr projeler üzerinde oynamış, çarklılar onun emriyle çalışıyor.”
“O sadece kendini kandırıyor ben sana ürettiklerimi nasıl yöneteceğini öğrettim bunu unutma…” Hezarfen karnına yediği ikinci bir yumrukla kendine geldi. Agarr, yaralı adamı ensesinden tutup cama yapıştırdı.
“İzleyeceksin! Arkadaşlarından sonra seni de o kazanlara atacağım!” Hezarfen’in içi yalnızca birkaç saniyeliğine geçmişti ama gördükleri o kadar gerçekti ki… Belki de gördükleri bir çıkış yoluydu. Elinden hiçbir şey gelmezken nasıl çarklıları yönetebilirdi yapabileceği tek şey buydu ve Hezarfen elinden geleni yapmaya çalıştı.
İstim’in oğlu aşağıdaki çarklılara dikkatlice bakmaya başladı. Önce düşüncesini tek noktada yoğunlaştırdı sonra yoğunlaşan düşünce giderek parçalara ayrıldı. Her bir çarklının hareketini görebiliyordu sanki. Görebildiği düşünceleri yönetmek için biraz daha çabaladı ve işte olmuştu! Binlerce şeyi aynı anda görebiliyordu.
Buhar kazanının etrafındaki çarklıları harekete geçirdi. Çarklılar Alyan’ın atıldığı kazanının kapağını açıp iri adamı dışarı çektiler. Diğer çarklılar ise kalan üç kişinin ellerini çözmeye başladı. Agarr ne olduğunu anlamamıştı ama bunu Hezarfen’in yaptığının farkındaydı. Hezarfen’i camdan aşağı atmak için hamle yaptığı sırada salonun kapısı büyük bir gürültüyle açıldı çarklı askerler büyük bir hızla salona giriyorlardı. Agarr şaşkınlıkla arkasını döndüğünde artık çok geçti. Çarklılar Agarr’ın üzerine mermi yağdırmaya başlamıştılar.
Hezarfen’in esiri olduğu kol önce gevşedi sonra onu serbest bıraktı. Agarr’ın yaralı vücudu yere büyük bir gürültüyle düşerken Hezarfen güçsüzleşen bacakları üzerinde daha fazla duramadı ve yere oturdu. Agarr’dan seken mermilerden birkaçı ona isabet etmişti. Göğsünde ve bacağında başlayan yanma hissetti. Göğsündeki yanma acıya dönüştü. Yaralı adam elini göğsüne götürdü, gözleri kapanmadan önce gördüğü son şey avcuna dolan yüzlerce ufak çark oldu.
- Kozmik Tozun Fısıltısı - 1 Şubat 2024
- Loş Tapınak - 15 Nisan 2019
- Rüzgâr Adam Taşımaz - 15 Nisan 2018
- Tobarin - 15 Mart 2018
- İki Omzu Arasına Üç Adam Sığar - 15 Ağustos 2017
elinize saglik guzel bir oyku.
Teşekkür ederim değerli yorumunuz için.
İsimlerin bir yerlere göndermede bulunuyor olması (hezarfen, istim vs.) hoş bir detay olmuş, yalnız öykü boyunca birçok isim olması biraz kafa karışıklığı yaptı bende, bunun dışında eğlenceli bir macera olmuş, sanırım türü steampunk oluyor, anakronik ögeler de bu türün bir özelliği olarak mevcut öyküde, ilginç bir fikirden yola çıkan ilginç bir öykü, elinize sağlık.
Teşekkür ederim.