Öykü

Yeniden Doğuş Mezarlığı

“Yeniden Doğuş Mezarlığı’na hoşgeldiniz.” dedi bembeyaz perimsi kadın.

Bembeyaz kıyafetler içindeki bembeyaz saçlı kadın, gülümsedi ve elinde aydınlanan ışığa bakarak;

“Sizin çok sevdiğiniz arkadaşınız yeniden doğmamış henüz, onu ziyaret edebilirsiniz.”

Kıvırcık saçlı adam Yuldrano memnuniyetle baktı perimsi kadına ve ayaklarının önünde beliren yeşil ışığın gösterdiği yolda yürümeye başladı. Çok merak ettiği arkadaşının yanına gidip, yine onu görebilecekti. Hayattayken evsizdi arkadaşı; sokaklarda yürüyen evsiz bir adamdı. Bir gün Yuldrano ona bir ev hediye etmek istedi, içinden bir ses öyle söylemişti. Ama yürüyen adam istememişti. Başka bir boyuta yaşıyordu artık, hediye bile olsa bir eve giremezdi. Yuldrano’nun içindeki ses yüzünden arkadaş olmuşlardı böylece. Yürürlerdi saatlerce, harika fantastik öyküler anlatırdı evsiz adam, hayal gücüne hayran kalırdı Yuldrano. Bir gün sincapların koştuğu parktaki ağaçlardan birinin altında ölü bulunmuştu evsiz fantastik kafalı adam. Gülümseyerek ölmüş, bulanlar görmüş. Gülümseyerek huzur içinde ölmüş… gülümseyerek… Yuldrano hiç hoşlanmamıştı arkadaşının ölmesinden. Çok keyifli zamanlar geçirmişlerdi hayattayken. Çok özlüyordu arkadaşını. Yeniden doğmamıştı henüz, neyse ki yine görebilecekti. Yeniden Doğuş Mezarlığı’na evsiz arkadaşını görebilmek için daha kaç kere gelebilecekti acaba? Uzun uzun yürümüş gibi hissederken kendini, sadece bir an yürümüş gibi bir duyguya kapılınca durdu. Yeşil ışığa baktı. Işık ayaklarından vücuduna tırmanmaya başlamıştı. Biliyordu ne olacağını artık, defalarca geldiğinden. Kamaşmasın diye gözlerini kapattı. Kafasının içini de susturup bekledi heyecanla. Yeniden Doğuş Mezarlığı her seferinde inanılmaz şeyler yaşatıyordu ona. Sevmişti burayı, hem de çok. Bazen hiç dönmek istemiyordu. Yeşil ışık kafasının üstünden çıkıp gidene kadar sessizlik kapladı her yerini.

Yankılanan kalp çarpıntısıyla açtı gözlerini. Etrafında yıldızlar uçmaya başladığını farketti, bakarken onlara çok sevdiği arkadaşı ile gözgöze geldi.

“Hoş geldin.” dedi gülümseyen arkadaşı. “Sevdin mi? Ölmeden önceki son kalp çarpıntımın sesini buldum, sürekli yankılanmasını istiyorum ben yeniden doğana kadar.”

“Yeniden doğmak ne kadar da ilginçmiş, dönüşürken inanılmaz şeyler buluyorsun.” dedi Yuldrano.

Arkadaşının söylediklerine gülümseyerek; “Kendime bir isim de buldum artık.” dedi ve daha da çok gülümsedi fantatik kafalı yeniden doğacak adam.

Hayattayken ismini bilmediği arkadaşına; “Yoksa gidecek misin?” dedi Yuldrano hem sevinçli hem endişeli.

O giderse Yeniden Doğuş Mezarlığına gelemezdi bir daha, başka kimse yoktu ziyaret edecek.

“Ben de ölünce Yeniden Doğuş Mezarlığı’na gelmek istiyorum.” diye itiraf etti sonunda.

Sessizlik oldu. Uzun süren bir sessizlik. Etraflarında yıldızlar uçarken sessizlikte, seyrederken onları kıvırcık saçlı Yuldrano, hiç gitmesem buradan hep yıldızlar uçsa etrafımda diye düşünüyordu.

“Onlar uçan yıldız değil, ateş böceği.” dedi fantastik kafalı arkadaşı. “Ben çağırdım yanıma. Yeniden doğacağız aynı gezegende. Kendime bir isim de buldum. Orada isminle doğuyorsun” dedi.

Sormasını bekliyordu ismini ama arkadaşı onun ne zaman gideceğini merak ediyordu daha çok.

“Biliyorum ne düşündüğünü” dedi gülümseyen fantastik kafalı adam.

Yuldrano meraklı gözlerle bakarak, biraz da utangaç gülümsedi.

“Yeniden doğuş mezarlığını çok sevdin sen ama hep parlak keyifli fantastik yerlerini gördün, korkunç ve kaygan yerleri de var ve zaten sürekli burada kalamazsın.”

“Bu gün değişiksin yine, bukalemun gibi… renk değiştiriyorsun, ne kadar güzel renkler.” diyerek Yuldrano konuyu değiştirmek isterken, arkadaşının bukalemun gibi dönüp duran gözlerinden midesi bulanmaya başlayınca kafasını çevirdi.

“Artık isimde bulduğuma göre, istediğimde gidebilirim Zazazlok gezegenine, rüyalarında nefes alabilenlerin gezegeni. Orada yeniden doğabilirim keyifle, tam benim ruhuma göre bir yer. Nerede doğacağına karar verebilecek kadar özgür bir ruh olmak ne kadar da güzel değil mi?” dedi eski hayatındaki arkadaşına fantastik kafalı adam.

Sevinmişti Yuldrano arkadaşının yeniden doğmak için seveceği bir yer bulmasına. Sevinmişlerdi hayatta arkadaş olduklarına. Sessizce sevinirken, yıldız gibi uçarken ateş böcekleri etraflarında, Yuldrano’nun kafasının üstünde yeşil ışık belirdi, gitmeliydi artık. Gözleri kamaşınca ansızın, kapatmak zorunda kaldı. Ayaklarına indiğinde ışık, arkadaşı yoktu artık, çok hızlı olmuş gibi geldi ona. Bir başka hayatta karşılaşırlar mıydı acaba?

Ayaklarının dibindeki yeşil ışığa baktı, takip etmesi gerektiği yeşil ışık, Yeniden Doğuş Mezarlığı’ndan onu çıkartacak yeşil ışık. Takip etmese kesin anlarlardı, etrafını perimsi ruhlar sarar onu evine yollarlardı. Düşünürken, yürümezken, ayağında yeşil ışık parlarken… olduğu yerde dururken uçan balıklar geçti gözlerinin önünden. Hayal gücü dolu bir yer burası, betondan yollarda yürümek yerine burada kalsa ne kadar harika olurdu. Uçsuz bucaksız kırların ortasında bir evde yaşasa bile, yine de Yeniden Doğuş Mezarlığı sihirli ve fantastikti. Karşı konulamaz bir şekilde burada kalmak isteyen ruhu ve yeşil ışığa direnen ayakları ile öylece duruyordu. Ama ışık ayaklarını yakmaya başlamıştı, ateş gibi… canı yanıyordu. Kıpkırmızı olmuştu ışık. Bir iki adım atmak zorunda kaldı. Işık yeşile döndü. Yürümek zorundaydı canı yanmasın diye. Tüm kalbi ve ruhuyla burada kalmak isterken yürümeye başladı. Yeşil ışığı takip ederken kafasında sürekli dönen düşünce; hayal gücü dolu bu yerde kalabilmekti. Buranın bir mezarlık olduğu umrunda değildi. Kaygan korkunç yerlerine düşme ihtimali bile ürkütmüyordu onu. Çok sevdiği Yeniden Doğuş Mezarlığı’ndaki sihirli şeyleri son kez görebilmek için olduğu yerde durdu ve kafasını kaldırdı. Dev gibi bir ağaç belirdi önünde, parıl parıl parlayan, harika bir kovuğu olan, dallarında oturmak isteyeceği bir ağaç, tüm heybetiyle karşısında duruyordu. Bir anda kendini ağaca tırmanırken buldu. Dallarından birine oturup keyifle, uçan balıkları seyretti. Ayakları yerden kesilmişti. Yeşil ışık sönmüştü. Ağacın yapraklarının arasından görünen gökyüzünde uçan balıkları seyrederken gözleri kapandı.

Yeniden Doğuş Mezarlığı’nda uyuyakalmıştı. Rüyaya daldı hiç gitmek istemediği bu yerde dev gibi bir ağacın üstünde. Rüyasında nefes aldığını farkedince çok şaşırdı, daha önce hiç böyle olmamıştı. Rüyasında nefes alıyordu, ne kadar da fantastik. Çok sevmişti rüyasını. Yeniden Doğuş Mezarlığı her seferinde inanılmaz şeyler yaşatıyordu ona. Nefes alıyordu rüyasında… nefes alıyordu. Çiçekler olsa da koklasa. Yumuşacık uçsuz bucaksız yerde rengarenk çiçekler belirdi hemen. Büyüdüler, açtılar, kapandılar, içlerinde kaybolurken kokuyu çekti içine. Çocukken harika çiçekler arasında annesiyle koştuğu zamanları hatırladı. Gülümsedi. Çok sevdiği yumuşacık uçsuz bucaksız rüyasında kollarını açtı… açtı… açtı… kollarının uzayıp gittiğini görünce, onları geri çekti aniden. Ellerini gördü, sımsıkı kapalı ellerini. Açtı parmaklarını, uzadı parmaklar, avuçlarından iki balık çıkıp etrafında uçmaya başladı. Rengarenk parlıyorlardı, kanatlarından ışıklar çıkıyordu gözleri kamaştıran. Balıklar dönerken başının etrafında, kardeşiyle daldığı denizlerde gördüğü uçan balıkları hatırladı bir an. Rüyasında her şey o kadar parlaktı ki. Kendinden geçti keyiften, hayran kaldı rüyasına. Her şey bir anda kayboldu, çok sevinince korkusu hortlamıştı. Uyanmaktan korktu. Uyanıp ayakları yere değerse, yeşil ışık yanarsa Yeniden Doğuş Mezarlığı’ndan çıkmak zorunda kalırdı. Ölü değildi ki burada kalabilsin… hem zaten eninde sonunda onu buradan çıkaracaklardı, kalabildiği kadar tadını çıkarmaya karar verdi. Kafasındaki konuşmayı da susturup, hiç bitmeyecekmiş gibi sürmesini istediği rüyasının içinde kayboldu. Yeşil ışık yoktu ve hala rüya görüyordu, rahat bir nefes aldı.

Rüyasında nefes alıyordu… nefes alıyordu… ne kadar da inanılmaz. Arkadaşının yeniden doğacağı gezegeni hatırladı bir an, rüyalarında nefes alabilenlerin gezegeni Zazazlok. Öldüm mü yoksa diye düşündü. Belki de Zazazlok gezegeninde yeniden doğdum. Her şey birbirine geçti kafasının içinde; bildikleri, düşündükleri, rüyası, hayal dünyası… Yeniden Doğuş Mezarlığı’nda kayboldu rüyada. Nerede olduğunu bilmeden uçuşmaya başladı. Bırakmak zorunda kaldı kendini uçsuz bucaksız rüyanın içine. Bir anda masal diyarlarının en güzel sesli kadını belirdi karşısında. Büyüdükçe büyüyen masmavi eteğiyle tüm rüyasını kapladı. Şarkısını hayranlıkla dinlerken okyanusa dönüşen eteğinin içinde kayboldu Yuldrano. Kendinden geçti keyiften, yine hayran kaldı rüyasına. Yüzerken bir anda kanatlı bir balık adama dönüştü. Parıl parıl parlayan pullarla kaplı vücudunu, kuyruğunu, yüzgeçlerini gördü, hoşuna gitti. Gençken dalarken denizlerin altına, balık adam olup sonsuza kadar balıkların arasında yaşamak istediğini hatırladı. Nefes alıyordu, kanatlı bir balık adam olsa bile rüyasında nefes alıyordu. Yeniden Doğuş Mezarlığında kaybolduğu rüyada, gökyüzüne dönüşen okyanusta kanatlı balık adam olmasının tadını çıkara çıkara uçuştu… nerede doğacaklarını bilen bütün özgür ruhlar gibi.

Yeniden Doğuş Mezarlığı” için 2 Yorum Var

  1. Bir solukta okudum. Hayal gücüne, kalemine sağlık Banu Taylan. En çok da şu fikri sevdim:
    ‘Çok sevinince korkusu hortlamıştı.’ Bazen insan çok içten sevindiğinde korkusu da hortlar içten içe gerçekten. Öykülerinin devamının gelmesi dileğiyle…

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *