Az önce gizli servisten aradılar. Acil bir toplanma alarmı. Önem derecesi kırmızıydı. Bu da yetkili personelin elinde ne iş olursa olsun mutlaka en kısa sürede kubbede olması gerektiği anlamına geliyordu. Daha yeni işten eve dönmüştüm ve yapılacak bir sürü işi bugüne ertelemiştim. Ama durum mazeret dinlemiyordu. Hele ki sorun mikroçip kırıcılığı üzerine olunca.
Merkezdeki kubbeye yol alan manyetik yeraltı treni boş sayılırdı. Düzenli bir şekilde sıralanan yeraltı lambalarını hızla akıyordu. Dalmıştım. Aklıma mikroçipler geldi. Bizim kuşak için artık olağan bir teknolojiydi. Hatta bizden önceki nesil ilkin yadırgasa da sonradan çok hızlı bir değişim ve dönüşüm geçirerek alıştı.
Annemi hatırlıyorum da öyle bir benimsemişti ki vücut içi mikroçip teknolojisini. Hatta zorla mikroçip paylaşımımı açıp birçok değerimi anbean takip etmeye başlamıştı. Artık sosyal medyada zaman geçirir gibi mikroçip değerlerimi izliyordu. Tabii sonuçlardan nasibimi alıyordum. Her an gözlük bilgisine mesajlar yağıyordu. Şu hastalık çıkmak üzere, şu değerlerin çok yüksek, hâlâ vücut kontrolünü yaptırmadın mı gibi bir sürü soru ve şikâyetin muhatabı oluyordum.
İlk zamanlarda sağlık sektörü temel alınıp geliştirmeler sağlık tasarrufu üzerinden gidiyordu. Hastalıklar daha ortaya çıkmadan kan, protein, yağ, karbonhidrat gibi değerler üzerinden yazılımlar ile mikroçipten ana merkeze gönderiliyor böylece hastalıkların çoğu önlenebiliyordu. Bu sağlık dünyasında büyük bir devrim olmuştu. Çok önemli ölçüde tasarruf sağlanmıştı. Bilgi ve bilim dünyası bizi yine kurtarmıştı.
Tabii her zamanki gibi bilimin iyi ve kötü kullanılabilen bir bıçak olduğunu unutmuştuk. Vücut içinde kullanılan ve vücut değerlerini kullanan mikroçipler, zeki ve kötü hemcinslerimiz için de bir nimetti. Yeni bir servet ve terör kaynağı.
Güvenlik, internet bağlantısı kullanıldığı için kırılabilirdi. Bu durumda kişi, kırıcının rehinesi durumuna gelebiliyordu. Ayrıca mikroçip ile vücudu istediği gibi kontrol edebilirdi. Kırıcı, ilaçların dozunu değiştirebilir, sinirleri tahrip edebilir, kan değerleri ile oynayabilirdi.
Düşünceler girdabında zaman akarken kubbeye gelmiştim. Ortalık kaynıyordu. Mikroçip kırıcılığı ciddi bir durum olsa da KIRMIZI SEVİYE olması değişik bir durumun göstergesiydi. Yuvarlak toplantı odasına yöneldim. İçeriye bir göz gezdirdim. Uzun süredir bu kadar üst düzey personeli bir arada görmemiştim. Bakalım bu işin içinden ne çıkacaktı.
İçeride üst düzey mikroçip uzmanları, bilişim güvenliği kıdemlileri, bürokratlar ve daha önce görmediğim sivil askeri yöneticiler vardı. Kubbe başkanı içeriye göz attıktan sonra elini makul bir şekilde masaya vurdu. “Sayım için herkes yerine oturabilir mi?” Bir süre sonra gürültü azaldı ve fısıltıya dönüştü. Sensörler, verilen listeye göre retina sayımı ile odada gereksiz ya da eksik personelin olup olmadığını kontrol etti.
“Biliyorsunuz ki, ilk defa bir mikroçip kırıcılığı için KIRMIZI SEVİYE yayım çıktı. Bu da toplantımızın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.” Derin bir nefes alıp verdikten sonra kumandayı alıp hologramı açtı. Bir süre sonra herkesin bürokratik ciddiyete bürünmesine neden olan görüntü geldi. Başkan hologramda göründü.
“Beyler, hoş geldiniz.” Sıkıntılı görünüyordu. “Kubbe yöneticisinin sizi bu seviyede toplamasının nedeni benim. Bugün gelen bir fidye talebi ile mikroçip kırıcılarının benim güvenlik duvarımı kırdıkları belli oldu.” Hologramda kubbe yöneticisine döndü. “Kimin yaptığı ya da nasıl yapıldığı ile ilgili bir gelişme var mı?”
“Biz de bunun için toplandık. İlk teknik analizlerin sonuçları geldi. Normalde güvenlik ağınızı geçip korumalı alandan geçiş bilgilerinizi çalıp sisteme giriş yapıyorlar. Çok ilginç bir şekilde güvenlik ağınıza hiç girmemişler.” Salonda bir uğultu yükseldi. Bu şekilde bir giriş bildiğimiz kadarıyla imkânsızdı. Herkes yorum yapmaya başlamıştı. Çeşitli fikirler ileri sürülüyordu. Genelde ilk akla gelen kırıcıların düşman ülkelerden olduğu veya tespit edilmemiş yeni bir yol buldukları oluyordu. Güvenlik sisteminin zaaflarından, sistemin arka kapılarının olabileceğinden, kırıcıların dahi olabileceğinden bahsedenler de oldu. Fikirler uçuşuyordu.
Dikkatimi çeken bir şey vardı. Normalde problemlerde teknik kusurlar öne çıksa da insan hatalarını asla göz ardı etmeyiz. Ama mesele başkan olunca galiba teknik yönler büsbütün ağır basıyordu. Bu kadar önemli bir noktada hangi insan hatasından bahsedilebilirdi ki.
Bugün yer altı treninde olduğu gibi birden aklıma annem geldi. İlk zamanlarda teknoloji kullanımı, beyaz eşya ve ayarlanabilir aletlerden öteye geçmezdi. Ama sonradan gördüm ki eski kuşak da alışma sürecini çok hızlı bir şekilde aşabiliyordu.
Kendi annem böyle ise acaba başkanın annesi nasıldı. Genelde aynı kuşağın insanlarının düşünce yapısı da benzer olurdu. Bir şeyler öğrenmenin en iyi yolu biraz sörf yapmak. Sosyal medya programı Stalogy’i açtım. Hesabı bulup incelemeye başladım. Bayağı aktif bir anneymiş hele de yaşı göz önünde bulundurulursa. Fotolara göz atıp geçiyordum. Sonlara doğru bir fotoğraf dikkatimi çekti. Son zamanlarda bir akım vardı. “Çocuğumun İş Yeri”. Anneler gidip çocuklarının iş yerinde foto çekip akıma katılıyordu.
Başkanın annesinin resmini çektiği oda tabii başkanın özel odasıydı. Şık, minimalist ve zevkli bir odaydı. Çalışma masasının üstünde yer alan birkaç defter düzenli bir şekilde üst üste konmuştu. İsminin yer aldığı sanatsal bir çalışma ise masanın tam ortasındaydı. Bilgisayarı da en son model bir R-Canavar modeliydi. İşte dikkatimi çeken asıl nokta, ekranın açık olarak fotonun çekilmesiydi. Biraz yakınlaştırıp Zoom-X ile netleştirdim. Gözlerime inanamadım. İyice baktıktan sonra fotoyu alıp yöneticiye götürdüm. Herkes tartışırken sen ne yapıyorsun der gibi bir bakış attı. Sonra da ısrarla gösterdiğim telefon ekranına baktı.
Anne, çalışan oğlunun çalışan bilgisayarını da göstermek istemişti akıma uygun olarak. O sırada da açık olan pencerede doğrudan başkanın kişisel bilgilerini sakladığı klasörler vardı. Başkanın o klasörde açık bırakmayacağını tahmin ettiğim bir not defteri açıktı. Mikroçipin güvenlik giriş kodları dikkatli tüm sosyal kullanıcıların gözü önündeydi.
Teknoloji ve bilim ne kadar gelişse de bazı güdüler ve dikkatsizlikler daimdi. Belki de insan olmanın vazgeçilmez değişkenliği de bu noktada saklıdır.
- Katilin Ümidi - 1 Mayıs 2021
- Çilli - 1 Mart 2021
- Bir Ekmek Verir misin? - 1 Şubat 2021
- Anneler ve Mikroçipler - 1 Ocak 2021
- Fırıldak Zombi - 1 Aralık 2020
Son paragrafa gerek yok, öğretici bir yanı olsun kaygısında olmadığın belli ama son paragraf didaktik. Seçtiğin kelimeler üzerinde pek de düşünmemişsin gibi, okuyucu olarak aklımda canlandırmaya zorlandım. “İsminin yer aldığı sanatsal bir çalışma ise masanın tam ortasındaydı” burada örneğin; eğer bahsettiğin masa çalışma masası ise masanın ortası boş olmalı, ya da “sanatsal bir çalışma” nasıl bişey ki “Şık, minimalist ve zevkli bir oda” da masanın ortasında sergilenmiş.
Kırmızı alarm verilmiş olmasına rağmen “Merkezdeki kubbeye yol alan manyetik yeraltı treni boş sayılırdı” bu da mantıklı gelmedi.
“Çocuğumun İş Yeri”. akımını öykünün düğümünü çözmek için kullanmak hikayeyi esprili ve yumuşak bir şekilde bağlamış, sevdim.
Öncellikle yorumun için teşekkür ederim. Eleştirileriniz, hikayenin dikkatli okunduğunun bir göstergesi. “Masanın ortasındaki sanatsal çalışma” yeri hakkında haklı olabilirsiniz. Ama masadaki yerinden hariç, odada olması bence şık oda özelliğini bozmaz.(Kişisel düşünce)
“Manyetik yer altı treni” meselesinde de olay birim için acil, şehrin geri kalanına yansımıyor. Belki orayı açıklamakta yetersiz kalmış olabilirim.
Yine de kendimin de itiraf etmekte zorlandığım kelimelerdeki acelecilik kısmını belirtiğiniz için teşekkürler. Özellikle dikkate alacağım.