Öykü

İsmi Mavi Olan Kuşlar

Kadın kadına rakı içmeye çok ihtiyacım vardı. Serap’a gittim. On yıldır tanışıyorduk. Ortaköy’de küçücük bir evi vardı. Bir artı bir. Teraslı. Yalnız yaşıyordu. Biraz kafa dağıtıp dertleşiriz diye düşündüm. Evine gittiğimde akşamüstü olmuştu. Serap mezeleri çoktan hazırlamıştı. Mutfaktaydık. Yanağımdan öpüp öyle konuştu.

“Daha akşama vakit var, birer kahve içelim.”

Kahvemizi içip sohbet etmeye başladık. Daldan dala atlıyor, neler yaptığımızdan söz ediyorduk. Fotoğrafçılık kursuna gidiyordu. Eğitmeni ona çok yetenekli olduğunu söylemişti. Çektiği fotoğrafları gösterdi. Genelde portre çekiyordu. Benim de birkaç fotoğrafımı çekti. O kadar beğendim ki bir tanesini çerçeveletmeye karar verdim. O sırada Serap’ın muhabbet kuşu gelip omzuma kondu.

“Sevdi seni. Kafesin kapısını açık bırakıyorum. İstediği zaman giriyor.”

“Çok tatlı ya. İsmi neydi bunun?”

“Mavi.”

Yavaş yavaş akşam oluyordu. Mezeler hazırdı. Köz patlıcan salatası, haydari, beyaz peynir ve kaşarlı mantar… Mantarları fırından aldık. Mezeleri terastaki kare masaya dizdik. Önümüzde bir meşe ağacı vardı. Uzaktan deniz görünüyordu. Serap radyoyu getirip sesini kıstı. Her şey tam istediğimiz gibiydi. Masaya oturduk. Rakıları koyduk.

“İyi ki geldin. Dostluğumuza.”

“Bize, şekerim.”

İlk kadehin yarısındaydık. Konu bana geldi.

“Sen hiç anlatmıyorsun canım ya. Durgunsun biraz. Alper’le nasıl gidiyor?”

“İyi gidiyor Serapcığım. Nasıl olsun? Durgun muyum? Şey… Sen içerdeyken mesajlaştık da… Canımı sıktı biraz.”

“Ne oldu?”

“Bizim şirketten bir arkadaş… Facebook’ta benim fotoğrafımın altına yorum yazmış. Ben de cevap yazdım. Onu görmüş. Kim o adam filan diyor işte. Her zamanki Alper. Artık ne yapacağımı, nasıl yaşayacağımı ben de bilmiyorum canım. Bir de sürekli içiyor. Görsen… Hayret edersin.”

“Allah Allah. Siz üç yıldır beraber değil misiniz? Hep mi böyle içiyordu?”

“Hep, hep. Bildim bileli içiyor. Kıskançlıkları dağları aştı artık. Sınırını bilmiyor.”

“İnşallah düzelir. Takma kafana güzelim. Seni üzmesine izin verme ama.”

“Boş verelim şimdi bunları. Güzel şeylerden bahsedelim. Sende yok mu bir şeyler?”

“Biliyorsun, Mert’le ayrıldığımızdan beri kimse olmadı. İyiyim böyle. Yalnızlık iyi geldi bana.”

“Ne güzel…”

“Rakıları tazeliyorum. Sakî benim bu gece. Yağma yok.”

İçtik. Sohbet ettik. Radyoda sevdiğimiz şarkılar çıkınca kalkıp dans ettik. Terastaki çiçeklerin önünde birbirimizin fotoğraflarını çektik. Masa başında selfie çekip Facebook’ta paylaştık. Alper fotoğrafın altına yorum yazdı.

“Oooo alemlerdeyiz ha.”

Serap’ın evinde olduğumu biliyordu. Gece burada kalacağımı da. Saat on bir gibi kapı çaldı. Hem de ısrarla. Bir an, o saatte kim olabileceğini düşünüp şaşırdık. Kimseyi beklemiyorduk. Gelen Alper’di. Zil zurna sarhoştu. Salona kadar ayakkabılarıyla girdi. Zor konuşuyordu.

“Kim o Facebook’taki herif?”

“Alper, çok sarhoşsun. Niye büyüttün ki bu kadar?”

“Ağzını yüzünü dağıtırım ben o herifin.”

“Alper, lütfen şuraya oturur musun?”

“Nereden Sema-cığım diyor sana hem? Ha? Kim lan bu herif? Söyle bakayım.”

“Kolumu bırak, canımı yakıyorsun.”

Serap şaşkınlıkla bizi izliyordu. Kendini tutamayıp bağırdı.

“Bırak Sema’nın kolunu Alper!”

Alper bana bir tokat attı. Sinmiştim. Elimle yanağımı tutuyordum. Beni dövmeye başladı. Serap sadece “Alper!” diye bağırmaktan başka bir şey yapamadı. Bir ara kendimi kurtarıp kolunu ısırdım. Daha da hiddetlendi. Saçımı çekiyor, vuruyor, ben kanepeye düştükten sonra kaldırıp yeniden vuruyordu. Serap’a seslendim.

“Kafasına vur!”

Serap önce ne yapacağını şaşırdı. Sonra masanın üstündeki vazoyu alıp arkadan Alper’in kafasına geçirdi. Alper yere düştü. Bayılmıştı. Benim canım yanıyordu. Serap sinirliydi.

“Bağlayalım.”

Ben bir şey düşünemiyordum. Kabul ettim. İp getirdi. Alper’i yerden kaldırıp sandalyeye oturttuk. El ve ayak bileklerinden bağladık. Çenemde müthiş bir ağrı vardı. Banyoya gittim. Ağzımın içi kanıyordu. Serap doktora gitmemiz için ısrar etti. Ben istemedim. Bir süre öylece oturup Alper’i izledik. Serap yüzüme buz koydu.

“Pis sarhoş! Neden ayrılmıyorsun Semacığım bu heriften?”

“Olmuyor Serap.”

“Nasıl olmuyor? Bu gece olacak. Daha önce dövdü mü seni?”

“Evet. Peşimi bırakmıyor. Ayrılmayı denedim, tehdit ediyor.”

“Neden bana daha önce söylemedin güzelim ya? Hemen bir şeyler yapmamız lazım.”

“Polis olmaz. Böylelerine bir şey yapmıyorlar zaten. Uyarıp yolluyorlar. Uyansın bir kere daha konuşurum ben. Bitti, istemiyorum derim.”

“Lütfen konuş. Lütfen. Böyle olmaz bu. Bana taşınırsın, olmadı.”

Biz kanepede, Alper salonun ortasında bir sandalyede bağlı haldeydi. Saatlerce konuştuk. Sabah çok erkendi. Alper uyandı.

“Ne oluyor lan? Ah, kafam…”

“Mecbur kaldık. Seni durduramayınca…”

“Çözün lan beni. Sema, çöz yoksa çok fena olacak ha.”

“Hastasın sen. Önce beni dinleyeceksin. Bu ilişki bitti. Anlıyor musun? Beni bir daha aramayacaksın.”

“Ne diyorsun kızım sen? Facebook’taki o herifle mi berabersin?”

“Alper, saçmalıyorsun. Sen iyi değilsin. Beni dövdüğünü hatırlamıyor musun? İstemiyorum seni. Anla artık. İs-te-mi-yo-rum.”

“Sema, bunu kaç defa konuştuk. Ben sensiz yapamam kızım. Çöz beni.”

“Yaparsın. Bal gibi de yaparsın. Çözmüyorum. Söz ver. Beni aramayacağına söz ver.”

Alper biraz düşündü. Baygınken dudağının kenarından ağzının suyu akmış, kurumuştu.

“Tamam lan. Söz. Çözün şimdi beni.”

“Alper, sana güveniyorum bak.”

“Çöz dedim lan. Söz işte. Bitti.”

Serap’la göz göze geldik. İpleri çözdük. Alper ayağa kalktı. Beni kolumdan tuttu.

“Yürü gidiyoruz.”

“Bırak kolumu. Ben gelmiyorum.”

“Çok sarhoştum. Geçti artık. Yürü gidiyoruz.”

“Söz vermiştin. Bitti bu ilişki Alper. Uzatma.”

Daire kapısına kadar sürüklendik. Serap’la ikimiz Alper’i dışarı ittik. Güç bela içeride kaldım. Alper gitmeden önce birkaç defa kapıyı yumrukladı.

“Bu iş burada bitmedi Sema!”

Ses kesildi. Serap’la birbirimize sarıldık. Serap’ın yanında güvende hissediyordum.

“Bana taşınsana Sema.”

“Bilmem, nasıl olur ki?”

“Olur olur, hem de harika olur.”

İçimi bir ferahlık kapladı. Mavi uçup omzuma kondu. Elimi uzattım, zıpladı. Sonra ellerimin arasına aldım hafifçe, defalarca öptüm onu, öptüm, öptüm, öptüm.

Iraz Şensöz

İzmirli. Eskişehir - Anadolu Üniversitesi’nde İletişim Sanatları okudu. On yıl İstanbul’da reklam yazarlığı başta olmak üzere çeşitli “yazarlık” işleri yaptı. 2014’te küçük bir hayat yaşamaya karar verdi ve İzmir’e döndü. Öykü yazmaya başladı. Öyküleri Oggito.com, Öykülem, Öykü Gazetesi, Post Öykü, Yeni e dergisi gibi edebiyat dergilerinde ve Can Yayınları’nın öykü uygulaması Trendeki Yabancı’da yayımlandı. Luis Sepulveda, Sait Faik ve Salinger hayranıdır.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *