Yaşlı büyücü Palgun eteklerini yerde sürükleyerek kulübeye daldı. Gözleri pencere pervazında, tozlu raflarda ve sedirde dolandı. Aradığını bulamayınca burnundan soluyarak kilere doğru seğirtti. Ufak tefek, kilolu kadın az daha halıya takılıp düşüyordu. O anda toprak küpün içindeki erzakları didikleyen beyaz, gri tüylü doğanı gördü. “Seni kaç kez uyarmıştım Duga! Senin yine ormanda bir insana saldırdığını görmüşler. Zavallı adamın gözlerini oymaya çalışmışsın! Onları yemek olarak görmekten vazgeç artık.”
Kadının sesindeki şiddet kulübeyi sallıyordu. Eşyalar birer birer yere saçılmaya, kırılmaya başladı. Ürken kuş kendisine fırlatılan süpürgeden son anda kurtuldu. Çılgına dönen büyücünün saldırıları bununla bitmeyecek gibiydi.
* * *
Gözleri ufka dalan Nerr başına gelenleri bir talihsizlik olarak adlandırıyordu. Kapana kısılmış ruhunda çatlaklar oluşmuştu. Sanki sürekli dışarıdan bir şeyler sızıyordu içine. Acıtan, boğan, sarsan… Zaman zaman çıldırmanın eşiğine gelse de bir süre sonra bu hislere karşı bağışıklık kazandı. Düşüncelerden sıyrılınca bulunduğu meydanda kalabalığın arttığını fark etti. Saatlerdir bir bankta oturuyordu. Başarısızlığının kanıtı olan elindeki kağıda baktı. Neden böyle gereksiz bir uğraş edindiğini anlamıyordu. İlerideki bahçe duvarına konan çirkin kargaların gürültüsü de çekilecek gibi değildi. İçindeki öfke adım adım yükselince kağıdı buruşturup kargalara fırlattı. Duvardan seken kağıt yere, geldiğini fark etmediği Melina’nın ayaklarının dibine düştü. Kız az önceki manzaraya şahit olmamış gibi yere eğilip kuru yaprakların üstündeki kağıdı aldı. Okuduktan sonra yüzünde muzip bir gülümseme belirdi. “Şiir konusunda iyi sayılmazsın ama iyi bir dostsun,” dedi Nerr’in yanına otururken.
Genç adamın kısık gözleri şaşkınlıkla açıldı. Yeni geldiği bu şehirde kimsenin kendisine yakınlık duyacağını tahmin edemezdi. Hele de bir insanın onu dost olarak görmesi şaşırtıcıydı. İç içe geçmiş algıları, adeta beyninde zonklayıp duran vicdani ses onu büyük bir değişime itmişti.
Melina ile ilk karşılaştığında şehrin dışındaki nehir kıyısında yürüyordu. Taş köprüyü renk renk boyayan kız birden dengesini kaybedip düşmüştü. Nerr kuvvetli bir dürtüyle koşup nehire atlamıştı. Suyla boğuşurken neredeyse kendisi de ölüyordu. O günden sonra Melina zor anlarında yardımına koştu. Her şeye rağmen Nerr birini kurtarmak için canını tehlikeye attığına hâlâ inanamıyordu. Kalbinde bir sızı hissetti. “İyi misin sen? Kötü görünüyorsun,” dedi Melina tereddüt içinde. Nerr yanıt vermek yerine sessizce oradan uzaklaştı.
Öğle sularında müştemilata döndü. Konağın yaşlı sahibiyle Melina sayesinde tanışmıştı. Naif, yardımsever ihtiyar her konuda kolaylık gösteriyordu. Nerr çarşı pazar işlerine koşturuyor, gerektiğinde bahçe düzenlemesi ile ilgileniyordu. Bahçe duvarlarının çevresi çam ağaçlarıyla sarılıydı. Konağın ön kısmı çiçek tarlası gibiydi. Daha demir parmaklıklı kapıdan girerken bir renk cümbüşü insanları selamlıyor, büyüleyici kokular onları içeriye buyur ediyordu. Yan tarafta da kuşların uğrak mekânı olan küçük bir süs havuzu vardı. Gözleri bir süre kuşlara takılan Nerr geciktiğini fark edince işe koyuldu.
Gün batımı vaktinde avluda ahşap sandalyesine kurulan yaşlı adam çayını yudumlamaya başladı. Her gün bu saatlerde dışarıda oturur, gökyüzünü izlemeye doyum olmadığını söylerdi. Havadaki hafif esinti beyaz saçlarını savuruyor, adama olduğundan genç bir görünüm katıyordu.
“Nerr, bugün çok mutluyum.”
Elindeki çam fidesini yere bırakan Nerr yaşlı adama döndü. “Efendi Rajkar, yoksa bugün göklerde her zamankinden farklı bir şeye mi şahit oldunuz?”
İhtiyar kahkaha attı. Nerr’in bazı garip tavırları ve sözleri onu fazlasıyla neşelendiriyordu. “Sana bahsetmiştim. Torunum artık benle yaşayacak. Kızımı kaybettiğimden beri onu görememiştim. Damat sonunda onu bana bırakmaya karar verdi. İşlerinin çok yoğun olduğunu ve yurt dışına çıkacağını söylüyor.”
“Güzel haber efendim. Sanırım iki yıl oldu torununuzu görmeyeli.” Rajkar özlemle başını salladı ve ela gözleri tekrar kızıl göğe odaklandı. Güneş tamamen çekilip, hava kararınca da odasına çekildi.
Sabah olduğunda coşkulu bir çocuk sesi Nerr’i uyandırdı. “Küçük misafir gelmiş olmalı,” diye düşündü. Kalkıp bahçeye çıktığında çocuğun dedesiyle oynadığını gördü. Kıvırcık saçlı, kırmızı yanaklı çocuğun yemyeşil, büyük gözleri vardı. Nerr’i fark edince koşarak yanına geldi. “Sen kimsin?” Nerr uzun süre yanıt vermeyince soruyu yaşlı adam cevaplamak zorunda kaldı. “Kendisi yardımcım, bizle yaşıyor.” Çocuk gülümseyerek elindeki oyuncak arabayı uzattı. “Haydi, oynayalım.”
Nerr sıkkın halde çocuğa bakarken babası yola çıkmak üzere aceleyle herkesle vedalaştı. Bir an göz göze geldiklerinde Nerr adamın bakışlarının buz kestiğini fark etti. Sanki varlığından rahatsız olmuştu. Dahası adam saklamaya çalışsa da çok tedirgin görünüyordu. Yine de bir şey demeden küçüğe sarılıp, en kısa zamanda döneceğini söyleyerek konaktan ayrıldı. Çocuk arkasından buruk şekilde el salladı.
Rajkar, Nerr’den torunu Beyre ile ilgilenmesini istediğinde gönülsüzce kabul etti. Daha dün gibi hatırlıyordu, yaramaz bir veledin sapanla başına taş attığını. Çocukların beklenmedik davranışları onun için fazlasıyla endişe vericiydi. Buna rağmen birkaç gün içinde Beyre’yi arkadaş olarak görmeye başladı. Çocuk gününün çoğunu avluda oynayarak geçiriyordu.
Nerr bir akşam üstü elinde filelerle pazardan döndü. Beyre’ye en sevdiği ekşi, yeşil elmalardan bir tane verdi. Malzemeleri kilere bırakıp geldiğinde açık kapıdan bahçeye dalan köpeği gördü. “Hay aksi, nasıl unuttum?” diye söylendi. Köpek bir anda hırlayarak çocuğa doğru koşmaya başlayınca Nerr de koştu. Ancak yetişmesi mümkün görünmüyordu. Beyre bisikletiyle geriye döndüğünde hırçın köpeği fark etti. Gözleri dehşetle açılmış, rengi atmıştı. Korkudan bağırdığı sırada bir şey oldu. Ayağı kayan köpek süs havuzuna düştü. Nerr şaşkınlıkla kalakaldı. Çocuğun büyücü olduğuna inanamıyordu. Hemen onu kucağına alıp köpekten uzaklaştırdı.
Nerr, Beyre’nin babasının büyücü olduğunu tahmin ediyordu. Çünkü Rajkar’ın soyundan kimsenin büyücü olduğunu sanmıyordu, yaşlı adamın bu konuda en ufak fikri bile yoktu. Evin içerisinde büyücülüğe dair bir kitap, tılsım, çiçek özlü mum benzeri hiçbir özel nesne görmemişti. En önemlisi yapılan büyü etrafa hafif bir çam balı ve yağmur sonrası toprak kokusu yayardı. Bu detayı büyücüler dışında pek fark eden olmazdı. Nerr alışık olduğu bu kokuyu az önce de almıştı. Korkudan ağlayan çocuğu yatıştırmaya çalıştı. Ertesi sabah hiçbir şey olmamış gibi işini yapmaya devam etti. Büyücü çocuğun bir şekilde eğitilmesi gerekiyordu ve Nerr ne yapması gerektiğinden emin değildi. Beyre yanına gelince kafasındaki düşünceleri atmaya çalıştı.
“Nerr, Gulyabani diye bir şey var mı?”
“Neden merak ediyorsun?”
“Sokaktaki çocuklar konuşurken duydum. İçlerinden biri gulyabani gördüğünü söylüyordu. Diğerleri ise ona inanmayıp dalga geçti.”
Çocuğu yanına oturtan adam bir masalcı edasıyla anlatmaya başladı. “Sana bir sır vereyim mi? Ancak kimseye söylemek yok,” dedi. Beyre tüm ciddiyetiyle başını sallayınca Nerr devam etti. “Bir tanıdığım var. Her zaman adaletten yana olmuş ve haksızlığa boyun eğdiği görülmemiştir. Zalimlerden nefret eder. Bir gün bir gencin zorbalığa kurban gittiğini görünce bunu yapan kişiyi cezalandırdı. O günden sonra o vahşi adam dağ taş dolaştı, nehirleri aştı. Sonsuz bir yolculuğa mahkum edildi ve görüntüsü nedeniyle yalnızlık tasmasını hep boynunda taşıdı.”
“Nasıl görünüyormuş ki?” Çocuk merak içinde Nerr’i dinliyordu.
“Uzun boylu, uzun sakallı, kocaman ve korkunç gözleri olan, hayalet gibi soluk tenli bir ihtiyar. Lanetlenmiş biri anlayacağın.”
“Hey! Neler anlatıyorsun çocuğa böyle?” dedi hizmetçi kadın eli belinde yanlarına gelerek.
Nerr sustu ve çocuğa göz kırptı. “Masal da burada biter,” dedi. Beyre azıcık gerilse de gülümseyerek yerinden kalktı. Kendisine verilen önemli sırrın gururuyla oradan uzaklaştı. Sorunun ortadan kalktığına karar veren kadın bahçeyi süpürmeye başladı.
O gece Nerr uykunun kapılarından içeri giremedi. Yerinde huzursuzlukla dönüp durdu. Rajkar’a her şeyden bihaber çocuğun büyücü olduğunu açıklayamazdı. Kimsenin işine burnunu sokmayı sevmezdi. Ayrıca tüm bunları nereden bildiği konusunda sorgulanacak olsa cevap veremezdi.
Sabaha karşı bir takım sesler işitti ve telaşla bahçeye çıktı. Dört bir yanı silahlı adamlar sarmıştı. Gece görevlisi etkisiz hale getirilmiş, elleri bağlanmıştı. Nerr gizlendiği yerden siyahlara bürünmüş, şapkalarını gözlerine siper etmiş kalıplı adamları izledi. Neler olduğunu anlamaya çalışırken konağın kapısı büyük bir gürültüyle kırıldı. Adamların birkaçı silahlarını doğrultarak içeriye daldı. Olacaklardan endişelenen Nerr bahçedeki adamları aşıp sessizce balkona tırmandı.
“Yanlış bir hareket yapanı vururum! Geçin şuraya.”
Hizmetli kadınların telaş dolu bağırışları kesildi, ani bir sessizlik oldu.
“Ne-ne istiyorsunuz?” dedi telaşa kapılan ihtiyar.
“Beyre’yi alacağız. Sakın zorluk çıkarmayın. Babası olacak o sahtekar büyücü büyük bir vurgun yaptı. Üstüne bir de büyüsüyle patronumuzu zehirledi. O, günden güne ölüme yaklaşıyor ve doktorlar çaresiz kaldı. Eğer o herif oğlunun canını düşünüyorsa gelip büyüyü bozacak ve zararımızı karşılayacak. Yoksa torununu ölmüş bil.”
Şoka giren Rajkar’ın eli ayağına dolandı. Kan basıncı arttığından koltuğa zor attı kendini. “Neden bahsettiğinizi bilmiyorum. Ölürüm de torunumu vermem size.”
“Bana damadının büyücü olduğunu bilmediğini söyleme!” Öfkeli adam Rajkar’ın üzerine yürüyüp boğazını sıkmaya başladı. “Onun buraya gelip çocuğu bıraktığını biliyorum. Maalesef ki anında tüydüğü için yakalayamadım.”
“Siz delisiniz. Polis çağıracağım!”
Elinde kartal dövmesi olan adam iyice öfkelendi. Silahın kabzasını Rajkar’ın kafasına geçirdi. İhtiyar bilincini kaybedince kadınlardan biri çığlık attı. Bir kez daha gürültüler yükseldi.
Olanları gizlice kapı aralığından izleyen Nerr geri çekilip Beyre’nin odasına koştu. Çocuğu gözlerini ovuşturur halde odasının kapısında dikilirken buldu. Onu kollarına aldığı gibi balkona yöneldi ve hızla aşağı inmeye başladı. Beyre’ye boynuna sıkıca tutunmasını tembihlemişti. Yolun yarısında ayağı kayınca sırt üstü toprağa düştü. Neyse ki çocuk iyiydi. Doğrulduğunda gürültüye koşan adamları fark etti. Karanlığı yararak dört bir yandan geliyorlardı. Nerr tökezleyerek konağın arkasına koşturdu. O anda patlayan silah kolunu yaraladı.
Hissettiği yoğun sancıya rağmen, zorlukla koşmaya devam etti. Duvarı aşıp dışarıya çıktığında kan ter içinde kalmıştı. Korku içinde boynuna sımsıkı yapışan çocuk da işini hiç kolaylaştırmıyordu. Kurşunlardan biri tam yanındaki çöp tenekesine isabet etti. Genç adam son bir gayretle ara sokağa dalıp kurşunların hedefi olmaktan kurtuldu. Gecenin perdesi onları düşmanın gözlerinden koruyordu.
Hava aydınlanmaya başladığında bitap düşmüş olan Nerr ormana kadar gelebildi. Bir ağacın dibine nefes nefese kalmış halde çöktü. Beyre ise iyice huysuzlanmış, üşümüştü. “Hadi, gidelim artık. Çok korkuyorum,” dedi. Çocuğun Nerr’in omzuna dokunan eli buz gibiydi. Nerr bir tepki vermeyince çocuk onun kolunu çekiştirmeye başladı. O sırada yarayı fark etti. “Kolun kanıyor ama,” diye ağlamaya başladı. Yarasıyla ilgilenen Nerr çocuğa odaklanamıyordu bile. Neyse ki kurşun sadece sıyırıp geçmişti. Beyre’yi tanıdığı büyücüye götürecek ve bir çözüm arayacaktı. Sadece biraz dinlenmesi gerekiyordu. “Sakin ol, iyiyim ben. Az sonra güvenli bir yere gideceğiz.”
O anda bir çıtırtı sessizliği bozdu. Çocuk korkuyla irkildi, dolu gözlerle etrafı süzüyordu. Nerr hızla ayağa kalktığında karşısında ihtiyarı tehdit eden yabancıyı buldu. Adamın yüzüne şeytani bir gülümseme yerleşti. “Senin yüzünden çok vakit kaybettim.” Ansızın yediği yumrukla sersemleyen Nerr tökezledi. Gözü kararmış, yüzü şişmeye başlamıştı. Ayakta zor duran Nerr alıkonan Beyre’nin bağırdığını duyunca toparlandı. Yeni bir hamleye yeltenen rakibinin burnuna sert bir tekme geçirdi. Adam kanayan burnunu tutarken Nerr çocuğun arkasından koştu. Ancak ona yetişemeden etkisiz hale getirildi ve kendini dövmeli adamın ayaklarının dibinde buldu.
“Bunu ne yapalım efendim?” dedi şişman adam.
Adam Nerr’in karnına birkaç tekme attıktan sonra silahını onun başına doğrulttu. Ardından gözü ilerideki uçuruma takıldı. “Aşağı atıp kurtulun şundan.” İki kuvvetli kol tarafından sürüklenen Nerr çırpınsa da çabaları boşunaydı. Çocuğun feryadı ise ormanda yankılanıyordu. “Nerr! Nerr! Bırakın onu.”
Çocuk olacakları anlamıştı. Belini kavrayan adamın kolunu ısırıp yere atladı ve Nerr’e doğru koştu. Tam yetişmişti ki şişman adam yüzüne yerleşen pis sırıtış eşliğinde Nerr’i aşağıya itti. Genç adam geriye doğru düşerken çocuğun parmakları onun parmaklarının ucunu sıyırdı geçti. Zaman sanki ağır çekimde ilerliyordu. Beyre yakalayamadığı el nedeniyle acı içinde haykırdı. Korku ve öfke çocuktan taşıp ormanı sardı. Görünmez bir bomba düşmüş gibi adamlar geriye doğru savrulup yere çakıldı. Hepsi ölmüştü.
Çocuk uçurumun dibinde, dehşet içinde düşüşü izlerken Nerr bir anda kuşa dönüştü. Doğan yere çarpmaya ramak kala manevra yaparak yükseldi. Çocuk hayretler içinde sevinç çığlıkları atmaya başladı. Havada birkaç özgürlük turu atan doğan gelip çocuğun koluna kondu. “Nerr,” diye fısıldadı Beyre doğanın başını okşarken. Kuşun hırpalanmış, kan içindeki kanadına bir öpücük kondurdu.
Yaşlı büyücünün doğana verdiği ceza insan olmaktı. Onların kalbini anlamadan, insan olmanın zorluğunu çekmeden eski haline dönemeyecekti. Doğan halinden memnun öttü ve çocuğun sevgisini göstermesine izin verdi.
- Ben Yoruldum Hayat - 1 Ekim 2019
- Kara Büyü - 15 Kasım 2018
- En Küçük Olmak - 15 Ekim 2018
- Uğursuzluk Bedeli - 15 Eylül 2018
- Yakın Gerçek - 15 Ağustos 2018
Merhabalar,
Öykünün başı ve sonu arasında güzel bir bağlantı yaratmışsınız, durgun başlayıp hareketli bir sonla bitirmişsiniz.
Sanırım öyküyü yazmak için yeterince vakit bulamadınız, en azından bende öyle bir his uyandırdı diyebilirim, yazınızın biraz daha uzatılıp detaylandırılması halinde çok daha güzel bir çalışma okuyacağımıza inanıyorum.
Güzel bir çalışmaydı; emeğinize, kaleminize sağlık.
Evet fazla detaya inmedim. Aslında erken bile yolladım öyküyü ama sonrası için pek vaktim olmayacaktı. Bu ay yoğun anıma denk geldi, hiç yazmamaktansa bu şekilde yollamayı tercih ettim. Yorum için teşekkür ederim.
Merhabalar.
Sonlara doğru artan tempo ilgi çekiciydi. Kurgu birazcık hızlı akıyordu lakin ziyanı yok. Konu itibariyle çok beğendim. O son anlar, birinin ellerinizin arasından kayıp gitmesi beni her daim etkiler; bu açıdan şu anlatım çok güzeldi:
Finali beklenmedikti ama güzeldi. Karakterleri biraz daha tanımak iyi olabilirdi ek olarak.
Ellerinize sağlık. Gelecek seçkilerde de görüşebilme umuduyla.
Yorum için teşekkür ederim. Neden bilmiyorum bir türlü öyküyü uzatmak gelmedi içimden. Belki benim kafamda kurduğumu tam olarak yansıtamadım.
Merhabalar Duygu ;
Öykünü çok beÄendim. Özellikle kurgu çok hoÅuma gitti, büyücünün doÄana insan olma cezası vermesi… Üstelik sonuna kadar bunu hiç hissetmedim diyebilirim. Yani son ana kadar Nerr bir gizemdi. Beni ÅaÅırtabilen kurguları çok seviyorum.
Öyküyü bitirdikten sonra, bu kısmı hatırlayıp dönüp tekrar okudum. Aslında bunun gibi kısımları daha çok beklerdim. Yani sonuçta aslında bir doÄan olduÄu için, insana dönüÅtürülmüÅ de olsa, bir doÄan gibi davranmalıydı bir çok zaman. Belki de öykünün daha uzun olmasını ve Nerr’in cezasını çekerken hissettiklerini ve yaÅadıklarını daha fazla görmek istedim
Yine güzel bir anlatım ve dolu dolu betimlemelerle karÅılaÅtım öykünde. Özellikle Åu kısmı çok beÄendiÄimi söylemeliyim;
Son olarak geliÅen olayları anlatıÅını da beÄendim. Yani silahlı adamlar eve geldikten sonrasını. Bir çok insan hızlı anlatımlardan hoÅlanmayabiliyor. Ama ben, çok hareketli sahnelerin yüksek tempoyla anlatılmasını seviyorum.
Tekrar öykünü okumak güzeldi. Umarım önümüzdeki seçkide de okuyabilirim.
Kalemine, yüreÄine saÄlık