Hiç kimsenin bulamayacağı çok gizli bir yere saklamıştı asayı büyücü, çünkü sihirli asa dokunduğu her şeyin sesini öyle çok yükseltiyordu ki, bütün sesler birbirinin içinden geçiyor, garip bir kaos oluşuyordu. Bir zaman sonra yavaşça eski haline dönüyor derinden titreşiyordu her şeyin sesi ama o ana kadar dayanılmaz oluyordu, işte bu yüzden ince parmaklı büyücü onu havasız, tozsuz bir fanusun içine sakladı. Sonsuza kadar tozların sesini duymamak için öyle bir büyü yapmıştı ki yuvarlak kulaklı büyücü, bir tanecik toz bile girememişti fanusa. Sonra asadan uzaklaşıp gitti, kendi hayatına büyülerine döndü. O kadar uzun zaman geçti ki unuttu asayı ve nereye sakladığını.
Günlerden birinde mor saçlı bir dev koşarak geçti asanın içinde olduğu fanusun yanından. Kocaman ayaklarından çıkan sarsıntıdan fanus da sarsıldı devrildi ve asa içinden fırladı, havada döndü döndü, devin gözlerinin önünden geçti. Bir toplu iğne gibiydi onun için, dev gördü asayı ve havada yakaladı. O sırada asanın yarattığı rüzgar sesi kulaklarda çınlamaya başlamıştı. Dev için henüz azıcık bir sesti bu ama biraz sonra onun da kafasında titreşecekti. Sesler yükseldi yükseldi… devin parmaklarından çıkan ses de yükseldi; asayı tuttuğu anda ki ses, asla duyulamayacak hafif bir vıcırtıyken dev gibi oldu, kulağını tırmaladı mor saçlı devin. İyice yakından baktı sihirli asaya, parmaklarının arasında evirip çevirirken çıkan sesler daha da yükseldi içini bir hoş etti, bir anda elinden fırlatıverdi asayı. Uçtu… uçtu sihirli çok sesli asa bir ağacın dibinde toprağın içine giriverdi.
Toprağın içinde hızla yol aldı asanın büyüttüğü ses, ağacın köklerinden geçip dallarından gökyüzüne yayıldı, tavşanların, solucanların, kırmızı kuşların kulaklarının içinden geçip bambaşka bir hale dönüştü, rüzgarın sesiyle birleşip bir kulağa girdi ve hafifçe orada titreşmeye başladı. Kafasının içinde duyduğu melodiye bayıldı kulağın sahibi, gözleri parladı, kocaman kanatlarını çırpmayı bırakıp birkaç saniye süzüldü bulutların arasında. Sonra hemen ilk gördüğü ağaca kondu. O diyardaki en renkli kuştu o ve sesleri derinden algılayan kulaklara sahipti. Kafasının içinde dönen melodi sessizleşerek yok oldu. O ise bu sese aşık olmuştu ve artık onu bulmak için uçacaktı.
Ağacın yapraklarını havalandırarak uçtuğunda kuş birden yağmur yağmaya başladı ve toprak ıslandıkça ıslandı. Sihirli asa kaydı toprağın içine, sadece turuncu güneş gibi parlayan topuzu kaldı açıkta. Yanında durduğu ağaca kuşlar kondu yağmurdan saklanan, az ıslanmak isteyen küçük kuşlar. Büyülendiği sesin peşinde uçan renkli kuş ise ıslanmayı umursamadan uçuyordu göklerde. Sihirli asanın toprağa kayarken çıkardığı ses yine büyüyerek yayılmaya başlamıştı ve yine değişip dönüşerek onun kulaklarının içinden geçecekti belki de. Yağmur inceldi ve durdu, yaprakların üstünde harika damlalar bırakarak. Nefis kokuyordu her yer. Etrafı koklaya koklaya dolaşmaya çıkmış bembeyaz sihirli bir tavşan zıplaya zıplaya gelip durdu tupturuncu topuzun önünde, dikti gözlerini merakla, en sevdiği renk. Uzanıp çekti topuzu toprağın içinden, boyundan büyük asa çıktı toprağın dibinden, dev gibi sesler çıkarttı tavşanın kocaman kulakları havalara kalktı. Sihirli tavşan tupturuncu topuzu daha da sıkı tutup kulaklarını indirdi, devleşen sesler kulaklarını tırmalamasın diye. Bembeyaz patileriyle topuzu sıktıkça, parladı asa, ikisinin sihri birleşince iç hoplatan bir melodiye dönüştü çıkan sesler. Tam o anda aşık olduğu sesin peşinde uçan renkli kuş duydu sihirli melodiyi ve gördü turuncu parlayan ışığı. Hızla indi yanlarına, bembeyaz sihirli tavşan olduğu yerde topuzla oynaya oynaya müzik yapmaya başlamıştı kendi kendine, kuşu görünce kucakladı asayı. Kuş merakla baktı ona, aradığı melodi değildi tavşanla asanın çıkarttığı ama bunu da beğendi. Tavşan yeniden başlayacakken müzik yapmaya tam o anda mor saçlı dev koşarak geçti yanlarından, yer sarsıldı, renkli kuş uçtu havalara, tavşan zıpladı uzaklara, sihirli asa da fırladı elinden, havada döndü… döndü, devin gözlerinin önünden geçti. Dev görüp asayı yakaladı hemen. O sırada asanın yarattığı rüzgar sesi kulaklarda çınladı. Sesler yükseldi yükseldi… devin parmaklarından çıkan ses de yükseldi; asayı tuttuğu anda ki ses, asla duyulamayacak hafif bir vıcırtıyken dev gibi oldu, kulağını tırmaladı mor saçlı devin. İyice yakından baktı sihirli asaya, parmaklarının arasında evirip çevirirken çıkan sesler daha da yükseldi içini bir hoş etti. Bir anda elinden fırlatıverdi asayı. Uçtu… uçtu sihirli çok sesli asa bir evin bahçesinde toprağın içine giriverdi…
“Hiç kimsenin bulamayacağı çok gizli bir yere saklamıştı asayı büyücü” Hiç kimse bulamayacaksa zaten “çok gizli”dir o yer. Gereksiz sözcük kullanımına bağlı bu anlatım bozukluğu yalan söyleyen birinin yaptığı gereksiz pekiştirmelere benzeyen yapısıyla bizi hikayeden uzaklaştırıyor.
Hikayenin genelinde yazılmış olmak için yazılma havası mevcut. Bir yerden gelmiyor, bir yere gitmiyor, bir durum, bir tespit, bir soru yahut cevap barındırmıyor.