Gelen takırtıların sesiyle uyandı. Son birkaç gün içindeki en iyi uykusu buydu. Gözlerini ovuşturup etrafa baktı. Kır saçlı, uzun boylu sıska bir adam etrafı toparlıyordu. Sıska adam onun uyandığını fark ettiğinde “Günaydın.” dedi kinayeyle. “Biraz daha uyusaydın zorla kaldıracaktım seni.”
“Sana da günaydın Bernor.” dedi esneyerek.
Bernor etrafı toparlamayı bitirdikten sonra çantasından kurutulmuş et ve peksimet çıkarıp genç adama uzattı. “Bugün biraz fazla yürüyeceğiz. Saraya iyice yaklaştık. Yaran nasıl Erul?” Genç adam üzerindeki gömleğin kollarını sıyırdı. Omzundaki çiziğin üzerinde elini gezdirdi. “Gayet iyi görünüyor. İlaçları düzenli kullanıyorum.”
Erul omzundaki yarayı çölde yılana benzeyen bir yaratıktan almıştı. Şanslarına karşılarına maharetli bir cadı çıkmış ve yarayı tedavi etmişti. Cadı onlara her sabah onlara verdiği merhemi sürmelerini tembih etmişti.
“Aman ona özen göster. Yolun sonuna geldik sayılır. Başımıza iş çıkmasın.”
“Sahi haritayı açsana bir bakalım.”
Bernor son lokmasını yuttuktan sonra ayağa kalkıp çantasından bir parşömenle harita çıkardı. İkisini de açıp yan yana koydu. Harita ve parşömen çölün iklimine ve onca kazaya rağmen iyi durumdaydı. En son yerleşkeden bir haftalık, en yakın ticaret yoluna üç gün uzaklıktalardı. Yollarının üzerinde bir vaha vardı. “Vahaya ulaşmamız beş saatlik yol demek eğer kum fırtınası çıkmazsa. Orada geceyi geçiririz sonrası kolay.”
“En son ne zaman bir kervan görmüştük?”
“İki gün oldu. Bize iyi erzak sağlamışlardı.”
Gerçekten de kervana denk gelmeleri büyük şanstı. Kervan onların şehrine doğru gidiyordu. Şehir, hane kavgaları yüzünden tam bir karmaşa halindeydi. Bilerek bırakılan birkaç güvenli bölge haricinde şehrin her tarafında çatışma yaşanıyordu. Erul düşünceliydi. “Sence sakinleşmişler midir?”
Bernor genç adama şefkatle baktı. “Bilmiyorum evlat. Kaynaklar iyice tükenene kadar duracaklarını sanmıyorum.”
“Kervanı engellemeli miydik?”
Bernor tebessüm etti. “Bunu nasıl yapacaktık ki? Savaş çıkmadan çok önce bir anlaşma yapılmış. Eğer kervan bizim şehre gitmekten vazgeçseydi diğer şehirlerle aramızda ciddi sorunlar çıkabilirdi. Belki sayemizde vaktinden erken varacaklar.”
Erul iç çekerek “Sen de haklısın.” dedi.
Bernor Erul’un yanına sokulup elini omzuna attı. “Endişeni anlıyorum. Zor zamanlardan geçiyoruz. Yakında biraz olsun rahatlayacağız.”
Erul biraz olsun rahatlamıştı. İkili kahvaltılarını bitirdikten sonra etrafı toparlayıp mağaradan ayrıldılar.
Erul ve Bernor şehirlerindeki savaştan kaçmıştı. Savaşın neden ve ne zaman çıktığını bilmiyorlardı fakat Bernor savaşın ninesinden önceki kuşaklara kadar uzanan bir geçmişi olduğunu tahmin ediyordu. Bernor’un gençliğinde vaziyet şu ankinden daha kötüydü. Savaşın getirdiği yük onu iyice yaşlandırmıştı. Yıllar geçtikçe yükünü biraz daha hafifletmek için vaktini kitaplara ayırdı. Onca meddahtan, seyyahtan, efsuncudan, şamandan hikâyeler dinledi. Bu hikâye dinletilerinden birinde Erul’la tanıştı. Erul o zamanlar çocuk denecek yaştaydı. O da en az Bernor kadar hikâyelere ve efsanelere meraklıydı fakat esas ilgisini çeken şey ise define avlarıydı. Bir gün Erul bir define avcısından bir hikâye duydu ve bu hikâyeyi Bernor’la paylaştı. Böylece ikili ilk hazine avına çıktılar. Kaderin bir tesadüfü ilk define avları başarıyla sonuçlandı. Sadece birkaç antika biblo bulmuşlardı fakat o an için bu hazinenin getirdiği mutluluk dünyalar kadar servete bedeldi.
Şafağın sökmesine daha vardı. Hava açıktı. İkili çölün kavurucu sıcağı başlamadan evvel iyice yol kat etmek için çalışıyordu. Şafak söktüğünde bir iki saat daha yürüdüler. En sonunda vahaya ulaştıklarında ikisi de susuzluktan kavruluyordu. Susuzluklarını giderir gidermez küçük bir çadır kurdular. Çadırın kumaşı güneş ışınlarını iyi kesiyordu. Bu yüzden içerisi nispeten daha serindi. Bernor haritayı incelerken Erul düşünceliydi. Bernor “Ne oldu?”
Erul duruşunu bozmadan “Hiç.” dedi. “Su içerken şehri düşünüyordum. Yan mahalle çok su sıkıntısı çekiyordu. Çatışmalar sırasında oraya giden suyolları baya hasar görünce durum daha da kötüleşti. Orada oturanlar bir damla su için her şeylerini verebilirdi. Sokaklarda ve evlerde susuzluktan ölenler çoktu. Kişiler kalan suyu nasıl paylaşacaklarını kararlaştırmak için korkunç tercihler yapmaya zorlanıyordu. Hastalığın gelmesi kaçınılmazdı. Şanslı olan birkaç kişi kurtuldu fakat-” Cümlesini tamamlayamadan gözyaşlarına boğuldu. Bernor haritayı bırakıp ona sarıldı. “Olmuşla ölmüşe çare yok. Gerektiği kadar üzül ama kendini kaptırma.” Bernor ona sarılmayı bırakıp omuzlarından tuttu. “Eğer bu hazineyi bulabilirsek savaşı bitiremeyeceğiz belki ama savaş mağduru birçok kişiye yardım edeceğiz.” Bernor tekrar ona sarıldı. Erul biraz sakinleşti. İkili daha sonra harita üzerinde çalıştılar.
Erul gecenin kör vaktinde uyandı. Çadırdan dışarı çıkıp yıldızları izledi. Bu gece kutup yıldızı gözüne daha parlak göründü. Çantasından kendisini iyileştiren cadının verdiği taşı çıkardı. Taşın üzerine bir yıldız işlenmişti. Cadı ona bunu verirken “Derler ki bir gün karanlık çöktüğünde elinde ışıkla gelen bir kahraman kendisi olmadığında kişiler yolunu bulabilsin diye ışığını taşlara işlemiş. Bu taşlar kişi karanlıkta kaldığında ışığı bulmasına yardım ettiği rivayet edilir.” demişti. Erul önce taşa sonra gökyüzüne baktı. Aklına önce memleketi ve oradaki savaş geldi. Daha sonra hazineyi düşünüp rahatladı. Bernor ise horuldayarak uyuyordu. Uzun zaman sonra yol arkadaşının bu kadar rahat uyuyabildiğine tanık oluyordu. Yolculuklarının başında Bernor hazineye ulaşamayacaklarını düşünmekten bir türlü uyuyamıyordu. Fakat hazineye yaklaştıkça rahatlıyordu. Birkaç saat sonra yolculuklarının son günü başlayacaktı.
Bu sefer kahvaltıyı hazırlama sırası Erul’daydı. Her zamanki gibi biraz peksimet ve kuru et vardı. Bernor ağır bir esnemeyle uyandı. Hızlı bir kahvaltı edip etrafı toparladıktan sonra ikili yola koyuldu.
Ayakları su toplayacak kadar uzun mesafe yürüdükten sonra nihayet hazinenin olduğu sarayın kalıntılarına vardılar. Saray on binlerce yıl önce inşa edilmiş olmasına rağmen harabeleri bile göz kamaştırıcıydı. Kadim zamanlarda yaşamış olan uygarlıkların mimari anlayışlarının kendilerininkinden kat be kat daha güzel olduğu gerçeği bu harabelerle karşılaştıklarında bir kez daha yüzlerine vurmuştu. Erul bu manzara karşısında dayanamayıp not defterini eline alarak harabelerle ilgili notlar aldı. Erul not tutarken Bernor da biraz dinlenme fırsatı buldu.
Kısa molalarından sonra ikili harabelerin içine daldı. Harita bu noktayı biraz karışık anlatmıştı. Harabelerde gezerken sarayın ve bir zamanlar bu çöle hükmeden kadim krallığın tarihine ait çok şey gördüler. İkili bunları kayda almayı ihmal etmedi. Mahzenlere doğru giden yolu bulmadan önce karşılarında elinde üzerine güneş motifi işlenmiş bir madalyon tutan bir heykelle karşılaştılar. Heykelin önünde ise zar zor okunan bir yazı vardı. Bernor yazıya bakıp taşın üzerinde elini gezdirdi. “Büyük bir kahramanmış. Kara günde ülkeye güneş olmuş. Gece bittiğinde ise ruhu güneşe ulaşmış. Umulur ki son günlerimizde biz bu diyarı terk ederken yine rehber olur.”
Bernor konuşurken Erul notlarını aldı. “Kişini ne zamanlarda ne imkânlara rağmen umutsuzluğa kapılması ne tuhaf değil mi?”
“Bu birbirimizle paylaştığımız şeylerden biri sadece. Umut da bizde gerçi. Hadi gidelim.”
İkili dar koridorlardan geçip haritanın işaret ettiği odaya vardılar. Odanın içi önlerinde duran lahit harici boş gözüküyordu. Bernor eğilip lahitti inceledi. “Falcının verdiği şey sende mi?”
Erul hemen çantasındaki metelik boyundaki taşı çıkardı. Bernor taşı lahidin eksik yerine koyunca oda sarsıldı. Lahit yavaşça açıldı. İçinde hayatları boyunca görmedikleri kadar çok altın ve kadim uygarlığa ait eserler vardı. İki hazine avcısı sevinçten birbirlerine sarıldılar.
“Başardık.”
“Sonunda başardık.”
Lahitten alabildikleri kadar altınla eserleri alıp lahitten ayrıldılar. Erul “Evde bizi ne bekliyor acaba?”
“Bilmiyorum. Oraya gidince buluruz ama şimdi-” Bernor yanında tuttuğu su matarasını Erul’a uzattı. “Kutlama zamanı.”
İki hazine avcısı büyük bir zaferle harabelerden ayrıldı.
* * *
Hazine avcıları mahzenden ayrıldıktan sonra kapüşonlu bir figür odanın içinde beliriverdi. Figür odanın duvarlarını inceledi. Bir çatlak bulup elini çatlağın içine soktu. Çatlağın içindeki ipi çektiğinde duvarda bir kapı belirdi. Kapı karanlık bir koridora açılıyordu. Koridorun içine girdiğinde kapılar kapandı. Temkinli adımlarla ilerliyordu. Yolun sonuna geldiğinde bilinmeyen bir dille birkaç söz fısıldadı. Kapüşonlu sözlerini bitirdikten sonra duvar açık mavi bir ışıkla parladı. Işık söndüğünde duvar ikiye ayrıldı. Karşısında büyük bir sunak vardı.
“Efendim, hazine avcıları gitti.”
Efendisi olarak gördüğü adam sunağın önünde günlük ayinini yapıyordu. Yardımcısının sözlerini duyduğunda tebessüm etti. Ayinini tamamladıktan sonra adam “Ne güzel! Layık oldukları hazineyi aldıklarına göre Haroz onlara rehber olacak demektir.”
Adam üstünü başını düzeltti. “İstersen detayları içeride konuşalım.” Adam ilerledi ve yardımcısı onu takip etti. Sunağın bulunduğu alanın gerisinde küçük, sade bir yere geldiler.
“Hazine niye onları seçti ki? Adamların herhangi bir özelliği yoktu.”
“Buna biz karar veremeyiz. Taşı onlara veren kişinin bir bildiği vardır elbette. Memleketlerinde bir savaş vardı sanırım.”
“Evet, şehirdeki neredeyse herkes birbirine girmiş durumda. Hazineyle onlara nasıl yardım edeceklerini bilmiyorum.”
“Zayıf kalanların ihtiyaçlarını karşılayabilirler. Eserler ve topladıkları hikâyelerle de ruhlarını doyurup güçlenebilirler. Aslında buldukları eserlerin onlara ait olduklarını ne zaman fark edecekler acaba?”
Yardımcının gözleri açıldı. “Ne yani bu krallıktakiler onların ataları mı?”
Adam gülerek “Hepsi değil, sadece bir kısmı. Kara günde sürülenlerden bir kısmı, onların atalarıydı ve buldukları hazineler, onların. Ve bulacakları da.” dedi ve elindeki altın parayı havaya attı.
- Şampiyonluğun Bedeli - 1 Nisan 2023
- Minotor’un Son Günü - 1 Şubat 2022
- Şanslı - 1 Eylül 2021
- Kum Saraydaki Hazine - 1 Ağustos 2021
- Bir Rüya - 1 Nisan 2021
“Savaşın getirdiği yük onu iyice yaşlandırmıştı. Yıllar geçtikçe yükünü biraz daha hafifletmek için vaktini kitaplara ayırdı. Onca meddahtan, seyyahtan, efsuncudan, şamandan hikâyeler dinledi.”
Şu cümlelerde tam olarak atmosfere girdim. Keyifli bir öyküydü Nice güzel öykülere…
Çok teşekkür ederim. İyi okumalar
Okuması keyifli bir öyküydü. Daha nice öykülere.
Değerli yorumunuz için teşekkür ederim.