“Pıt!”
“Pıt!”
“Pıt!”
Kaldırımın kenarından yere bakarak yavaş ve topal adımlarla yürüyen adamın kafasının içinden bu ses çıkmıyordu.
“Pıt!”
Elini göğsüne bastırarak dişlerini sıkıyordu. Belki de çok bastırmamalıyım diye düşündü. Göğsündeki ağrının sebebi fazla bastırması olabilir miydi? Sadece kalbini dinlemek istemişti oysaki. Belki de daha fazla dinlememeliydi kendisi de yürüdüğü sokak gibi bomboş olan kalbini. Elini hafifçe gevşetmeye çalıştı fakat böyle yapınca daha da acıdığını fark etti. Demek ki bastırması gerekiyordu. Bastırdı. Daha çok bastırdı.
Bir yandan eliyle uğraşırken bir yandan da az önce yaşamış olduğu hengameyi sorguluyordu kendi kafasında? Ne oldu bana? Ne yaşadım az önce? Sorgulama konusunda deneyimliydi sonuçta. Fakat daha önce hiç kendisini sorgulamak zorunda kalmadığının da bilincindeydi. Bilmem kaç yıllık akademi hayatında hiçbir kere bile insan kendini nasıl sorguları öğretmemişlerdi. Varsa yoksa suçlular, katiller, hırsızlar diye geçirdi içinden. Beni kim sorgulayacak?
“Pıt!”
Karanlık ve kimsesiz sokakta yürümeye devam etti. Başka da çaresi yoktu. Eve kadar ulaşabilir miydi acaba? Gerçi ‘Neden ulaşamayayım ki’ dedi yanından geçtiği köpeklerin bile zar zor duyabileceği bir sesle. ‘Gören de bir şeyim var sanacak. Sapa sağlam adamım yav. O ayağıma aldığım son darbeyi almasaydım iyiydi yalnız.’
Eve ulaşamama düşüncesi onu ayağına aldığı darbeyi anımsayacak duruma getirmişti. Evet evet birisi ayağına vurmuştu. Taşlar yerine oturuyor, hatırlamaya başlıyordu yavaş yavaş. Tüm bunları düşünürken eli hala kalbindeydi.
“Pıt!”
Bir süre aynı şekilde yürümeye devam etti. Evinin olduğu sokağa gelmişti. Kafasını kaldırıp sokağın sonuna bakmaya çalıştığında boynunu kaldırmakta zorlandığının yanı sıra, sokağı da çok net göremediğini fark etti. Kaç dakikadır ayağının önündeki kaldırım taşlarına bakarken gözünde bir sıkıntı olduğunu fark etmemişti. Ne oldu ki şimdi diye geçirdi içinden. Normalde gözleri sapasağlamdı oysaki. Akademideki hocalarının zamanında ona Kartal Göz diye hitap etmişlikleri bile vardı. Gerçi o hocalar gaza getirmek için ne olursa söylerler diye düşündü. Düşünmeye de devam etti.
‘Yanımdaki küçük kız nerede?’ diye sordu kendine, gözlerini dert etmeyi bıraktığı anda. ‘Her şeyi onu o eşkıya kılıklıların elinden kurtarmak için yapmıştım.’ Her şeyi?
“Pıt!”
‘Evet hatırladım’ dedi bu sefer kendisinin bile duyamayacağı bir sesle. ‘Küçük kızı köşeye sıkıştıran o adamları korkutup kaçırmak istemiştim.’ Bunu hatırlamak hem bacağının ağrısını ve tüm bu tuhaflığı anlamlandırmasına hem de kendisini daha iyi hissetmesine sebep olmuştu. Küçük kız kurtuldu diye geçirdi içinden. Adamlara ne olduğunu ise başka zaman hatırlarım diyerek düşünmeyi bırakmaya karar verdi. Evinin önüne gelmişti nasıl olsa. Elini zile doğru uzattı. Gözünün önünde ileriye doğru uzanan kolundaki büyük sıyrık gözüne çarptı. Sarışın, siyah ceketli, pis kokan bir adamın ona doğru salladığı bıçak darbesini ise tam bu anda hatırlamıştı.
“Pıt!”
Evin kapısı açıldığında içerideki ışık gözlerini aldı. Sapsarı bir ışıktan başka bir şey göremiyordu. Ağrıyan bacağının yere yapışmasıyla gördüğü ışığın da son bulması bir oldu.
“Pıt!”
Kapıyı karısı açtı. Adamı görür görmez ellerini ağzına götürdü. “Aman Allah’ım bu halin ne? Ne oldu sana?” diye bağırdı.
“Pıt!”
“Her yerin kan olmuş.” Yere düşen adamın üzerine eğildi hemen. Dizlerini adamın başının altına koymaya çalışırken adamın nasıl böyle kan içinde kalmış olabildiğine anlam vermeye çalışıyordu. Başındaki eşarbı öylece çıkarıp adamın kalbinin hemen altındaki yaraya bastırdı. Artık yerde ölüme bir kala şekilde yatan adamın orayı daha fazla bastıracak hali yoktu. Ses de gitmişti. Artık ‘pıt’ yoktu. Bomboş diye düşündüğü kalbinde yere düşecek kan bile kalmamıştı. Sessiz bir karanlık vardı. Yolları suç kokan şehrin sıradan bir sokağında sessiz bir karanlık vardı. Bir de kurtarılmış ufak bir kız.
- Alt Komşum - 1 Ağustos 2022
- Kokarca - 1 Ocak 2022
- Son Yürüyüş - 1 Ekim 2021
Henüz yorum yok. Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.