Öykü

Kurtarıcı!

Dünyanın eli yıl sonra yok olacağını bilen kadın, durakta sigarasını tüttürüyordu. Canı baya sıkkındı. Etrafında karıncalar gibi gelip gecen insanların yok olacağından değil, on iki saatlik çalıştığı yevmiyelik işinden kovulduğu içindi. Ulan, dünyayı kurtarmak için gelecekten gel sen, ama karnını doyurmak için iş bile bulmakta zorlan, nasıl bir saçmalık bu ya diye düşünüyordu içtiği kaçak sigarasından. Oysa filmler de hiç öyle olmuyordu.

Nihayet otobüs geldi. Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra evindeydi. Kendini dağınık yatağa attı ve bir sigara daha yaktı. Hâlâ nerede hata yaptığını düşünüyordu. Siyasetçilerle konuşma talep etmiş, gazetecilere e mail atmış, Youtube’da trend bire girmiş bir videosu bile vardı ama herkes ya gülüyor ya da umursamıyordu. İçinden 50 yıl sonra görüşürüz gerizekâlılar diyesi geliyor ama bir şeyler yapmak zorundaydı, böyle günlerce yatağında uzanıp Netflix’ten dizi izlemek olmazdı ki.

Üç ay önce, soy ismini bir türlü söyleyemediği İsveçli Greta’yla Facebook’ta görüşüp dünyanın yok olacağını ikna ederek dünya çapında prestolara falan neden olabilmişti. Sonuç sıfır. Artık daha fazla dayanamıyordu. Hem karnını doyurup hem de kafasını sokacak bir çatı bulmakta zorlanırken, bu saçmalıklarla uğraşamazdı. Pes ediyorum ulan diyerek boş odaya haykırdı ve kalkıp buz dolabını açarak, ucuz birasını alıp dizi izlemeye doğru yollandı.

Kadın pencereden sızan güneş ışınlarıyla uyandığında tepesinde iki yabancı adamın kendisine doğru baktığını gördü. Her ikisi de rengârenk giyinmiş hippiler gibi başlarına çiçekten taçlar takmışlardı. Teki kısa diğeri uzundu ve suratlarında aptalca bir sırıtışla kadını süzüyorlardı.

“Hey, ne bok dönüyor lan burada?” dedi kadın, uykulu bir şekilde. “Kimsiniz siz? Ve odamda ne halt ediyorsunuz?”

“Günaydın kadın,” dedi uzun olanı.

“Kadın mı? Biraz çentilmen ol be adam. Hanımefendi diyeceksin,” Diye cevap verdi kısa olanı.

“Ciddi misin? Son sefer feminist birisine hanımefendi dediğimizde ne olduğunu unutun galiba. Evet tabi ki unuttun…

Kadın’ının başı çatlıyordu. Dün akşam baya bira içmişti ve şimdi bu iki gerizekalının aptalca atışmaları fena sinirine dokunmuştu. “Hey! İki dangalak, siz ne saçmalığından bahsediyorsunuz?” diyerek sözünü kesti uzun olanın.

“Bir kadınına nasıl…”

“Anladık onu da izinsiz bir şekilde evime girip uyurken başımda beklemenizden daha önemli olduğunu sanmıyorum.”

“Kesinlikle katılıyorum, bu yaptığımız hiç yakışık kalmadı Gece,” dedi kısa olanı, uzuna.

“Hm, galiba haklısın Yaprak, ama şu an da mahremiyetten daha önemli olan bir konu da konuşmamız gerektiğini de biliyor olmalısın. Dünyanın kaderi bizim elimizde.”

Kadın birden duyduklarını sindirmekte zorluk çekti. Dünyanın kaderi mi? Hemen yatağından fırlayıp adamların önünde dikildiğinde, adamlar korkuyla birbirlerine sarıldılar. “Bak uyarıyoruz beş yıl Shan Tapınağında kung fu dersi aldık, ona göre.”

“Yok lan o değil,” dedi kadın umursamaz bir mutlulukla. “Daha demin dünyanın kaderi mi dedin sen? Evet sen, şu salak isimli olan; Yaprak mı ne?”

Birbirlerinden ayrılan ikili Kadına baktılar. “Öncelikle kırıcı sözleriniz hiç hoş değil,” dedi Yaprak, Kadının sadece külot ve atletle dikilmesinden utanmış olacak ki suratı pancar gibi kızardı. “Ve hm, üstünüze bir şey giyip salonda konuşsak daha rahat edeceğim.”

“Meslektaşımın kusuruna bakmayın lütfen. Hâlâ bir kadının vücudundan utanacağını öğretemedim. Biraz sığ kafalı da… Neyse biz seni salonda bekliyoruz, geldiğimiz de kahve yapmıştık,” dedi Gece ve arkadaşını azarlayarak mutfağa doğru yollandı. “Ne yapıyorsun oğlum sen…”

Kadın baya ağzı açık bir şekilde olanları anlam verirken bu ne lan diye fısıldadı. Ardından hızlıca pantolonunu giyip üstüne bir şey geçirip salona girdi. Gece, bardaklara kahveyi doldurup kadına gülümsedi. “Buyur gel şöyle otur.”

Kadın taze kahve kokusunu içine çekerek, “Zahmet etmeseydin. Evinde gibi davran,” diyerek sandalyeye oturdu. “Şimdi şu dünyanın kaderi hakkında ötün bakayım.”

“Öncelikle kendimizi tanıtalım. Biz dünyayı kurtarmak için buradayız,” dedi Gece ve Yaprak’da kafasını sallayarak onayladı.

“Biliyordum! Sadece beni yollamadıklarını,” diyerek haykırdı Kadın, ardından kahvesinden bir yudum aldı. “O, bu arada baya iyi kahve yapmışsın ha.”

“Teşekkür ederim,” dedi Gece. “Rahmetli ninemden öğrenmiştim… Bu arada bizi doğru anladığından pek emin değilim.”

“Ne? Ne oldu bir şey mi kaçırdım?” dedi. Kadın birden kalbinin sıkıştığını hissetti. “İnsanlığı kurtarmak için gelecekten gelmediniz mi?”

“Gelecek?” diye aptalca tekrarladı Yaprak ve sonra yanındaki Gece’ye baktı.

“Hayır, biz gelecekten falan gelmiyoruz. Aslında bakarsan seni durdurmak için buradayız,” dedi Gece, bir İngiliz kadının nezaketinde kahvesini içerken.

Kadın bir an birisi benimle kafa falan buluyor herhalde diye düşündü. “Şimdi siz bana, zaten başarısız olduğum bir şeyi durdurmak için geldiğinizi mi söylüyorsunuz?”

“Öyle gibi…” dedi her ikisi de aynı ağızdan.

“Peki o zaman dünyanın elli yıl sonra yok olacağını biliyorsunuz, değil mi?” dedi kadın ve ikisinin de kafasını salladığını gördüğünde, “o zaman ne diye beni durdurmak istiyorsunuz ki, hem zaten başarısız olduğum halde.”

İkisi de sakince kahve fincanlarını masaya bırakıp kibar aptal suratlarını somurttular. “Biz dünyayı kurtarmak için geldik, insanlığı değil.”

Kadın ağır çekimdeymişsine kaşlarını yukarı kaldırdı. “Bir dakika siz dünyayı kurtarmak için insanların ölmesi gerektiğini mi söylüyorsunuz?” dedi Kadın.

İkisi de kafa salladı. “Şöyle ki seni durdurmak için DoğaAna tarafından yolandık. Bekle, kulağa ne kadar kaçık geldiğini biliyorum ama bir dakika izin ver anlatmama,” dedi Gece. “Bir virüs, insanlığın bedeninde ne kadar istenmeyen bir canlı türüyse siz de dünya için aynı şeysiniz. Bencil, aptal ve hatalı bir gen tarafından ürediniz. Etrafınıza baktığında ki bakmıyorsunuz ekolojiyi yok saydınız, diğer canlıları zevk için öldürdünüz, yediniz, hapsettiniz, denizleri kirletip, gölleri kuruttunuz. Sizler katilsiniz…”

Avucunda tutuğu kahve fincanı artık sıcak değildi. Kadın bu iki salağın baya ikna edici ve doğru tespitlerini yarım saat daha katlandıktan sonra sonunda patladı.” Hayır, hâlâ umut var insanlık için ve ben savaşmaya devam edeceğim!”

İkili tekrar birbirlerine baktı. “Buraya sadece seninle konuşmak ve ikna etmek için geldik. Eğer farklı bir secim yaparsan seni durdurmak gibi niyetimiz yok ve olamaz da. Çünkü DoğaAna senin başardığını ön gördü.”

Kadın duydukları karşısında mutluluktan deli gibi kahkaha attı “Şimdi hemen evimden defolun bakayım sizi hippi çakmaları.” Diyerek neşeli sisini aniden nefret ve kine bürüyüp haykırdı. Bu ani değişikliği gören ikili hızlıca salonu terk edip dış kapıyı açarak dışarıya atılar kendilerini.

Başaracağım lan! diye bağırdı kadın boş odada.

* * *

“Ya abi, sence inandı mı bize?” dedi Yağmur saçındaki çiçekleri sokağa atarak.

“Merak etme Kadının çok fantastik kitap okuduğunu okumuştum. Görmedin mi, bizi nasıl sokağa postaladı… Tüm dünya şu Kadının yapacaklarına bağlı ama bizim kurtarıcımız gelmiş Netflix’ten dizi izliyor. Bu Kadını seçen Yüksek Kurul ne düşünüyordu acaba. Neyse gidip şu salak hippi kıyafetlerden kurtulduktan sonra Starbucks’a uğrayıp kahve falan içeriz…”