Öykü

Kaptan Buzdağı: Bir Europa Macerası

“Kaptan! Güneydoğu yönünden Alg Adam’ın gemisi yaklaşıyor!”

“Bu adamdan kurtuluşumuz yok mu bizim! Derhal uzaklaşıyoruz!”

“Yakıtımız çok azaldı kaptan. İkmal noktasına va-”

“Başlatma yakıtından. Ne dediysem onu yap. Herifi geçen sefer fena kızdırdık, bu sefer hazırlıklı gelmiştir. Bizse tam tersi son derece kötü durumdayız.”

Yardımcı kaptan John Jaow -diğer adıyla Kara Göz- elektromanyetik spektrumun her frekansını algılayabilen gözleriyle Kaptan Buzdağı’nın gözbebeklerine bakıp ne kadar ciddi olduğunu anladı ve hemen harekete geçti. “Emredersin kaptan.”

John Jaow, ne yelkenler fora dedi, ne mürettebata emirler yağdırdı, ne de dümene koştu. Ortalıkta koşuşturan kirli kıyafetli yarı sarhoş gemiciler yoktu. Kaptanın omzuna konmuş bir papağan, gözünde bant, bacağında tahta protez, elinde kanca yoktu. Sadece kolundaki bilekliğe birkaç kez dokundu Kara Göz. Ahşap görünümü verilmiş, nostaljik nükleer gemide sadece iki kişiydiler ve maden taşımacılığı yapıyorlardı. Alg Adam denen haydudun amacı ise basitti: Kötü olmak. Kaptan Buzdağı’nın gemisine daha önce de defalarca saldırmış ama pes ettirememişti.

* * *

“Kişi başı 700.000 kredi ha… Bir hafta için hem de. Bunu gözü kapalı veriyorlar mı hakikaten?”

“Çatır çatır veriyorlar. Arkadaş orda çalışıyor işte, o söyledi. Zenginlerin eğlencesi bu olmuş oğlum. Fantastik bir dünya. Tamamlanacak görevler. Boş hayatlarına da bir anlam katmaya çalışıyorlar tabii.”

“Bizi düşünen yok amına koyayım. Götümüzü yırtıp çalışırız anca böyle.”

“Biz en azından oyalanıyoruz. Adamlar sürekli boş. Neden her gün biri uyuşturucudan gidiyor sanıyorsun?”

“Ya bırak, dertsiz başlarına dert arıyorlar. Şeytan diyor git boz aletleri, mal gibi kalsınlar.”

“İyice coştun ha. Zenginlerin oyunundan sana ne. Ne yaparlarsa yapsınlar.”

“Sikerim onların oyunlarını. Benim annem ilaç parası bulamadığımız için yatalak. Babam iş kazasında boynunu kırıp öldü lan. Herifler canları sıkılıyor diye para saçıyor. Böyle adaletin-”

“Tamam oğlum, sakin ol biraz, gel oturalım şöyle.”

* * *

“Kaptan, kaçarak kurtulamayacağız bu adamlardan,” dedi Kara Göz. “Çok hızlı yaklaşıyorlar.”

Kaptan Buzdağı pamuk topları gibi iri iri yağan kar manzarasına bir iki saniye bakıp homurdandı. “Nasıl bizden hızlı olabiliyorlar? Gezegendeki en hızlı gemi bizimki değil miydi?”

“Evet ama artık değil sanırım.”

“Lanet olsun. Savaşmak zorundayız mı diyorsun?”

“Öyle görünüyor. Zaten yakıtımız da çok azaldı.”

“Pekâlâ. Şunların gemilerinin yakıtını bizimkine ekleyelim öyleyse. Uzun menzilli silahları hazırla. Geçen günkü Mandalina Çetesi çatışması yüzünden çok az mermimiz kaldı ama şansımızı deneyelim. Bir ihtimal yakın çatışmaya girmeden hallederiz.”

“Derhal kaptan.”

Kara Göz, kumandasındaki birkaç tuşa dokundu. Tam hızla gitmekte olan gemi yavaşladı, durdu. Pruvasını kuzeydoğuya çevirdi, böylece sancak yönündeki uzun menzilli silahlar, güneydoğudan gelen Alg Adam’ın gemisine döndü. Siyah bir cisim Kaptan Buzdağı’nın da görüşüne girdi ve hızla büyümeye başladı. “Ateşe hazırlan,” dedi.

Kara Göz’ün komutlarıyla geminin bilgisayarı hedefi belirledi, rüzgâr hızını hesapladı ve ufak ayarlayıcı hareketlerle Alg Adam’ın gemisine kitlendi. “Hazırım kaptan.”

“Çok hızlı yaklaşıyor gerçekten. Bunun sırrını çözmemiz gerek. Ama önce yok edelim, sonra çözeriz.” Derin bir nefes aldı. “Ateş.”

* * *

“Arkadaşın ne iş yapıyor orada?”

“Karakter tasarımları yapıyor işte. Süper kahramanlar üretiyor, insanlar da onlardan birini seçip görevler yapıyorlar.”

“O nasıl bir şey lan? Baştan anlatsana sen şunu bana. Nedir şu Europa Oyunları meselesi tam olarak?”

“Biliyorsun işte Europa’da yüzeyin altında kocaman göller buldular. Göllerin altında da dünyada az kalmış madenler falan. Toplanmayı bekleyen, etrafa saçılmış paralar gibi.”

“Evet abi, biliyorum bunları. Hatta düşünülüyordu bu madenleri dünyaya nasıl getiririz diye.”

“Aynen. İşte onun için denenen yollardan biri bu. Malum, oraya insan götürmek mümkün değil. Diğer araçlar falan da aşırı pahalı. Bir para kaynağı arıyorlardı.”

“Ee?”

“Eskiden Facebook falan vardı hatırlar mısın?”

“Hatırlıyorum evet, çocukluğumuzda.”

“Orada tarlalı marlalı oyunlar vardı. Sonra madenlileri çıktı. Ne kadar maden toplarsan o kadar çok puan alıyordun.”

“Az oynamadık, evet.”

“O sistemi deniyorlar işte. Mega zengin insanlar maden toplayarak ve dünyaya getirilmesi için Europa’daki ana istasyona taşıyarak dünyaya getirilecek madenlerden pay ve tabii puan kazanıyorlar. Birbirleriyle rekabet ediyorlar falan. Ama bunun için öncesinde yüklü bir para veriyorlar. Bu işleri yapan Geopec denen şirket de böylece sermaye bulmuş oluyor.”

“Nasıl topluyorlar madenleri?”

“Europa’ya son dönem çizgi romanlardaki karakterleri ve araçlarını gönderiyorlar. Daha doğrusu onlar gibi dizayn edilmiş uzaktan kumandalı robotlar. Müşteri onlardan birini seçiyor. Etrafta bilgisayar kontrollü kötü adamlar oluyor. Süper kahramanlara engel olmaya çalışıyorlar. Süper kahramanlar da o engellere karşı koyarak mümkün olduğunca çok maden taşıyorlar.”

“Nasıl kontrol ediliyor karakterler?”

“Sanal gerçeklik konsollarıyla. PlayStation-G destekliyor bu oyunu mesela. Microsoft’un X-Tex’i de öyle.”

“Vay anasını ya, neler yapmışlar… Birbirleriyle de iletişim kuruyorlar mı?”

“Kurmazlar mı? Yardımlaşabiliyorlar, malları paylaşabiliyorlar falan. Her birinin bir süper gücü var. Birbirlerinin avantajlarından faydalanabiliyorlar.”

“Ya birbirlerine saldırmaya kalkarlarsa?”

“Yasak o. Süper kahraman robotlar birbirlerine saldırmayacak şekilde programlanmış. Onu yapmaya çalışsan da robot itaat etmiyor. Dolaylı yoldan zarar verme denemeleri oldu ama her gördükleri açığı derhal kapatıyorlar. Çok bir zarar meydana gelmiyor.”

“Kötü adamlar demiştin. Onlarla başa çıkamazlarsa?”

“Kötü adamlar da kalıcı zarar vermiyorlar. İyi adamları dondurabiliyorlar, taşınan malzemeleri çalabiliyorlar. Ki çaldıklarında diğer oyunculara uyarı geliyor. Onlar da gidip kötü adamlara saldırıp ellerinden alabiliyorlar.”

“Bütün bu cümbüş yerine bir fabrika kursalar, otomatik robotlar da çıkarıp çıkarıp taşısa ya?”

“Başta söyledim ya oğlum. Para lazım. Para için insanların ilgisini çekiyorlar böylece. Devletlerin ekonomik güçleri zayıf biliyorsun. Ancak zenginleri eğlendirebilirlerse o madenleri dünyaya taşıyabilirler. Yeni sistem böyle.”

“Daha önce söylemiş miydim bilmiyorum ama sikerim böyle sistemi. Ah elimde bir şey olacaktı var ya?”

“Sen az buçuk yazılım biliyordun değil mi?”

“Az buçuk mu? Ömrüm yazılımla geçti lan benim. Hayırdır?”

“Seni birileriyle tanıştıracağım. Tam sana göre birileriyle.”

“Allah Allah, hadi bakalım.”

Çizim: Eren Ersoy
Çizim: Eren Ersoy

“Kaptan, silahlar ateş almıyor,” diye bağırdı Kara Göz. Bilekliğini kurcalayıp duruyordu ama gemiden de silahlardan da bir tepki yoktu.

“Nasıl ateş almıyor?”

“Gemi hiçbir komuta cevap vermiyor.”

O esnada, susmadıkça hissedilmeyen kronik motor vınlaması aniden kesildi. “Motorlar da durdu,” diye malumu ilan etti Kara Göz. Bilekliğini söküp öfkeyle güvertenin uzak köşesine fırlattı.

“Manüele geçiyoruz o zaman John,” diyerek hareketlendi Kaptan Buzdağı. “Buharlı motorları çalıştır. Silahları hazırla. Ben de geminin pruvasını düşmana çevireceğim. Hedef küçültelim.”

Kaptan Buzdağı, birkaç adım ilerledi. Geminin güvertesindeki bir vanayı çevirdi ve geri çekildi. Ahşap görünümlü dümen ağır ağır gıcırdayarak yükseldi. Kaptan, dümeni kaptığı gibi tüm gücüyle çevirdi. Aynı anda Kara Göz buharlı motorları çalıştırdı. Gemi ağır ağır döndü.

“Bunun pek işe yarayacağını sanmıyorum kaptan,” dedi iki elindeki iki eski moda tüfeği gösterirken. “Çok hızlı yaklaşıyorlar. Uzaktan ateş etmeyebilirler.”

“Tüfekler sende kalsın. Ben biraz suyla oynayacağım.” Gözbebekleri kayboldu ve göz akları parıldamaya başladı. “Biliyorsun, Europa’daki buzları eriten timin başı bendim. Ama tek özelliğim buzu ısıtmak değil, aynı zamanda suyu soğutmak.”

Kara Göz gülümsedi. Bu ak saçlı karizmatik adamla birlikte kötü adamları tekmelemek çok zevkli oluyordu. Ama her şeyi gören gözleri düşman gemisinin içindekileri fark edince gülümsemesi hızla soldu.

Europa’nın tüm süper kahramanlarının cesetleri geminin ambarına istif edilmişti.

Aynı anda Kaptan Buzdağı parıldayan gözlerini ona çevirdi: “Şu an suyu donduramıyorum. Süper gücüm etkisiz hale gelmiş!”

* * *

“Merhaba, müşteri hizmetlerine bağlanmak istiyordum ben.”

“Buyurun, ben Emily, nasıl yardımcı olabilirim?”

“İyi günler. Mission Europa ile ilgili bir problem yaşıyorum da. Siz mi ilgileniyorsunuz?”

“Evet. Karakteri öldürülenlerdensiniz sanırım? O konuyla ilgili gerekli açıklama daha sonra yapılacak. Teknik bir aksaklık olduğu düşünülüyor ve üzerinde çalışılıyor.”

“Hayır hayır, benim karakterim öldürülmedi. Yani henüz. Kaptan Buzdağı’yım ben.”

“Öyle mi? Çok özür dileyerek, biraz bekletebilir miyim sizi?”

“Tabii. Yalnız- Neyse, ayrıldınız sanırım telefon başından.”

“…”

“…”

“Tekrar merhaba. Shinji Yoshida’ydı değil mi gerçek isminiz?”

“Evet evet. Yalnız Alg Adam’ın gemisi hızla yaklaşıyor ve karakterimin süper güçleri çalışmıyor. Ayrıca gemimizdeki teknolojik aletler tamamen-”

“Teknik aksaklıktan dolayı Kaptan Buzdağı’nın kontrolünü sizden alamıyoruz. Oyunda talimatlarımız doğrultusunda hareket etmeniz mümkün müdür? Acil sayılabilecek bir durumla karşı karşıyayız çünkü.”

“Hımm, tabii. Ne yapmam gerekiyor?”

“Öncelikle görüntü ve sesi bu hat üzerinden bizimle paylaşabilir misiniz?”

“Tabii. Paylaşıyorum… Oldu sanırım.”

“Evet, şu an sizin gördüklerinizi biz de görüyoruz. Teşekkürler.”

“Aslında Kara Göz’e bağlanmanız daha mantıklı olurdu. Süper gücü malum.”

“Sizle hemen hemen aynı anda ona da bağlandık merak etmeyin. Ama bildiğiniz gibi siz A sınıfı bir süper kahramansınız, Kara Göz ise D sınıfı. Ayrıca onun da süper gücü an itibariyle çalışamaz hale geldi.”

“Bu arada arka planda konuşma sesi geliyor. Sizden mi…”

“Hayır hayır, düşmanınız telepatik konuşma başlattı. Onu dinleyelim isterseniz.”

* * *

[[Süper kahraman değil, süper işçiydiler]] diye gaipten bir ses işitti Kara Göz. [[Zenginlerin kuklası olan şu mekanik cesetlerden bahsediyorum. Tabii sizden de.]] Kaptan Buzdağı’yla göz göze gelince bunu onun da işittiğini anladı.

“Alg Adam değil bu,” dedi Kaptan.

“Evet değil. Onun gemisini ele geçirmiş başka biri. Alg Adam ve diğer tüm kötüler ve hatta tüm iyiler o gemide.”

“Nasıl yani?”

“Hepsini öldürmüş!”

“Kim?”

“Bilmiyorum. Kostümsüz, düz bir adam. Daha önce hiç görmedim. Bu arada görüş yeteneğim az önce yok oldu.”

“Biliyorum.”

[[Güzel isimmiş, beğendim. Benim adım Düz Adam olsun. Özelliğim ise eee… hepinizi hacklemiş olmam.]]

“Ne istiyorsun?” diye bağırdı Kaptan Buzdağı. Sesinin ona ulaşması için bağırması gerekiyormuş gibi. Ki gemisi neredeyse duyacağı kadar yaklaşmıştı bile.

[[Asıl siz ne istiyorsunuz? Daha ne istiyorsunuz?]]

“Her kimsen, dilini anlamak mümkün değil. Geopec Teknoloji&Madencilik yetkilisi olarak soruyorum. Neden böyle bir eylem gerçekleştiriyorsun? Özel mülke zarar veriyorsun. Bu büyük bir suçtur.”

[[Bana suçtan bahsetme. Suç denen şey sizin uydurduğunuz, gücünüzü korumak için oluşturduğunuz bir yasaklar topluluğu. Neyin suç olup neyin olmadığına nasıl karar veriyorsunuz?]]

“Burada seninle felsefe tartışacak değiliz. Derhal bu eylemi sonlandırmanı istiyoruz.”

[[Beş senedir bugün için hazırlandık. İnisiyatif de bizdeyken neden sonlandıralım? İsteğimiz şu: Tüm insanların eşit ve adaletli şartlar altında yaşayabildiği, sadece tüketici olarak görülmediği, kimsenin kimseyi sömürmediği, kimsenin açlıktan, parasızlıktan ölmediği, aşırı zenginliğin de aşırı fakirliğin de olmadığı, sınırlardan ve her türlü ayrışmadan arınmış bir dünya. Nasıl? Açık mı?]]

“Dalga geçerek bir şey elde edemezsin.”

Alg Adam’ın -eski- gemisi Kaptan Buzdağı’nın gemisine yanaştı, hafifçe çarptı. İki gemi de sarsıldı. Düz Adam, kamaradan çıkıp geminin pruvasına yürüdü. Beyaz bir gömleği, mavi kot pantolonu vardı. Elleri cebindeydi. Kirli sakalı esmer yüzü, gözündeki yuvarlak camlı güneş gözlüğü ve üzerindeki bu incecik giysiler, yağan karla ve eksi beş derecelik soğukla hiç uyumlu değildi. Geminin burnunda, gözlerini Kaptan Buzdağı’na dikerek durdu. Ve yine zihniyle konuştu: [[Bu talebi, dalga geçmek olarak algılamadığınız gün bir adım atmış olacaksınız.]]

“Biz sadece bir madencilik şirketiyiz. Yüzlerce yıllık toplumsal yapıyı nasıl değiştirmemizi bekliyorsun?”

[[Seninle konuşmuyorum Kaptan. Şu an çevrimiçi olarak burayı izleyen insanlara konuşuyorum. Milyonlarca özgür bilince konuşuyorum.]]

“Bu söylemlerin modası çoktan geçti. Senin yaptığının benzerleri defalarca denendi ve hiçbir zaman rağbet görmedi. İnsan doğası onu değil bunu istiyor. Başkalarından üstün olmak istiyor. Güç istiyor, para istiyor. Şimdiki sistem onlara bunu sağlıyor. Ayrıca daha iyisini isterken ellerindekinden de olmak istemiyorlar. Sen ve senin gibiler artık kabul edin, insanoğlu için en geçerli sistem budur ve bu olmaya devam edecektir.”

[[İnsanoğlunun doğal zaaflarını kullanarak yolumuzu buluruz diyorsun yani. Doyumsuzluk duygusunu körükleyerek, rekabet arzusunu azdırarak, eşitlik yerine üstün olmanın ne kadar güzel olduğunu nesiller boyunca aşılayarak, mağaralarda yaşarkenki dürtüleri deşe deşe istediğimizi alırız diyorsun. Milyonlarca yılda bir gıdım ilerlemediğimizi kabul ediyorsun. Uzayda seyahat etmek de doğaya, insan güdülerine vs. aykırı olduğu halde bunu yapmakta beis görmüyorsunuz fakat ‘toplum sömürülmek istiyor çünkü buna alışmış’ diyorsunuz. İşimize ne gelirse onu yapar, onu söyleriz, kimsenin de gözünün yaşına bakmayız diyorsunuz. Ve tabii benim gibileri hep çabucak yok edilebilecek-]]

* * *

“Bulabildiniz mi yerini?”

“Henüz değil efendim.”

“Bir şeyi de becerin be, bir şeyi de becerin! Cellâda söyleyin, bu işin arkasındaki herkes bulunduğu an yok edilecek. Tereddüt yok!”

“Emredersiniz efendim.”

“Bu herif hâlâ konuşuyor! Problem neden giderilmiyor? Şu andan itibaren bu sorunun çözülemediği her dakika yarım maaş ceza yiyeceksiniz.”

“Şimdi haber geldi efendim. Sorun giderilmiş. Kaptan Buzdağı ile Kara Göz çalışır haldeler. Gemideki durdurulmuş diğer robotlar da öyle.”

“Yok etsinler hemen şu gözlüklü piçi!”

* * *

“Shinji beni duyabiliyor musun?”

“Evet Emily, buradayım.”

“Süper güçlerin geri geldi. Düz Adam’a en güçlü buz saldırını yap. Acele et.”

“Tamamdır, en sevdiğim saldırı.”

“Eğer ilk hamlede işini bitiremezsen kendi gemisindekilerden biri bitirecek.”

“Ötekiler de mi uyandı?”

“Evet.”

“Bu şeref benim, merak etme.”

* * *

[[-böcekler olarak görüyorsunuz. Ama biz böcek değiliz, terörist değiliz, bunu hepiniz biliyorsunuz.]]

Kaptan Buzdağı’nın gözleri tekrar parlamaya başladı. Ellerini iki yana açarak denize yükselmesini emretti. Deniz emre uydu. Alg Adam’ın gemisine iki yandan iki yumruk gibi çarptı. Düz Adam’a dokunduğu an, Kaptan Buzdağı’nın kutsal üfürüğü suyu dondurdu. Geminin pruvası bir buzdağına gömülmüş gibiydi artık. Ve hemen arka tarafta rengârenk giysili otuzdan fazla süper kahraman belirdi. Uykudan yeni uyanmış gibiydiler ama sapasağlamlardı.

Kaptan Buzdağı iki kolunu kaldırıp zaferlerini ilan etti. Diğer süper kahramanlar da ona katıldılar. Kara Göz mutluluktan uçuyordu. Europa tarihinin en zorlu kötü adamını yok etmişlerdi. Alg Adam ve yeni uyanan süper kötüler herhangi bir komut almadıklarından heykel gibi dikiliyorlardı ama onlar bile durumdan memnun gibi göründü Kaptan Buzdağı’na. Belki de ilk kez düşmanları aynıydı.

[[Eğlencenizi bölmek istemezdim ama]] diyen telepatik sesi yeniden işittikleri an zaman donmuş gibi oldu. Düz Adam, buz kütlesinden bir hayalet gibi yukarı doğru süzülerek çıktı. Elleri hâlâ cebindeydi. Güneş gözlükleri gözünde duruyordu, gömleği kırışmamıştı bile. Adamın hafif transparanlığını ilk kez fark ediyorlardı. [[Size asıl özelliğimden bahsetmedim. Ben burada değilim.]]

Aniden ortadan kayboldu ve Kaptan Buzdağı’nın yanı başında belirdi. [[Ben tüm dünyada size edilen küfürler gibiyim, başınızdan hiç eksik olmam. Beni yakalayamazsınız, öldüremezsiniz.]] Bir kez daha kaybolup başka bir süper kahramanın başına dikildi. [[Rüyalarınıza girerim, vicdanınıza çomak sokarım bazen ama beni görmezden gelirsiniz. Bir karton kutuda yaşayan cüzamlı kadınım ben.]] Artık her cümlede kaybolup başka bir yerde tekrar beliriyordu. [[Her gün zenginlere satılan on yaşında sıska bir kız çocuğuyum. Ya da bir oğlan çocuğu. Soğuktan parkta donmuş bir ayyaşım. Göçük altında kalmış bir kömür madencisiyim. Radyasyondan uzuvları dökülen bir nükleer sızıntı mağduruyum. Sizleri eğlendirmek için işkence çeken ve sesini çıkaramayan bir hayvanım. Polisiniz tarafından öldürülen bir masumum. Fikrinden korktuğunuz için huzurla yaşama hakkı elinden alınmış bir gencim. Size bir görünür bir kaybolurum ama hep varım, buradayım. Şimdi yine gideceğim ama hep burada olacağım. Hoşça-]]

Ve yok oldu.

* * *

“Şimdi yine gideceğim ama hep burada olacağım. Hoşça-,” dedi ve o anda kafası paramparça oldu. Duvarlara, bilgisayar ekranlarına, kapalı ve kirli perdeye beyin parçacıkları yapıştı. Bedeni sandalyesinde sallandı ama yere düşmedi, arkaya yaslandı. Boynundan oluk oluk akan kan, beyaz gömleğini kıpkırmızı yaptı.

“Geopec Teknoloji&Madencilik iyi günler diler,” dedi cellât. Son beş dakikada on iki kere ateşlediği silahını kemerine yerleştirdi. Arkasında yedi erkek, beş kadın cesedi bırakıp terör yuvasından çıktı. Dışarı çıkar çıkmaz kravatını düzeltti. Kan lekesini hemen emen nanoteknoloji harikası takım elbisesinin yakasını şöyle bir silkeledi ve kalabalığa karıştı. Bu ahengin, istikrarın ve huzurun sağlanmasında payı olduğunu bilmek onu mutlu ediyordu.

– SON –

Gökcan Şahin

Hem hayalperest, hem sayısalcı bir kafayla dünyaya geldim; hem mühendis hem yazar oldum. Başta bilimkurgu ve fantastik kurgu türlerinde olmak üzere pek çok öyküm, çeşitli edebiyat ortamlarında yayınlandı, ödüller aldı. Bir yandan mesleğimi yaparken bir yandan da yazmaya, hayal kurmaya ve yaratmaya devam ediyorum.

Kaptan Buzdağı: Bir Europa Macerası” için 1 Yorum Var

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *