Sessizlik büyük bir zevkle göğüs kafesine oturmuştu. Uzun ince parmaklarını kalbine geçirip ruhlarını haczetmiş ve onları acımasızca yönettiği hapishanesinin derinliklerinde rehin almıştı. Ne yazık ki hapishanenin demir parmaklıkları yoktu, duvarları hiç inşa edilmemişti ve gardiyanlar ise lüzumsuzdu.
Uzay boşluğundan hiçliğe doğru süzülen bir Astronot, külfetsiz bir mahkumdu!
Sessizlik keyifle sustu.
Kendisini, Astronot’un malum bekleyişine tanıklık eden azimli bir arkadaş olarak görüyordu. Elektronik göstergeleri neredeyse kritik seviyelerin altına inmiş bu yolcu onun için, sonu belli bir denek hayvanından daha değerli değildi. Sessizliğin kulaklarını acıyla delen o büyük çarpışma dışında Düzen’de oldukça sessiz bir gündü ve yapacak pek bir iş yoktu.
Dünya’dan kalkan bir uzay gemisi, insanların gezegenlerini gözetmek için inşaa ettiği uzay istasyonuna çarparak onu parçalara ayırmıştı. Çarpmanın şiddeti ile mürettabat uzaya savrulurken, zavallı insanların ruhları bedenlerinden öyle hızlı sökülmüştü ki; acı ve korku içinde haykırışları 9 katlı Düzeni titreten çığlıklar atmıştı.
Sessizlik, Düzen’deki dalgalanmaya neyin sebep olduğuna dair merakına yenilip güneş sisteminin bu küçük gezegenine göz atmaya gelmese, boşlukta süzülen Astronot’la karşılaşamazdı.
Onu bir süredir ilgiyle takip ediyordu. Şimdiye kadar hiç konuşmamıştı, kaskının koruyucu camı koyu renk olduğundan içeriyi göremiyordu ancak içten bir takdiri hak edecek kadar sakin olmasından etkilenmişti.
Sessizlik, merakla sustu.
Kaskı, sırtında taşıdığı hayat destek ünitesi ve içi hava dolu koruyucu elbisesi ile bir tahtta otururmuş gibi sonsuzluğa doğru seyreden Astronot, uzun bir aradan sonra ilk defa hareket etti. Sanki uzun bir uykudan sonra geriniyormuş gibi kollarını ve bacaklarını yer çekimsiz ortamda esnetiyordu.
Sessizlik, insanın bununla yetinmeyip kaskın içinde iyice açılmış gözleriyle çevresini incelediğinden neredeyse emindi. “Sanki değiştirebileceği bir şey varmış gibi nerede olduğunu anlamaya çalışıyor. Bir kurtuluş umudu hala taşıyor olabilir mi? Zavallı insan, bir fani olduğun sürece saatle dakikayla ne işin olur senin! Şimdi ya da az sonra öleceksin.”
Astronot, aniden hareketlendi. Kolları ve bacakları ile koruyucu elbiseyi çevirerek, etrafa bakmaya çalışıyor gibiydi. Üstelik, Sessizliğin parmakları arasındaki kalbi uzun mesafe koşmuş gibi hızlanmıştı. Sonra konuştu: “Öleceğim konusunda haklısın ama yalnız olduğum hakkındaki fikrine katılmıyorum.”dedi Astronot, “Seni duyuyorum, hissedebiliyorum ve buradasın biliyorum!”
Sessizlik hayatında ilk kez şaşkınlıkla haykırarak sustu. Sanki biri deri çizmesinin içine çivi koymuş, uzun beyaz saçlarını tutuşturmuş ya da demir zincirle örülü zırhını kor ateşten çıkarıp sırtına geçirmişti. Bununla da yetinmeyip belinden sarkan uzun kılıcı kınından kaçırmış, gümüş işli kaftanı ayaklarına dolanmış ya da en kötüsü, sanki biri Düzen’in tüm kurallarını yıkarak Sessizliği duymuştu. Hepsi imkansızdı, mümkün değildi ve yaradılışın özüne aykırıydı.
Onun adı Sessizlikti.
Sessizliğin iyesi yani sahibi daha doğrusu Düzen’in işleyişinde Sessizliğin kendisiydi.
Kendi ölümünü bile engelleyemeyecek bir fani tarafından duyulmuş olma ihtimali ile onun muhteşemliğinin aynı anı paylaşması, işte bu yüzden olanaksızdı.
Yine de sormaktan kendini alamadı:
“Beni duyuyor musun?”
“Evet duyuyorum.”
“Bu ilk defa oluyor.”
“İlk defa olan nedir?”
“Duyulmak! Yaratıldığımdan beri ilk defa duyuluyorum. Üstelik beni duyan ne Göğün 6.katındaki Zümrüt Gölün zümrüt saçlı güzel sahibi ne de karanlığa göz açtırmayan kudretli Mavi Han… Kaderime bak ki alalade bir fani bana ‘Seni duyuyorum.’ diyor.”
“Sesin kızgın geliyor, duyulmuş olmana mı yoksa -ne demiştin- alalade bir fani tarafından mı duyulduğuna içerlendin, tam olarak çözebildiğimi söyleyemem. Eğer seni rahatlatacak ise sayılı zamanı kalmış bir fani olarak, ben öldükten sonra yeşil saçlı hanımefendiye gidip onunla konuşabilirsin.”
“Yeşil değil!” dedi sinirle Sessizlik, “Onun saçları zümrüt!”
Astronot aynı hiddetle karşılık verdi “Her neyse!”. “Ben öldükten sonra seni ilk duyanın kim olduğu önemli olmayacak. Alalade bir fani olarak ben göçüp gittikten sonra sessizlik içindeki yalnızlığına geri dönebilir, yeşil gölde yüzebilir ya da özendiğin Mavi Han’la arkadaş bile olabilirsin!”
Sessizlik bu sefer hiddetle kavruldu ama sesinin nasıl çıktığına dikkat ederek cevap verdi “Mavi Han’a özenmiyorum. O, Aydınlığın yılmaz neferi, Karanlığa aman vermeyen ulu göksel varlık…”
“Mavi mi? Daha doğrusu teni mi mavi adı mı Mavi?” diye Sessizliğin sözünü kesiverdi Astronot.
Sessizlik, şaşkınlıkla sustu. Onun gibi sıradan bir faninin asla anlayamayacağı kutsallardan bahsederken, sözünü kesmeye nasıl cüret edebilirdi. İnsan kişi, ilahi bir varlıkla karşılaştığının farkında değil miydi? Onu aynı dakika içinde hem kızdırmış, hem hiddetle yakmış hem de şaşkına çevirmiş olması, şuan kılcını kınından çıkarmamasının tek sebebiydi.
“Teni de adı da Mavi… Göksel bir kutsal varlıktır ve Düzenin 9 katındaki tüm göklerin iyesi yani sahibi daha doğrusu sorumlu kişisidir.”.
Sessizlik, aralarında kılıcı da olmak üzere verebileceği bütün karşılıklar içinde, gerçekten cevap vermeyi planlamamıştı. O verdiği cevaba şaşırırken Astronot, koca bir kahkaha patlattı. Koruyucu giysisine bakmadan kollarını karnına bastırırken hala gülüyordu: “Mavi mi dedin? Teni de adı da Mavi, öyle mi!”.
Sessizlik, sinirle sustu. Bir faninin Mavi Han’ın ten rengiyle dalga geçmesine izin vermeyecekti.
“Dedi kaskın arkasına saklanan insan kişi! Düzenimin en kıymetlilerinden biriyle böyle dalga geçen zavallı bir insanla daha fazla vakit kaybetmeye niyetim yok. Beni ilk defa duyan kişi olsa bile.”
Astronot’un kahkahaları sakinleşip kayboldu “Seni gücendirmek istememiştim. Lütfen beni anla; bütün arkadaşlarım öldü. Eğer istasyonun antenlerinden biri gevşememiş olsaydı bende çoktan ölmüş olacaktım. Adıma düzenleyecekleri cenaze töreninde toprağa boş bir kefen gömeceklerini düşünmek beni öyle üzüyor ki! Bir daha ailemi göremeyeceğim gerçeğinden bahsetmeme gerek bile yok. Son anlarımı yalnızlık içinde geçireceğimden emin bir şekilde, bunları düşünerek ve dehşet içinde uykuya dalmıştım. Ancak senin zavallı fanilerle ilgili söylediklerin bir muzice gibi rüyama girip beni uyandırdı. Gördüğün gibi imkansız, olasılık dışı ya da mümkün değil dediğin ne varsa son birkaç dakika içinde kolayca gerçekleşiverdi. Uzayda yalnız başına sürükleniyorum. Çarpışmanın verdiği ivme ile öldükten sonra da yalnız başına sürüklenmeye devam edeceğim. Bana ne kadar imkansız gelse de şuan biriyle konuşabildiğime ne kadar sevindiğimi anlatamam. Eğer Mavi Hanla ilgili bir daha dalga geçmeyeceğimi söylesem, benimle biraz daha kalır mısın?”
Sessizlik yumuşadı. Astronot’un kalbini sıkıştıran ellerini gevşetti. Ölümü kesin olan bir ruhu böyle kederlendirdiğinden dolayı biraz da utanç duydu.
“Kalırım.”
Astronot ve Sessizlik kısa bir an sustular. Aralarında lafı edilmemiş bir anlaşma yapmış gibi hissediyorlardı.
Sessizlik “Eğer biraz teselli olacak ise tüm faniler bir gün ölür. Yine de uzaya gelmek yerine evinde kalsaydın daha uzun yaşayabilirdin. Gördüğün gibi yaradılışın kurallarına karşı çıkarsan, sonucu belli. Unutma balıklar suda, ruhlar Süt-Ak-Göl’de ve faniler Dünya’da yaşar.” diye devam etti.
Astronot yeni edindiği arkadaşı kaybetmek istemiyordu. Bununla beraber Sessizliğin yorumundan hoşlanmadığı açıktı. “Sen de Mavi Han gibi kutsallardan biri misin?”
“Öyleyim.” diye cevapladı Sessizlik. “Kutsal, ilahi ve Düzen’in yaradılışına tanıklık etmiş olanım. Sessizlik dediğin aslında benim ve ben her yerdeyim.” dedi, yaradılıştan beri Düzen’de yürüyen yaşlı adam ve buna rağmen yaptığı yorumun derinliği ayak bileklerime kadar geliyordu.”
Sessizlik hiddetli bir şaşkınlık hissetti. Şuan öfkeden deliye dönmüş olmalıydı.Bunun yerine tek bir cümlesiyle onu hiç hissetmediği duygular arasında hızla gezdiren Astronot’u gittikçe daha çok merak ediyordu.
“Yaptığım yorum gözlemlerime dayanıyor. Hem neden yaşlı dedin ki yaşlı değilim. Aslında benim bir yaşım yok. Yaratıldığımdan beri hiç değişmedim. Sessizlik eskimez! Uzaya gönderildiğine göre bu kadarını düşünebilecek kadar zeki olmanı beklerdim.”
Astronot’un sesi eğleniyormuş gibi çıkıyordu “Yaşlı olmaya neden bu kadar takıldığını anlayamıyorum. Yılların tecrübesini biriktirip saçlarının beyazlaması ruhlarının da eskidiği anlamına gelmez.”
Sessizlik yine hiddet ve şaşkınlık arasında salındı. “Saçlarımın beyaz olduğunu nereden biliyorsun?”
“Sessizliğin zamanla daha ağırlaştığını ya da bazı durumlarda daha katlanılır olduğunu tecrübe etmişliğim var. Yani bir kutsal olsan bile zamanın ilerlemesine karşı bir bağışıklığın yok. Yine aynı mantıkla; yaradılışta yaratıldıysan, yokoluşa kadar çok uzun bir süre kalacaksın demektir. Şimdiye kadar hiç değişmediysen, zamanın bir şekilde etkisini taşıyor olmalısın. Sesin genç ve dinamik geliyor, güçlü bir vurgusu var. Mavi Han’la Karanlığa karşı savaşmayı göze alabildiğine göre güçlü ve cesur olmalısın. Bu durumda zaman sadece saçlarına dokunmuş olabilir?”
Sessizlik bu sefer daha büyük bir şaşkınlıkla sarsıldı. Astronot uzayda seyir halindeydi ve cevabını merakla beklediğini biliyordu. Ne diyebilirdi ki! Saçlarının gerçekten beyaz olduğunu mu, zekasını küçümsediği için bu kısacık zaman içinde ikinci kez utandığını mı yoksa fani oldukları için insanları küçümseme eğiliminde olduğunu keşfetmiş olduğunu mu? Kararını verdi.
Astronot kısa bir hayret çığlığı koyverdi.
“Bunun cevabını görmek isteyebileceğini düşündüm.”dedi. Sessizlik, beline kadar uzun beyaz saçları, dizlerine kadar uzanan gümüş işlemeli kaftanı ve üzerine giydiği zincirden örülmüş zırhı ile karşısındaydı. Belinden sarkan kılıcının topuzunu tutarak yüksek yakalı kaftanı düzeltti. İlk defa yüksek dereceli kutsallar dışında birine, üstelik bir faniye kendini gösterdiği için gerdindi.
“Haklıymışım.” dedi Astronot.
“Doğru haklısın, yaradılışta gözümü açtığım andan beri hiç değişmedim.”. Sessizlik, yüz yüze konuşmanın daha zor olduğunu fark etti. Söylemesi gerekiyordu. Astronot bunu hak ediyordu yine de haksız olduğunu kabul etmekten hoşlandığını söylenemezdi: “Senin zeki olmadığını söylediğim için üzgünüm.”
“Önemli değil her erkeğin yaptığı bir hata.”
“Sen kadın mısın?” diye soruverdi Sessizlik.
“Kask yüzünden.” diye cevapladı, “Sesi boğuyor olmalı.” Konuşmasına bir gülümseme eklenmiş gibiydi, “Yüzünde kocaman bir şaşkınlık ifadesi var. Merak etme aynı şaşkınlık benim yüzümde de var.”
Sessizlik, Astronot’un neden şaşırdığını merak ediyordu. Saçlarını işaret etti.
“Hayır, onun için değil. Az önce benden özür diledin. Oysa tanıdığım en egoist insan olduğuna çoktan karar vermiştim.”
Sessizlik, gülerek sustu. “Ben insan değilim.”
Astronot, Sessizliğin sözünü kesti “Biliyorum, biliyorum…Kutsalsın, ilahisin sonra yaradılışla doğdun ama yaşlı olduğunu kabul etmiyorsun.”
Sessizlik açıkça eğlenmeye başlamıştı. Kılıcın topuzunu bıraktı, şık bir reverans yaparak Astronot’un önünde eğildi “İşte, artık beni tanıyorsun. ”
Astronot, “Uzayda sürüklenen, yüzünü görmediğin ve ölmek üzere olan kadınlara hep reverans yapar mısın? Yeşil saçlı olmasalar bile?”diye sordu. Sesinden eğlendiği belli oluyordu.
Sessizlik koruyucu giysiye yaklaştı, kaskın kalın camına sertçe birkaç kez vurdu ve kaskın yuvasını tutarak camdan içeriyi görmek için uzandı.
“Neye bakıyorsun?” diye sordu Astronot.
“Saçların gerçekten yeşil değilse en yakın yıldıza doğru iteceğim seni.” Sessizlik, ciddiyetle sustu ama yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. “Hadi ama bu haksızlık. Kaskının karanlık yüzeyini değiştirebiliyor olmalısın.”
“Değiştirebiliyordum ama uzaya savrulurken mekanizması hasarlandı. Bu yüzden beni görmenin tek bir yolu var.”
Sessizlik, Astronot’u hala tutuyordu. Sanki sonsuzluğa doğru süzülerek dans ediyor gibiydiler.
“Kılıcının bir adı var mı?”
Sessizlik huzursuzlandı ve Astronot’tan biraz uzaklaştı, yine de cevap verdi:
“Kilij.”
“Onu biraz anlatırmısın?”
Sessizlik, tereddütle sustu.
“Lütfen?”
Sessizlik kılıcını hızla çekip çıkardı. “Adı Kilij. Onunla doğdum. Uyandığımda kabzası avuçlarımın arasındaydı. Bu yüzden onu kendimden ayrı düşünemem. O ve ben bir bütünüz. En başta çok güçlüdür çünkü Sessizlik, bıçak gibi keskindir. Bununla beraber uzun ve düz olmak yerine ortasında gördüğün gibi bir büküm bulunur. Yapısal olarak en önemli karakteristiği de bu kısmıdır. Diğer önemli ve onu çok etkili bir silah yapan özelliği ise uç kısmında her iki tarafı da keskin bir bölgesinin bulunması… Bu bölgeye yalman denir. Böylece diğer kılıçlardan farklı olarak hem darbe hem kesme gücü sayısız kez katlanmış olur.”
“Keskin midir?”
“Neden soruyorsun?”
“Beni kesmeni istiyorum.”
Sessizlik kulaklarına inanamamıştı. “Ne yapmamı istiyorsun?”
“Beni kesmeni istiyorum, dedim… Hayır, aklımı kaçırmadım ya da şaka yapmıyorum. Göstergeler çok az havam kaldığını söylüyor. Teknik olarak yapabileceğim her şeyi yaptığım halde koruyucu giysinin imkanları beni ancak bu kadar hayatta tutmaya yetti. Belki birkaç dakika daha hayatta kalabileceğim. Bu yüzden inat etme ve beni dinle. Ben öldüğümde koruyucu elbiseyi kesmeni istiyorum. Sonsuzluğa doğru süzüleceksem bunu metal ve kablolar ağı içinde değil, özgür olarak yapmak isterim.”
Sessizlik hiddet, şaşkınlık ve derin bir üzüntüyle sustu. Kilij’i kınına geri yerleştirdi. Hangi birine hiddetlenmesi, şaşırması ya da üzülmesi gerektiğinden emin değildi. Kafasını sallamakla yetindi.
“Bana kızıyorsun. İstediğim şey çok basit değil mi? Ben öldükten sonra…”
Sessizlik öfkeyle köpürerek Astronot’un sözünü kesti “Tekrarlamayı bırak… Birazdan öleceksin ve ben seni keseceğim. Uzayda sürüklenmeye devam et diye özgür bırakacağım. Sanki ölüp gittikten sonra, ruhların ellerimin arasında kayıp gittikten sonra ve seni kaybettikten sonra bedeninin nerede ve nasıl olduğunun bir önemi varmış gibi.”
Astronot elini Sessizliğe doğru uzattı. Beyaz saçları uzayda kendi halinde dalgalanan kutsal, o ele yaklaştı. Kadın, Sessizliğin yanağına dokundu. “Seni üzdüğüm için çok üzgünüm. Bunu senden istediğim için çok üzgünüm. Seni duyduğum için çok üzgünüm.”
Sessizlik, Astronot’un elini aldı ve avucunu açarak yanağına koydu. “Ben hiç biri için değilim… Ellerimin arasından kayıp gidecek olmana ve bunun da Düzen’in oyunlarından biri olmasına kızgınım. Keşke başka bir yerde başka şartlar altında karşılaşmış olsaydık.”
Astronot “Sen görmüyorsun ama sana gülümsüyorum.”dedi. Kadının sesi sanki güneş sisteminin öbür tarafından geliyormuş gibi zayıftı.
Sessizliğin yüzünü derin bir acı kapladı. “Bu kadar çabuk mu?”diye düşündü. Koruyucu elbisenin koluna baktı. Astronot’un göstergeleri karanlığa gömülmüştü.
Yine de son bir fısıltı ulaştı ona “Keşke….”
Sessizlik yaradılışından beri ilk defa kendi kalbini parmakları arasına alıp kendi ruhlarını haczetti, onları kendi yönettiği hapishanenin derinliklerinde rehin aldı. Canı acıyordu. Ruhları kederle inlerken tek istediği kadınla bir dakika daha konuşabilmekti. Belki bir dakikadan daha fazla konuşmak, gülmek veya sessizlik içinde susmak da istiyor olabilirdi. Ne istediğinin bir önemi yoktu artık. Son birkaç dakikaya ait anıları ve kadının onun kutsal varlığında bu kadarcık zamanda yarattığı köklü değişim dışında, istediklerinin hiçbirine sahip olamayacaktı.
Büyük bir zorlukla Astronot’u bıraktı. Kilij’i istemeden kınından çıkardı. Keskin ucunun olduğu yerle koruyucu elbiseyi ikiye ayırdı ve içeri uzanıp Astronutu ince belinden tutarak uzaya çıkardı.
Kadın gülümsüyordu. Hem de büyük bir mutlulukla, Düzenlere yetecek kadar büyük bir güzellikle gülümsüyordu. Kocaman bal rengi gözleri sanki onu hala görüyormuş gibiydi.
Sessizlik o kutsal, ilahi ve Düzen’in yaradılışına tanıklık etmiş varlık, aniden bulunan ve zamansız kaybedilenin kederi ile kaplandı. Gönlüne düşen tarifsiz acı ile kavruldu. Uzanıp gülümsemesine dokundu ve ellerini kahverengi saçları arasında gezdirdi. Vedalaşması gerekmiyordu. O sessizliğin kendisiydi. Düzenin her yerindeydi. Astronot’u nazikçe uzayın derinliklerine doğru gönderirken yokoluşa kadar beraber olacaklarını biliyordu.
- 3575 - 1 Mayıs 2020
- Dede Korkut Günlükleri: Baba ve Oğul - 1 Temmuz 2019
- Gök Sahanlığı Savaşı - 15 Mayıs 2019
- Körler, Davullar, Feda - 15 Ocak 2019
- Benim Adım Ne? - 15 Eylül 2018
Öyküyü çok beğendim. Değişik, masalsı ve güçlü bir atmosferi var. Astronot ve Sessizliğin diyaloglarını keyifle okudum. Değişik bir bakış açısı ele almanız kurguya renk katmış. Yeni seçkilerde görüşmek üzere.
Dostum @maviadige okuduğun için çok teşekkürler. Gözlerimin önünde bir evren var ve sürekli genişliyor. Sevgili @OykuSeckisi sayesinde her ay kendimi deneme imkanım oluyor. Diyaloglar üzerinde özellikle konsantre olmak istediğim bir dönem olduğundan teşvikin için minnettarım. Tekrar görüşmek üzere.
Sevgiler
Dipsiz.
Ben teşekkür ederim Dipsiz, ne demek. Yazma sevdası çok başka bir şey ve kendimizi geliştirmek için uğraşmak kadar doğal bir şey yok. Yeni öykülerini de okumak isterim.
Merhaba,
Ellerine sağlık diyerek başlıyorum. Körler sağırlar birbirini ağırlar ba’bında yazmadığımı da bilmeni isterim. Baştan sona ne istediğini bilerek yazmışsın. Girişi masalsı, devamı akıcı, sonu vurucu ve hayatı özetleyen bir hikaye olmuş.
Merhabalar.
Öncelikle seçkinin eski yazarlarındanmışsınız. Dipsiz ismi tanıdık gelmişti ama çıkaramamıştım; sanıyorum ki önceki öykülerinizden birkaçını okumuş olmalıyım.
Harika bir giriş.
Sessizlik’in bir varlık olduğunu hissedene kadar çok güzel ilerliyordu öykü, sonrasıysa başka güzel.
Bu gibi birbirinden güzel cümlelerle doluydu öykü.
Astronotla Sessizlik’in karşılaştığı anda ise öykü benim için sendeledi (sıradanlaştı?). Neden? Sanırım asıl şaşkına dönen kişinin astronot olmasını bekledim. Sessizlik için de aynı durum geçerli elbette ama insan ona göre daha ağırbaşlı davranıyor. Ve kadın olduğunun ortaya çıkışı ve bunun karşısında gelen tepki biraz basit sanki. Neden üstün bir varlık cinsiyete takılsın diye düşündürdü beni.
Tüm bu kişisel serzenişler öykünün ne kadar başarılı olduğunu değiştirmiyor. Şu sıralar gerçekçi öyküler üzerinde çalışıp amatörlüğümü atmaya çabalasam da koyu bir fantazya sever olarak zevkle okudum hikayenizi.
Gelecek seçkilerde de görüşebilme umuduyla.