Öykü

Bu Bir Uyarı

SİGARANIN DUMANI

Genç kız internette sevgilisiyle yazışıyordu. Yıllardır içmeye doyamadığı sigarası dudaklarına kenetlenmiş, gözünü yaşartan dumana aldırmadan cevap vermeye çalışıyordu ona. Sevgilisi sigara içenlerden nefret ettiği, ölüme kadar götüren bu illetten ne tat aldıklarını anlamadığını söyleyip duruyordu. Bir senedir tanıyordu onu. Ve her seferinde sigaraya olan tiksintisini ısrarla hatırlatıyordu. Şimdilerde daha fazla hatırlatsa da, değişen pek bir şey olmamıştı. Metin her zamanki Metin’di. Arkadaşkenki Metin, sevgiliykenki Metin. Sonuçta pek bir fark yoktu, hayatındaki konumu değişse de, iki Metin de Menekşe’nin bugüne kadar ona can yoldaşı olan sigarasından nefret ediyordu. Her nefeste içini huzurla dolduran bu izmaritleri ona nasıl anlatacağını, onu bu duruma nasıl alıştıracağını bilemiyordu.
Onu izlemeye geldiğini düşünüyordu Menekşe bazen. Özellikle sigarasını yaktığı zamanlarda, birden bire ona sigaradan nefret ettiğini söylemesi, bunu ona düşündürmüş olması için yeterli değildi elbette. Delirmiş de olabilirdi. Peki, ya ensesine vuran nefesi..? Bu sene başlarında Metin’in ona anlattığı hikayenin etkisinde kaldığı için de olabilir. Hayır, hayır, olabilir değil! Kesinlikle bu sebepten dolayı onun kara kanatlarıyla uçarak penceresine gelip kendisini izlediğini düşünüyordu zaman zaman.

Hikayedeki ana karakter Jack; kendi içine kapanık bir üniversite öğrencisi Metin gibi. Kışı sert geçen bir ilde yalnız başına yaşıyor. Merhametli, zeki, ortalamanın altında bir adam boyunda ve saçları ensesine kadar.. Ve belki de en önemlisi sevgilisinin sanal ortamda kullandığı takma adı JACK! Daha ne olsun! Kesinlikle bu adamın kanatları vardı ve sık sık onu görmeye -izlemeye- geliyordu.

Menekşe bu denli derin düşünceleri kafasına takmayı pek sevmezdi. Düşünmemek için elinden geleni yapar, başka şeylere odaklanır, ilk düşündüğü şeyi çoğu zaman unuturdu. Sigaranın böyle bir yan etkisi var mıydı? Unutkanlık gibi mesela… E Jack, pardon Metin de unutkan birisiydi. Hatta Menekşe’den çok daha fazla unutkan.. İki gün önce konuştuklarını hatırlayamayacak kadar karışık bir zihni vardı.

Böyle süper güçleri olan, içine kapanık bir üniversite öğrencisi iken hayatının belli bir noktasında birden dönüşüyor ve bir bakıyor bilmem kaç metre büyüklüğünde kara kanatlarıyla uçabiliyor. İnsan formundan devasa boyutlara dönüşebiliyor, istediği zaman canavar oluyordu,he bir de boynuzları var, şeytana benziyordu. Ahah! Gülünesi şeyler bunlar Menekşe, yapma bunu kendine. O da senin gibi bir insan en nihayetinde. Sadece sigara içme ihtimalini göz önünde bulunduruyor ve bırakman için tüyolar veriyor diye adamı iki dakikada canavara dönüştürdün, ilahi!

Tanışıklıkları henüz bir sene olmuştu ama birbirlerini çok iyi tanıyorlardı. Çıkmaya başladıktan birkaç hafta sonra bir, iki, bilemedin üç kez ya da daha fazla görüşmüşlerdi sanırım. İyi vakit geçirmişlerdi. Menekşe sigarasızlıktan baş ağrısı çekse de saatler süren buluşmalarında bir kez olsun ona hissettirmemişti krizlerini.

Beraberken etrafındaki insanların onlara bakışlarını, onları süzüşleri çok hoşuna gidiyordu Menekşe’nin. Gurur duyuyordu sevdiceğiyle, tipinden belliydi. Çok yakışıklı bir adam değildi aslında o, ama beraberken insanların onların üzerinde gezinen bakışlarını anlamlandırmaya çalışmak çok saçma olur diye düşünüyordu. Bir taraftan da, şaşkınlıkla karışık, anlamsızlaşan bakışlar kafasını karıştırıyordu. Metin’e mi, yoksa kendisine mi baktıklarını anlamıyordu bazen. Dışarı çıktıklarında Metin diğer insanlarla konuşmuyordu. Bu kadar iyi niyetli bir insanın varolmama ihtimali de yüksekti. Bunca iğrençlikler içinden çıkması ve onu bulması, onu sevmesi gerçek olamayacak kadar güzeldi.

Yine internette yazışırken, Menekşe sigarasını yakmıştı her zamanki gibi . Uzunca geyiklerinin arasına Metin yine sigarayı sıkıştırmıştı. O kadar laf arasında tekrar konuyu sigara içenlere, sigaranın zararlarına, velhasıl ölümcül zararlarına getirmesi sinir bozucu olmaya başlamıştı. Menekşe yalnız yaşıyordu, babası bir sene önce akciğer kanserinden ölmüştü, annesinin de bir senedir ne halt yediği belli değildi, yani o an o dakikada sigarasını ateşlediğini Metin’e uçuracak kimse yoktu yamacında, yakınında… Bu durum onu iyiden iyiye işkillendiriyordu artık. Söylemeye karar verdi, evet evet söyleyecekti. “Ben bu lanet olası zifti seviyorum ve bırakmak istemiyorum!” diyecekti ama bu kadar sert bir dille değil elbet. Sonunda onu kaybetmeye katlanamazdı. Onu bu gerçeğiyle yaşamaya alıştırması ve de onu bu şekilde kabul etmesi gerekiyordu. Sigarasız olamayacağını bilmesi gerekiyordu.

Biraz müsade istedi Menekşe terasa çıkmak için. Metin ne olduğunu anlamadı ama “Tamam” yazdı, sadece tamam demesi çok garip diye düşündü Menekşe. Muhabbetin ortasında durduk yere müsade istiyor ve kara kanatlı gencimiz sormuyor nereye diye. Kara kanatlı Metin, Jack, evil, devil..

Terasa çıkıp uzun uzun soluksuz nefesler çekti. Dokunuyordu bu meret ona. E astım hastası olması yetmiyormuş gibi, bir de sigara içiyordu. Normalde bile nefesi gırtlağında düğümlenirken anlamsızca sarılmıştı tesellisine. Arada sırada bunu düşünüyordu ama seviyordu, yapacak bir şey yoktu. Derdine, üzüntüsüne, gözyaşlarına, her iç çekişine bugüne kadar o aşağıladıkları pis kokulu dallar var ya, işte onlar eşlik etmişti. Bir de bu çok sevdiği soğuk, karanlık ve yalnız geceler… O kötü günlerde ne yalan sevgililer vardı ne de kendi aleminde olan ailesi, ne de çıkarcı arkadaşları. İşte o günlere içini her nefeste köz gibi yakan, ciğerlerini parçalayan, her nefeste huzurun en dibine vurduran ve ölüme bile bile atılan adımlar, gözünün önünde raks eden dumanlar eşlik etmişti.

Metin’e bağlanmasının en önemli etkenlerinden biri de babasının mezarının olduğu yerde oturuyor olmasıydı. Bir senedir gitmeye cesaret edemediği mezarlığa onun sayesinde gidecekti, onun varlığı Menekşe’yi cesaretlendiriyordu, mutlaka onu görme bahanesiyle çıkıp babasına iki dua okuyup dönecekti. Buna bir senedir, çok zamanlar karar verse de korkuyordu ölümle yüzleşmeye, korkuyordu o soğuk ortamı keşfetmeye. Aynı memleketin insanları olmalarından dolayıdır, ona ve bu aşka daha bir hevesle sarılmak geliyordu içinden. Öyle de yaptı. Daha sıkı sarıldı ona, daha çok sevdi. Onu babasıyla arasındaki bir bağ olarak görüyordu. Babasına gidecek bir yol, bir nedendi Metin.

Bunları düşünürken cebinden telefonunu çıkardı, her çekişte mırıldanmayı en çok sevdiği şarkının sözlerini yazdı;

“Sigaramın dumanına sarsam, saklasam seniii..

Yokluğun ahh yol yol olsa uzasa, unutmam seniii..”

Ve tek bir dokunmayla Metin’e iletildi mesaj.

UYARI

Huzursuz bir güne başladığına tavana dikilmiş gözlerini aralayınca emin oldu. Terasta uyuyakaldığını sanıp telaşlandı. Gözlerini tam olarak açtığında gökyüzünü görüyordu, yıldızlar vardı pırıl pırıl. Gerisi bomboş, kafasını çevirip etrafına bakınmak istese de yapamıyordu. Neler oluyor diye düşünmeye kalmadan sırtındaki ağrı bıçak gibi saplanıp oksijenle karışık dumanını içerisine hapsetmiş ciğerlerinden midesine kadar indi. Metin’i gördü, gülümsüyordu ona; “Ben uyarmıştım.” dedi, çirkin ellerini Menekşe’nin ağzından çekerken kırmızı gözleri tekrar gülümsedi ve hemen arkasını döndü. Göz kapakları kapalı olsa da hissetti onun siluetini son nefesini ciğerine çekerken. Büyük, siyah iki gölge düştü üzerine ve onla beraber uzaklaştı gölgeler. İçine hapsolan dumanı bırakmaya çalıştı, elleri terledi, gözleri yaşardı ve sonra hepsi geçti, son nefesini verdi.. Gökyüzü pembeleşti.

Ovuşturduğu gözlerini yavaş yavaş araladı. Metin’in ve babasının sesini tanıdı, kalabalığın uğultusu geliyordu bir yerlerden. Sağ tarafına yatmıştı, arkasında Metin’in ona sarılmış varlığını hissediyordu fakat dönüp bakamıyordu. Ilık nefesini hissediyordu ensesinde, tüm bedeni çok soğuktu. Burnunu sızlatan soğuk, kanını dondurmuştu. Buraya ne zaman geldiklerini düşünmeye başladı. Bu karanlık ve soğuk yerde böylece yatmasının bir açıklaması olmalıydı. Hafızasını yokladı. Hiçbir iz yoktu. Dün gece Metin’i, hayal ettiği Jack karakteri gibi görmüştü ve sonrası pembe bir dünyadan ibaretti. Neler olduğunu anlamak için ısrar etmemeye karar verdi, Metin’e sorarsa o anlatırdı zaten. Hayali, rüyayı ve gerçek yaşamı birbirine karıştırmaya başlamıştı artık, muhakkak bir program yapmışlardı da hatırlamıyordu. Çok fazla takıyordu kafasına bu Jack olayını, geçen geceki gördüğü rüyadan sonra iyiden iyiye korkmaya başlamıştı. Parça parça yaşadığı olaylarsa cabası. Babasının ölümünden sonra da toparlayamadığı aklı, sevdiği ve yaptığı her şeyi tam anlamıyla kabusa dönüştürmüştü.

Kolunu kaldırmaya, kıpırdamaya çalıştı. Etrafını sarmış bir beden onu engelliyor gibiydi. Duyduğu tiz sesle ruhunu tekrar hissetti, kalkmak için kendini tekrar zorladı ve doğrulamadan kafasına çarpan mermerle yattığı yere geri gömüldü. Gözlerini aralayınca Jack’i gördü solunda. Derin bir iç çekişten sonra, tahmin ettiği şeyin gerçekliğini sorgularcasına kırmızı gözlere baktı, akmayan göz yaşlarıyla ağladı. Dudaklarından burnuna gelen toprağa karışık sigara kokusu bu kez içini bulandırmıştı. Tüylerini ürperten bir ses duydu. Hıçkırıkları sürüklüyordu onu bilinmez beyazlığa. Sağındaki parlak beyaz kanatları takip etti. Beyaz bir alanda tek başına kaldı beyazlar içinde. Gözlerini açıp kapattı, Metin’i gördü, anlamsız gözleri morarmıştı. O da beyazlar içinde çok masumdu. Yaklaştıkça, adım attıkça ona uzaklaşıyordu sanki, koştukça küçülüyordu ve kayboldu şimdi, yoktu.

Arkasından bir el dokundu omzuna, irkildi. Korkuyla döndüğünde kırmızı gözler gözlerine dikilmiş, kara kanatlar etrafını sarmıştı. Kıpırdamayan dudaklarından uğultulu sesi yükseldi Jack’in:

“Ben Metin miyim? Bir bak bakalım bana! Ben Metin miyim? Dinle şimdi, sesini duyacaksın. Acı çeken bu sesi tanıyorsun değil mi? Metin sana gelmedi. Metin sana dönmedi! Metin seni babandan önce terketti! Hatırlıyor musun? İşte şimdi yattığın yerin yanındaki mezarda o! Metin gibi geldim sana. Sevdiğin bir bedenle geldim sana. Anlamadın Menekşe! Bu sonu kendin yazdın. Ben uyarmıştım!”

Mezarına yandıklarına, ölümüne alışamadıklarına komşu oldu ne olduğunu anlamadan. Hayal dünyasında kaybolmuş gencecik beden, sigaranın dumanına karışıp yok oldu. Uyarıları zihninin oyunu sanıp, kurguladığı yalana inandı. Sevdiği beden onu uyardı. Dost sandığı canını aldı. Anlamıştı Menekşe.

Bu Bir Uyarı” için 2 Yorum Var

  1. Menekşe’nin başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmiyor onu anladım 😀 Dikkatle okunması gereken güzel bir hikayeydi. Özellikle (nedense) “sigara içmek kötüdür” teması hoşuma gitti ^_^

    Şimdi dikkatimi çekti de mekan tasvirlerine biraz daha odaklanırsan çok daha güzel olacak hikayelerin. Duyguları ve karakterlerin iç dünyasını yeterince iyi yansıtıyorsun zaten.

    Kısacası, şimdiye kadar yazdıkların arasında en beğendiğim öykün bu oldu. Yeniden bir başka Menekşe hikayesi okumak dileğiyle. Ellerine sağlık aşkım…

  2. Acaba neden hoşuna gitti, aslında bol bol anlatmıştım orada nasıl bir hoşluk verdiğini 😛 :))
    Evet mekan tasvirlerim berbat, sayende düzeltmeye o konuya odaklanmaya başladım.

    Menekşe’yi Fantastik Edebiyat’ta da baş karakter yapacağım bundan sonra, orada da başına bir şeyler gelecek yine ölecek sanırım 😀 Umarım onları da beğenirsin aşkım teşekkür ederim.. ^_^

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *