Öykü

Koza

Sıkıldım, dedi kadın yanındaki yün yumağına. Yumak yuvarlandı önünde. Ben de, dedi. Dolana dolana dönüşmekten, başkalaşmaktan, ruhumu kaybetmekten sıkıldım. Sıkıntılarımızı birleştirsek değişir mi her şey, dedi kadın. Bilmem denesene, dedi yün yumağı. Kadın yumak bitinceye kadar koza gibi kendini ördü. Orada, yün kozasının içinde kelebeğe dönüşemeden kurudu gitti.

Nurdan Atay

Endüstri mühendisiyim. Mesleğimi çok uzun süre yaptıktan sonra rotamı edebiyat çalışmalarına çevirmeye karar verdim. O tarihten beri de yazıyorum. İkinci üniversite Edebiyat okuyorum. Bir grup yazan/yazar arkadaşımla birlikte her ay Kil-Tablet adında öykü fanzini çıkarıyoruz. Ağırlıklı olarak öykü ve tiyatro oyun metinleri yazıyorum. Okumayı, seyahat etmeyi, film izlemeyi, yogayı, el sanatlarından becerebildiklerimi yapmayı, doğayı, öğrenmeyi, araştırmayı seviyorum.

Koza” için 31 Yorum Var

    1. Çok teşekkür ederim. Sözleriniz bana güç verdi.Kısa öyküyü ben de çok seviyorum. Kendimce kısa öykü dosyası oluşturmaya çalışıyorum.

  1. Anlatılmak isteneni kısa şekillerde anlatabilenlere hayran oluyorum. Bunu hiç bir öykümde, hayatımın hiç bir yerinde yapamadım. Daima “şu ayrıntı da açımlanmalı ama” der durur içimdekiler.

    Öykünün temasını anında hissettiren, kasvetli bir girişi var. Yine de, içeriğindeki bir şey bu öyküyü gözüm kapalı tebrik etmemi engelliyor. Sormak istiyorum:

    “Kadın yumak bitinceye kadar koza gibi kendini ördü.” Bu cümleyi okuduğumda, kadının kendisini, o yumağı da kendi akışına kataraktan ördüğü şeklinde okumuştum ama;
    “Orada, yün kozasının içinde kelebeğe dönüşemeden kurudu gitti.”
    Bu cümlede, bir tür “kendimin de içinde bulunduğu yumak” yaptığını anlıyorum?

    Şunu demeye çalışıyorum. Genelde örgüler iki boyutludur. Üç boyuta gönlünce yayılan ve bazen kendi kendisine dolaşan bir yumak, genelini iki boyutta taşıyan bir “şey”e dönüştürülür. Belirttiğim ilk cümledeki “koza gibi” ifadesini, “onu bir tür koza olarak kullanarak. Ama, kendisini “tortop şekilde saran” değil de, kendisine eşlik eden bir şey olarak aldığı anlamında düşünmüştüm. İpin onu yeniden şekillendiriyor oluşunu bir tür “benzeme şekli” aldığını ama “koza”ya, kozanın yuvarlak vs. olması bakımından herhangi bir gönderim yapmadığını sanmıştım.

    Burada minik bir anlaşılamama/tutarsızlık görür gibiyim :/ Açımlayabilir misin benim için?

    1. Merhaba; sorunuzu bir kaç kez okudum. Bunu yazarken yün yumağı ile bütünleşen bir kadın düşünmüştüm. Koza ve içindeki kelebeğe dönüşemeyen kadın aslında iç içe geçiyor ya da bunu ifade etmek istedim. Bu yeterli bir açıklama oldu mu bilemiyorum olmazsa yine yazarsanız sevinirim.

      1. Merhaba yeniden 🙂 Ben Feroand. Gerçek adımla cevap vermeyi uygun gördüm bu sefer.

        Sorumu okuduğumda durumu anlatmak için -yine- gereksiz yere uzattığımı fark ettim.
        Kastettiğim şey, bir yumağın örüldükten sonra, havlu benzeri (geneli iki boyuta yayılmış) bir tür… “Kumaş” oluşturduğuydu. Eğer ki kadın kendisini örüyorsa, örme işlemi bittikten sonra “koza benzeri yumak”ın içinde değil, “havlu benzeri, örümü tamamlanmış ‘kumaş'”ın içinde olur.
        Ama, öyküde, sanki kendisini yumağın içine koymuş da o yuvarlak yapıyı bir tür “koza” olarak kullanmış gibi sunulmuş.

        Cevabından yanlış anlamadıysam eğer, bir tür yarı tutarsızlık var gibi geldi bana :/ . Örme işlemi devam ederken, yumağın(kozanın) içinde barınabilir fakat yumak bittiğinde, tamamı örülmüş olan “havlu (betimlemesi kolay olsun diye bunu seçtim. Süveter örerken bile önce tek bir katmanı yapılır ya…)” benzeri nesnenin içindedir artık.
        “yumak bitinceye kadar” demek yerine “kendisi bittiği halde yumak bitmeden kurudu” gibisinden(rastgele yazdım bu cümleyi, daha da düzgünü verilebilir elbette) bir cümle olsaydı, hissettiğim minicik eksiklik hiç ortalarda görünmeyecek ve kadının “bitaplığı”nı daha hoş verebilecekti öykü (bence)

        Ama… Zaten, böylesi hissel bir eserde bu kadar çok “mekanik” ayrıntılara girmek gerekli mi… Bilemiyorum :/ Özel bir takıntım olduğu için sormak istedim sadece 🙂 Yoksa öykü gayet güzel.
        Açıklaman için de teşekkür ederim.

        1. Sayın Kalkanoğlu çıkış noktanız örmenin sadece tek bir düzlemde yapılabilmesinden hareket ettiği için kendi kafanızı karıştırmışsınız 🙂
          Elle çorap veya boyunluk ören birisini görmediğinizi varsayıyorum. Teknik kısmına inersek çoklu şişlerle sizin tabirinizle üç boyutlu bir cisim örmek mümkündür.
          Öykünün bu kadar az satırla bu kadar tutarlı olmasını bu takılma yüzünden kaçırmışsınız.
          Sıkıldım diyen kadının önüne “yuvarlanan” yün yumağı “dolana dolana” dönüşmekten, başkalaşmaktan muzdaripken, öykünün ikisini birleştirip tek bir “dönerek örülen” kozada birleştirmesini açıklamak için öyküyü oluşturan satırlardan daha fazla sarfetmek zorunda kalmak, zaten bu öykünün başarısını ortaya koyuyor.
          Kadın gözünden dönüşüm, beklemek ve döngü üzerine yazılacak onlarca satır daha var ama bu kadar güzel bir kısa öyküden sonra susmak en iyisi.

          1. Merhaba Engin Bey, teşekkür ederim sözlerinize. Bu konu, kozasını ören kadınlar aslında yeterince can yakıcı oluyor değil mi? “İç Sökülmesi” diye böyle kısa öykülerden oluşan aslında ayrı ayrı ama aynı zamanda tek bir öykü yazmıştım. “Koza” da onlardan biriydi. Bir tanesini daha paylaşmak istedim sizinle.

            Kadın boğuluyordu,

            Boğulmanın kaç çeşidi var diye sormuştu ilk yardım hocası, boğulan insana nasıl yardım edileceğini gösterirken. Suda boğulmak, gazdan boğulmak nasıl olur, anlatıyordu tek tek. O sırada yaşam, korkunç pençeleriyle yavaşça sinsice boğuyordu kadını. Hiç kimse fark etmedi, görmedi olanı biteni. Boğulurken tutunduğu tek şey kalemiydi.

        2. Merhaba Gökhan Bey(Nedense ben bu isminizi tercih ettim) Sizi anladım sanırım(anlamış olmayı içtenlikle diliyorum.) Hem kendisi koza olup hem de nasıl içinde kaldı diye düşünüyorsunuz-sanırım- Bunu yazarken aslında düşüncem ve duygum hiç kelebeğe dönüşemeyen kadınların kendi kozalarını örmesiydi. Kozaları da kendilerinden bir parça olmuyor mu? İfadem de mekanik diye belirttiğiniz belki bir çelişki gibi görünebilir ama duyguyu bozmaktan çekindiğim için öyküye dokunmak istemiyorum açıkçası. Bırakalım bu duyguları çelişkisiyle taşısın. Ne dersiniz?

          1. Gökhan Bey, tekrar açıklamak gereği hissettim. Engin Beyin söylediği gibi beşli şişle örülen çorap gibi örüyor. Size yazdıkça benim de kafam karışmaya başladı. Hay Allah!..

          2. Gökhan’ın kafasına doğru bir soru takılmış, sadece bunu dile getirmekte sorun yaşamış. Cevap, teknik değil de mana olarak düşünülebilir:

            Yazar, kozayı ve kadını tek bir varlık olarak görüyor. O umutla işe girişiyor. Bu yüzden “Kadın yumak bitinceye kadar koza gibi kendini ördü. ” diyor.

            Hemen ardından, “Orada, yün kozasının içinde kelebeğe dönüşemeden kurudu gitti.” diyor. Koza ve Kadını ayırıyor, iki farklı varlık olarak görüyor. Belki birleşmenin imkansızlığını anlatıyor.

            Belki de yazar, burada yanlızlığını betimlemek için, imgeleme yapıyor. En yakın bile, benim dünyama giremiyor, diyor.

            Hazır başlamışken psikoanalize girelim. Yazar, kendisine en yakın kişinin ihanetini aktarmış buraya 🙂

          3. Merhaba, yorumlarınız ilginç geldi bana. Yüz binlerce kadınımız ördüğü koza içinde tükeniyor aslında. Koza, aynı zamanda kendisi. Hem koza, hem de içindeki…

  2. Merhaba; teşekkür ederim yorumunuza. Bu arada ben de sizin öykünüzü okumuştum ama yorum yazamamıştım. Öykünüzdeki sıcak anlatım çok güzeldi. Özellikle öykünüze yapılan bir yorumdan sonra bloğunuza da baktım. Genç yaşta yaptığınız çeviriler için ayrıca kutlarım sizi.

    1. Merhaba Nurdan Hanim,

      Pek tesekkur ederim. Icinizi de öykümle birazcik isitabildiysem ne mutlu bana.

      Tekrardan elinize saglik. Başka oykulerde bulusmak uzere

  3. Konuşmaları dahi tek paragrafta toplamam farklı olmuş, güzel olmuş.
    2016 yaramış sana.
    Umarım bu güzel tekniği çeşitlendirerek bize sunmaya devam edersin.

    1. Merhaba, çok teşekkür ederim ama ders vermek oldukça iddialı olmuş değil mi? Yine de beğenmene sevindim.

  4. Hani kocaman bir tablo olur da resmettiği sadece birkaç çizgidir ama karşısında dakikalarca anlam arar ya kimileri; bu küçük metin de aynen öyle. Çerçevele duvara as. Bir sayfa yahut on sayfa olmasının gereği yok, al işte dört satır yetiyor boğulmuş bir kadını tasvire.
    Şiirde sehl-i mümteni vardır ya, bu da öykününki olmalı. Kolay gibi ama değil…

    Kaleminize sağlık.

    1. Merhaba;
      Yorumunuzu çok geç gördüm, lütfen kusura bakmayın. Çok teşekkür ederim değerlendirmenize…

Okan Akıncı için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *