Öykü

Son Oyun

Yüce Ülke’nin en ücra ve karanlık köşesinde bulunan Gizli Salonda 4 adam bir masanın başına oturmuş birbirlerini süzüyordu. Yalnızca aralarından soluk benizli, gri eski püskü bir cübbeye sarınmış, zayıf olanın bakışlarından hiçbir şey anlaşılmıyordu.

Kalın ve parlak savaş zırhı kuşanmış adam sessizliği bozdu. “Hazır mısınız?” Ateş kızılı, bol kıyafetlerinin arasında tüm derisi yaralarla kaplı olanı hastalıklı görüntüsünden hiç beklenmeyen bir sinir ve şiddetle bağırdı “Sen ve kahrolası şövalye davranışların. Neyi soruyorsun? Konuştuk ve anlaştık. Herkes hazır işte. Yap şu işi”

Zırhlı adam tam hiddetlenip cevap verecekken sinsi suratlı, zayıf ince burunlu ve siyah pelerinli olan soğukkanlı bir şekilde “Yine kavgaya başlayacağız ve 100 yıl sürecek. Sakin olun. Ve sen de yap artık şu işi” dedi.

Zırhlı adam kızıl kıyafetlinin yara dolu yeşilimsi yüzüne tekrar iğrenerek baktıktan sonra baş parmağının üzerindeki büyükçe madeni bir nesneyi havaya fırlattı. Nesnenin düştüğü yere doğru 4 adam da hızlıca atılıp eğildiler. “Tura. Biz kazandık” dedi savaşçı olan.

Kırmızı kıyafetli hiddetle bu başarı gösterisini seyrederken siyah pelerinli ve zırhlı adamların keyifleri yüzlerinden okunuyordu. Yalnız gri cübbeli önceden olduğu gibi yüz ifadesini hiç değiştirmemişti. Zırhlı olan sözüne devam etti “Evet. 2’ye 2 kaldığımız kararı kesinleştirdik. Şimdi Satyricon’lara haber verelim de cehennemden bize oyunu öğretecek birilerini getirsinler”

Mahşerin 4 atlısı dünyaya inmeyi bekledikleri gizli salonda yaklaşık 2000 yıl önce aldıkları haberden beri birbirleriyle sürekli kavga ediyordu. Uluların Ulu’su dünyaya hangisinin önce ineceğine dair sıralamayı kendi inisiyatiflerine bıraktığını melekler aracılığıyla bildirmişti. Yalnız bunun için sıralama konusunda 4’lünün anlaşması gerekiyordu. 1’i dahi sıralamayı kabul etmezse dünyaya hiçbiri inemeyecekti.

4 adam derhal tartışmalara başladı. Bazen tek kişi yüzünden karar veremediler. Bazen 4’ü aynı anda birbirine girdi. Uzun yıllar alan bu kavgalar yüzünden iniş zamanları çoktan gelmesine rağmen gecikmişlerdi. Uluların Ulu’su duruma hiddetlenip son kez haber gönderince baş başa verip sıralamayı bir oyunla belirlemeyi kabul ettiler.

Siyah pelerinli ve sinsi suratlı adam poker oynamayı önerdi. Gizli salonda bir parti turnuva düzenleyecekler en iyi oynayan en son inecekti. Kırmızı giyimli ise “Biz mahşerin 4 atlısıyız. Bu 4’lüye at yarışı yakışır. Hem 1’den 4’e doğru rahat sıralanırız” diyerek at yarışını teklif etmişti. Esasında hiçbiri bu oyunlardan anlamazdı. Ama bekledikleri vakit boyunca kendilerine hizmet etmek ve dünyaya giderek iniş için ortam hazırlamakla görevli satyriconlar farklı dönemlerde insanların aralarında oynadığı bu oyunlardan bahsetmişlerdi.

2’ye 2 kaldıklarında siyah pelerinli ve sinsi görünüşlü olan yeni çıkacak kavganın yine uzun yıllar alacağını düşünerek satyriconlara insanoğlunun bu ihtilaflarını nasıl çözdüğünü sordu. Satyriconlar da yazı tura atabileceklerini anlatarak kuru kafa damgalı büyükçe bir maya parası getirdiler. Sonuçta onlar mahşerin 4 atlısıydılar. Ama zırhlı olanı savaştan, siyah pelerinli kıtlıktan, kırmızı giyimli hastalıktan ve gri cübbeli ölümden başka bir şeyden anlamazdı. Ve onların dahi insanlardan öğrenecek çok şeyi vardı.

Oyunu hakkıyla oynayabilmek için cehennemden destek almaları gerekti. Kıyameti yaklaştıracakları için bu destek memnuniyetle verildi. 2 zebaninin arasında korku içindeki Meyer Lansky gizli salona getirildi. Bu adam mafyanın zirveye tırmandığı New York’ta ilk kumarhaneler zincirini açmıştı. Ve kendisi de sıkı bir poker oyuncusuydu. Vakit kaybetmeksizin derslere başladılar.

4 adam ellerinde not kağıdıyla yazı tahtasının başındaki Meyer Lansky’e bakıyordu. Lansky onlara oyunun temel kurallarını anlattı. Ortaya üstü açık 5 kağıt koyuluyordu. Oyunculara da 2’şer kağıt dağıtılacaktı. Daha sonra oyuncular yavaş yavaş ortaya pay süreceklerdi. Bir oyuncu payı arttırırsa diğerleri de ya arttıracak ya da pas diyerek çekilecekti. Çekilen o ana kadar ortaya sürdüğünü kaybediyordu. Pay sürme aşaması tamamlanınca tüm kartlar açılacaktı. Elindekilerle yerdeki kağıtlar arasında en iyi eşleşmeyi yakalayan ortaya sürülenlerin tamamını alıyordu. Oyun satyricon’ların ve zebanilerin de ilgisini çekmişti. Lansky burada da oynatacağı bir kumar bulduğunu düşünerek bu grupların arasında sırf 4 adam görüp öğrensin diye turnuva düzenlemeyi teklif etti. Kısa bir süre sonra usta Lansky oyunu hızlandırmış kasa her zaman kazanır mantığıyla tarafları kendisine bağlamaya çalışmıştı. Tam zebanilerin satyricon’lara karşı kazanıp, zaferi kaptırmamak için oyundan çekilmek istedikleri anda satyricon’lar “Ütüp ütüp kaçmak yok ulan” diye kavga çıkarmış, adamlardan zırhlı olan satyricon’ları ikisi zebanileri desteklemişti. Büyük bir kavga çıkacağını anlayan gri cübbeli adam “Kendinize gelin. Adam mevzuyu anladı. Oyunu kızıştırarak kıyameti geciktirmeye ve aynı zamanda cehennemde rahat etmek için zebanilerden torpil koparmaya çalışıyor” deyince herkesi kendine getirmiş yeni ve büyük bir kavganın önüne geçilmişti. Durumun farkına varan zebaniler derhal Lansky’i alıp çığlıklar arasında cehenneme dönmüşlerdi.

4 adam belirledikleri süre boyunca gizli salonun 4 farklı köşesine çekilip satyricon’larla poker denemeleri yaptılar. Büyük gün geldiğinde eski dostları kötü ruhlu iblis Moloch’u kurpiyer olmak üzere büyük salona çağırdılar. 4 atlının hatrı için smokin giyen öküz başlı Moloch papyonunu gevşetirken “Yani arkadaşlar bu yaptığınız iş mi şimdi” diyerek sitem etti. Ancak adamlar kararlıydı. Büyükçe ve koyu yeşil mermerden bir masanın başına oturdular. Moloch “Temiz bir oyun istiyorum” diye 4’üne de tek tek baktı. Kızıl pelerinli adam “İyice havaya girdin sen de. Haydi başlat artık” Moloch “Tamam be. Zaten angarya iş yaptırıyorsunuz bari tadına varalım” diyerek kağıtları dağıtmaya başladı.

4 adam masanın 4 ucunda heyecanla kağıtlarına baktılar. Zırhlı olan her zamanki kibirli tavrını takınmıştı. Kızıl kıyafetli gergin bir şekilde tekrar tekrar kağıtları süzüyor, siyah pelerinli ise kağıtları süzmeyi tamamlamış sinsi sinsi diğerlerini inceliyordu. Yalnız gri, eski cübbeli hiç değişmeyen yüz ifadesiyle masaya bakıyordu.

İlk, zırhlı olan pay sürecekti. Savaşlardan bildiği taktikle küçük bir pay sürerek karşındakileri tartmak istedi. Kızıl giyimli sinirli bir şekilde payı iki katına çıkardı. Siyah pelerinli olan bu iki kata uydu. Zırhlı olanın elinde bir şey olmadığını düşünüyor ancak kızıl kıyafetli adamın elinde az da olsa işe yarar kağıtlar olduğunu tahmin ediyordu. O hastalığı temsil ediyordu. Hastalık her zaman en küçük gelişmede bile heyecanlı bir şekilde olağanüstü zaferler görürdü. Kendi eli ise tam anlamıyla kıtlıktı. Vurmak için diğerlerini bolluğa alıştırmalı ve en doğru anı beklemeliydi. Son sıranın geldiği gri cübbeli adam da ortaya konulması gereken paya uydu. Ayrıca pay yükseltmedi. İlk turu kırmızı giyimli, suratı yara dolu adam kazandı.

Zırhlı adamla, siyah pelerinli durumu sezmişti. Sessiz bir anlaşmayla ilk olarak kırmızı giyimli adamı batırmaya karar verdiler. Birkaç el özellikle onun kazanmasını sağladılar. Hatta elleri iyi geldiğinde özellikle pas diyerek ihaleye girmediler. Ve kırmızı kıyafetli adam sadece kendisinin şansının yaver gittiğine inandıkça daha da çoştu. Gri pelerinli, ifadesiz soluk yüzlü adam ise oyunun farkına varıp her el ihale yükseldikçe elinde ne olursa olsun pas diyordu.  Zırhlı adam en sonunda elinin iyi olduğu bir turda kırmızı giyimlinin tüm parasını ortaya sürmesini sağladı. Eller açıldığında ise kazanan zırhlı olandı. Kırmızı giyimli şok olmuştu. Hiddetle masayı dağıtmaya kalktı. “Hileciler. Beni bitirdiniz ulan.”

Ancak dünyaya aralarından ilkini göndermek için çok az zamanları kalmıştı. Son bir el için kırmızı kıyafetlerini ortaya koymayı teklif etti. Moloch “Dostum, oyun buraya kadar. Hem vakit geldi. Görev beklemez. Haydi bakalım dünyada yapacak çok işin var. Hem kıyafetlerini de kaybedersen ne olacak? Kırmızı urbası olmayan hastalık mı olur canım?” diyerek teklifini reddedince adam, çaresiz Gizli Salondan ayrıldı.

Zırhlı adam kızıl giyimlinin bütün mirasını kazanmıştı. Siyah pelerinli, tek hedefe yüklenerek zırhlı adama kazandırdığı için kendine sinirleniyordu. Oyun kaldığı yerden devam etti. Zırhlı eli yükselttikçe yükseltti. Hedefi siyah pelerinliydi. Gri cübbeli şu ana kadar bir aksiyon almamıştı. Demek ki şansı yaver gitmiyordu. Onu elemek kolaydı. Siyah pelerinli her el pas geçmeye çalışıyor ancak yavaş yavaş önündeki pullar eriyordu.

Artık her şeyi kaybetmek üzere olduğu ve zırhlı adamın keyifle gülümsediği bir anda siyah pelerinli adam son şansını yakaladığını düşündü. O ana kadar oyundaki en iyi el gelmişti. Zırhlı adamdan olabildiğince çok şey koparmak için yavaş yavaş pay yükseltti. Zırhlı ilk başta buna uysa da durumu hemen fark edip lojistiği kesilmiş bir ordu gibi geri çekildi. Ancak hiç beklenmeyen bir anda gri cübbeli solgun benizli adam rest çekerek siyah pelerinlinin tüm payını masaya sürmesini sağladı. Eller açıldığında Moloch dahil herkes şaşırdı. Gri cübbeli eli çok iyi olmasına rağmen en baştan fazla pay yükseltmemiş son anda siyah pelerinliyi batırmıştı. Siyah pelerinli hiçbir şey söylemeden baktı. “Seni aşağılık, suratsız. Elin bu kadar iyi de neden sahtekarlık yapıp pay yükseltmiyorsun? Bu oyun tam bir saçmalık” dedi. Moloch tekrar araya girdi. “Saatlerdir oynayıp itiraz etmedin. Artık bitti.” Siyah pelerinli söyleyecek bir şey bulamadı ve masadan çekildi. Dünyaya inmek üzere hazırlığa koyuldu.

Zırhlı adam tüm kibrine ve kazancına karşın gri cübbeli ölümden korkmuştu. Eli çok iyi olmasına rağmen baştan rest çekerek kimseyi ürkütmemiş, soğukkanlı bir şekilde siyah pelerinli adamı göndermişti. Ve onun tüm servetini kendisine kattığı için artık eşit güçteydiler. Şimdi iki kişilik bir oyun başlıyordu.

Gri cübbeli adam turlar boyunca eline uygun şekilde hareket etti. Eli iyiyse per yükseltti. Kötüyse pas çekti. Ama önündeki varlığı korudu. Zaman daraldıkça zırhlı adam durumdan iyice sıkılmıştı. Karşısında mermer suratlı biri hiçbir tepki vermeden hiç konuşmadan elinde ne varsa ona göre oynuyordu. Bu hamleleriyle sanki tatlı bir uykuymuş gibi gittikçe zırhlı adamı sarıyordu. Zırhlı olan bir an önce bu işe bir son vermek istedi. Ve savaş sanatından bildiği Turan taktiğini uygulamaya karar verdi. Çekingen davranmaya başladı. Gri cübbeli buna hemen reaksiyon gösterdi. Radikal hamlelerden hâlâ kaçmasına rağmen daha rahat el yükseltmeye başlamıştı. Zırhlı adam bu tavrıyla karşındakini rahat ettirmeye çalışıyordu. Elinin iyi geldiğine inandığı ve gri cübbelinin de rahat pay yükseltmelerinin aksine daha dikkatli göründüğü bir anda başta per yükseltmemiş ve onu pas çekmeden oyunda tutmuştu. Amacı elinin pek de iyi olmadığını hissettiği gri cübbelinin ciddi bir miktarı öne sürmesini sağlamak ve öne geçmekti. Zırhlı adam elindekilerin yarısını ortaya koyduğu anda gri cübbeli hiç beklemediği bir hamle yaparak rest çekti. Herkes şok olmuştu. Zırhlı pas deyip ortaya sürdüklerini bırakırsa oyunu kaybedeceği kesindi. Başka çaresi olmaksızın o da rest çekti. Kağıtlar açıldı. Ve gri cübbeli ölüm oyunu kazandı.

Zırhlı adam yıkılmış vaziyetteydi. Ölüm onu uyutmuş, bir an kandırılır gibi yapmış ve huyu olduğu üzere hiç beklenmeyen bir anda son darbeyi vurmuştu. Moloch dahil herkes büyük bir dehşetle ölümü izliyordu. Zırhlı “Söylesene, böylesine hayat dolu bir oyunu ölüm nasıl kazanabilir?” diye sordu.

Gri cübbeli adam sakince yanıt verdi “Vita es morte. Morte es vita. Hem üzülme eski dostum. Dünyaya inme vaktimiz geldi. Oyun bitti. Şimdi tüm insanlık kazanacak.”

Zırhlı adam dünyaya inmek üzere hazırlık yapıp Moloch’la vedalaşırken soluk benizli, gri pelerinli Gizli Salon’un bir köşesinde Lansky’nin zebaniler ve satyriconlar arasında kavga çıkartarak kıyameti geciktirme hamlesini içten içe takdir ediyordu. Ama Lansky son kumarını da kaybetmiş bu girişimiyle kıyameti geciktiremediği gibi cehennemde daha kötü bir duruma düşmüştü.

Önder Baran Tunç

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *