Öykü

Ya Her Şey Boşaysa?

Yörüngeye oturan roketten, Dünya’ya bakıp iç çekti. Onca yıl, onca yol, onca eğitim… Sözün özü onca “hayat”, hepsi, bunun içindi. Kemerini usulca çözüp, sinyali kapattı. Birkaç dakika sonra kırmızı bir ışık yanmaya başlayacaktı. Hiç hareketlilik gelmeyince kırmızı ışığın yanıp sönme aralığı azalacak ve gözü rahatsız edecek bir hâl alacaktı. Gözlerini güç bela yörüngeye oturmuş roketin camından çevirerek önüne baktı. İç çekti. Hâlâ emin olamıyordu: Ya her şey boşaysa?

Bu fikir, hep aklının bir ucunu kemirip durmuştu yıllar boyunca. Bazen kaybolmuş, bazen haddinden fazla belirmişti ama hep orada bir yerde durmuştu. Şimdi, finale bu kadar yaklaşmışken kendisini iyiden iyiye yüzeye çıkarması da boşa değildi elbette.

Her şey boşaysa? Her şey boşaysa? Her şey boşaysa? Her şey…

Aklının ucundan kovaladı soruyu. Peş peşe yankılanması, canını daha da sıkmasına neden olmuştu. Sıfırdan, hatta eksi haneden kurup inşa ettiği hayatının boşa gitme ihtimali hep vardı. Zaten büyük bir zafer, binlerce hezimetle inşa edilmez miydi? Neoprene ile kaplanmış astronot kıyafetinin önüne elini attı. Eldivenin kalınlığı, araya bir set kurmuştu. Derin bir nefes aldı, tekrar iç çekmemek için kendisini çok zor tuttu. İç çektikçe, o lanet soru tekrar tekrar aklına hücum edecek gibi geliyordu.

Dudaklarını yalarken, basınçtan dolayı teninin tadının bile değişik geldiğini düşündü. Gözleri yaşarmıştı. Neden sonra, gözyaşı sandıklarının alnından akan terler olduğunu anladı. Derin bir nefes daha alıyordu ki, kulaklarında bir çınlama baş gösterdi. Böyle mi olacaktı?

Hiç böyle düşünmemişti ki!

Ya, her şey boşaysa?

Astronot kıyafetini yırtıp açmak için hamle yapmaya çalıştı ama tek parçadan oluşmuş kıyafet tabii ki bundan etkilenmedi. Oysa, hiçbir şeyin böyle olmaması gerekiyordu… Gözleri kararırken, öleceğini anladı. Ölecekti.

Dönemeden…

* * *

Gözlerini açtığında, çok kısa bir an her şeyi unutur gibi oldu. Unutamadı.

Gözlerini kısıp etrafa bakarken burnuna dolan oksijenden dolayı yırtınırcasına ağlamaya başladı. Başaramamıştı. Nerede hata yaptığını anladığında, kendi gezegenine dönebilirdi. Veya farklı bir yol bulduğunda…

Şimdilik, tekrar tekrar dönmesi gerekiyordu dünyaya… Kendi gezegenini bulana dek.

Alper Kaya

1990 yılında Ankara’da doğdu. Orada hiç yaşamadığı hâlde, Ankara’yı çok sevdi. BirGün ve soL’da spor yazıları yazdı. Halen Evrensel’de cumartesi günleri maç yazısı olmayan futbol yazıları yazmaktadır. 2010 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nden “Yılın Spor Köşe Yazısı Övgü Ödülü”ne layık görüldü.* Yedi romanı yayımlandı, on kolektif kitapta yer aldı. Yazar, kendisi gibi yazar olan eşi Gizem Şimşek Kaya ve beş kedileri ile birlikte İstanbul’da yaşamaktadır.

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Her ne kadar kısa bir öykü olsa da sonunda insanı şaşırtan ve şahsen en sevdiğim tarzda bir öykü olmuş. Biraz daha uzun tutup, gizem yaratıp, daha fazla merak uyandırıp sonra bitirseydiniz tadından yenmezdi. Elinize sağlık, yeniden görüşmek dileğiyle.

  2. İfade etme ve anlatmadaki becerinizden profesyonel olarak metin yazımı vs gibi bir işle uğraştığınızı hissettim. oradaki tecrübenin tadı var çünkü. tebrikler.

  3. Gerçekten de kısa bir öyküyle nasıl vurucu bir etki yaratılabilir onun resmini çizmişsiniz. Eğer öykü daha uzun olsaydı beni bu kadar etkilemezdi. Çünkü öykü uzadıkça yazarın etki yaratma şansı da bence o derece artıyor. Elinize sağlık.

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

Yorum Yapanlar

Avatar for ercan.sozeri Avatar for OykuSeckisi Avatar for miracsaral Avatar for Ishamael

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *